Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
? Ve orda türkü söyleyen der: Kazıyorlar. Ey biri, ey hiçbiri, ey hiç kimse, ey sen: Nereye gidilirdi, hiçbir yere gitmezken? Ey sen ki kazıyorsun ve ben kazıyorum kendimi sana, Ve bir yüzük doğuyor parmağımızda. Öç Öyküleri ÇOK YÖNLÜ KÜLTÜR Celan’ın şiirlerinde ilk dikkat çeken özellik, onun zengin ve çeşitli ülkelerden kaynaklanan çok yönlü kültürüdür. Alman, Musevi, Rumen ve Fransız kültürü. Şiirlerinde kimi özyaşamsal öğeler belirgin bir biçimde ortaya çıkmasına karşın, Celan’ın ‘‘ben’’ dediği vakit, genellikle ‘‘insan’’ı, insanoğlunu anlattığı görülür, sezilir. Şiirlerinde ‘‘düş’’e çok büyük bir yer ayırır. İnsanı ve doğayı bir yaşam bütünü olarak algılar, sözcüklerle oynar. Örneğin bir taş, tıpkı bir buz, ya da kum tanesi gibi anoranik yapıya sahip bir nesnedir. İnsanın karşılaştığı, birlikte yaşadığı cansız, sert bir nesne, insan alnı da aynı sertliği yansıtır. Ağaç, kavak ağacı, damarlarında yaşamın gürül gürül aktığı bir doğa parçasıdır. Sevilen kadın ise, Celan’ın şiirinde ‘‘saç’’ sözcüğü ile somutluk kazanır. Saçların yumuşaklığı, rengi belirli duygulara yol açar. Beyaz ya da kül rengi saç, ölüme yaklaşan birini simgeler. Deniz simgesi ise yaşam ile hiçlik arasındaki çizgiyi dile getirir.(**) BAMBULAR KESTİM BAMBULAR KESTİM senin için, oğlum yaşadım ben. Yarın sökülüp götürülen kulübe, duruyor durduğu yerde. Payım yok bu yapıda: sen bilmiyorsun, çevremi hangi kaplarda kuma boğdum, yıllar önce, buyruklara uyarak, Özgür’den geliyor senin kumunözgür kalacak. Burada bulunan sazcık, yarın ayakta durur yine, ruh seni nereye çekerse çeksin bağlanmamışlığın içine. nun ortak yetkesi, haksızlığı yaratanın cezasını vermekten uzak düştüğünde mi? Kuşkusuz ki her iyi kitap insanı değiştirir. Hangi güçlü kitap olursa olsun, okumayı bitirdiğinizde, okumadan önceki siz değilsinizdir artık. Sezmeseniz, ayrımsamasanız da böyledir. Kimi kitapların ise, etkisi uzun sürer. Daha bitirmeden duyumsarsınız etkilendiğinizi, değişmeye başladığınızı. Hele sayfa sayısı az sayılmayacak bir seçkide, her öykünün tümcelerinden aynı duyguyu kokluyorsanız, o duygu nasıl etkilemesin sizi... ÖÇ DUYGUSUNUN SİZDEKİ YERİ Maupassant’dan Jack London’a, Poe’dan Lawrence’a dek yirmi bir öyküden oluşan Öç Öyküleri seçkisini okuduğunuzda, öç duygusunun sizdeki yerini de tanıyorsunuz. Öç alan biri misiniz, yoksa unutan biri misiniz size yapılan haksızlıkları? Haluk Erdemol’un kolay okunan, kolay anlaşılan düzgün çevirisiyle bir araya getirilen, her biri usta işi bu öç öyküleri, unutulmayacak denli ürpertici. ‘Korkunç güzel’ nitelemesinin en doğru yerde kullanılabileceği bir kitap çıkmış ortaya. Evet, acımasızdır öç almak... Doğası gereği şiddete açıktır. Kitabın, öykülerin ürperticiliği, korkunçluğu buradan geli yor. Güzelliği ise, öç almanın, yaşamın görmezlikten gelemeyeceğimiz bir gerçeği olmasından. Peki öykülerin önemli bir bölümünün geçen yüzyıl başları ya da 19. yüzyıl sonlarının yaşamını yansıtıyor olması neyi düşündürür? Devletlerin, özel ilişkilerdeki kötücül davranışları cezalandırmakta o günden bugüne güçlendiğini mi? Tür olarak öykünün, o yıllarda büyük olaylara dayanarak yazıldığını mı? Seçkinin hazırlayıcısının öykü seçimindeki eğilimini mi? Seçkiyi yayımlayan yayınevinin dönem tercihlerini mi? Doğru yanıt için kuşkusuz, bu soruların yanıtlarını da irdelemek, ayrıca 20. yüzyılın son üç çeyreğinin öyküsünü de iyi bilmek gerekir. DEVLETADALETÖÇ Ancak her şeye karşın elimizde, devletadaletöç üzerine bizi yeniden düşündürecek sürükleyici bir seçki var. Olaylara dayalı olsa da, öykü için olay kurmanın, masanın başına geçip eğlendirici seçenekler düzmek olmadığını, öyküyle ilgilenen herkese öğretebilecek denli güçlü olay öyküleriyle dolu bir seçki. Böyle bir derlemeyi düşünen, yayımlanmasında emeği geçen herkese teşekkürler. ? Öç Öyküleri/ Çev.: Haluk Erdemol/ Bordo Siyah Klasik Yayınlar/ İstanbul/ 332 s. N ? Hürriyet YAŞAR e zaman düşünür öç almayı insan? Bir başkası onun için kötü bir şey yaptığında mı? Haksızlığa uğradığında mı? Kamu Kadın, İslam ve Sinema lemek gerekirse hiç bulamamıştır Müslüman ülke sinemasında. O, çoğunlukla cinsel tatmin aracı olarak görülmüş, kadının bu yönünü öne çıkararak bir anlamda sömürmüştür sinema onu. "1970’lerin sonlarında pornografi(nin) Türkiye’de en parlak günlerini" (s.89) yaşaması başka nasıl açıklanabilir? KADININ ORTA ASYA SİNEMASINDAKİ GÖRÜNTÜSÜ Kadın, İslam ve Sinema adlı yapıt, İslam kültürüyle yoğrulmuş ülkelerden Türkiye, Pakistan, Özbekistan, Kazakistan ve Bangladeş sinemasında kadın hangi özellikleriyle, nasıl bir obje olarak yer alıyor, bunları inceliyor. Kadınları anlatan filmlerde kadınların kamera arkasında olması sinema açısından daha farklı çizgilerin ortaya çıkmasını sağlıyor. Çünkü kamera önündeki kadın cinsel bir obje, iyi bir anne, çocuklarının anasıeşinin cefakâr kadını rolleriyle mükellef bir görüntü arz etmektedir. Oysa kadının da bir birey olduğu gerçeğinin artık kavranması gerekmektedir. Sinemanın gücünden yararlanmak isteyen muhafazakâr kesim, dindar çevreler "beyaz sinema"yı oluşturarak sinemayı ve kadını kendi amaçları doğrultusunda kullanmaya başlamışlardır beyazperdede. Böylece sinemada farklı bir kol gelişmeye ve ilerlemeye başlamıştır. Cumhuriyetimizin kurucusu Kemal Atatürk sinemaya ve diğer bütün sanatlara yakın duran, onların önemini yeri geldikçe anlatmaktan geri durmayan bir liderdi. Fakat bu durum bile zaman içinde aydınlık sinema oluşturmaya yetmemiştir. Çünkü din insanlar üzerinde en etkili kurumdur, ondan daha etkili hiçbir şey yoktur. O Kadın, İslam ve Sinema adlı yapıt, İslam kültürüyle yoğrulmuş ülkelerden Türkiye, Pakistan, Özbekistan, Kazakistan ve Bangladeş sinemasında kadın hangi özellikleriyle, nasıl bir obje olarak yer alıyor, bunları inceliyor. Atıf Yılmaz ve Gönül Dönmez Colin... yüzden Müslüman ülkelerde bir misyon sineması oluşmuş, dini yaşayışı, dinsel yaşamı övmek, yerleştirmek gibi bir görev üstlenmiştir. Dini ideolojiyi savunan bu sinemanın ortaya çıkışında elbet siyasi ortamların etkisi büyüktür. Sinema toplumdan ayrı düşünülemez. Toplumun yaşadığı sıkıntı ister istemez sinemaya da yansımış, kimi dönem işkence, kimi dönem bireyin yalnızlığı, kimi dönem tecavüz izlekleri işlenmiştir sinemada. KADININ BEYAZPERDEDEKİ GÖRÜNTÜSÜ Yine de insanların aydınlık gereksinimi sinemaların uygar bir yolda ilerleyişini durduramamıştır, İran sinemasının son zamanlarda ilgi görmesi bu açıdan değerlendirilebilir. Müslüman ülkelerde zaman zaman cesur yönetmenler çıkmış ve kadını başka türlü de anlatmanın mümkün olduğunu göstermiştir. Ama önemli olan kadının beyazperdede nasıl göründüğü ve gösterildiğidir. Kadın İslam ve Sinema bu açıdan önemli belirlemeler yapan bir kitap. Gönül Dönmez Colin’in birkaç Müslüman ülkeyle sınırlı tuttuğu araştırması, bu alandaki boşluğa ciddi anlamda bir taş atan ve yankısının dikkate alınmasını sağlayan bir eylemdir. Bu eylemin kitaba dönüşmüş hali, galiba o boşluğu doldurmak için daha çok taşın atılmasına önayak olacak. Ve Gönül Dönmez de bir sinema gönüllüsü, emekçisi olarak birikiminden sinemaseverlerin yararlanmasını sürdürecek. Sinema nitelikli yapıtların az olduğu düşünülürse, Gönül Dönmez’in kitabının bir kaynak niteliği taşıdığı da anlaşılacaktır. Acaba tüm bu çalışmalar, kadının Müslüman ülke sinemalarındaki görüntüsü değişecek, gerçek ve hak ettiği konumu alacak mıdır? Bu pek bilinmez, ama "yasalarla daha iyi noktalara gelmiş olsalar da, …kadınlar halen özgür birer birey olarak kabul edilmiyorlar; onların yerine düşünen, karar veren ve bu şekilde hareket eden ailelerin bir parçası sayılıyorlar." (s.123) Sinemadan önce belki de kadının bu rolünü değiştirmek, ona toplum içinde daha gerçekçi ve hak edilmiş bir konum sağlamak gerekecektir. ? ibrahimesin@yahoo.com Kadın, İslam ve Sinema/ Gönül Dönmez Colin/ Agora Kitaplığı/ 2006/ ? İbrahim ESİN(*) önül Dönmez Kanada’da yaşayan bir araştırmacı, yazar, aynı zamanda öğretim görevlisi. Sinema üzerine yazdıkları aslında sinemaya ne kadar ciddi, akademisyen bir tavırla baktığının da bir göstergesi aynı zamanda. Türkçe yazmayan, ilginçtir, yazdıkları sonradan Türkçeye çevrilen bir yazar. Sinema üzerine yazdıkları magazinsel olmaktan uzak, bir bilim insanı titizliğini barındırmakta. Kadın, İslam ve sinema; bir araya getirilmesi zor üç kavram. Bunu bir araya getiren Gönül Dönmez Colin, sinemada kadının konumu, kamera önündeki duruşu ve bu duruştan erkek egemen bir sinemanın nasıl yararlandığını irdelemiş. Çünkü "genellikle kadınlar, ‘görülecek’ karakterler olarak sunuluyorlar" sinemada. Buna karşın "‘gören’ kadınlar hakkında çok az film yapılıyor." (s.123) Kadın, gerçek kimliğini doğrusunu söy YAŞAMININ TRAJEDİSİ Celan’ın şiirini sadece okumak yetmez, onları işitmek bir zorunluluktur. Çünkü ritm, genel bir değerlendirmeyle, onun tüm özelliklerine hizmet eder. Bir dizenin bölünme şekli bile, bir anlam yükü taşır. Zaman içerisinde sözcüklerle olan ilişkisi giderek değişir, araya uzaklık girer ve dil şiirde çok kısıtlı bir anlatım aracına dönüşür; öyle ki bir kitabının adı ‘‘Sprachgitter’’ (Dil Kafesi) bile olur. Simgelerin özü değiştiği için, dil artık uyum sağlamada güçlük çeker. Böylelikle her nesne ya da olay, ‘‘ad’’ı ile anılır. Sözcük kalabalığı yoktur. Her sözün anlamı büyük önem taşır. Paul Celan’ın şiiri, acıyla yoğrulan, yiten ve tekrar ortaya çıkan bir varoluşun anlatımıdır. Bu süreç, her şiirde, sözcüklerin seçimi ile yeniden gerçekleşir. Susmasını bilen bir şiirdir Celan’ın şiiri, kullandığı sözcüklerle suskunluğunu (sıcak ya da soğuk) hangi sınırında olduğunu gösterir: Paul Celan’ın Fransız ve Rus simgecilerinin, Rimbaud ve René Char’ın yapıtlarını çevirme sırasında, büyük ölçüde gerçeküstücülüğün etkisinde kalmış olduğu söylenebilir. Şiirlerinde yalnızlık ve ölüm karşısında duyduğu korkuyu, yalın bir dille anlatmasına karşın, ölümü seçmiş olması Celan’ın yaşamının trajedisidir. ? Hiçkimse’nin Gülü/ Paul Celan/ Artshop Şiir Dizisi/ Şubat 2006 (*) Bak Martin Anderle, Strukturlinien in der Lyrik Celans, Wort in Zeit 12 (1960), ss. 1925. (**) Karl Krolow, ‘‘Das Worf als konkrete Materie’’, Deutsche Zeitung und Wirtschaftszeitung, 8 Nisan 1959. CUMHURİYET KİTAP SAYI G ? 848 SAYFA 29