Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Tuğrul Keskin’in “Kanda’har”ı üzerine Uzayıp giden kana bak... Türk Tabipleri Birliği’nin, şair Dr. Behçet Aysan anısına bu yıl on dördüncüsünü düzenlediği “Behçet Aysan Şiir Ödülü, Tuğrul Keskin’in Kanda’har adlı kitabına verildi. Ödül töreninde yaptığı konuşmada Keskin, “İstedim ki Behçet Aysan’la her zaman kalplerde yan yana duran adımız, bir kitapta da yan yana dursun. Bu kitabı bunun için yazdım” dedi. Ë Uluer AYDOĞDU ihinden bilince yansıyan ‘şeyleri’ görür göz. Diğer bir deyişle zihnimiz kadar görür ve bilincine varırız dünyanın. Göz aslında kaprissiz bir organdır, görür, ama zihinde ne varsa onları. Yansıyanı görüp zihne ileten göz işte bu yüzden kaprissizdir. Diğer yandan ise bu durum gözü ister istemez sınırlı bir organ yapar. İnsan kendi zihni kadar gördüğü için, göz zihnin dışındakileri görmeyecek, göremeyecektir. Bakar, ama görmez dediğimiz durum budur. Gözün imkân ve kabiliyetleri buyruk aldığı zihin tarafından belirlenmiştir. “Uzayıp giden kana bak Kan da hara” okura izlemesi gereken yolu hazırlayan bir sesleniştir. Zihnimi dürter. “Uzayıp giden kana bak Kan da hara”, der içtenlikle. Ben de “uzayıp giden kana bak”arım “Kan da hara”. Bakar ve görürüm “akan kanda boğulanı Afgan’da”. Zihin, bilinç, göz üçgeninde devre kapanır ve ışık yanar: “Gördüm, bu alçalmışlıkta o şeyi”, derim irkilerek. “Gülen göz, bakan göz, seven göz”e görmesi için ustalıkla çağrı çıkarmıştır Tuğrul Keskin. “Gör, akan kanda boğulanı Afgan’da” der. Gülen, bakan, seven göze görevini hatırlatır. Bizi Afgan’da olup bitenin bilincine uyandırmak isteyen bir sesleniştir bu. Kurgulanmış ‘gerçekliğimizden’ alıp bizi Afganistan’ın, orada yaşananların, kanın ve acının rahatsız edici yakınlığına bırakır. katkıda bulunabilmesi için bizim zaten sahip olduğumuz bilgiden her anlamda farklı bir şeyler söylemesi gerektiğini” vurgularken “bir iletinin değeri özgünlüğünden kaynaklanır, bu da olasılık dışı olmasıyla ilgilidir” der. Bir körün “Ben körüm” demesiyle “yakında bahar geliyor, ama ben göremeyeceğim” demesi arasındaki farktan bahsediyorum anlayacağınız. “Yakında bahar geliyor, ama ben göremeyeceğim”, türünden bir cümlenin gündelik konuşmada yapılma olasılığı son derece düşüktür, ama böyle bir tümce örneğin bir şiirde bizi şaşırtmaz. Bu doğrultuda “poetik söylem genel olarak ses ve düşünceyi, sesleri ve sözcükleri, olağan biçimlerden farklı bir ilişki içinde yerleştirir, tümceleri alışılmadık tarzda birleştirir, böylece aynı zamanda hem belirli bir anlamlama hem de şaşırtıcı bir duygulanımla iletir.” Tam da bu noktada Umberto Eco’nun uyguladığı yöntemi kullanarak “söylemin bize sunabileceği tüm olasılık kurallarını kullanan” bir haber metniyle Kandahar şiirini karşılaştırırsak: man hâlâ sürüyor” dedi. Haberi okuduğumuzda haberin bize bildirdiği ne varsa, hepsini kesinlikle anlamışızdır, ama az sonra tamamen unutup gideriz. Bizde herhangi bir değişim yaratmaz haber. Daha yazıldığı anda bile aslında çoktan tüketilmiştir. Çok az olasılıkla düzenlenen haber metinlerinde anlam o kadar ortadadır ki bize yeni bir şey söylemez çoğunlukla. Tekrarlana tekrarlana gerçekliği de kısa sürede tükenip gidecektir. “Geleneksel tümce yapısı kurallarını hiçe sayarak” ve cesur söyleyişiyle “mantıksal geçişleri saf dışı edip” Afganistan’daki durumu gözler önüne sererken ise şöyle seslenir Tuğrul Keskin: öldürüldü kaç, tım kaç denizine kan oradan buzullara, oradan da mağmaya daha gideyim istedim daha diplere bu yok olası dünyadan daha diplere toprağın üstündeyiz birlikte, ey gök aklımı koru bu yapışkan cinnetten. POETİKA VE DİL Poetik söylem, dilin olağan biçimini bozarak ortaya farklı bir ilişki çıkarır. Öyle ki “ortada bazen bir anlam bile olmayabilir, ama duygular çoktan harekete geçmiştir.” Poetik söylem bunu yaparken tümceleri alıştığımız bir biçimde bir araya getirmez, sözcükler olağan biçimlerinden farklı çağrışımlara, ilişkilere yönelir. Bu anlamda Kandahar’da bize iletilen bilgi haber metnindeki bilgiden daha fazla ve yoğundur. Düzenlenişiyle olduğu kadar söylemindeki