02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Mehmet Akkaya’yla ‘Filozofça’ üzerine ‘Kurgusal felsefe artık bitti’ Filozofça’da Mehmet Akkaya’nın, Çetin Veysal, Ahmet İnam, Betül Çotuksöken, Ömer Naci Soykan, Örsan Öymen, Afşar Timuçin ve Uluğ Nutku gibi felsefecilerin yanı sıra Yener Orkunoğlu, Fatmagül Berktay, Ufuk Uras ve Taner Timur gibi sosyal bilimcilerle yaptığı söyleşiler ve bu kişilerin düşünce tarzlarına dair yazdığı yazılar yer alıyor. Akkaya’yla kitabını konuştuk. Ë Yusuf SARIKAYA boyunca etkili olacağını iddia ediyor. Bu tarz felsefenin artık bittiğini söylüyorlar, biz de öyle düşünüyoruz. Marx’ın felsefesinin de belli bir dizgeye, belli bir sisteme dayandığını söyleyemez miyiz? Örneğin Marx’ın dünyayı ve tarihi sınıf mücadelesiyle açıklaması buna örnek verilemez mi? Marx’ın ünlü bir sözü var: “İnsan zorunluluklardan kurtulunca gerçek tarih başlayacaktır.” Marx, özgürlüğü, ‘zorunluluğun egemenliğinden kurtuluş’ olarak değerlendirir. Bir başka deyişle, ‘özgürlük zorunluluğun bilincine varmaktır’. Marx’ın felsefesi özgürlüğün nasıl gerçekleşeceğini açıklamaya çalışıyor. Engels’in AntiDühring’de üzerinde durduğu gibi Töz’den, Geist’ten, Cogito’dan, Kendinde Şey’den özgürleşmiş felsefe yapılıyor artık. Yalnız gerçek felsefe değil, Marks’ın tarihe ilişkin söylediği, gerçek iktisat, gerçek sosyoloji de tarih bitince başlayacak deme imkânı veriyor bize. Marx’ta hiçbir şey bitmez, yeni biçimleriyle devam eder. Çünkü Marksist felsefe dizgesinin ana özelliği bu, bu da ta Herakleitos’tan geliyor. Yani Hegel felsefesi gibi belli bir noktada bitmiyor... Aslında Hegel de tarihi bir noktada bitirmiyor da biz öyle yorumluyoruz. Hegel’in, tarihin sonu ile kastettiği şey, anladığım kadarıyla şöyle ifade edilebilir: Tarihin sonu, dünyanın sonu demek değildir. Tarihin sonuyla kastedilen, çelişkilerin ortadan kalkmasıdır. Burjuva toplumunda çelişki ortadan kalkmaz tam tersine keskinleşir, Hegel’e eleştiri budur, o ayrı bir konu. Çelişkilerin ortadan kalkmasının nedeni ise, aklın egemenliğidir ona göre. Hegel, efendiköle diyalektiğinden kendi tarih anlayışını üretir. Geist Doğu toplumlarından hareket ediyor HıristiyanAlman toplumunda özgürleşiyor dediği için böyle düşünüyoruz. Bir filozof hiçbir zaman, özgürleşme son buldu, felsefe son buldu demez zaten, ama doğruları ben söyledim diyebilir; onun doğruluğuna da bir bakıma tarih karar verir, pratik yani. Geist’ı Platon’un İdea’sına benzeterek söylersek, Hegel’in Geist’ı Platon’unki gibi mekanik değil, Hegel’de kopya yok, Geist sosyal dünyayla sürekli ilişki içinde, iki yapı arasında korelasyon var, bu son derece önemli. KARŞILIKLI ETKİ Buna göre Hegel felsefesinde iki dünya, maddesel ve düşünsel, birbirini etkilemektedir diyorsunuz... Evet, başlık olacak cümleyi söyledin. Alman İdeolojisi düşünürlerinde “karşılıklı etki” kavramını sıkça bulmamız bu düşünceyle bağlantılı. Ayrıca Hegel emek kavramını, toplumsal olay ve olguları felsefenin konusu yapmaktadır. Artık Hegel’den sonra kimse ilk öğe nedir sorusunu soramaz. Çünkü yaşam ve toplum değişmiştir, bu nedenle felsefe sorunları da değişmiştir artık. Betül Çotuksöken’i çok önemsiyorsunuz, değil mi, Filozofça’ya önsöz de yazmış... Doğrudur. Ama görüşme yaptıklarımın özgün kimseler olduklarını düşünüyorum. Çotuksöken, felsefede ne söylediği kolay anlaşılan ve yalına yönelen biri. Felsefesi kolay formüle edilebilir. Mesela ona göre felsefe dışdünya, düşünce ve dil arasındaki ilişkiyi araştırıyor. Diyor ki “Felsefe dışdünya, düşünce ve dil arasındaki ilişkiyi incelemektedir.” Bütün toplumsal olay ve tartışmaları bu formülü uygulayarak incelemek mümkündür. Bu düşünceye göre örneğin, davranış tarzımızı dış dünyada buluyoruz. Düşüncede davranış tarzımızın gerekçelerini, dilde ise bu gerekçeleri dile getirmeyi buluyoruz. Bir başka şey de töze karşı ilineği savunması. Leibniz’den giderSAYFA 10 T arih bitti, felsefe bitti, sanat bitti deniyor ama bir yandan da felsefe kitapları yayımlanıyor... Bu “bitti”lerin Hegel’le başladığı biliniyor. Hegel, felsefenin bittiğini değil, kendi felsefesinin en son felsefe olduğunu söylüyordu, bunu bir yana bırakalım. F. Engels, ve K. Marx radikal bir tarzda felsefenin bittiğini ilan ettiler. Daha doğrusu onlar spekülatif, dizgeci ve kurgusal felsefenin bittiğini öne sürüyorlar. Onlara göre kurgusal felsefe, gerçeklikten kopuk olan, her şeyi maddi gerçeklikten kopmuş bir akıl ile izah etmeye çalışan felsefeydi. Dizgeci felsefe ise: Bir adam çıkıyor, bütün insan, doğa, toplum sorunlarına dönük açıklamalar yapıyor ve bunların bütün dünyada tarih sek monadik yapıları önemsemiyor. Afşar Timuçin var, Naci Soykan var... Elbette onlar da önemli, onlar da özgün. Mesela Afşar Timuçin’in ünlü sözü: Felsefe yapmak, insan araştırması yapmaktır. Ona göre felsefenin sınırları çok geniş, çünkü kendisi sanatçı aynı zamanda. Ama Naci Soykan’ın felsefe anlayışında genişlikten çok derinlik var. Her sorun dikey ilerleyerek araştırılır. Burada ayrıntılı bir analiz yapma imkânı yok tabii. Hocalarımızın felsefi tutumlarını, özgünlüklerini okurun ortaya koyabilmesi için Filozofça’da birçok noktanın altı çizilmiştir. Kaldı ki vurgulamak lazım, bu hocaları seçme nedenim düşünüş ve davranış tarzlarını iyi bildiğim, yakından izlediğim kimseler oluşlarıdır. TV’DE FELSEFE PROGRAMI Bildiğim kadarıyla Dem televizyonunda bir felsefe programı yapıyorsunuz. TV’de felsefe programıyla neyi amaçlıyorsunuz? Ben felsefenin topluma yayılmasını (felsefeden de Marx ve Engels’in kurup Marksistlerin geliştirdiği düşünce tarzını anlıyorum, bugün açısından) hedefliyorum. Önceleri TV’lere olumsuz bakıyordum. Sonra Dem Televizyonu’ndaki arkadaşlarla görüş alışverişimiz oldu. Bir proje sundum ve projemi özgün bulup desteklediler. Böylece tüm disiplinlerden hocaları davet edip felsefe eksenli bir program yapmaya başladık. Bu programda insan, dünya ve toplum sorunlarını tartışmaktayız. Genel olarak egemen güçler felsefe kültürünün gelişip yaygınlaşmasını istemezler. Benim yayın yaptığım gazete, dergi ve televizyon gibi iletişim araçlarında böyle bir sorun yaşamadığım için amaçlarımı büyük oranda gerçekleştirdiğimi düşünmekteyim. İşte Filozofça’da bu amaçlarımdan birisiydi, gerçekleşmiş oldu. Okurun ilgisi de oluşmuş durumda kitaba, okuyanlar var, arayanlar, kutlayanlar var... Egemen güçler sizce neden felsefi etkinliklerin gelişmesini istemiyor? Felsefenin bir toplumda yaygınlaşması demek, o toplumdaki statükonun eleştirilmesi demektir. Hiçbir iktidar kendi statükosunun eleştirilmesini/değiştirilmesini istemez. Hele teolojik niteliktekiler, asla istemezler. Yaşanan tecrübeyi anarak söylüyorum, sosyalist toplumlarda da bunun böyle olduğu söylendi ve hep eleştirildi. Bir de şu soru aklıma geldi. Neden bizim toplumda düşünürler, felsefeciler değil de köşe yazarları takip ediliyor?.. Taner Timur da kitabımdaki tartışmada bu soruyu yanıtlıyor. Ama bana sorarsanız, tartışma götürür olduğunu bilerek söyleyeyim. Bunun iki nedeni olmalı: Birincisi, toplumda felsefi düşünüş tarzının oluşmamış olması. Toplum düşünmeyi, sorgulamayı bilmiyor, öğrenmek için çaba göstermek gerektiğini de bilmiyor. Bu nedenle kolaya, en kolaya yöneliyor. Başkalarının fikrini kendi düşüncesi sanarak yıllarca yaşayan ve hatta farkında bile olmadan ölüp gidenler var. İkincisi de bizdeki hocaların (düşünürlerin), kitlelerin çok yakından takip edeceği derinlikte fikirler ürettikleri kanaatinde değilim. Bu yüzden de izlenmiyor olabilirler. Bunlar Gramsci, Lenin, Altusher, Sartre olsalardı belki takip edilirlerdi. Ama şu anda böyle bir yeterlilikte kimse yok sanıyorum. ? *Filozofça Söyleşiler Düşünceler/ Mehmet Akkaya/ Belge Yayınları, 2008, İstanbul/ 286 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 993
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear