Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
? rısız erkek örneklerini saymaya kalksak herhalde bir hafta sürer. Mesela bir Lale Aytaman, bugün maalesef gündemde olmayan bir isim. Kitabıma özellikle koydum çünkü ilk örnekti. Neden bugün Türkiye’de hiç kadın vali yok? Neden bugün Türkiye’de kadın kaymakam yok, kadın muhtar sayısı az, özellikle yerel yönetimde, belediyelerde kadın sayısının çok olması lazım. İlgili olalım ya da olmayalım siyaset bir şekilde hayatımızı yönlendiriyor, dolayısıyla kadınların siyasette olmaması, geleceğe dair kararların onlar tarafından verilmediği anlamına geliyor. Sembolik değerler olarak kadınları gösterip ondan sonra da bu işi unutturmak kadınları enayi yerine koymak değil de nedir? Kadınların işe, siyasete, her alana el atması demek, rekabetin artması demek, iktidarın paylaşılması demek. Mesela kadından korkmak değil mesele o iktidarı paylaşmak hatta kaptırmak korkusu. ‘YANLIŞ KADINLAR ÖRNEK ALINIYOR’ Kitabınız zihinlere çakılan yanlış kadın imgesini değiştiriyor. Mücadelelerini, başarılarını, kendileri ve kadınlar adına kazanımlarını dürüstçe ortaya koyabilmiş tüm bu kadınlar örnek teşkil ediyor, umut veriyor. Ülkemizde ise en çok, o yanlış kadın imgesinin yaratılmasına katkıda bulunan, yanlış kadınlar örnek alınıyor. Çok başarılı kadınlar diye lanse edilen kadın imgelerine baktığımızda aslında kadınların başarıya giden yolunu en çok onların tıkadığını görüyoruz. Kendileri farkındalar mı acaba? Sorsanız hayatta kabul etmezler. Onlar dobra olmakla, erkek gibi olmakla, erkeğinin ayağını yıkamaktan gocunmamakla ya da aldatılmayı mazur ve normal görmekle övünürler. Bu gelmiş böyle gidercilikle hangi kadın hangi mücadeleyi kazanabilir? Gerçek anlamda çok başarılı kadınlar var bu ülkede. Gönüllü hizmet veren kadın doktorlar, mimarlar, mühendisler, akademisyenler, gerçek sanatçılar var bu ülkede. Bu kadınlar ön plana çıkartılmalı. O nedenle 41 Kadın 41 Öykü’de kadın konusunu, iradesini, başarısını, bu bağlamda tanınmış ve kamuoyunda bu bağlamda bilinen kadınlar üzerinden bir nebze olsun anlatmaya çalıştım. Bu yolda bir ışık yakmak istedim. Kadınlarda bir kabuk değişimini tetikliyor kitaplarınız. Bunu amaçladım evet. Her yelpazeden kadın söz konusu, kimi şarkı söylüyor, kimi şirket yönetiyor. Kimi ise vaaz veriyor. ‘İNSAN SARRAFI OLDUM’ Hepsinin ortak noktaları kadın olmak, yoksa şarkı söyleyen ya da şirket yöneten biriyle vaaz veren birinin ne gibi bir ortak noktası olabilir diye düşünüyor insan? Tabii, çünkü aynı topraklarda yaşıyorlar aynı sorunun bir parçası hepsi. Bazıları kadın ayrımcılığıyla bizzat karCUMHURİYET KİTAP SAYI “İnsanları çok kısa bir sürede ilk bakışta birkaç dakikalık konuşmasında çok tanımaya başladım. İnsan sarrafı olduğumu söyleyebilirim sanırım. Yanılmadığımı da görüyorum.” şılaşmadığını ifade etse de yaptıkları işe baktığımızda kadın meselesiyle yine yüzleşmek zorundalar. Örneğin reklam sektöründe çalışan Nesteren Davutoğlu ‘Kendi sektörümde kadın olmaktan kaynaklanan bir sorun şahsen yaşamıyorum. Reklam dünyası görece kadın erkek eşitliğinin daha fazla olduğu bir alan’ diyor ama reklamlardaki kadın yer verilişine baktığımızda ve o konuda sorular yönelttiğimde kadın meselesi, kadın ayrımcılığı, kadının mağduriyeti sorunu yine karşımıza çıkıyor. Yani kadınların bu ülkedeki en büyük mutluluğu