05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

¥ şair, ‘el’ imgesini her zaman emek, uygarlığın gelişimi, yaşamın yönlendirilmesinde kullanmıştır. “Doğadaki hayvanın/ Eğilir yemeğe başı/ İnsanda el ulaştırır/ Yemeği baş katına”… ‘Ağaç Ana’ kavramıyla doğurganlığı, ‘Ağaç Ata’yla diriliği, gücü, soyu simgeleyen ağaç, Dağlarca’da kök, gövde, dal ve yapraklarla insan bedenine benzetilir. Dal ve yaprakları; gökyüzüne uzayan kollar ve ellerdir çoğu kez. Bedeninde ilk insanın kanı (özsu) dolaşırken; teninde de ilk insanın hücrelerini (kabuğu) taşır. İnsanın da ağacın da bedenleri yer katmanları gibidir. Kökler; geçmişten gelen (yeraltı) her şeyi, geleceğe (göklere) taşır. ‘YEŞİL’ yaprağı ve umudu işaret eder çoğu şiirde. Yaprakların dökülüşü, dökülen yaprakların çürüyerek ağaç gövdesine besin olarak geri dönüşümü, insan yaşamının her evresini göstermeye yeter. “Güzdür işte/ Bir yaprak düşer/ Bir yaprak/ Daha düşer/ Sarı yeşil titrerken/ Bir yaprak/ Daha duyulur dalın ucundan/ Dalların birleştiği yerdensarı yeşil/ Ağaçtan eski görüntülerle/ Yeryüzünden gök gürlercesine imgesel…” dizelerindeki gibi ağaç yeryüzünde göğün sesidir bazen. Her şey büyük bir gölgenin gölgesidir ve her canlıda Tanrı kendisini denemektedir: “Bencek/ Bir deneyim var/ Kuşun kanadında/ Denizin dalgasında/ Ağacın yeşilinde /Sıçramasında kara kedinin.” KARŞIT İMGELER Her ağaç ve her insan yalnızdır. Ama bu yalnızlıkta milyonlarca yıldan bu yana tenlerinde, kanlarında getirdikleri kalabalık bir dünya vardır. Her insan ilk insanı gösterirken, her ağaç da bir ormanı gösterir. “Derya benim katremdir zerreler umman bana” diyen Yunus ile burada buluşur. Bu nedenle Dağlarca şiirinde karşıt imgeler hep aynı anda kullanılır. Yalnızlık kalabalıkla, ırak yakınla, uzun kısayla, karanlık aydınlıkla. Her şey iç içedir, halka halkadır. “Verirdi ya/ Anılarındaki kırmızıyı/ Ağaçlar her kirazında” dizelerindeki “anılar” değişim ve dönüşümün kendisidir. İnsan da çocuğunda aynısını anımsar. Yunus’un: “Ol can kaçan ölüser sen ona can olasın/ Ölmüş gönül dirile andaki sen olasın” dizelerindeki gibi yaşam birinde biterken, ötekinde devam eder. Dağlarca’nın kendince yarattığı evrendeki ‘ASU’ ise “Ölünün dirildiğidir. Dirinin ölülüğü değil”, “Asu bütün yaşayanların bireyidir”, “Bir ortabenek vardır. Diyelim ki bu yeryüzüdür. Ortabenek üzerinde iç içe değirmiler vardır. Diyelim ki bu sürezin katlarıdır” diyerek Asu’yu tanımlayan şair; ağaç imgesini kullanırken rüzgârı ve kuşu unutmaz. Asu’nun katları ise halk şiirinde sık geçen ‘devran’ kavramıyla örtüşmektedir. “Gider idim ben yol sıra uzamış bir ağaç/ Böyle latif böyle şirin gönlüm aydur birkaç sır aç/ Ağaç kırır devran döner kuş budağa bir kez konar/ Dahi sana kuş konmamış ne güvercin ne hod duraç” diyen Yunus’ta olduğu gibi Pir Sultan da: “Öt benim sarı tamburam/ Senin aslın ağaçtandır” diyerek ağacı vurgular. Ön ayaklarını ele çevirerek, ağaca dönüşen insanın gözü hep göklerdedir. Göklerin ardında, uzayda neler olduğunu sorar ve dünyanın evrende “minicik bir hane” olduğunu düşünür. Dağlarca, özellikle seksen sonrası; evren ve ötesini irdeleyen şiirler yazar. “Evet Nerde görsen 1’i Yerine kendini koy İnsandan başkası değil sayılarda bile 1 dediğin” Harfleri ve sayıları çok kullanan Dağlarca’da ‘BİR’ Tanrı’nın kendisidir ve Tanrı insandadır. Benzer dizelere Yunus CUMHURİYET KİTAP SAYI 983 Emre’de sıkça rastlamak mümkün. “Bir” veya “Birlik olmak”, tasavvuf ve Aleviliğin önemli kavramlarıdır. “Başka bir yüzü var Bütün varlıkların yakın uzak Bütün yaşamalarında Suyun Demirin Otun Taşın Başka bir yüzü var” “Yüzleşmeler” başlıklı şiirde, hiçbir şeyin yalın ve tek olmadığını söyledikten sonra: “Dış görünüşünde değil/ İç görüntüsündedir o/ Kim bilir nerelerden yansımış/ Belki ilk dev yuvarlak/ Par/lar/ Parlamaz/ Sınırsız aydınlığın sesi oluşturmuştur/ İçeri yüzünü onun/ Ki sürüp gider işte/ Milyarlarca değişmez değişiminde