Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
K tatürk’ün, “Büyük Ege Gezisi” çerçevesinde Denizli’yi de ziyaret ettiği 4 Şubat 1931 tarihi, kentte öteden beri kutlanan bir gün. Bu kez yetmiş dokuzuncu yıldönümü… Derler ki Atatürk, Denizli’yi, “büyükçe bir köy”e benzetmiş ilk gördüğünde, bilmem doğru bilmem yanlış… Ama şurası yaşadığım bir olgu ki, çocukluğumun kenti Denizli, köy değilse de pek pek kasabaydı, kentin bir ucundan yürümeye başlar, öte ucundan çıkardınız, o kadar… Geçen bu seksen yıl içinde Denizli, üstelik kendi olanaklarını kullanarak öylesine büyüdü ki Anadolu’nun bir dönem yükseliş gösteren sanayi atılımlarında başı çeken kentler arasında yer aldı. Böylesi kentlerin, adı öne çıkan kuruluşları için bir ara “Anadolu kaplanları” yakıştırması yapıldı. Tam da o sırada Denizlili ünlü işadamı Esat Sivri, “Hayır,” diye yüksek sesle çıkış yaptı, “Biz Anadolu’nun kaplanı değil, eşeğiyiz!” Bunları, ekonomik krizin Denizli’de yaşanan trajik boyutu üzerine yazmak gereği duydum. O nüktedan, ince, zarif, çağdaş, hoşgörülü Esat Sivri’nin güçlü kuruluşu DEBA Denizli Basma Boya Sanayi kapısına kilit vurmak zorunda kaldı. itaplar Adası M. SADIK ASLANKARA ‘Amerika’yı Krizden Kurtaracak Acele Komünistler Aranıyor’... tutuma dayalı söylemle geliştirilmiş olması herhalde. Sabri Kuşkonmaz, daha önce yayımladığı ilk romanında da bizi toplumsal sorunlarla yüz yüze getirmişti: Çık Dışarı (Berfin, 2004). Bunda işsizlik, geleceksizlik, güvensizlik sorunsalını odağına alıyordu daha çok. Demek yazarın bu iki romana buyur ettiği izlekler tam anlamıyla örtüşme yansıtıyor. Bunu, genel olarak sömürenlerle sömürülen kesim insanlarının romandaki bakışımlı yerleştirimi biçiminde özetlemek olası. Buna göre yazar, romanlarında toplumsal sorunlar, işsizlik, ekonomik çözümsüzlük altında bunalan insanı anlatmaya, onları yazmaya yöneliyor genelde. Geçmişten günümüze, kuşkusuz pek çok yazarımız, üstelik büyük bir kararlılık içinde bu sorunları işlemişti. Günümüzde de bu tür toplumsal sorunları işlemeyi sürdüren pek çok yazar var. Sabri Kuşkonmaz, bunu nasıl işliyor romanlarında, biz bunun üzerinde duralım biraz da… ROMANDA TOPLUMSAL SORUNLARIN İŞLENİŞ BİÇİMİ Sabri Kuşkonmaz, sinema deneyimleri de olan bir şair, yazar. Onun sinemayla içlidışlı yanı, ne yalan söylemeli, romanlarında baskın rol oynuyor. Bu nedenle ondan okuduğum her iki roman da imgesel veya olgusal bağlamda hangi temele yaslanırsa yaslansın hep görsel dizilişlerle, buna dayalı ortaya konulan ardışıklıklarla kurulan bir yapıya sahip. O halde Kuşkonmaz’ın romanlarında asıl yapıtaşlarını bir gizli erke kaynağı olarak yazının sinemayla kurduğu akrabalık oluşturuyor denebilir. Zaten romanlarda belirgin biçimde öne çıkan sürükleyici anlatım da buradan kaynaklanıyor. Gerçekten romanlar çabucak okunuveren türlerden. O bu olanağı elde edebilmek için; 1.Görselleştirmenin kolaylaştırıcılığından yararlanıyor, 2.Anlattıklarına bir sürükleyicilik kalıbı biçiyor. Yazar bunun ilkini sinema deneyiminden çıkarıyorsa ikincisini şairliğinin getirdiği dil, deyiş, seslem, söylem deneyimlerinden damıtıyor denebilir. Öte yandan yazar, sırtını aykırı gerçekçi bir anlatının besleyiciliğine de yaslamış görünüyor. Kuşkusuz bu durum onu, alaysamalı bir anlatımla da içlidışlı yapıyor. Her iki romanda da görüyoruz bunu. İşsiz güçsüz insanların para kazanma umutlarına dayalı hayalleri televizyonlarda yer alan halk dizisi havasında yansıtılıyor Çık Dışarı’da. Teneke parçalarına durmadan yazılar yazan bir tabelacı ile bunları satmasını