Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SİHİRLİ DEĞNEK Nilay YILMAZ “Binlerce kilometrelik bir yolculuk ayaklarının hemen altından başlar” Ë Mavisel YENER u SiYan yoksul bir ailenin kızıdır. Çiftçilikle uğraşan anne babası bütün günü çalışarak geçirmekte, Lu SiYan da onlara yardım etmektedir. Zorlukla geçinseler de sevgi dolu bir ortamda büyüyen Lu SiYan’ın bir erkek kardeşi olur. Ailesi Lu SiYan’ın tarlada çalışmasına artık daha çok gereksinim duysa da babası kızının köydeki okula devam etmesi gerektiği konusunda ısrarcıdır. Bu isteği çevresi tarafından pek hoş karşılanmaz. Babası kızına: “Bizim sahip olamadığımız her şansı sana vereceğim. Kadınların okumasına gerek yoktur, diyenler, hâlâ eski karanlık çağlarda yaşayanlardır. Git, öğren ve beni gururlandır” (s.25) diyerek onu destekler, kızının üniversiteye gitmesini ister. Lu SiYan okulda öğrendiklerini akşamları babasına öğretmeye çalışırken, babası da o da çok mutludur. Onları görenler: “O çok değerli, azıcık paranı, bu kız çocuğunu okula göndererek harcaman sadece bir kayıp ve de zamanını onun önüne oturarak sanki sana bir şeyler öğretebilecekmiş gibi harcaman daha da büyük bir kayıp” (s.26) demektedir. Lu SiYan’ın babası çalışma yüküne rağmen her zaman ailesine zaman ayırır, birlikte hem çalışır hem de eğlenirler. Ancak bu mutlu günler babasının ölümüyle geride kalır. Lu SiYan’ın amcası Lu SiYan’ı zengin bir aileye satar. Ve her şey değişir. “Amca beni pazara götürüp satıncaya kadar, küçük erkek kardeşimi çok severdim. Su içindeki berrak, saydam bir çakıltaşı, gökyüzünde ışıl ışıl parlayan bir yıldız gibiydi. Ta ki, Amca beni pazara götürüp satıncaya dek. Sonra ondan nefret ettim” (s.9) diye başlayan ilk bölüm çarpıcı bir öykünün ilk işareti gibidir. Yirmi sekiz bölümden oluşan romanın öyküsü geri dönüş tekniği ile anlatılır. Lu SiYan’ın yaşam mücadelesini adım adım takip ederiz. Eşinin yokluğunda ayakta kalabileceklerine inanma ve bunu çevresindekilere de gösterme mücadelesi içinde olan Lu SiYan’ın annesi çaresizlik içindedir, aksilikler ailenin peşini bırakmaz. Babasının söylediklerini anımsayan, umudunu hiç yitirmeyen Lu SiYan annesine destek olmak için elinden geleni yapar. Ancak çocuklarının yokluk içinde yaşaması kadını çok üzmektedir ve bir gün hastalanır, bir daha da kendini toparlayamaz. Lu SiYan ve ailesinin yaşam şartları gün geçtikçe kötüleşir. Babanın ölümünden sonra ailenin çevrenin yardımı ile ayakta kalmaya çalışması, annenin hayata küsmesi ve tarlada çalışmayı bırakması, aç kalmaları, Lu SiYan’ın gittikçe artan sorumlukları yüzünden okulu bırakması ve tarlada tek başına çalışması anlatılır... Amcası ilk başlarda onlara yardım etse de bir süre sonra yorulur. Kardeşini fabrikada çalışmaya ikna edemeyen Amca onlara karşı öfke içindedir. Kardeşinin ölümü ile artan sorumlulukları yüzünden Lu SiYan’a ve annesine daha da kötü davranmaya başlar. Ve bir gün Lu SiYan’ı satması için annesini ikna etmeyi başarır. Böylece 11 yaşındaki Lu SiYan’ın yaşamı daha da zorlaşır. Çin’de yaşam şartları zordur. Özellikle kız çocukları aileye yük olarak görülmekte, pek çok kız, çeşitli işleri yapmak için küçük yaşlarda aileleri tarafından pazarlarda satılmaktadır. Lu SiYan da onlardan biridir, o da zengin bir aileye hizmetçi olarak satılır. Annesinden ve kardeşinden uzakta yaşamak zorunda kalan, onlarla haberleşemeyen Lu SiYan’ın başına gelmedik kalmaz. Minik kız, ailesine dönme umudu ile her şarta katlanmaya çalışsa da yaşamı gün geçtikçe kötüye gitmektedir... Sizce Lu SiYan kaderine razı olacak mı? Sally Grindley, “Minik Çinli Kız” romanını yazmadan önce Çin’e giderek Çin’deki çocukların yaşamlarını araştırmış. Küçük yaşlarda çalışmak zorunda kalan, emekleri sömürülen, kötü şartlarda çalıştırılan kız çocuklarının yaşamlarına dokunan romanın satır aralarında pek çok Çinli kızın öyküsü var. Aslında sadece Çinli kızların değil, bütün çocuk işçilerin öyküleri var. Bilindiği gibi çocuk işçiliği pek çok ülkenin sorunu. Türkiye’de de küçük yaşta çalışmak zorunda L Minik Çinli Kız Sally Grindley, Can Yay., 2007, 197 s., (10+ yaş) Türkçeleştiren Gül Önet, Resimleyen Buket Gencer kalan, çalışmaya zorlanan çocuk sayısı azımsanmayacak kadar çok. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) Türkiye temsilcisi Türkiye’de 3 milyon 800 bin çocuğunun çalıştırıldığını söylüyor. Bu çocukların yaklaşık 1 milyonunun iş yaşamında, 2 milyon 800 bininin de ev işlerinde çalışmak zorunda bırakıldığını, çocukların % 12’sinin okula devam edemediğini belirtiyor (Bianet: www.bianet.org). Özellikle geri kalmış ülkelerde çocukların fuhuş, uyuşturucu kaçaklığı ve porno üretiminde kullanıldığını, sağlık ve güvenliklerine zarar verecek işlerde, tehlikeli araç ve makinelerle çalıştırıldıklarını biliyoruz. ILO, Çocuk İşçiliğinin Sona Erdirilmesi Uluslararası Programı (IPEC) çerçevesinde pek çok ülkede çeşitli projelere imza atıyor. Belediye ve valiliklerle işbirliği içinde çalışan IPEC’in Türkiye program yöneticisi “Bu tür projeler yaygınlaştırılabilirse çocuk işçiliği sorunu aşılacaktır” diyor. Oysa sorunu çözmek o kadar da kolay değil. Çözümler pek çok yasal değişimleri de zorunlu kılıyor. Örneğin; çocuk hakları bildirgesine imza atan Türkiye için pek çok hak sadece kâ ğıt üzerinde geçerli. Çocuğun velayet ilişkisinden çok velayet hakkına dayalı medeni kanunda çocuk kendisiyle ilgili bir kararda söz söyleme hakkına sahip değil... Türkiye’de suça itilen çocuk sayısı yılda % 510 oranında artarken ve yılda yaklaşık 125.000 çocuk mahkemeye çıkarılırken, sadece 11 çocuk mahkemesinin olması ve çocuğun hâlâ Adalet Bakanlığı’nın öncelikleri içinde yer almaması, her geçen yıl azalmakta olan SHÇEK bütçesi ve daha neler neler… Çocuklara dair pek çok sayısal değer var. AB uyum raporları, UNICEF, SHÇEK, MEB, Çalışma Bakanlığı vb. raporlar her yıl yayımlanıyor. Çocukların sorunlarını biliyoruz, yapılması gerekenleri de. Herkes kendince bir şeyler yapıyor. Sorunlar projelerle ve kampanyalarla çözülmeye çalışılıyor. Ancak sorunlar, yapısal nedenleri dikkate alınmadan, problem çözme yöntemleriyle var olan sistem içinde çözülmeye çalışılıyor. Oysa asıl gereken şey, içinde bulunulan şartlara nasıl gelindiğini ve bunun nasıl değiştirilebileceğini düşünmek değil midir? Durmaksızın üremekte olan delikleri yamayarak deliklerin bir gün kapanacağını söylemek / düşlemek aslında bir tür göz bağlama değil midir? Çocuk ve gençlik yazınına gönül verenler göz bağlarını nasıl açabilir? Elbette yazarak, yazılanları çocuklara ve gençlere ulaştırarak... Genç nüfusumuz fazla olmasına rağmen, çocukların ve gençlerin sorunlarına değinen, onların yaşamını anlatan kitaplar yazılmıyor, yayımlanmıyor. Bizde “sorun odaklı kitaplar” daha çok okul öncesi dönem çocukların korkularına ve sorunlarına (karanlık korkusu, kardeş kıskançlığı vb) yönelik düşünülüyor. Oysa ele alınacak ne çok sorun, dokunulmamış ne çok konu var. Çocuklara ve gençlere içinde bulundukları şartları düşündürecek, kendilerine ve dünyaya eleştirel bakmalarına yardım edecek, dünyayı değiştirebilmeleri/ dönüştürebilmeleri için onları özgürleştirecek düşüncelerin yeşermesini sağlayacak yapıtlara gereksinimimiz var. Bu durum, aslında “çocuk gerçekliği” dediğimiz kavramın sorgulanmasını da beraberinde getiriyor. Hangi çocuk için yazıyoruz? Kitapları hangi çocuk için yayımlıyoruz? Sorunları varolan sistem içinde çözmeye mi çalışıyoruz yoksa varolanı dönüştürmeye mi hizmet ediyoruz? İşte bütün mesele bu!.. “Minik Çinli Kız” bize çok şey düşündürüyor. Açlığı, yoksulluğu, sınıflar arası uçurumu, aileyi, arkadaşlığı, temel hakları, iş kanunlarını... Öykünün, zihinsel engelli bir çocuğun annesinin psikolojik durumunu da satır arasında göstermeye çalışması dikkate değer. Ötekileştirmeden eleştirel bir bakış sunmayı başaran “Minik Çinli Kız”ın Doğu’dan yükselen sesi, felsefesiyle de çocukları düşündürecek: “Eğer yeterince paran olduğunun bilincindeysen, gerçekten zenginsin demektir” (s.12); “Binlerce kilometrelik bir yolculuk ayaklarının hemen altından başlar” (s.26). Okura, gerçekliği acıma ve çaresizlik duygusu yüklemeden sunmaya çalışan yaklaşımı ile Sally Grindley Türk çocuk edebiyatı alanındaki bir boşluğu da dolduruyor ve pek çok çocuk işçinin sesi oluyor... Karanlıktan çıkmayı bekleyen ne çok konu, ne çok sorun var. Umarız Türk çocuk edebiyatına gönül verenler de binlerce kilometre sürecek bir yolculuğa başlama ve özgürleşme / özgürleştirme yolunda bir adım atma cesaretinde bulunabilirler... ? .RUNXQ²JHOHFHNÄWRS\DODU?Q?Q JL]HPOLRUPDQODU?Q ELOLQPH]GHQND²DQODU?Q KD\DOHWYHHMGHUKDODU?QGÄQ\DV?QD DG?PDW?Q www.tudem.com SAYFA 25 CUMHURİYET KİTAP SAYI 969