29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Sivil roman, ezber dışındaki romandır; sivil romancı, sivil roman okuru olmaksa ezber dışı yazmak ya da okumak anlamına gelir! Sivilliğe doğru yola çıkarken yapılması gereken ilk iş, koltuk değneklerini, at gözlüklerini bir tarafa atıp, arınmak! M. Sadık ASLANKARA Kitaplar Adası Ö ğretilegelen tarih kavrayışının, dayatılıp yaygınlaştırılan egemen “resmi tarih anlayışı” olduğunu dile getirerek buna karşı çıkan, bu anlamda ilgili ilgisiz hemen tüm çevrelerin desteğini almış görünen, deyiş yerindeyse bir “sivil tarih anlayışı” ya da “toplumsal tarih anlayışı”ndan yana olduklarını savlayanların, söz siyasanın, tarihin, toplum bilimlerinin dışına çıkıp da sanata, yazına geldiğinde dut yemiş bülbüle kesilerek sözümona sivilliklerini unutması, bukalemunu da geçerek nitelik değiştirmesi, büyük bir hararetle “resmi roman”, “resmi öykü”, “resmi şiir” “resmi oyun”, “resmi deneme” vb. başlıklar altında toplanabilecek kavrayışların, bunların beslendiği ideolojinin ardına takılması, ötesinde bu doğrultuda kraldan fazla kralcı tutum içine girmesi hangi mantıkla nasıl açıklanabilir, bilmiyorum. Resmi kavrayış dayatmacıdır, tamam, ama devlete dayalı herhangi dayatma gücü olmadığı halde gayri resmi kavrayış da dayatma yapabilir. “Resmi” sözcüğünün simgesi devlet nasıl sınıfsal bir organizasyonsa sınıfsallık dışındaymışçasına algılanan toplumsal yapılar, öğeler, ilişkiler de “gayri resmi” niteleminin simgesi olarak sınıfsal tabana sahiptir. Demek ki oluşum, yapı, yaklaşım, işleyiş ister resmi ister gayri resmi olsun; her ikisi de ideolojik egemenlik kurabilir, ötesinde yayılmacı dayatma getirebilir. Bunların karşısındaki bir güçten söz edeceksek eğer “sivil” yaklaşımların, bu doğrultuda düşünce üretebilecek kaynakların üzerinde durmamız gerekiyor bana sorarsanız. Zaten sivil sözcüğü, kentli anlamında. Bu açıdan kentliliğin, bireyliliğin ölçütü sivillik. Zaman zaman resmi olanın karşısında durması, gayri resmi olanın ille de sivil kavrayışa yaslanacağı gibisinden bir anlama götürmemeli bizi. Çoksesli olmadan, tabuları yıkmadan, dogmalardan arınmadan sivil olunabilir mi? Resminin karşıtı olarak algılanagelen gayri resmi böyle bir özelliğe sahip değil! O, muhalif olanı içerebilir kuşkusuz, ama muhalefet dediğimiz olgunun ille çoksesli olacağı savlanabilir mi hiç? Kişi, resmi ya da bir muhalif kimliğiyle gayri resmi olarak tabuların dışına mı çıkmış kabul edilecektir, dogmalardan uzaklaşmış mı sayılacaktır böylelikle? Okuduğu roman sayısı beşi, elliyi, beş yüzü geçmeyen, üstelik yönünü süreğen biçimde bir örnek romana çevirmiş biri sivil olarak kabul edilebilir mi? Böyle bir okur, bu okuma biçimiyle beş bin kitabı içse ne olacaktır? Çok sayıda sazla aynı türküyü yorumlamak ne zamandan beri çoksesli müzik örneği sayılıyor? Böyle biri sivil, yani kentli, uygar bir roman okuru olarak alınabilir mi? Romanda nasıl sivil olunur peki? Köylülükten kurtularak elbette, çoksesli roman okurluğunu içtenlikle benimseyip sindirerek, romandaki tabuları yıkarak, dogmalardan kendini koruyup her romana, ötesinde roman kuramlarına eşit uzaklıkta durarak… Köylülükten kurtulmak derken, kent yerleşiği anlamında alınmamalı bu. Bir yazar, okur köyde yaşadığı halde kentlileşebileceği gibi kentte yaşayan kimileri giderek köylüleşebilir. Resmi roman, sivil roman nekleri, ister işçi sendikaları olsun, kuşkusuz tümü de gayri resmi yapılar, ama eylemleri, tutumları bağlamında sınıfsallık temeline dayanan örgütlenmeler yine de… Toplum bilimleriyle siyasa vb. alanlarda dayatılan