Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Cevat ÇAPAN Şiir Atlası Kendini sarsma zamanı! Ve bozmak Bu adi rüyayı ve çevirmek kafanı Yeraltının beslendiği yerde, eğri Binaların ağırlığının görüldüğü yerde, Metro kalabalığında yan yana, isimsiz Seyircilerin içinde, iyi giyimli ya da kaba, Çoğu etrafını sarar, kaderini çevreler, Bir makine kadar kesin nefretin içinde sürgün! Sakince Bu Nisan Gününden Yürüdük Geçtik Sakince bu Nisan gününden yürüdük geçtik, Metropol Şiiri orada burada Parkta oturuyordu zengin ve yoksul, Bağıraşan çocuklar ve motorlu taşıt Firari bizden ve uzaklaşmakta, İşçi ve milyoner arasında Rakam uzaklığı belirler, Yıl Bin Dokuz Yüz Otuz Yedi şimdi, Birçok sevdiğimiz elimizden alındı, Senin ve benim yerime ne gelecek (Bu içinde okuduğumuz okul...) Fotoğrafın ve anıların yanında? (... zamanın içinde yandığımız ateş olduğu.) (Bu içinde okuduğumuz okul...) Bu alevin ortasında ben nedir ki? Şimdi ne isem eskiden de o idim Tekrar acı çekip oynamam gereken, Lise yıllarında yazdığım dindarlık Çocukluktan itibaren bütün hayatı elden geçirdi, Çocukların bağrışmaları koşarlarken daha yüksek (Bu içinde okudukları okul...) Tümüyle gelip geçen oyunlarına dalmışken! (... zamanın içinde yandıkları ateş olduğu.) Hırs hücumdur, bu dönen alev! Babam ve Elenor neredeler? Şu an nerdeler değil, yedi yıldır ölüler, Eskiden ne idiler? Artık? Artık değiller mi? Bin Dokuz Yüz On Dörtten şu ana kadar, Bert Spira ve Rhoda yok et, kurut kökünü Şu an neredeler değil (Neredeler şu an?) Eskiden ne idiler, ikisi de güzeller; Her dakika patlıyor yanan odanın içinde, Güneş ışığının içinde döner büyük küre, Döner kendine özgü önemsizliğinde. (Nasıl da parlıyor her şey! Nasıl da alev alıyor her şey!) Eskiden olmadığım şu anda neyim ben? Hafıza tazeler de tazeler En küçük günün en küçük rengini: Zamandır içinde okuduğumuz okul, Zamandır içinde yandığımız ateş. Çıplak Yatakta, Platon’un Mağarasında Çıplak yatakta, Platon’un mağarasında, Yansıyan far ışıkları yavaşça duvarda kaydı, Marangozlar çekiç salladı gölgeli pencerenin altında, Rüzgâr bütün gece perdelerin başını ağrıttı, Bir konvoy yokuş yukarı zorlandı, uğuldadı, Yükleri örtülü, her zamanki gibi. Tavan aydınlandı yeniden, eğik resim Yavaşça yukarı kaydı. Sütçünün patırtısını duymak, Merdivenlerden tırmanma çabası, şişeler çınlar, Kalktım yataktan, bir sigara yaktım, Pencereye doğru yürüdüm. Taşlık sokak, Binaların durduğu hareketsizliği sergiledi, Sokak lambasının uyanıklığını ve atın sabrını. Kış gökyüzünün saf yargısı Beni tükenmiş gözlerle yatağa geri yolladı. Tuhaflık durgun havada serpildi, gevşek Film soldu. Vagonları sallayarak, şelaleleri akıtarak, Uzaklardan duyuldu, yükselerek, daha güçlü ve daha yakın. Bir araba öksürdü marş basarken. Sabah, yumuşakça Havayı eriterek, yarı örtülü sandalyeyi kaldırdı Denizler altından, aynayı parlattı, Dolabı ve beyaz duvarı belirginleştirdi. Kuş deneme ötüşüyle seslendi, ıslık çaldı, çağırdı, Köpürdü ve çığırdı, böylece! Şaşkın, hâlâ ıslak Uykuylu, muhabbet dolu, aç ve üşümüş. Böylece, böylece, Ah âdemoğlu, cahil gece, zahmeti Erken sabahın, başlangıcın gizemi Tekrar ve yeniden, Tarih affedilemezken. CUMHURİYET KİTAP SAYI 934 Delmore Schwartz/ Yaz Bilgisi’nden Şiirler/ Çevirenler: M.Ş.Ş.Anıl Çifter Zamandır içinde okuduğumuz okul Zamandır içinde yandığımız ateş Çağdaşları John Berryman ve Robert Lowell gibi kişisel yaşantıya ağırlık veren bir şair. İlk şiirleri öğrencilik yıllarında yayımlandı. Genç yaşta döneminin en önemli dergilerinden olan Partisan Review’nun şiir bölümünü yönetti. Princeton, Indiana, Syracusa ve Harvard üniversitelerinde öğretim üyeliği yaptı. Arada çok başarılı şiirler, öyküler ve denemeler yayımladıysa da, ilk gençlik yıllarının beklentilerini gerçekleştiremedi. Son yıllarında bir ruh hastasının dengesizlikleri içinde yazarlık dünyasından uzaklaştı. Sıradan bir New York otelinde unutulmuş bir yazar olarak öldü. Ancak başarılı arkadaşlarının yazı ve şiirleriyle yeniden sınırlı bir çevrede de olsa üne kavuştu. Kutsal Müziğin Yanında Bırakın müzisyenler başlasın, Bırakın her çalgı uyansın ve eşlik etsin bize Aşkın razı nehrinde ve aşkın dost disiplininde: Bekliyoruz, sessizce, sabrın kabulünde ve Kefaretiyle, bekliyoruz çekilen cezanın sonundaki Özgürlüğün durgun sevincini. Şimdi şef müzisyen söylesin: “Şehvet ve öne geçme arzusu içimizde yaşadı Barbar krallar gibi: Fethetti bizi: Yüreklerimizde yer edindi: Sildi süpürdü ve mahkum etti Zalim açgözlülük ve ateşin hırsıylaAcımanın ve merhametin özü.” Şimdi bütün müzisyenler çalsın: “Sabahın nehri, nehrin sabahı Teslimiyetin yumuşaklığının ihtişamından kabar dışarı.” Şimdi şef müzisyen söylesin: “Hiçbir şey yazdan daha önemli değil.” Ve şimdi bütün koro haykıracak: “Nasıl sıklıkla şaşırmış kalp, Defne ağacını gören, Hatırlar ölüyü, Ve büyülü mükemmeliyeti, Karın krallığı, uykunun egemenliği.” Sonra şef müzisyen bildirecek: “Anka kuşu meyvenin anlamı, Ta ki düş bilgi ve bilgi düş olana dek.” Ve sonra, bir kez daha, bütün koro haykıracak, ihtiraslı birliktelikle, Bağırarak ve aşkı kutlayarak ve aşkın zaferini, Çıkarak ve inerek uzlaşmanın yüksekliklerini, tırmanarak ve haykırarak Zafer kazanmışçasına: SAYFA 26 Sabah olmadan önce, sen vardın: Kar parıldamadan önce, Ve ışık şarkı söyledi ve taş, Tahammülle, doluluğu kullandı ya da boşluğa katlandı, Sen: Sen yalnızdın. Ego Adında bir Köpek, Öpücük Gibi Kar Taneleri Ego adında bir köpek, öpücük gibi kar taneleri Çırpındı, koştu, benimle birlikte geldi Aralık’ta Soğuk havayı koklayarak, yer değiştirerek ve durarak Saat yediye doğru durduğum yerde, Koklayarak saklı ve açık uğraşlarını, Fırıl fırıl dönerek, aniden saldırarak ve tartarak, dikkatle Huzurlarını arayarak, yabancı, bilinmeyen, Benimle, yakınımda, öptü beni, yarama dokundu, Çıplak yüzüm, saplantılı ve zevk bağımlısı. “Özgür değil, özgürlük yok, bu taşıdığın kaya,” O çatlak ve sert sesiyle konuştu Ego, Kar taneleri beni öperken ve dakikaları kurban ederken, Yarı inanılan ve bilinmeyen bir yerden düşerken, “Özgür olamayacaksın ya da yalnız,” Böylece konuştu Ego, “Krallık benimdir, Hanedanlığın kemiği: Özgür olamayacaksın, Git, seç, koş, yalnız olamayacaksın.” “Gel, gel, gel,” diye şakıdı uçuşan kar taneleri, Atlatarak küçüklüklerine havlayan köpeği, “Gel!” diye şakıdı kar taneleri, “Gel buraya! Buraya!” Kaldırımda çabucak, eridi ve bitti, Bir tanesi öptü beni, iki tanesi öptü beni! Birçoğu öldü! Ego onlara havlarken, dokunuşlarını yutarken, Koş buraya! Ve öbür yana! Onlar yere doğru süzülürken, Onu daha öteye ve uzağa sürükleyerek, Gece çökerken bu yağışın ortasında, Hiç çare bırakmadılar bana, yuvamdan uzakta, Hiç çare bırakmadılar bana, yuvamdan uzakta. Yorgun ve Mutsuz, Düşünürsün Evleri Yorgun ve mutsuz, düşünürsün evleri Yumuşak halılı ve ılık bir Aralık akşamı, Karın beyaz taneleri pencerenin önünden düşerken, Ve alevlerin turuncu ışığı saçılırken. Bir genç kız söyler Orpheus’un Ölüm’den af dilediği Gluck’ün şarkısını; Büyükler izler, mutlulukla onaylayarak Kızın kendini bilen gözlerinde zamanı tekrar görebilmek için: Hizmetkârlar kahveyi getirir, çocuklar ayrılır, Yaşlılar ve gençler esneyerek yataklarına çekilir, Kömürler parlar ve söner, yükselir ve kül olur,