Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
... KISA KISA ... KISA KISA ... KISA KISA ... KISA KISA ... Bir Demet Özlemsin ? Melahat SÖNMEZ(*) azarlar yaşama veda eder mi? Yazarını kaybeden okurlar ne yapar? Kitaplarını ve yazarlarını tutkuyla seven okurlar, yanıtı belli olan bu soruları, kendi kendilerine sormadan edemezler!.. Okur, yazarını özlemez mi hiç? Elbette özler!.. İnsana, yaşama ve dünyaya ilişkin duygu ve düşüncelerimizin oluşumunda kuşkusuz sevdiğimiz şair, yazar ve sanatçıların payı büyüktür. Onlar, bizim için gece uçuşunu, sis görüşünü başaranlar ve bilinmeyene uzatılmış sezgi köprüleridir. Geçen ay, Bir Demet Özlemsin Gürhan Uçkan’ın Anısına kitabını okudum. Her bölümü özenle hazırlanmış. Hem Gürhan Uçkan’ın kaleminden yazılar hem sevdiklerinin anlatımıyla Gürhan Uçkan hem de dostlarının kaleme aldığı metinler ve görsellerle bezenmiş kitap. Kendini kolay kolay ele vermeyen bir gazeteciyazarın, yazınsal röntgeni çekilmiş gibi yapıtta. Bazı metin adları ve birkaç alıntı ise Gürhan Uçkan’ın sosyalist kimliğini belirtmesi açısından özellikle önemli. “Yeryüzünün hiçbir yerinde gurbette değilim!” diyen protest şarkıcı Barbara Dane ile söyleşisinde şunları söylüyor Uçkan: “Barbara Dane ile ben Ankara’da tanıştım, Güney Gönenç Hocamın evinde! Güney Hoca “Bak Arap, dinle!..” dedi ve bir plak koydu: “Topla bütün üzüntülerini bana ver Y Gürhan Uçkan Ben onlarla ne yapacağımı bilirim” diyordu Barbara Dane. Daha sonra 40 yıllık bir müzik ve direniş geçmişinden damıtılarak gelen bu sesi, Stockholm’de, daha açılma saati gelmemiş bir müzik pub’ında, üç buçuk saat süresince dinleyeceğimi, Bilim ve Sanat okuyucuları adına bir demet çiçek vererek teşekkür edeceğimi bilmiyordum o gece. (...) 1946’da Detroit’te otomobil işçilerinin grevinde, 1947’de Prag’da yapılan Dünya Gençlik Festivali’nde, 1963’te Kuzey Kaliforniya’da kurulması tasarlanan nükleer santralin yapılacağı yerde, 1967’de ve daha birçok kez Küba’da, 1967’de Federal Almanya’daki büyük barış yürüyüşünde ve defalarca Vietnam’da, dünyanın her köşesindeki Amerikan ve NATO üslerinin önünde, Nikaragua’da... “Bir Kurtuluşun Öyküsü ve Amilcar Cabral” adlı yazısında Gürhan Uçkan’ın yorumu şöyle: “20 Ocak 1973 tarihinde Gine Cumhuriyeti’nin başkenti Conarky’ye sızan Portekizli ajanlarca öldürülen Amilcar Cabral’ın yaşamı, görüşleri ve verdiği devrimci uğraş, şu sıralar özgürlüğe kavuşmakta olan GineBissa’dan başka, diğer tüm bağımsızlık savaşı vermekte olan dünya halklarına örnek olmuştur.” (Yansıma, 1974, sayı 34). Bizim de Nobel ödülü almış bir yazarımız var; ama Nobel’i veren ülke İsveç’in Stockholm’ünde yaşayan ve orada yaşama veda eden Uçkan’ın bu konudaki yorumu ilginç: “Yirminci yüzyılın en renkli balonlarından biri, Nobel Edebiyat Ödülü. (...) Steinbeck, Hemingway, Camus ve Neruda gibi değerlerini kanıtlamış yazarlara da ödül verilmesine karşın Nobel Edebiyat Ödülü, zamanın rüzgârlarına, aday gösterme ‘hakkı’ olan örgütlerin ve ‘ileri gelen’ kişilerin çıkar hesaplarına ve Batı’nın sanat çevrelerinin çıkarlarına göre şişirilmiş çok renkli bir balondur. Oturup üzerinde tahminlerde bulunmak da balon şişirmekten daha ciddi bir eylem değildir. Şimdi hep birlikte soralım: “Bu yıl ödül kime verilecek acaba?..” (Bilim ve Sanat, 1982, s. 23). HABER PEŞİNDE Sorumlu aydının, çağına ışık tuttuğunu biliyoruz. Gürhan Uçkan, İsveç’te kendi kabuğuna çekilerek yaşamadı. Sevgili gazetesi Cumhuriyet için haber peşinde koştu, araştırmalar hazırladı, metinler yazdı. İsveç Örneğinde Kadın Hakları, İşçi Hareketleri ve Feminizm kitabındaki bir başlık şöyle: “İsveç’te Derin Devlet: Erkek Karteli” ve bir yorum “Sonuç olarak, kadın milletvekilleri, İsveç Parlamentosu’nda gerçek bir eşitliğe sahip olabilmeleri için daha çok yol alınması gerektiğinin farkındalar.” Son aylarda okuduğum Bir Demet Özlemsin Gürhan Uçkan’ın Anısına adlı armağan kitap, gerçekten büyük bir özenle hazırlanmış ve yazarının bilinmeyen yönlerine ışık tutuyor. Kitabın kapağında, Gürhan Uçkan’ın bir portresi, üstü Cebeci mühürlü bir zarf, zarif ve esprili bir imza ile Uçkan’ın kitaplarından bazıları yer alıyor. Cumhuriyet’in İsveç temsilcisi, dünyanın iyiden ve güzelden yana dönüştürülmesinde elinden geleni yapan bir gazeteci, şair ve yazardı Gürhan Uçkan. Yazacak ve söyleyecek çok sözü olan Uçkan’ı, 5 Aralık 2006’da Stocholm’de kaybetmiştik. Ani bir kalp krizi, onu, sevdiklerinden ve okurlarından alıp götürmüştü. Belki de çoğunlukça bilinen şu sözü anımsamakta yarar var: Ölüm geldi cihane, başağrısı bahane! Elbette hepimiz, iki kapılı hanın giriş kapısından geçtik, ne zaman, nasıl, ne şekilde bilinmez ama bir gün mutlaka çıkış kapısına da uğrayacak yolumuz ve bir daha dönmeyeceğiz. İşte o zaman geride bıraktıklarımızda, yaptıklarımızda başlayacak ikinci yaşamımız... Kitap, İsveç Atatürkçü Düşünce Derneği’nin katkısıyla hazırlanmış. Bu erken kaybımızın bütün üzüntü ve özlemlerini toplayarak kitabı hazırlayan Münevver Oğan, Mustafa Sönmez, Nermin Küçükceylan ve Günay Güner’in “Sunu” bölümündeki “Düşündük nedir sevmek?” sorusuna verdikleri yanıt “Gidenin bıraktığı izleri sonsuzlaştırma isteği belki...” tümcesi kitabın içeriğini de özetler gibi... Gürhan Uçkan okurları, bu özenle hazırlanmış kitabı Münevver Oğan ile iletişime geçerek edinebilirler. Münevver Oğan: (0 537 328 20 00 / 0 506 611 53 35) ? (*) Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı. Bir Demet Özlemsin Gürhan Uçkan’ın Anısına/ Haz.: Münevver Oğan, Mustafa Sönmez, Nermin Küçükceylan, Günay Güner/ Ertem Matbaası, Ankara, 2007/ 322 s. Böyle dese de Hasan Ali Toptaş’ın Harfler ve Notalar’da yazdığı hemen bütün sözcükler, bir bakıma kendisinden sonra gelecek genç romancı adaylarına usul usul bir ‘ağbi öğüdü’ gibidir. Toptaş, yazma serüveniyle ilgili olarak karşımıza öyle bir ‘disiplin’, öyle bir merak ve öyle bir gerçek aşkı çıkarıyor ki, adlarını yukarda andığım o hikâyeleri, o romanları insan ancak bunlara sahip olduğu zaman yazabilir diye düşünmeden edemiyorsunuz. Nitekim, kitabın arka kapağındaki “Genç yazarlar için başucu kitabı, okurlar içinse keyifli bir edebiyat sohbeti” ibaresi, buna işaret etmektedir. İÇ EGE’DEN İZLER Harfler ve Notalar’da okura (en azından bana!) gerçekten keyif veren KİTAP SAYI Harfler ve Notalar ? Aydoğan YAVAŞLI kuyup beğendiğim, beğenmekle kalmayıp yazılış serüvenlerini de merak ettiğim birçok kitap oldu. Sözgelimi, Yüzyıllık Yalnızlık’ın bu anlamdaki arka planını G.G. Marquez’den dinlemek bana müthiş keyif verebilirdi. Albert Camus Yabancı’yı yazarken, yazma ediminin dışında neler yaşadı acaba; sizce de meraka değmez mi? Yaşar Kemal İnce Memed’i kaleme aldığında, bütün o yazma uğraşı süresince başka neler yaşamıştır dersiniz? Heinrich Böll SAYFA 18 O “Ve O Hiçbir Şey Demedi”ye başlayıp bitirinceye değin kaç edebiyat söyleşisine katılıp evinin alt köşesindeki birahaneye kaç kez dalıp çıkmıştır? Yusuf Atılgan Anayurt Oteli’ni yazarken, yoruldukça evinin avlusunda beslediği tavuklara kaç kez yem vermiş, Hacırahmanlı’nın tek kahvesine gidip hemşehrileriyle gündelik politikadan kaç kez konuşmuştur? Doğrusu, öylesine sorup geçtiğim şu soruların çoğunun yanıtı yok! Oysa bir meçhul okur olarak ben, Oktay Akbal’dan Çehov’a; Orhan Kemal’den P.P. Pasolini’ye; yazdıklarını hayranlıkla okuduğum bütün bu yazarların, yazdıklarının gerisinde neler yaşadıklarını merak ediyorum. Neyse ki Hasan Ali Toptaş, Ölü Zaman Gezginleri’nden Bin Hüzünlü Yaz’a; Kayıp Hayaller Kitabı’ndan Uykuların Doğusu’na; aşağı yukarı bütün yazarlık serüveninin arka planını anlatmış bize Harfler ve Notalar’da… Anlattıklarını gerçekten bizim için mi yoksa bizzat kendi için mi yazmıştır? İşin bu tarafı okura bırakılmış gibidir; ama Toptaş’ın harfleri ve notaları önümüz sıra akıp giderken neden birkaçına da biz tutunmayalım? Toptaş, şöyle diyor bu konuda: “Sana yazmaktan değil, senin için yazmaktan korkarım. Başka bir ifadeyle, senin için yazmakla sana ve edebiyata en büyük kötülüğü edeceğimden korkarım.” ? CUMHURİYET 937