kimi görüşlere karşı çıkarken sanat alanında, yanı sıra yazınsal türlerde gizli yönlendirmelere, çeşitli yollarla “ben”in değiştirilmesine, içerden çökertilmeye, ayırdında olmadan size yeni değerler yüklenmesine karşı nasıl olur da susarsınız? Hangi gerekçeyle içinize sindirirsiniz bunu, hangi hakla? Tarih, siyasa ya da herhangi egemen anlayışa karşı çıkarken, roman, öykü vb. yazınsal türlerde hepimize talim ettirilmeye çalışılan bir tür egemen yazın kavrayışı karşısında susmayı, suskun kalmayı ya da olayın bununla herhangi ilgisi yokmuşçasına taş gibi susup kalmayı insan nasıl sindirebilir içine? Öyle ya insan, aydın tutumu içine girmiş de enikonu muhaliflik yaparak egemen anlayışa karşı çıkıyor, herhangi düşünceyi ya da değeri resmi ideolojinin dayatması olarak alıyorsa, başka başka alanlarda üretilmiş, üretilmekte olan değerleri, düşünceleri de süzgecinden geçirmek zorunluğuyla karşı karşıya değil midir? Aydın, yalnızca tek alanla sınırlı bir “muhalif” görüntüsü sergileyebilir mi? Tüm alanlarda muhalif değil midir o? Aydın katlanmaz, sineye hiç çekmez, ama göze alır; aydın göze girmez sözgelimi, ama göze batar! Aydın şu dünyanın, “nevi şahsına münhasır” en kutsal insanıdır herhalde! Bundan ötürü yazara, bilimciye, düşünücüye dünyanın hemen her köşesinde sepet sepet rastlanabiliyor da aydın yazara, aydın bilimciyle düşünücüye adım başı rastlanmıyor kolayına. Örnek olsun diye ekleyeyim; Platon düşünücüdür yalnız oysa Sokrates aydın düşünücü, Galileo bilimcidir yalnız Bruno ise aydın bilimci, Steinbeck yazardır yalnız oysa Sartre aydın yazar. çabucak. Resmi romanla gayri resmi roman, birbiriyle didişen, ötesinde birbirinin sarmalında çatışıp gelişen bir temele dayanıyor. Sivil roman ise resmi, gayri resmi romanın oldukça dışında hatta uzağında duran bir kavrayış… Sivil roman anlayışı, bütün bunlara, ötesinde roman bağlamında verimlenen yapıtlara, kuramlara bakmakla yetiniyor yalnızca. Ancak düz bir bakış değil yine de bu; tersine dizgeli kuşkuculuk temelinde bir yaklaşım içeriyor sivil roman anlayışı… Kentli, uygar romancılık, çokseslilik bunu gerektiriyor çünkü. Bir romancı sırası geldiğinde resmi ya da gayri resmi romanın ardılı olabilir. Roman okuru, bu bağlamda çok daha özgürdür. İstediği anlayışlar yelpazesinde, gönlünün elverdiği biçimde gezinip dolaşabilir. Romancının da zaman zaman resmi ya da gayri resmi anlayışın ardılı konumuna düşmesi olağandır bu nedenle. Ama kendi romancılığına, verimine bakışı soğukkanlı olabilmeli yine de. Yazar, ardıllığını yaptığı roman anlayışını içselleştirecektir ilk önce. Resmi, gayri resmi, bunu içselleştirmemiş bir yazar, ezbercidir, sivil romancılığa da geçiş yapamaz bir türlü. Sivil roman, ezber dışındaki romandır; sivil romancı, sivil roman okuru olmaksa ezber dışı yazmak ya da okumak anlamına gelir! Ezberci her yazar, fotokopi yapar yalnız. Sivil roman, işte bunun dışında kalan, ama o çok benzer yaşamın içinde, benzer verimler arasında belki gözümüze hiç ilişmeyendir. şu adlardan oluşuyor: Saffet Murat Tura, Selim Başarır, Özden Terbaş, Yeşim Can, Bahar Cömert, Ayten Zara Page, Evren Asena, Ali Rıza Tura, Sema Özer, Başak Kamacı, Yılmaz Yücel, Çiğdem Kurt, Hakkı Yırtıcı, U.Uraz Aydın, Artun Avcı, Banu Yılankaya, Şükran Çavdar, Harun Özkan. Üç ayda bir yayımlanan derginin elimde 1., 2. sayıları (Bahar, Güz 2005) var. Dergiyi çocuk psikiyatristi, canım yeğenim Asya Armağan getirdi bana. Umarım yayınını surdürüyordur İmago. (www.imagopsikoterapi.com) Çünkü önemli bir dergi bu; büyük tatlar alarak okuduğum yazıları anayım ilkin: “Narkissos’tan Sinderella’ya Melankoli” (Özden Terbaş), “Don Quijote’de Yanılsama, Gerçeklik ve İnsan İmgesi” (Sema Özer), “Mahremiyetin Sonu: Oyun ve Sanat” (Başak Kamacı), “Joseph K(e).’nin Direnci” (Özden Terbaş), Bilimkurgu Sineması ve Psikanaliz” (Ata Devrim)… Andığım yazılardan alıntılar aktarmayı isterdim, ne ki “Kitaplar Adası”nı tümden buna ayırmam gerekecek o zaman. Sözgelimi Özden Terbaş, “Narkissos’tan…”da Bayan G.’den hareketle aslında bize roman kişisinin nasıl yapılandırılabileceğine değgin ciddi, düzey geliştirici bir laboratuvar çalışması sunuyor. Eklediği “Kuramsal Gözden Geçirme”lerle konuya yaklaşırken, roman bağlamında önemli katkılar sağlıyor yazar bizim için. Gerçekten de tanık olduğu olgulardan kalkıp örnekçe oluşturacak kahramanlar tanıtıyor bize. Yönettiği psikoterapi deneyimlerinden farklı olarak aktardığı örnekleriyle yazınsal kahramanları, bunlarla kol kola yapılandırdığı ilişkiler yumağını aktardığı yazılarını kitaplaştırdığında, bunların yazınımız açısından büyük yarar getireceğini düşünüyorum Terbaş’ın. Bu arada Kaan Arslanoğlu’nun, Yusuf Alper’in, Levent Mete’nin, Ahmet Çelikkol’un, Özden Terbaş’ın, Sema Özer’in, Başak Kamacı’nın, hatta Ata Devrim’in yazınımız için çok daha etkin biçimde müdahil olmalarını beklediğimi belirteyim… SİVİL ROMANA GİRİŞ DERSLERİ... Sivil roman, ezberi bozmaktan geçiyorsa, farklı yönsemelerdeki görüşlere uzanmak gerekiyor. Gerçekçi ya da gerçeküstücü olabilirsiniz, modern ya da postmodern de! Size göre bunlardan biri resmi, ötekileri gayri resmi olabilir. Önemli olan bu düşüncelere katılmak, karşı çıkmak değil; dinlemek onları, anlamaya çalışmak! İşte sözünü edeceğim İmago, tam da böylesi dar, ağır zamanda kapımızı çalmış bir dergi. Siz hiç tıp bilimcilerinin ortaklaşa sanat, felsefe, bilim, ekin dergisi çıkardığını duymuş muydunuz? Ben kendi payıma anımsamıyorum… Dergiyi yayımlayan, bir sağaltım şirketi: İmago Özel Ruh Sağlığı Tic. Ltd. Şti. Yayın Kurulu SİVİL ROMANA DOĞRU... Roman dediğimiz çarpım tablosu değil ki, ezber yoluyla aynı işlem adımlarında hep aynı sonuca varabilelim… Tam tersine roman sanatı, bir açıdan ezber bozma sanatı olarak da alınabilir… Yazında farklı dönem, akım, okul her neyse, kendi kavrayışını getirirken bunu bir ölçüde resmileştirmeye girişir, “tek doğru estetik ölçüt/değer” olarak ortaya koyar getirdiklerini. Kendisini doğru olarak algılatışında yeni oluşunun da rolü vardır. Bu nedenle herkesin kendi görüşüne katılmasını bekler. Ama bu arada resmi romanla birlikte gayri resmi roman kavrayışı da peşi sıra ortaya çıkacaktır RESMİ ROMANDAN GAYRİ RESMİ ROMANA... İster yazar örgütleri, ister işveren derSAYFA 18 Özellikle Kaan Arslanoğlu, roman verimi kadar alana değgin kuramsal, deneysel katkılarıyla da göz dolduruyor yıllardır. Örneğin Memleketimden Karakter Manzaraları (İthaki, 2006) adlı kitabı, onun bu yönde nasıl, nice yol aldığını ortaya koymaya yetiyor. Arslanoğlu’nun verimlediği romanlar kadar buna giden yolda yapı taşları döşediği de akıldan çıkarılmamalı. Bu, elbette çok önemli bir katkı yazınımız için. İmago, ezber bozma eyleminde erek alınmamalı, bir uğrak yalnızca o. Varılması gereken yer yok ki zaten, alınması gereken yol, yollar var yalnızca, o kadar! Varılacak yerse öylece duracak önümüzde; o Altın Ülke, Altın Çağ… Ne var ki sivilliğe doğru yola çıkarken yapılması gereken ilk iş, koltuk değneklerini, at gözlüklerini bir tarafa atıp, arınmak! Sahi, okuduğunuz ya da yazdığınız roman neyiniz oluyor sizin? ? KİTAP SAYI 884 CUMHURİYET
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear