05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

İsmail Mert Başat’la ‘Gökyüzünden Başka Sınır Yok’... İsmail Mert Başat yeni çalışması ‘Gökyüzünden Başka Sınır Yok’ta, kurulmakta olan küresel ve zihinsel hegemonya karşısında sanatın direnmeci ve özgürleştirici olanaklarına işaret ediyor. Başat’la kitabını konuştuk. ‘Sanat buluculuğa, orijinalite merakına sığmaz’ ruz. Aynı zamanda kendimizin ne kadar zengin olduğumuzu ayrımsıyoruz. Varlık kendi gizlerine açılırken, aynı zamanda taşarak hiçliği öteleyen yeni bir kapasite kazanıyor. İşte, şiiri daha sıklıkla mercek altına alışım, onun zihni özgürleştirici ve zenginleştirici gücünden kaynaklanıyor. Geçkapitalizm denen bir süreci yaşıyoruz sosyal bilimcilere göre. Reklam sloganları, kötü şarkı sözlerinin gürültüleri arasında şiirin ezgisi ne kadar duyuluyor? Şiirin gücü şu an kapitalizmi kovalıyor mu, yoksa şiir bütün duyarlılığıyla kenara çekilmiş, bekliyor mu? Az önce söz ettiğim sonuçlara açılan her şiir, estetiği içinde nelerden söz ediyor olursa olsun, emperyal kapitalin bizde kurduğu ideolojik örüntüde gedik açıyor demektir. İdeoloji taşıyıcısı, bilgidüşünce aktarıcısı değil asla; sahiden şiir olmayı başarmasıdır söz konusu olan. İlksel topluluklardan bugüne şiir, zaman zaman sıkışmış görünse bile kendi yolunu daima açmış, insanların ortak türküsüne katılmış ve direnç kurucu güçlerden olmuştur. Naif duruşu bizi yanıltsa bile, onun gücünü ilk sezen daima tiranlar olmuştur. Bizde 1980 sonrası şiirde görülen kendi içine kapanma, kendi plastiği ile oynama, kendi kuyruğundan beslenme gibi olguların nedenlerini kitapta işlemeye çalıştım. Şimdilerde ise şiirimizin bu duvarları yıkmaya koyulduğunu belirtebilirim. Ama yayılmacı kapital hegemonyasının kırılması, hem ülkesel hem de küresel plandaki kapsamlı ve çok yönlü bir direncin ve güçlü, yüksek sesli itirazların kurulmasıyla ilgili. Şiir, hayatın her alanında var edilmesi gereken mücadelenin mütevazı, ama vazgeçilmez bir parçasıdır. ELEŞTİRİ VE ELEŞTİRMEN Eleştirinin ve eleştirmenin görevi ve işlevini yansıttığınız bölümler, paragraflar var. Bize bu eylemden ve eyleyicisinden kısaca bahsedebilir misiniz? Temelde şunu söylüyorum: Eleştirinin işi, sanat yapıtının bizim ile kendisi arasında bıraktığı mesafeyi doldurmak değildir. Sanat eleştirisi, bizim o mesafeyi nasıl kapatabileceğimizi sezinletebilmelidir. Bize değişik görme biçimleri, algılama yolları için farklı açılar kurarak işaretlemelerde bulunabilmeli, donatı malzemesi sunabilmelidir. Kitapta bunu gerçekleştirmekteki dört büyük güçlüğü serimlemeye çalıştım. Güncel anlamda ise şu sorunun önem kazandığını düşünüyorum: Geçerlilik’lerin gerçeklerin önüne geçirildiği; irdeleyici, sorgulayıcı bakışın önemli ölçüde iptal edildiği günümüz toplumunda “has eleştiri” olanaklı mıdır? Bu soruyu yanıtlayabilmek için, kat sayıları değişik de olsa elimizdeki başlıca parametreler şunlar: Modernitenin kurumsallaştırdığı, ama her şeyden önce eleştirisine modernizmi nesne kılan modern eleştiri; kapitalizmin kendi omurgasına kaydırması sonucu modernite projesinde doğan aşınma ve türbülanslı çöküş; bu postmodern görünümden üreyen postmodernizm ideolojisi; tüketim toplumu yapılanması; bir de kültür ve sanatın kültür endüstrisi içine emilmesi. Burada ayrıntılamaya olanak yok ama, ilgili denemelerde bu mayınlı alanlardan geçerek belirli vargılara ulaşmaya çalıştım. Edebiyatımızda eleştirmenin niceliği ve niteliği üzerine olumlu, olumsuz yargılar okuyoruz sürekli. Siz bu yargılara ne düzeyde