Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
O kuduğum Kitaplar METİN CELÂL Ölülerimiz Bir Tutar Bizi Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi olduğunu düşünüyoruz. Kitabın künye sayfasında yer alan Akınhay’ın oldukça ketum biyografisindeki “1976’da SBF’ye, 1980’de hapse girdi” cümlesini kapakla bağıntılandırarak anlatıcının hatırladığı zaman diliminin 1976 – 80 arası olduğunu düşünüyoruz. Yazarın hayat hikâyesi ile romanda anlatılanların örtüşebileceğini öngörüyor, otobiyografik izler taşıyan Osman Akınhay bir yapıt okuduğumuz kanısına kapılıyoruz. 70’li yılları yaşamamış biri bu anlatıyı kafasında nasıl konumlandırır, neler anlar, merak etmemek elde değil. Romanın anlatıcı kahramanı, bakıştığı kadının kimliğini çözmek amacıyla geçmişini deşerken öncelikle yaşadığı neredeyse tamamı kırık, çoğu platonik olan ilişkileri, sevdalanmalarını hatırlıyor. Yoğun, insanın 24 saatini alan devrimci mücadele içinde yaşanmış şeyler bunlar ve belki de o nedenle gelişememiş. Çünkü gündemde devrim var, mücadele var. Bu olgu nedeniyle de anlatıcı geçmişte kalmış sevdalarını, o zamanlar tanıdığı kadınları düşünüp anılarını canladırınca devrimci mücadelesini de hatırlamış oluyor. Akınhay karakter tahlillerine, ayrıntılı yer ve zaman tanımlamalarına girmiyor. Yıllar sonra ne kadar hatırlanırsa o kadarıyla yetiniyor. Anlatı romandan çok uzun öyküye yakın duruyor bu nedenle. Bu küçük, parça parça anılar bir militanın kısa mücadele yıllarının belleğimizde canlanmasını sağlıyor; boykotlar, işgaller, kavgalar, silahlı eylemler, öldürülen arkadaşlar, başarısız bir soygun girişimi ve sonrasında tutuklanma, işkence, hapis ve son nokta 12 Eylül Darbesi. Toplam üç ya da dört yıllık bir dönem. Anlatıcı bir yandan hatırlarken, bir yandan da sorguluyor kendini. Bu kısacık ama yoğun dönem birçokları gibi onun da geleceğini belirlemiş. Uzun hapislik döneminde ve sonrasında o dönemin anıları ve “nerede yanlış yaptık?” sorusunun cevabını aramak hayatında belirleyici olmuş. Yeniden mücadeleye girişmemek için acılar bahane olmuş. “Anlamak zor değil: Hayatımızın çok uzun olmayan, olsa olsa on yıl sürmüş bir kesiti damgasını vurmuş bütün ömrümüze; ilkin coşkunluğu, sonra dramı, yorgunluğu ve travmasıyla zihnimizi kaplamış, örtmüş. Gücümüzü aşan dalgalar bir kıyıya atmış bizi – kayalarla çakılların arasında bırakıp geri çekilmiş. Şimdi oturup anmak iyi ve güzel geliyor bize, eskiden yürümek ve koşmak bir eylemken. O yüzden artık yıldönümleri hatırlatıyor tarihin dönemeçlerini, eskiden bir ütopyanın müjdecisiyken sadece, kan ve ateş.” Geçmişi anmak amacıyla toplanan 6070 kişilik grubun içinde devrimci mücadeleyi sürdürmüş tek bir kişi bile olmaması anlamlı. Çekilen acıların yoğunluğu, derinliği, uzun hapislik yılları gibi çeşitli gerekçeler bulunabilir. Ama sonuç olarak askeri cunta amaçladığını başarmış “devrimci mücadele”ye büyük bir nokta koymuş. Geçen otuz yılda devrimci hareket bir daha 70’li yılların heyecanını yakalayamamış. 