Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
¥ dü, içi yarıldı ama bayrakları indirmedi. “Türkiye Ayağa Kalk!” demeyi bildi. Ama şairin de defalarca vurguladığı gibi; A. Erhan şiirine dokunanlar birkaç isim istisna kitabındaki bu bölümü görmezden geldiler. Milletin “Türkiye” sözcüğünü ağzına almaya çekindiği günlerde, avurtlarını şişire şişire “Yurdum, Ülkem, Türkiye’m…” dedi şair. “Sanrı” şiirinde diyor ki şair: “Eli öpülesi nineler tabutları öpüyor/Toprak delik deşik çocuk ölülerinden/…Giderayak asker yolu bekliyoruz/Ben kendimi ‘Türkiye’ sanırdım Hacer” Sancılı bir yurt sevgisi, acı bir tablo… O kendini ‘Türkiye’ sanıyor da biz ne sanıyoruz sormak lazım. Demek geldiğimiz nokta, yaşadığımız ülkenin adını dikkatli anmayı gerektiriyor. Vay şaire, vay şiire… Kategorize etmeyi sevenler, onu da ‘bilmem neciler’ familyasına yamamaya çalıştılar. Ahmet Erhan şiiri, bir bütün olarak bu kafalara itiraz olarak da okunabilir. Okunmalıdır. vicdanının ve ülke vicdanının sesini daha nasıl duyursun? Ne beklemeliyiz şairden, aynı sözleri bir de amuda kalkıp söylemesini mi? Onurlu bir insanın, candan bir yurtseverin söyleyeceği neler varsa, ne bir eksik ne bir fazla bu kitapta hepsi var. Kendini Türkiye sanan, sayan bir şair için de bundan doğal ne olabilir ki? Öküz dergisinin 72. sayısında (Mayıs 2000) diyordu ki: “Bütün kitaplarımda, bir Türkiye dekoru olduğunu ve o dekorun aslında şiirlerdeki kahramanın belirleyicisi olduğunu görmüyorlar. Haritaya bak, dünyaya bir yara bandı gibi uzanan bu canım ülke, henüz kendi yaralarını sağaltma konusunda aciz. Nihat, (Genç) sapına kadar haklı, ‘bizden ülkemizi sakladılar.’ derken; dahası çok gördüler. Alçaklık bu! Bu devletin ve tabiatın ortasında ülke bilinci olmadan edebiyat yapmaya kalkışmak, bu alçaklığa ortak olmaktır! Ne yani, o bandı gözlerimizi kapamak için mi kullanacağız.” BEN ŞİİRİ ÇOKTAN BIRAKTIM Şair, böyle dedi siz de başlığa bakıp inandınız mı yoksa? Ama devamı şöyle: “Ben şiiri çoktan bıraktım, bunu gölgem yazıyor.” Bu dize de, A. Erhan’ın hep aynı şiiri yazdığını, kendini yenilemediğini söyleyenlere bir ithafiye gibi. O baştan beri tabii ki bir şiirin peşinde. Yine bir söyleşide: “Hep tek bir şiiri yazdığıma inandım.” diyordu. Onun için bir büyük şiiri evireçevire dokuyor, eğiriyor, damıtıyor şair. Hep ‘aynı’ şiiri yazmakla, bir büyük şiirin ömür boyu peşine düşmek aynı şey değil. Zaman zaman geçmişe döner bir şair; ama şairin hiçbir kitabını yazıldığı dönemden, koşullardan ayrı okumalarla değerlendiremeyiz. Bu kitap 2008’de çıkmış olsa da özellikle 2002’den sonra oluşan bireysel ve toplumsal panoramanın bir göstergesi olarak okunabilir. YAZABİLDİĞİN YERE KADAR GİT “Sevildikçe eksilirim ben, sevdikçe çoğalırım.” (Acı Kavun, s.6) “Bak hele, çiçeklerle sarmaş oldum bu gece/Hayat tırnağımda bile büyür/Ben ölsem de ölmesem de” (Sayıklamalar, s.33) Hayat sevgisi, her şeye rağmen yine de böyle ağır basan şaire teşekkür borçluyuz. Umut ve şiir adına… Asım Bezirci, Mayıs 1985’te Varlık’ta yazdığı yazıda Alacakaranlıktaki Ülke şairi için şunları söylüyordu: “Bunca genç bir şairin daha ilk kitabında böylesine rahat bir deyiş tutturması insanı şaşırtıyor. Okurken dizeler su gibi akıp gidiyor. Dilin doğallığı ve temizliği de buna yardım ediyor.” İşte Asım Bezirci’nin övdüğü bu tavrı, A. Erhan geliştirerek sürdürdü. Sözü damıtmada daha da ustalaştı. Değil mi ki: “Yazabildiğin yere kadar git!” diyen de kendisidir, o halde gitmelidir. Yengeç Öldü’de diyor ki: “Yazılan yazıldı çoktan, okuyan okudu.” (s.54) Sen yaz, sevgili şairim; Mihrican değmesin, gülün solmasın.? itevfik@hotmail.com ‘ÜLKE BİLİNCİ’ OLMADAN EDEBİYAT YAPMAK Ahmet Erhan şiiri güncelin uzağına düşmedi hiç, ama tuzağına da düşmedi. Güncelden kalıcı olanı çıkarmayı bildi. “Kel kalmış dağlarımızı türbanla filan/Örtemiyoruz bana kalırsa/…Şairler yalaka şiirler umarsız/Dilimizde şikâyet denen o yarasa/Kime, neye ve niye – onu da bilmiyoruz”(Yanlış Coğrafya 1)Şu dizelerden bir Türkiye tablosu ve günceli çıkmıyor mu? Kendi gayya kuyumuzda sebepsiz ve sonuçsuz şikâyetlerle baş başa kalışımız... Yine “Eskiden de böyle miydi, bence böyleydi/Çekirdek çitler gibi mayın döşüyorlar yollara” derken Türkiye’nin geçtiği yolların nasıl mayınlandığını söylemiyor mu? Bir şair kendi Ahmet Erhan’ın kitaplarına koyduğu adlar, onun şiirsel yolculuğunu çok iyi veren kilometre taşlarıdır. Sahibinden Satılık/Ahmet Erhan/ Everest Yayınları/ 65 s. SAYFA 11 CUMHURİYET KİTAP SAYI 958