Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
¥ yatın bu konuda söyleyecek sözü var mıdır? İyi edebiyatın her zaman söyleyecek sözü olur. Boş laf anlamında değil, gerçekliği ifade etmek anlamında. Nedir bu gerçeklik: İyi edebiyat ve felsefe zaten insanın temel sorunları üstünde dururlar esas olarak. Böyle etkinlikler insanı daha da insanlaştırır, geliştirir. En azından bir kesim insana güç ve motivasyon verir. Yıkıma karşı ne yapılabilir? Benim ilaç olarak önerdiğim şey açıklık, içtenlik ve dürüstlüktür. Bunların hepsi ahlaksal kavramlardır diyeceksiniz. Ben de evet, tam da bunu, ahlaklı olmayı öneriyorum diyeceğim. İnsanın doğru, düzgün ve ahlaklı olmasının yolu açıklıktan, dürüstlükten geçer. Hatasız insan olmaz. Hataları ortaya koymak gerek, hataların kabul edilmesi gerek. Hataları kabul etme, unutturmaya çalış, gündemi bulandır, içtenliğini kaybedersin. Bir süre sonra hata senin karakterin olur, hatasız yaşayamazsın. Söylediklerinle düşündüklerin her zaman tam olarak birbiri üstüne oturmaz, böyle bir şey beklemiyorum, önermiyorum. Ama arada bu denli farklar bulunursa, şimdi yaşadığımız siyasi ortamdaki gibi trajıkomik farklar bulunursa, yaptığımız siyaset de yalan siyaseti olur. Arkamızda sadece yalancıları buluruz o zaman. ORTA YOL BULMAK... Kahramanlarınız siyasi ve entelektüel hayatımızdaki bazı kişileri çağrıştırıyor, onları yaratırken gerçek kişilerden esinleniyor musunuz? Esinlenmemek olası değil. Bu romandaki özellikle iki kahraman gerçek hayattaki iki şahsiyetten kuvvetli esinlenmeler taşıyor. Yine de sonuçta kurgusal tipler bunlar. Esinlenmek ve o esin üstünden gitmek hem çekici hem kolay edebiyatta. İyi edebiyatta bunlar hiç olmaz diye bir kural da yok elbette, fakat olabildiğince kaçınmaya çalışıyorum o yoldan. Bir orta yol bulmaya çalışıyorum bazı tipler için. Aynı zamanda bir ruh hekimisiniz; romandan alıntılarsak “Bizi ayakta tutan ütopyalarımızdır” sözünü günümüz insanı için nasıl yorumluyorsunuz? Öncelikle suyu çıkarılmış bir söz olarak yorumluyorum. Güzel bir sözü yerli yersiz en olmadık kişiler yineleyip durursa o sözün kıymeti kalmaz. Yeni bir söz bulmak gerekir. Bu söz de zaten pek olumlu olmayan bir tipçe söyleniyor romanda. Keyifli veya efkârlı anlarımızda, romantik bir havamızdaysak hepimizin birtakım ütopyaları tütüyor sigara dumanı gibi, kafalarımızın üstünden. Sosyalizmle tanışmış, ‘68’e, ‘78’e, ‘88’e bulaşmış herkesin muazzam ütopyaları mevcut! İyi de kardeşler, gündelik basit hayatımızda ne yapıyoruz o ütopya için? Veya solculuktur diye yaptıklarımız o ütopyaya yaklaştırıyor mu bizi, yoksa daha mı uzaklaştırı yor? O ütopyaların neler olduğu, ona yaklaşmak için neler yapılması gerektiği tamamen bir ütopya değil. Açık seçik belli. Biz bu açık seçik belli olanları da yakıp duman ediyoruz, belirsiz hale getiriyoruz, onları da ütopya haline getiriyoruz. Bizi ayakta tutan şey boş duygulanımlar değil, akıl, bilgi ve sorumluluklarımız olmalı. 