78 kuşağının “kitlesel başkaldırı” ruhu bir daha başka kuşakta yaşanmamış. Anlatıcı otuz yıl öncesini bu sürdürememişliğin verdiği yenilmişlik duygusu ile anar, açık bir dille eleştirirken bu toplantıda bir araya gelmelerini sağlayan tek şeyin de kitabın adında söylendiği gibi “ölülerimiz” olduğunun farkında. OLİMPOS ÖYKÜLERİ Son yıllara belli bir temaya, konuya ya da yere odaklanmış öykü derlemelerinin, antolojilerinin sayıları arttı. Sanırım bu artışta bu tip kitapların herhangi bir öykü kitabına göre çok daha fazla okur çekmesi etkili oluyor. Kadir Aydemir, Cunda ve Bozcaada’dan sonra Olimpos Öyküleri’ni derlemiş. Kitabın arka kapağında: “Bungalovları, ağaç evleri, buz gibi suyu, Likyalı kalıntıları ve anıt mezarlarıyla “Olympos”... yani Olimpos... Sırt çantasına çadırını ve kitaplarını doldurup yola düşenlerin, otostop çekerek macera dolu bir yolculukla oraya varanların, 80’lerde ve 90’lı yılların sonunda gerçek Olimpos’u bilen, yaşayan insanların orada geçen öykülerinden oluşuyor bu kitap. Alternatif tatil mekânımız Olimpos’u, orayı özleyenler için yazdık...” deniyor. Olimpos, bu sunumda da söylendiği gibi, Kuşadası, Bodrum, Marmaris, Datça, Kaş rotasında öncü kuvvet gibi gidip yeni yerler keşfeden seyyahları izleyen alternatif tatilcilerin ve büyük kentten kaçan entelektüellerin son sığınağı. Yine kitabın arka kapağındaki “80’lerde ve 90’lı yılların sonunda gerçek OlimKadir Aydemir sman Akınhay’ın yeni anlatısı Ölülerimiz Bir Tutar Bizi’nin (Eylül 2010, Agora Kit.) yayımlanışı 12 Eylül darbesinin otuzuncu yılına denk geldi. Türkiye’de 70’li yıllar, özellikle gençlik için devrimci bir coşku halinde geçmişti. Önce 68 kuşağı, ardından 78 kuşağı bu on yıllık zaman dilimi içinde mücadelelerini verdi ve askeri darbe ile devrim düşleri kâbusa dönünce kendileriyle ve inançlarıyla bitmeyen bir hesaplaşma içine girdiler. Ölülerimiz Bir Tutar Bizi’nin anlatıcı kahramanı da geçmişle hesaplaşanlardan. 80 öncesinde devrimci mücadele içinde yer almış bir grup eski Mülkiyeli’nin otuz yıl sonra buluşmasında anlatılmaya başlanıyor hikâye. Eski günleri yâd etme amacıyla yapılan bu toplantıda anlatıcı anıların verdiği coşkuya ya da toplu hüzün havasına kendini pek kaptırmadan dinliyor eski mücadele arkadaşlarını. Bir yandan konuşulanlara kulak misafiri olurken bir yandan da bakışları kendiyle aynı yaşlarda, büyük bir olasılıkla aynı toplantı için gelmiş bir kadınla buluşuyor. Kadının bakışlarından anlamlar çıkartıyor, aldığı mesajları çözmeye çalışıyor. Kadınla uzun uzun bakışır, yeni bir ilişki, belki bir aşk için umutlanırken onu nereden tanıdığını bulmaya çalışıyor ve öğrencilik yıllarının anılarına dönüyor. Osman Akınhay’ın anlatımı biraz bulutlu, örtülü. Arif olan anlasın, der gibi bir tarzı var. Toplantı yerinin