katılıyorsunuz? İzlerken, yargıları değil de kendi vargılarımı sınıyor ve geliştirmeye çalışıyorum. Yine de sorunuz çerçevesinde biriki değinide bulunmak isterim. Bir kere, nicelik anlamında eleştirmenlerimizin çok az sayıda yetiştiğini belirtebilirim; bununla birlikte az sayıda, ama yüksek nitelikli eleştirmenlerimiz de var. Diğer yandan Batı’dan, özellikle ABD’li akademisyenlerden geldiği için dokunulmazlık ve prestij kazanıveren, çeper ülkelerde modalaşma eğilimi taşıyan yazınsal ve eleştirel kuramların baskısı var. Kapitalizmin ideolojisini taşısa da, bilimsel harmanisi var. Bunları eleştirel okumak ve doğan gerilimden olumlu verimler sağlamak elbette olanaklı. Ama bu kuram ve akımların çoğu özellikle kimi akademisyenlerimizi, bu irdelemeyi es geçirerek içine alabiliyor. Bu kuramsal iddiaların önemli bölümü tıkanıp, belirli vadede kendi içlerine çöktüler; ama bizde hâlâ jetonunu düşürmeden ciddiyetle bunların bayrağını taşımayı sürdürenler var. Önemli bir üretim alanının bloke olduğunu düşünüyorum. Elbette ekleyeceğim bir başka şey, sektörün yok ediciliğiyle ilgili: Kültür endüstrisinin bir özelliği de, bağımsız sanatçısanat yapıtıeleştirmenyapıtın alımlayıcısı biçimindeki hattı söküp atmasıdır. Onun kurduğu yeni hat, firmaya bağlanan sanatçısanatsal metapromosyonokuyucu adı altıdaki müşteri hattıdır. Bu hatta, promosyon ekibi içinde yer almadıkça eleştirmene yer bulunmadığı açıktır. Anlaşılıyor ki eleştirinin hakkını vermekte direnen bir avuç eleştirmenimiz, biraz tuhaf insanlardır. Bir tür namus belasına direnmektedirler. Sanatçı ve yazar benzerleri ile birlikte... Ülkemizde diğer eleştirmenler ve sizin gibi deneme için kalemini oynatanlar hakkında ne söylersiniz? Ne diyebilirim ki? Kolaylıklar ve direnme gücü dilerim öncelikle onlara. Her şeyin, koca bir kültürsanat alanının dev bir eğlence sektörüne akıtıldığı bir yapılanmada eleştirmenin ve deneme yazarının işi tam bir Don Kişot’luk. Bağımsız yayın yapılanmalarında veya sektörün “kadro” boşlukları nedeni ile belirli sürelerde endüstrinin yayınları içinde varolabilirsiniz. Ama nasıra basmakta inat ederseniz, önünde sonunda görünmezleştirilirsiniz. Bu nedenle amatör imecelerin ve süreli yayınların varlığı, mutfak olmalarının ötesinde de önemlidir. Benim okumalarım konusuna gelince, bazen aç bir yaratık gibi her şeyi dişleyip çiğnemeye koyuluyorum. Sonra kendimi disipline etmeye, tematik okumalarla yol almaya çalışıyorum. Bizden ya da dışarıdan, Batı’dan ya da Doğu’dan diye bir ayrımım yok elbette, sayısız isim. Burada bizden isim saymak yerine genç arkadaşlarıma iki önerim olabilir: İlki, her ne ve her kim okunuyorsa, eleştirel göz ile okumak; üstadı âzamın eleştiri metnini de okusanız, o metni de eleştirel göz ile okumak. İkincisi, yazarlığın ya da şairliğin edebiyatın sınırları içinde kalınarak değil, dünyanın tüm akışlarına dair politik, ekonomik, tarihsel, felsefi, toplumsal ve özne bilimsel tüm okumalarla desteklenmesi gerektiği bilincini kurmak. Kuantumdan, sicim kuramından, parçacık fiziğinden, ağaçların ve hayvanların davranış eğilimlerinden, fraktal geometriden, sinemanın görsel dilinin ne demek olduğundan, ressamın neyi, neden hangi zamansalda ve nasıl yaptığından ve tüm bunlardaki değişim ve gelişmelerden de haberdar olmak. Bütün bu okumaları yaşam ile destekleyerek. Yaşama dalarak, ama ayrıntılardaki yoğunluğu sanatçı gözü ile yakalayarak. Aşk fırtınasına, bedelini göze alıp cesaretle girerek. Neleri seviyorsan, aşkla severek. “Bırak bu bayat düşünceleri”, diyenlere