onun” dizeleriyle dünyanın oluşumunu gösterir; ‘BÜYÜK IŞIK’ , ‘BÜYÜK BİLİNÇ’ olarak Tanrı’yı sezinletir. Doğa ve evrendeki her şey; ‘büyük bilinç’in bilinçaltında yaşar, onun gölgesindedir. Gökyüzüne bakan her canlı onu görür, ondan tekrar yeryüzüne yansır. Karşılıklı bakışan, birbirinde yansıyan bütün ve bütünün parçalarıdır yaşam ve evrendeki her şey… Aynı inancı: “Kendin küçücük bir beden sanıyorsun;/ Oysa koskoca âlem, dürülmüş içinde senin” dizeleriyle, İmamı Ali Buyruğu’nda görmekteyiz. “Toplandık bu gece/ Kocaman bir inin önünde bütün hayvanlar/ Benziyorduk hepimiz/ Küçücük çizgilere hepimiz/ Eğri büğrü karmakarışık/ İmlere ki / Harf dedikleri insanların” dizelerinde; ‘HARF’ denilen şeylerin insanı gösterdiğini söyler, inanışlardan yararlanır. “Okudum elifi dört kitap” çıktı diyen Alevi deyişinde, insan harf’tir ve dört kitap onu anlatır. İnsanı birer harf olarak kutsayan ve kitapların bile onu anlatmaya yetmeyeceğini söyleyen beyitler, deyişler AleviBektaşi şiirinde oldukça fazladır, çünkü bu inanış: “Benim Kâbem insandır” der... SIĞMAZLIK KAVRAMI Harf, çizgi, rakam… Her biri küçük ve önemsiz görünse de, şaire göre bunların her biri evrensel ışığın ve büyük bilincin parçalarıdır. Sürezlerde kan alıp kan veren insan, kendi biçimine sığmayacak kadar kalabalıktır. Bu nedenle Dağlarca şiirinde ‘SIĞMAZLIK’ kavramı önemlidir ve incelemeye değer. “Evren kocaman bir odacık/ Kocaman bir kişidir gözle görülmeyen/ Eski yaşlarımızın yeni yaşlarımıza/ Katıldığı/ Eski yaşlarımızın yeni yaşlarımıza/ Daha katılacağı/ Bir başlama varlığıdır odacık/ Boyumuzun bosumuzun ilk sığdığı yer.” Şair ilkin bu odacığa sığarken; sonraları bir sığmazlık duyumsar. “İnsan filin azıcığı/ Fil gergedanın azıcığı/ Gergedan yeryüzünün azıcığı/ Yeryüzü güneşin azıcığı/ Güneş gökyüzünün azıcığı/ Kim bilir nerelerden gelmekte yaşamak/ Uzay/ Sığmamanın azıcığı”… “Yapıtlarımın hepsi bakışlarımdır benim. Onlarla görmek isterken görünürüm de. Görmek istediklerim, göründüklerimin bin katıdır” diyen Fazıl Hüsnü Dağlarca, şiirimizin “Büyük Göz”üdür. Her imgesi, her evresi, her şiiri geniş dünyaları barındırır. “Yazdıklarımda evrensel bir bitkinin yürüyüşünü duyarım” diyen Dağlarca, Anadolu kültürünü tümüyle özümsemiş, eski yaşamları özden söze ustalıkla dönüştürebilmiş bir ‘ulu şiir adam’… Bize bakıyor belki de Asu’nun şiir katından… ? İki Usta Kazuo İşiguro İki Dünya... Bireyin geçmişiyle mücadelesinin ve uzlaşmasının ele alındığı en başarılı romanlardan biri olan ve ilk kez Türkçeye çevrilen Değişen Dünyada Bir Sanatçı, yazarına 1986 yılında Whitbread Yılın Kitabı Ödülü’nü getirmişti. Son romanı İngilizce yazılmış en iyi 100 roman listesinde yer alan Japon asıllı İngiliz yazar Kazuo İşiguro değişen yaşam tarzlarının birbiriyle yarıştığı, toplumsal modellerin yerinden oynadığı ve gelenekselle modernlik arasında kalan halkın hayatın farklı bir anlamını aradığı ‘değişen’ dünyayı bohem sanatçı Masuji Ono’nun gözünden anlatıyor. 192 sayfa en: Roman Çevir üzün Suat Ert Andrey Platonov Devrim sonrası Rus edebiyatının en önemli isimlerinden olan Andrey Platonov’un romanı Çukur, maddi dünyanın boşluğunda hayatın anlamını arayan insanları, ideolojinin peşinden sorgusuz sualsiz gidenleri, köyde özel mülkün tasfiye edilişinde yaşananları çarpıcı bir dille anlatıyor. Köylü dilinden siyasi konuşmalar, yaşam sahibi nesneler ve zaman zaman ironikleşen diliyle Çukur, okuruna farklı ve özel bir okuma keyfi sunuyor. Roman 156 sayfa Çeviren: Kayhan Yüksele r KAYNAKÇALAR: 1F.H. Dağlarca Şiirleri 1….22Tümzamanlar Yay. 2Yunus EmreAbdülbaki GölpınarlıAltın Kitaplar 3Alevi Bektaşi Şiirleri Antolojisi 1…5 İsmail ÖzmenSaypa Yay. İnternet Satış: www.turkuvazkitap.com.tr info@turkuvazkitap.com.tr Barbaros Bulvarı Ufuk Apt. C. Blok No: 58/4 Balmumcu Beşiktaş /İstanbul Tel: 0212 288 50 68 Fax: 0212 288 50 67 SAYFA 11
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear