Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
¥ on dakika konuştuk. Bana, “Şu kah veye çıkıyorum falan gün oraya gelirsen görüşürüz” dedi. Ama ben o kahveye hiç gidemedim. Abidin ile bir daha görüşemedik. Doktora bitti ve ben Türkiye’ye döndüm. Sonra Türkiye’de mi karşılaştınız? Hayır, 12 Eylül sonrasında yeniden Fransa’ya geldiğimde Abidin ile ilişkim oldu. 1982’de Türkiye’de Aziz Nesin’in başını çektiği ‘Aydınlar dilekçesi’ diye bir girişim vardı. O faaliyet çerçevesinde bizim de Fransa, İngiltere ve Almanya’dan arkadaşlarımızla birlikte katkıda bulunduğumuz faaliyetin içinde Abidin Dino da vardı. Bazı şeyleri açıklamak zordur, insanlar niye mesela otuz kişi bir araya gelir de, neden beş tanesi arasında bir yakınlık olur da otuzu arasında olmaz? Sonra neden o beş kişiden ikisi arasında bir arkadaşlık olur da öbürleri arasında olmaz? Yani arkadaşlığın, nasıl demeli, dozu, düzeyi, sıkılığı artar. Abidin’le arkadaşlığımız biraz öyle oldu. Bazen düşünüyorum, niye öyle oldu diye soruyorum. Büyük olasılıkla Abidin’in paylaşmayı sevmesinden oldu. Çünkü Abidin bir defa eşit eşite konuşmayı severdi, öyle araya fazla mesafe koymazdı, bu beni çok ilgilendiriyordu. Çünkü benim de çok sevdiğim bir şeydir bu. İkincisi, Abidin paylaşmayı seviyordu, dedim. Yeri gelmişken bir örnek vereceğim: Abidin’in 1937’den beri samimi bir arkadaşı vardır, ama nasıl samimi, iki kardeş gibi. Bu ABD’ye yaşayan müzik yapımcısı Nesuhi Ertegün’dü. Nesuhi ile Abidin arasında büyük bir dostluk vardı. Nesuhi her yıl Abidin’e Amerika’dan gömlek gönderir, ama öyle bir gömlek değil, iki değil on tane gönderirdi ve on tanesi de aynı model, diyelim çizgili ve son derece kaliteli. Abidin de mesela o on gömlekten ikisini bana verirdi. Bu işte paylaşımdır. Şimdi dolayısıyla bende Nesuhi Ertegün’ün Abidin’e gönderdiği ve Abidin’in de bana hediye ettiği gömlekler var. Bir başka örnek: Abidin’in yazlık pabuçları Şakir Eczacıbaşı’ndan gelirdi. İstanbul’dan o da mesela üç çift gönderir, Abidin onlardan mutlaka bir çiftini bana hediye ederdi. Ben daha Abidin’lerdeyken bu pabuçları giymek isteyince “Şehmus hemen giyme” derdi. Niye derdim, “Çünkü” derdi, “metrodan çıkarken bu ayakkabı ayağına alışmamıştır, bir yere takılabilirsin.”Yani bu kadar ince şeylerde yardımcı olan bir kardeşti. Bir de elbette çok kafa dengiydi. Buluştuğumuz zaman her şeyden bahsedebiliyorduk. Örneğin Abidin gençliğinde futbol oynamış bir adam, sıkı bir Galatasaraylı. Kalecilik yapmış ve Abidin’le biz futbol konuşurduk. Ben de çocukken ve gençliğimde futbol oynadığım için. Ve buna benzer şeylerle Abidin’le dünya kadar şey konuşabiliyorduk ve bu kadar şey konuşunca da on beş günde bir görüştüğümüzde üç saat dört saat birlikte geçirirdik; nasıl geçtiğini anlamazdık. Ve ayrılırken de bana birikmiş Cumhuriyet’leri verirdi. Kimi kez Abidin onlara gitmeden hemen önce telefon eder, “Şehmus gelirken iki valiz getirmen lazım” derdi. Niye? “Çünkü Cumhuriyet’lerle birlikte kitaplar ve dergiler de var” diye yanıtlardı. Abidin’e dünya