dilediği arkadaşı, romanın da anlatıcısı konumundaki yirmilik delikanlı, sade, dümdüz, girintisiz çıkıntısız bir tekdüzelik içinde yer alıyor romanda. Anlatıcı, birkaç yıldan bu yana üniversiteye girmeye çabalayan, kasabadan ailesinin gönderdiği kısıtlı parayla sözümona İzmir’de dersanede Sabri Kuşkonmaz A Yirmi beş, otuz yıl önce Denizli’de tiyatro yaptığım dönemde Müşfik Kenter konuğumuz olmuştu, Esat Sivri’nin çağrısıyla fabrikayı dolaşmıştık birlikte. Esat Sivri, Müşfik Kenter’e rehberlik yapmış, gerekli bilgileri aktarırken Denizli’de üretilen tekstil ürünlerinin Batı’ya uzanan öyküsünü anlatmıştı da, hayran kalmıştı Müşfik Kenter. Şu son ekonomik krizde böylesi bir “Esat Sivri simgesi”ni yitirmiş görünüyor kent. Hikmet Çetinkaya’nın, Hilmi Develi’nin yazılarını, Sedat Kurt’un haberlerini, elime geçtikçe Cumhuriyet’in Ege ekini okuyorum, yüreğim daralıyor… Nitekim ekte yer alan “Denizli Hacizde” başlıklı bir haber (8.01.10), ekonomik kriz sonucu kentteki iş çevrelerinin 2009’u 150 bin icra dosyasıyla kapattığını duyuruyor. Bu arada iflaslar, intiharlar, işsiz kalan binlerce insan, işte böylesine büyük deprem yaşanıyor Denizli’de, üzülmemek elde değil! Mustafa Kemal’in, seksen yıl önce köye benzettiği, ama günümüzde tüm dünyayı kendi malı bir köye dönüştürme gayreti içinde çabalayan kapitalist emperyalizmin, yol açtığı krizle inim inim inlettiği Denizli nasıl kurtulacak? Tam da böyle bir dönemde şair, yazar Sabri Kuşkonmaz, dünya halklarına yaşatılan ekonomik krize odaklı bir romanla çıkagelmesin mi: Amerika’yı Krizden Kurtaracak Acele Komünistler Aranıyor. (Berfin, 2009) Yazarın Denizli Tavas’a da rol verdiği bu romanından içeri girmeye ne dersiniz şimdi, “irice köyümüz” Denizli’de bunca can alıcı kriz yaşanırken? Amerika’yı Krizden Kurtaracak Acele Komünistler Aranıyor, bir açıdan borsa haberleri bağlamında kaleme alınmış soğukkanlı hatta uzak anlatımla, ama bu arada insanı çelen bıçak sırtı inceliklerle kurulmuş bir roman. Kriz yıkıntısında New York’tan Washington’a, İstanbul’dan Ankara’ya, Denizli Tavas’tan Fethiye’ye, Çanakkale’ye uzanan bir çizgide kurmaca kalıbına uygun olarak yaşananlar, roman dolantısı içinde neredeyse saat saat karşımıza geliyor. ABD ile Türkiye’nin değişik köşelerine düşürülen ışık konisi içinde, krize dönük olup bitenler için bir alaycı bakış denemesi de denebilir buna. Bu çerçevede Kuşkonmaz bizi iki farklı toplumun yaşam kavrayışı, birbirleriyle ilişkileri, bu doğrultuda göze çarpan toplumsal oluntular, işleyiş konusunda çarpıcı, vurucu açılımlarla yüz yüze getiriyor kuşkusuz. Böylelikle “göstermeci” bezeklerden kalkılarak toplumsaleleştirel tutum sergilendiği ortada. Bu, yazarın enikonu epik bir tutum benimsemesinden kaynaklanıyor görüldüğünce. Bunun romana ayrıca hoş, eğlenceli okuma kıvraklığı kattığı da açık. Bu nedenle bir açıdan gülmece metni olarak okunması olanaklı romanın. İki farklı ülkede, bu ülkelerin farklı coğrafyalarında farklı konumlardaki farklı kişilerle eşzamanlı olarak sürdürülen ilişkilenişler yumağı, koşut kurgular eşliğinde geliyor önümüze. Buna dayalı bir kavrayışla kurulan anlatımın, biçemin gerek romanda gerekse sinemada pek çok örneğiyle karşılaştığımız kestirilebilir. Kuşkonmaz’ın buradaki çabasının, bu iki türü yani romanla sinemayı bir açıdan yoğurmaya girişmek biçiminde kendini gösterdiği anlaşılıyor. Gerçekten de andığım kitabı bir roman gibi okuyabilmenin de, bir film senaryosu eşliğinde karelerden, dizilişlerden oluşan görüntü akışına dayalı kavrayışla izleyebilmenin de olanaklı