68’den söz açılmışken, 68’in kırkıncı yılını yaşadığımız şu günlerde herkes ‘devrimciler’i yazarken ve onlara güzellemeler yaparken, siz ‘karşıdevrimciler’i yazıyorsunuz. Bu durumu, nasıl açıklıyorsunuz? Yaşarken mücadele etmek çok zordur. Öldükten sonra bazen kapılar önünüzde açılıverir. Artık ölü olduğunuz için zararsız görünürsünüz. Fikirlerinizden, tavırlarınızdan dileyen istediğini alır ve özgürce sizi kendine göre yorumlar. Ona müdahale edecek gücünüz bulunmamaktadır artık. Geçmişin büyük edebiyatçıları şimdi yaşasalar çoğu kitaplarını bastırmakta zorlanırdı. Geçmişin büyük devrimcileri, Deniz’ler, İbo’lar, Mahir’ler bugün aramıza dönseler o zamanki kadar bile yandaş bulamayabilirler. Şimdi onları öven çok geniş yelpazedeki inanılmaz derecede büyük kalabalığa bakıp şaşırmamak elde değil. Onlar devrimci militandılar. Bildikleri kadarıyla inançlı birer MarksistLeninisttiler. Buna rağmen Mustafa Kemal düşmanı değildiler. Kararlı antikapitalist, antiemperyalisttiler. Özgürlükçülükleri bu temelde bir özgürlükçülüktü. Halkın birliğine inanıyor, güveniyorlardı. KürtTürkErmeni vb. ayrım düşünmüyorlardı. Onlar bir bütün olarak böyle bir çizgideydiler. Şimdi isteyen istediği yönlerini alıyor, öbür yönleri yokmuş gibi kendini inandırıyor, 68 ruhu bende, bizde yaşıyor diyebiliyor. Korkunç boyutlarda yaşıyoruz ikiyüzlülüğü. Karşıdevrimciler bu ikiyüzlülüğü anlatmaya çalışıyor. ? Karşıdevrimciler/ Kaan Arslanoğlu/ İthaki Yayınları/ 244 s. 3 200 itzer Pul iyat b Ede üllü Öd MIDDLESEX Çeviren SOLMAZ KÂMURAN 2003 Pulitzer Edebiyat Ödülü sahibi Middlesex, kuşaklar boyunca ondan ona geçip sonunda küçük bir kızın, Calliope’nin bedeninde şekil bulan bir genin sürükleyici hikâyesi. Calliope’nin büyükannesi ve büyükbabası 1922 yılında Kurtuluş Savaşı nedeniyle Bursa’nın kendi halinde, tenha bir dağ köyünden kopup binbir sıkıntı ve macerayla sanayi şehri Detroit’e göç eder ve kendilerine eskisine hiç mi hiç benzemeyen yeni bir hayat kurarlar. Eski hayatlarından ellerinde kalan bir rüya tabirleri kitabı ve içinde bir zamanlar ipekböceği kozalarının durduğu bir ahşap kutudur. Ama kendilerinin bile farkında olmadıkları bir başka şeyi daha taşımışlardır yeni ülkelerine, bozuk bir geni... Hem Granta hem de The New Yorker tarafından Amerika’nın en iyi romancılarından biri olarak tanımlanan Eugenides, Middlesex’te seksen yıllık bir aile hikâyesini tabulara ve dogmalara alaycı bir dille karşı çıkarak, inanılmaz bir akıcılıkla anlatıyor. Middlesex, cesur ve çarpıcı bir postmodern roman. YAZARIN YAYINEVİMİZDEN ÇIKMIŞ DİĞER KİTABI JEFFREY EUGENIDES “Kapitalist toplum düzeninde şu veya bu ölçüde bir yabancılaşmaya düşmemiz kaçınılmaz. Fakat bu olumsuz verili durumdan kurtulmaya değil yararlanmaya çalışanlar çoğunlukta” diyor Kaan Arslanoğlu. Çeviren SOLMAZ KÂMURAN CUMHURİYET KİTAP SAYI 956 SAYFA 5