Ankara’da olduğunu, muhtemelen Mülkiyeliler Birliği’nin bahçesinde buluşulduğunu biz okur olarak ancak “vehmediyoruz”. Daha doğrusu bazı işaretleri anlamlandırıp bu düşünceye varıyoruz. Kitabın kapağındaki demir parmaklıklar ardındaki yapının SAYFA 12 O pos’u bilen” ifadesi bize buranın da popülerleştiğini, terk zamanının geldiğini düşündürüyor. Ama Ege – Akdeniz ekseninde Olimpos’tan sonra gidecek yer Kemer ki orası çoktan büyük otellere, herşey dahillere teslim edilmiş. Yani öncülere, büyük kent kaçaklarına gidecek yer yok gibi. Olimpos Öyküleri’ne dönersek ve de edebi açıdan bakarsak “alternatif bir tatil mekânı” hakkında niye bir derleme yapılır sorumuza kitapta bir cevap bulmak pek mümkün değil. Derleme yöntemi hakkında bir bilgi, bir sunuş yazısı yok. Neden Olimpos seçilmiş, edebi açıdan Olimpos’un bir önemi var mıdır, orada yaşamış, eserlerini yazmış yazarlar var mı, bilemiyoruz. Öykülerin nasıl derlendiği, hangi mantıkla sıralandığı da belli değil. Alfabetik ya da yaş sırasına göre bir diziliş yok. Yazar seçiminde de nasıl bir yöntem izlendiği anlaşılmıyor. Alper Akdeniz, Ardagül Yıldız, Aydın İleri, Barış Behramoğlu, Birol Özdemir, Deniz Yalım Kadıoğlu, Eda Aytekin, Eda Günay, Elif Savaş Felsen, Erdem Aksakal, Gül Ersoy, Gündüz Öğüt, Gürgen Öz, Hikmet Temel Akarsu, Kadir Aydemir, Mehmet Erikli, Nihal Konar Naş, Onur Akbudak, Özlem Ertan, Pelin Onay, Pınar Nurhan, Sabri Kuşkonmaz, Sadık Yemni, Saliha Yadigar, Sedef Özkan, Selcen Aksel, Seran Demiral, Sine Ergün, Şahin Özbay, Umut Y. Karaoğlu, Vecdi Çıracıoğlu ve Yeşim Ağaoğlu kitapta öyküleri yer alan yazarlar. Tanınmış tanınmamış adlar bir arada ama ağırlık isimlerini dergilerden bildiğimiz ya da ilk kez bu kitapta karşılaştığımız “genç” yazarlarda. Genç sözcüğünü tırnak içinde kullanıyorum çünkü yazarlar hakkında kısa da olsa biyografik bir bilgi yok, kim genç, kim ihtiyar bilemiyoruz. Bu bir kusur değil ama birkaç cümle ile de olsa yazarların kimliğini, mümkünse Olimpos’la ilgilerini bilmek isterdim. Anladığım kadarıyla Olimpos Öyküleri çağrı yöntemiyle oluşturulmuş. Kitabın yayıncısı Yitik Ülke’nin kaynağı bir internet sitesi. Kadir Aydemir sanıyorum hem bu siteye yazan yazarlardan hem de bildiği, tanıdığı edebiyatçılardan yararlanmış. Öykülerin çoğunluğu bu derleme için yazılmış. Çok hoş, keyifli, edebiyat tadı veren, Olimpos’a gitmeye özendiren öyküler var. Ama bazı metinlerin öykü olduğu kuşkulu. Deneme, anı özellikleri ağır basanlar da var. Bazılarından ise Olimpos adı çıksa başka bir yerleşim merkezinin adı girse bir şey değişmeyecek gibi. Olimpos Öyküleri esas olarak bu güzel tatil beldesini anmak, tanımak, orada dinlenirken okumak gibi amaçlar için bir yol arkadaşı. Ayrıca, yeni yazarları tanımak, bildik yazarların Olimpos’u nasıl öykülerinde işlediklerini görmek açısından da faydalı. ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 1079