farklılık da hemen dikkat çeker. Bu doğrultuda Cumhuriyet gazetesinde (7 Haziran 2006) İnsanın İç Burkan Acısı başlığı altında Kandahar şiirini yorumlayan Arif Damar, Tuğrul Keskin’in “slogana kaçmadan” Afganistan halkının acısını “lirik bir anlatımla” dile getirdiğini söyler. Kandahar’da ortaya konulan farklılığı kuşkusuz herkes teslim edecek, ancak daha önemlisi Kandahar zihinleri Afganistan’a açan bir geçiş kapısıdır. Böylece gerçekten Kandahar’a gireriz. Kendi ‘gerçekliğimiz’ içinde güvenli bir mesafeden izlediğimiz ‘gerçek’, bir an’da yüzümüzde patlar: gördüm, bu alçalmışlıkta o şeyi ölü minik gövdeler, korku fışkıran damarlarından korku fışkıran, düm göğün altındaydık birlikte gör düm. Bir anda ölü minik gövdelerden tutun da korkuya kadar her şey somutlaşır. Gerçekten de korkuyu hissederiz, gerçekten de “bu alçalmışlıkta”ki “o şey” gözümüzün önüne gelir, irkiliriz. Korkunun şiddeti o kadar yoğundur ki! Üstelik bütün bunlar “hep birlikte aynı göğün altındayken” oluyordur. Haber metniyle Kanda’har arasında anlam olarak bir fark var mı peki? İşlevi “bildirme” olan dil işlevsel olarak işini yapmıştır haber metninde, ancak haberi okur okumaz unutup gideriz. Oysa poetik söylem, bildik dil kurallarını çiğneyip geçen, cesurca dil’in ötesini zorlayan, mantık kurallarını önemsemeyen, bize durumun apaçık bir tasvirini yapmak yerine tıpkı “koanlar” da olduğu gibi içinde olduğumuz dünyanın işaretlerini veren dinamik bir ilişkiler ağıdır. Ağzına kadar dolu olan zihinlerde haberler kendine yer bulamazken bir dize bizi uyandırabilir. Başta da söylediğim gibi Tuğrul Keskin adeta zihnimizi dürter ya da deyim yerindeyse zihnimizin döngüsüne çomak sokar. Eco’dan hareketle söylersek “anlatımın düzenlenişindeki özgünlüğü”, “yani maksatlı düzensizliği” ve “kesin bir olasılık sistemine göre olasılık dışılığı” ile Afganistan’ın kavranması için bizi yeni bir zihinselliğe dürten çomaktır Kanda’har. Dürter ki “bu alçalmışlıkta”ki o şeyi kavrayan zihin bu gerçeği bilince taşısın, göz görsün ve böylece gerçekten nasıl bir dünyada yaşadığımızın farkına varalım: Z gülen göz, bakan göz, seven göz… gör öleni, yok olup gideni Afgan’da ‘Gerçek’, işte bu kadar yakındır bize. Sözcüklerin içinden doğru gelir bulur bizi. Püskürmelerle. Kıta sahanlığı kıtayı nasıl denizin altında sürdürüyor ve diğer kıtalara bağlıyorsa Kandahar da ‘gerçek’i sözcüklerin altından, üstünden, içinden, yanından, arasından sürdürür ve bize bağlar. Öyle ki gerçek ve has şiir sahanlığıdır bu. ‘Her şeyin bir aradalığı ve iç içeliği’ de diyebileceğimiz bir ‘durumlar dinamiği’, bir oluşum süreci, bir açıklık: göğün altındayız birlikte, unutma! göğün altında ve birlikte, unutma! İnsan kendi ‘gerçekliğine’ odaklanmışken ‘gerçek’i göremeyecektir. Çünkü ‘gerçek’i görme imkân ve kabiliyeti zihni kadardır. ‘Gerçekliği’ izin verdiği kadar yaşar. Burada ‘gerçekliğin’ nasıl da enerjimizi tükettiğini, ‘güvenlikte yaşamak’ adına bizi nasıl da var olmayı göze alamayan varlıklar yaptığını görebiliriz. Bu da “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” çerçevesinde ölü süreçlere dönüştürmüştür insanı. Bu doğrultuda ‘gerçekliğimizin’ bizi ölü taklidi yapmaya ittiği kesin. Kendimizi korumuş oluyoruz, ancak birer ölü olarak. ? Kanda’har/ Tuğrul Keskin/ Everest Yayınları/ 100 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 995 KANDA’HAR’DA POETİKA Çalışmalarında ‘enformasyon/bilgi kuramı’ndan yararlanan Norbert Wiener “bir iletinin bizim genel bilgimize SAYFA 10 Kandahar’da yerleşim yerine bomba: 7 ölü Afganistan’ın güneyindeki Kandahar’da da bir bombanın isabet ettiği yerleşim biriminde yedi kişinin öldüğü bildirildi. Afganistan’ın güneyindeki Kandahar kentinde bir Taliban yanlısı Afgan İslami Ajansı (AIP), bölge sakinlerine dayanarak verdiği haberde, “Bombanın iki evi ve birkaç dükkânı tamamen yıktığını ve yangın çıktığını” duyurdu. AIP’e göre, uydu telefonuyla konuşan bir kişi, “Cesetler görüyorum, yedi ceset görüyorum ve bazı yaralılar var. Lütfen fazla şey sormayın, bombardı nefes nefese Afgan’da bir ceylan o çığlık çığlığa Afgan’da öldürüldü o