aldırmayıp direnirsen, bunların yorgunluğunun ilk ödülü, farkına varılamamış sahici bir varlık sevincidir. İkincisi ise, aşkın sanat yapıtları yaratmak olasılığının yükselmesidir. Bir örnek grup olarak farklı disiplinlerden Kafka eleştirmenlerine dair bir saptama var kitapta. Kafka’yı ayrı uçlardan tutup değerlendiren eleştirmenler bunlar. Peki edebiyat eleştirmeni sizce diğer disiplinlerden ne düzeyde faydalanmalı? Ya da faydalanmalı mı? Az önce genç yazarlar için önerdiğim okumalar, eleştirmen için zaten önkoşul. Sonrası için yeterlikoşul yok; dünyanın bütün bilgilerine açılıyor bence. Diyelim bir eleştirmen ekonomi ya da felsefe okumaları yapıyor; burada eleştirmenin derdi, edindiği bilgileri eleştiri metnine iliştirmek değil elbette. Kritik edilecek aşkın bir yapıta ancak kapsamlı, yoğun, içselleştirilmiş bir birikimin içinden yeterli biçimde yaklaşılabilir. Eleştirmenin okura karşı yüklendiği sorumluluk, yazarınkinden daha büyük, daha dolaysızdır çünkü. Kafka kritiklerine dair örneği ise, eleştiride ekolleşmenin, akımlaşmanın eleştiri açısından taşıyabileceği sakıncaları göster ¥ CUMHURİYET KİTAP SAYI 952 Ë Sedat DEMİR S ayın Başat, öncelikle kitabınızın alanında bir boşluğu doldurduğunu söylemeliyim, zihin açıcı olmasının yanı sıra bilgilendirici yönü de yadsınamaz. Kitabınızın hikâyesinden biraz bahsedebilir misiniz? Bütün bu denemeler bir araya nasıl geldi? Değerlendirmeniz için teşekkür ederim. Kitap, Kırmızı Yayınları’nın önerisi ile gerçekleşti. Önceki üç deneme kitabımdakilerle onlardan sonra yazılmış denemelerden yapılmış bir seçki. Edebiyat ve şiir üzerine denemeler ağırlıkta. Siyaset felsefesine uzanan denemelerimse, bu kitapta yer almıyor. Kitabınızda, Eluard’ın, şiiri diğer edebi türlerin üzerinde tuttuğunu anladığımız, bir sözünü alıntılamışsınız. Siz de bu konuda özel atıflarda bulunmuşsunuz ve kitabın genel izleğine baktığımızda, bir tür olarak şiir sizde biraz daha baskın, yanılıyor muyum? Şiiri edebiyatın dışında ayrı bir sanat türü olarak değerlendiren eleştirmenlerin olduğu biliniyor. Bu, kitaptaki biriki metinde işlemeye çalıştığım gibi, şiirin bir karşıdil oluşu ile ilgili; “sanatın gerilla dili” diyorum bu nedenle. Şiir hem gündelik dilin, hem de düzyazının yetersiz kaldığı yerde söz alıyor, anlatılamayanı göstermeye çalışıyor. Dili parçalayıp, sözcükleri düzene raptedilmiş anlamlarından arındırarak, zihinsel uzamda yeni bir dil kuruyor. Pozitivist rasyonalizmin benimsettiği bir yanılsama var; düşünce ile duyguyu ayrıştırıyor. Düşünceyi kuran bileşenleri, rasyonelin patronluğunda hiyerarşik dizilime sokuyor. Yani düşünme eylemini, rasyonel aklın egemenliğinde belirlenen kanallardan gitmeye zorluyor. Oysa bellek, ilkel benlik, imgelem gibi beynin diğer fonksiyon ve kapasiteleri de düşüncenin kurucu öğeleri. Üstelik beş duyu organımızla, biyokimyamızla, iletişim hatlarıyla ve enerjisi ile bedenimiz de beynimize dahil. Özgürce düşünebilmek, tüm bunların diyalektik harmanından doğan ve bileşkeler halinde ilerleyen düşünce süreçlerine gereksiniyor. İşte şiirin zihinsel dili, bu diyalektik bütünlüğü yeniden kurmaya uzanıyor. Bunu yaparken sabitlenmiş anlam ve kabullerimizde gedikler açıyor, buralardan yepyeni renkler, kokular, ışıklar sızdırıyor. Daha önce el değmediğimiz yeni duygulara, tasarımlara ve düşünce bileşkelerine doğru yol alıyoruz. Algı aralığımız genişliyor, nesne ve ilişkilere bakışta yeni yeni perspektifler kazanıyo SAYFA 4
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear