Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
? ve yapıyorlar. Devrimlerin kırılma noktasıdır 1950. Örneğin Fuat Köprülü, 1932'de başlayan Dil Devrimini “Türk rönesansı”nın başlangıcı sayıyor; ama 1950'de milletvekili olunca Dil Devrimine saldırıyor. Okuyun, adı geçen tutanakları. Orada devrimi övenlerden kimisinin 1950'den sonra çark ettiğini göreceksiniz. Yine geldik aydın aymazlığına… İLKLER TÜRKİYESİ Kırılmanın 1950'de olduğunu söylediniz ve artık onun sonrasında iyice kötüye gidiş… Ali Püsküllüoğlu ile yaptığım söyleşide çok güzel bir söz etti Püsküllüoğlu: “Kendi dilinin sözlüğünü toplatan ilk ve son ülke olduk.” Vurgu, Evren dönemine tabii! Ali Püsküllüoğlu'nun yargısına bir ek yapalım; kendi dilini genelgelerle yasaklayan tek ülke Türkiye'dir! 1960'larda, 1970'lerde, 1980'lerde yayımlanan genelgelerle onlarca Türkçe sözcük yasaklanmıştır. Bu ülkede konuşulan Türkçeden başka diller de var; ama Türkçeden başka hiçbir dile genelgelerle yasak getirilmemiştir. Genelgelerin ikisi Süleyman Demirel hükümetlerinin Milli Eğitim Bakanlarınca yayımlandı; üçüncüsü TRT Genel Müdürlüğü’nce 1980'lerin ortasında. Kasım 2007'de Çevre Bakanlığı’nda sözcüklerin yasaklandığını Melih Aşık'ın köşesinde okuduk. Aslında kimi kurumlarda sözcük yasakları sürüyor; bilgisiyle değil kurnazlığıyla orun sahibi olan kimi okul yöneticileri, öğretim üyeleri, müsteşarlar, daire başkanları vb. akılları sıra Dil Devrimiyle kazanılan sözcüklerin üstünü çiziyorlar. Bu kişiler, sağcı başbakanların, bakanların artık bütün sözcükleri kullandığını duymuyorlar demek. Önyargılı olmak bir tür hastalık. Devrime önyargılı olanlardan biriydi Kenan Evren ile takımı. Atatürk'ün vasiyetnamesini çiğnediler; ülkeye ve Türkçeye büyük kötülük yaptılar. Hepsi karşıdevrimci bence. Kenan Evren ve takımından nefret ediyorum. Çünkü çanak tuttuğu yanlışların izi, derin ve kalıcı oldu. “Dile yönelik tehlikeyle ülkeye yönelik tehlike aynı. Farkında mısınız?” diye soruyorsunuz yazılarınızın birinin bitiminde. Dilin tehlikeye düşmesinde siyasi mercilerin duyarlılığı/duyarsızlığı konusunda neler söylersiniz? Sonuçta dil üzerine müdahalelerde bulunacak bir organımız var; Milli Eğitim Bakanlığı! 1950'den bu yana MEB'de çoğunlukla sağ anlayış egemen oldu; az önce söyledim. MEB, kaç kez sözcük yasakladı. Milli Eğitim Bakanlığı’na yarım yüzyıldan çok Dil Devrimini, hatta Türk Devrimini hiç sevmeyen insanlar geldi. Bu devrimi uydurukçuluk, solculuk, komünistlik saydılar. Hâlâ ders kitaplarında, izlencelerinde Dil Devrimi yok, Türk Devrimi de yasak savmak anlayışıyla ele alınıyor. Şu anda dil devlet eliyle, resmi Türk Dil Kurumu’nca bozuluyor, bu kurumun yanlışlarını da MEB yaygınlaştırıyor. Siyasal, ekonomik bağımsızlığı tehlike altında olan bir ülkenin dili sağlam kalır mı? “Paranın saltanatı” konusunda neler söylemek istersiniz peki? Hani derin devlet diye bir tamlama var ya, bence asıl derin olan paranın saltanatı… Dilleri Uzun olanlar arasında öylesine derin ilişkiler var ki, bir yanda tarikatlar, cemaat ilişkileri, öte yanda omurgası olmayanların her olanaktan yararlanıp güç