çamaşırların daha beyaz mı olmasıdır? Yani bir tuzu satarken orada seksi kıyafetli bir kadın çıkartıp beni yiyin denildiği zaman kadının aşağılanması bir sorun değil midir? Şu ana kadar yaptığınız söyleşilerden sonra hayatınızda neler değişti? Neler artık sizin için aynı değil? İnsanları çok kısa bir sürede ilk bakışta birkaç dakikalık konuşmasında çok tanımaya başladım. İnsan sarrafı olduğumu söyleyebilirim sanırım. Yanılmadığımı da görüyorum. İnsanları bu kadar hızlı okuyabilmek avantaj mı dezavantaj mı bu tartışmalı. Sonra ismi çok büyük harflerle yazılan birçok insanın aslında küçük olduğunu, maalesef ülkemizde ismi küçük harflerle yazılmış birçok insanımızın ise çok büyük olduğunu gördüm. Ayrıca bir insan ne kadar başarılıysa kendisiyle ilgili meselelerde o kadar daha rahat, o ka895 dar daha olgun olabiliyor bunu tespit ettim. Galiba aslında daha kendi içinde başarıyı sindirememiş ve bazı kimi örneklerde şöhreti, parayı içselleştirememiş insanlarında nasıl bir yoksunluk yaşadığını gördüm yeterince. O yüzden ülkemizde aslında yoksul yaşayan çok zengin var ve zengin yaşayan çok yoksul insan var. Türkiye bu anlamda da zengin yaşayan yoksulların ülkesi diye düşünüyorum. Yeni bir televizyon projeniz var mı? Henüz kesinleşmemekle birlikte, Eylül’de yeni yayın döneminde düşünüyorum. YAZI SÜRECEK… Yazı sürecek mi? Hem özel hem de iş hayatımda Türkçeyi iyi kullanmaya özen gösteren biriyim. Yazıyı hep bir araç olarak gördüm hayatımda. Gerçekten güç alan, gerçeğe sadık kalan, gerçeğin üzerinden renklendirilmiş kurgusuyla biyografiye yakın hissediyorum, o nedenle şimdi değilse de ileride bir biyografi yazmayı düşünüyorum. Onun ötesinde yaptığım işin ve aldığım eğitimin bir uzantısı olarak kaynak kitaplar oluşturmak istiyorum. Örneğin söyleşi teknikleri üzerine bir kaynak kitap oluşturmak istiyorum. Etkili iletişim ile seminerler veriyorum, daha geniş bir kitleye ulaşabilmek için bu konuda da bir kaynak kitap oluşturmak istiyorum. Söyleşi yaparken haberci olmak de zavantaj yarattı mı hiç? Ne de olsa farklı bakışı getirir, bazen dik bakışı getirir haberci olmak. 41 Kadın 41 Öyküde ise sımsıcak bir dil var. Karşısındakini germeyen, sıkmayan ama konuşmasını da sağlayan bir teknikle harmanlı. Konuklarınızla bu dengeyi nasıl kurdunuz? Aslında şu anda yapmakta olduğum doktora tezimin konusu da bu; söyleşiler, haber söyleşileri ve röportaj. Şimdi söyleşinin çok farklı yöntemleri var tabii dediğiniz gibi genelde meslekte, ‘ben öyle bir laf edeyim ki ondan çok çarpıcı bir laf çıkartayım, çok sansasyonel bir söz bulayım, aslında içeriğiyle, bütünüyle bir alakası olmasa bile çarpıcı bir söz olsun, manşete çıksın, bu konuşulsun’ gibi bir kör alışkanlık var. Ama temelde yapmamız gereken gerçeği yansıtmak. Biz olanın yansıtılmasında bir aracız. Biz bir şeyleri planlayıp, kurgulayıp sonrasında bu kurguya yönelik söz almaya uğraşmamalıyız. Biz hâkim değiliz, avukat değiliz, yargıç değiliz. Kamuoyunun sesiyiz, kamuoyunun merak ettiğini mutlaka sormalıyız, sorulması gereken her soruyu sormalıyız ama asla yargıçlık yapmamalıyız. Paralel bir ilişki kurmalıyız, ne kendimizi ezdirmeliyiz ne de ezmeliyiz. Konuklarımla söyleşi yaparken hep bu ilişkiyi kurmaya çalıştım. ? gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr 41 Kadın 41 Öykü/ Sedef Kabaş/ Doğan Kitap/ 305 s. SAYFA 21