kadar kitap ve dergi gelirdi. Onların çoğunu bana CUMHURİYET KİTAP SAYI 966 verirdi, ben de her zaman eve epey yüklenmiş bir halde perişan dönerdim. Bu halen böyledir, çünkü bu alışkanlığımız Güzin’le de devam ediyor. Örneğin geçenlerde Güzin’den dönerken feci biçimde yüklüydüm ve açıkcası belim kırıldı. Çünkü iki sırt çantası bilmem ne, Abidin’in geçmiş ve mutlaka gelecek sergilerinin afişleri, şunlar bunlar... Abidin’le ilişkimiz böyleydi, yani büyük bir arkadaşlık, kardeşlik. Epey sonra öğrendim başkalarına da söylemiş, Abidin de beni çok seviyormuş. İşte bu araştırmacılık yönüm, çalışkanlığım ve birlikte yaptığımız işlerin mükemmel olmasına çalışmamız filan dolayısıyla böyle bir kaynaşma oldu. KÜLTÜR ADAMI Abidin Dino’yu gerçekten ilk bakıştaki ve insanı yönüyle son derece güzel çiziyorsunuz. Kitapta anlattığınız örnekler gibi çok hoş ayrıntılar var. Yakın tanıyanları için Abidin Dino insan olarak, ‘mükemmele’ yakın bir kişilikti. Elbette ‘mükemmel insan’dan konuşmak çok zorsa da öncelikle gerçek bir ‘Kültür Adamı’ diye bilinirdi. Halbuki biraz yakından tanıyanlar için çok önemli başka bir boyuta daha sahipti: Siyasi angaje yanı. Sizce bu mükemmel kişilik veya Kültür Adamı ile siyasi angaje kişiliği arasında bir çelişki var mıydı, bu siyasi insani yanını biraz daha açabilir misiniz? Tabii, memnuniyetle. Önce, küçük bir öykü anlatmak istiyorum, Cumhuriyet’le ilgili olarak. Cumhuriyet’in kurucusu Yunus Nadi’dir. Yunus Nadi, Abidin’in dedesinin yani Abidin Paşa’nın çocuğu gibi yetiştirdiği insanlardan biridir, bu bence çok önemli ve nitekim kitabın hemen birinci cildinin ilk sayfalarında bunu vurguluyorum. Yunus Nadi de bu borcunu hiçbir zaman unutmamıştır, Dino ailesine karşı. Abidin’in ağabeyi Arif ve Abidin ile Cumhuriyet ailesi arasındaki iyi ve dost ilişkiler Yunus Nadi’den sonra Doğan Nadi, Nadir Nadi ve Nadir Nadi’nin eşiyle de sürmüştür ve her zaman kalıcı olmuştur. Bu açıdan Cumhuriyet Abidin ve Güzin için her gün alınması, pardon okunması gereken bir “İlaç”tır. Bu eskiden Abidin için geçerliydi, bugün de Güzin için geçerlidir. Güzin her gün Cumhuriyet‘ini okumazsa eksik bir şey var gibi dolaşır odada veya bildiğimiz salonda, çünkü o gün “hapını almamış” bir hali vardır. Lütfen Güzin’in Cumhuriyet aboneliğini kesmesinler. Bu bence çok önemli. Abidin’in siyasi ve angaje kişiliğine gelecek olursak, evet Abidin’in bana kalırsa insani boyutu da zaten siyasi angajmanından geliyordu. 1930’da, Abidin henüz on yedi yaşındayken, Nâzım Hikmet’le tanışıyor, Nâzım Hikmet ile tanışması da Nâzım Hikmet’in komünist veya o sıra TKP üyesi olmasından değil. Abidin, Nâzım’ın efendiliğine hayran... Nasıl oturulur, nasıl kalkılır, nasıl dinlenir, ağız nasıl hiç açılmaz, nasıl iyi dinlenir ve buna benzer, toplum içinde “ağır olmayı” öğrenmenin yöntemini bilir Nâzım Hikmet. Abidin’in o sırada bir arkadaşı daha var, Fikret Adil. Eski İstanbul efendilerinin örf ve âdetlerini sürdüren insanlar, gençlere ileten adamlar. Bir de neyin ustası ve binbir işte ¥ SAYFA 15