kazanması… Toplumun duygu ve inançları sömürüCUMHURİYET KİTAP SAYI lerek kurulan gökdelenlerin, sitelerin adlarına bakın! Bu saltanat ancak parayla kurulabilirdi; öyle de oldu. Çok söz yalansız, çok mal haramsız olmaz demiş ya atalarımız… “Ah Türkçem, sana inanmayanlar ellerini çekse üzerinden, sana emek verenlere karışılmasa.” Nasıl bir müdahale altında Türkçe, kısa bir tahlil yapmak mümkün değil biliyorum, ama belirli örnekler almak isterim sizden… Dile yalnızca sözcükler açısından bakmak, eksik bir yaklaşımdır. Düşüncemizi sözcüklerle aktarırız; sözcükleri, terimleri çoğalan, her kavrama bir ad verebilen bir dile kavuşmak için Dil Devrimi yapılmıştı. Düşünce, bilim üretebiliyorsanız, söylemek ve adlandırmak istediğiniz her şeyi karşılayan sözcük ya da terimleriniz varsa, üretiyor ve uluslararası dünyada dimdik duruyorsanız, ülke de dil de özgürce yolunda yürüyor demektir. Türk Devriminin en çok saldırıya uğrayan bölümü, Dil Devrimidir. Atatürk'e ve Türk Devrimine açıkça saldıramayanlar, kasıtlı olarak Harf ve Dil Devrimlerine saldırmıştır. Düşünün, hâlâ birileri Harf Devrimiyle halkın bir gecede okuryazarlığı yitirdiğini söyleyebiliyor. Yalana bakın, imparatorlukta okuryazar sayısı yok denecek kadar az, okuryazar olmayan bir halk, bir gecede nasıl okumaz yazmaz olur? Dil Devrimi geçmişle bağları koparmış, bu da yalan! Tersine yeni yazı ve dille geçmişimizi öğrenme hızı ve kolaylığı kazandık. Osmanlıcayı halk kullanabiliyor muydu? Bırakın halkı, bu dili o dönemin okumuşları bile kullanamıyordu. Bunca yalan niçin söyleniyor? Harf ve Dil Devrimlerinin geçmişle değil, dinle bağları kopardığını kanıtlamak için… UMUT? Son tahlilde, iyice kirletilen bir dilimiz var! Peki ya gençler! Umudu onlarda görmek olası mı? Ben biraz olumsuz düşünüyorum, kendi yaş grubuma bakınca örneğin! Hele ki liseler... Tam bir felaket... Öğretim dizgeleri de tıpkı iç ve dış siyasetteki gibi çarpıklıklar içeriyor. Bakın, AKP hükümeti, ders kitaplarını bedava veriyor. Kitapların içi içler acısı; bu kitapların beş para etmeyeceği içeriğinden belli. Yalnız kitaplar değil sorun olan. Genç öğretmenlerin çoğu, ellerine verilen öğrencilerden beter durumda. Bu durumda MEB'nin bir an önce kaynar sularla yıkanması gerekiyor. Asıl kirlenme eğitim sisteminde. Çocukların, genç öğretmenlerin suçu yok, ne verirsek onu alıyoruz. Son olarak neler söylemek istersiniz? Beni hırçın, kavgacı bulanlar var; benim hırçınlığım, kavgam ne kendimle, ne yakın çevremle. Bu kavganın adı ve yönü belli. Üstelik bana özel de değil; inancımız, kökenimiz, dünya görüşümüz ne olursa olsun, Türkiye Cumhuriyeti'nin aklı öncü alan bireyleri olarak ortak bir dille anlaşmak, bilimle, sanatla beslenen düşünce özgürlüğü için savaşım vermek zorundayız. Bu ülkenin olanaklarından birlikte yararlanmak, farklılıklarımıza saygılı olmak, bunlarla ortak akıl üretme bilincini içselleştirmeliyiz. Dil, sonuçta herkesin anlaşma aracı. Bu nedenle bu kavga, bu savaşım bireysel değil. Bir gün kesinlikle akıl, bilim, sanat kazanacak.? *erdemoztop@yahoo.com Dilleri Uzun/ Sevgi Özel/ Cumhuriyet Kitapları/ 176 s. 929 SAYFA 5