olduğu görülüyor. Çarpıcılığı kitabın, bunların epik okuyan, iki yıldır bir gecekondu dükkânında yaşamakla birlikte hâlâ kent yabancısı sayabileceğimiz yirmi yaşında delikanlı. İki insanın, birbirine sığınarak verdiği yaşama mücadelesine tanık oluyoruz bu kez Çık Dışarı’da. Öteki romanı Amerika’yı Krizden Kurtaracak Acele Komünistler Aranıyor’a oranla belki dramatik dolantısı daha yerli yerinde görünen bir yapıt olarak alınabilir Çık Dışarı. O halde Kuşkonmaz’ın toplumsal sorunları işleyişinde gösterdiği kararlılık kadar bunları kaba yaklaşımdan, çizgisellikten uzak incelikli tutumla işleyişi üzerinde de durulmalı. Peki Sabri Kuşkonmaz’ın bu romanları, yazınımızda ağırlıklı olarak toplumsal sorunlara yer açan romanlar arasında kendilerine nasıl bir yer bulabilir acaba? KUŞKONMAZ’IN ROMAN DAĞARIMIZ İÇİNDEKİ YERİ... Yer yer Sulhi Dölek anlatısını anımsatan, çağrıştıran bir biçemi var Sabri Kuşkonmaz’ın. Alaysamayla kara anlatıyı harmanlayan, bu arada aykırı gerçekçilikle kol kola giren bir yazınsal tutum bu. Ancak 1940 toplumcu gerçekçi kuşağı ya da klasik gerçekçi yazarların sergilediği yazınsal tutumun bir harmanı gibi de alınabilir yazarın romanlarındaki yaklaşım. Bu çerçevede izleksel benzerlikler, konuyu ele alış biçimi, bunları işleyip yerleştirme yaklaşımı büyük örtüşmeler gösteriyor. Kuşkonmaz, bütün bu koşutlukları aşmaya çabalarken yukarıdan bu yana vurguladığım alaysamacı, kara anlatıcı, aykırı gerçekçi tutumdan yararlanıyor. Bu tutumu, sinemaya yatkın anlatı düzlemine dayalı roman verimlemesi, bu nedenle onu daha çok Sulhi Dölek’e yakın bir yazar olarak çıkarıyor karşımıza. Ne var ki romanların hep yığma, dolgu ayrıntılarla yapılandırıldığı da görülmüyor değil. Bu doğrultuda eylem tümceleriyle gelişen, roman karakterini sürekli olgusal aktarımlarla ortaya çıkarmaya çalışan bir romancılık anlayışına sahip Kuşkonmaz. Dölek’te işlevsel ayrıntılar da önemli rol oynardı. Oysa Kuşkonmaz, yazının gereksindiği işlevsel ayrıntı yerine toplumsal yaşantıdan damıttığı genellenmiş ayrıntıları yerleştiriyor romanlarına. Bu arada yayınevi düzeltmenlerinin görmediği ya da görmezden geldiği pek çok yazım yanlışı da buna eklendiğinde okuma ediminde kesiklikler yaşanıyor ister istemez. Yazınımızda azımsanmayacak sayıda yazar var, şairliğinin yanında romancılığını da sürdüren. Eskilerden Nâzım Hikmet, Hasan İzzettin Dinamo, Rıfat Ilgaz, Melih Cevdet Anday, Oktay Rifat, Attilâ İlhan vb. anımsanabilir ilk ağızda. Günümüzde kimileri öykü de kaleme alan bir dizi şair romancı sıralamak olası: Enis Batur, Murathan Mungan, Turgay Fişekçi, Nihat Ziyalan, Hüseyin Peker, Hüseyin Yurttaş, Hidayet Karakuş, Haydar Ergülen, Metin Celal, Hasan Öztoprak, Halil İbrahim Özcan, Burhan Günel, Mehmet Yaşin, Nevzat Çelik, Yılmaz Odabaşı, Birhan Keskin, Gökhan Cengizhan, Mustafa Köz, vb. Sabri Kuşkonmaz bu grup içinde yer alıyor. Öykücü romancılar üzerine önümüzdeki haftalarda kaleme almayı tasarladığım karşılaştırmaya benzer biçimde bir grup şair romancı verimleri arasında gezinip kimi karşılaştırma notları çıkarmanın da çok yararlı olacağını düşünüyorum doğrusu. Bakalım ne zaman gerçekleşir bu? Evet bizim koca köyümüz Denizli’de yaşanan son travmatik olaylar ardından tam sırasıdır Sabri Kuşkonmaz’ın Amerika’yı Krizden Kurtaracak Acele Komünistler Aranıyor romanını okumanın. Öyle ya siz de merak etmez misiniz Denizli’nin Tavas’ında Berber Ramazan’la Bakkal Rafet’in bu krizle nasıl boğuştuğunu, neler yaptığını? ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 1042 SAYFA 18