24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

? men kız, daha önceki yazar genç kız, sizin elinizde olmadan, kendi kendilerine imgeleminize girip işler, buradaki doğrudanlıkla ister istemez, Nezihe Meriç’i de bu öykülerin kişilerinden biri yapıp çıkar. Kim yapıp çıkar, öykülerin, bir ve tekil olamayan, bütün kişilerinin kılığına da, belli belirsiz giriveren, anlatan ben. (Çisenti 6 öyküsünün de Nezihe Meriç’e adanmış olduğunu anımsayalım.) Buradan kurguyu sürdürür, bir aşk ilişkisi örmek ister, ama öykü kendini aşarken onlarınki niçin "aşkı falan aşan…" (S. 46) olmasın! Önemli olan anlatılan bir olay değil, kurgulama sürecinin yansımaları: (Vay be! Bu iyi oldu, bunu yazmalıyım deftere.) (S. 47) Ve düşüncesi, eve doğru yürürken, onu terk edip, "kendi başına üretip durur kendini". (S. 47) Ayrıntılarıyla örnekliyorum, yaşamın, buradaki düşünce gibi, aslında hep kendi kendini üretip durduğundan hareket eden, bir öykü kurgulama tasarımının iç içe geçişinin altını çizmek için. Nezihe Meriç, alışılagelmiş öykülemede sakınılacak bir sözcük olan örneğin sözünden de, işte bu yüzden sakınmaz. Örneklemeler, çeşitlemeleri içindir öykülemenin: "Örneğin evine giderken, iki yanı ağaçlı bir sokak var; denize inen. O sokağın sonunda, herkesin sevdiği, Kumalı gelin denilen, yağmur kuşağı gibi bir kadının, küçük evi var. Çok yaşlı –ama çok genç bir kadın o." (S. 48) Ve Kumalı gelinden bir öykü, anlatının içine ayrı bir çekmece gibi, yerleştirilir. Burada çeşitlemelere bir örnek daha: "Etine dolgun, kumral, ela ışıltılar içinde (bu son ‘ela ışıltılar’ı kız uydurdu. Oysa Kumalı gelin ‘sultanlar gibiydi’ demişti.) (S. 48) Kumalı gelin de – öykü içinde öykü – "uzundur bu hikâye" der. Onun anlattığı öykünün yeri ve zamanı da belirsiz: "Yorulmuştu Kumalı gelin. Anıların ağırlığı çökmüştü üzerine. Anlatıyordu ama, orada mıydı, geçmişte miydi pek belli olmuyordu yüzünden." (S. 50) Anlatılarak elde edilendir aslolan, anlatılarak var edilen. Örneğin, deniz kenarına kurulan masa ya da Doktor Bey’in bugenvili. "O, Doktor Bey’in bugenvili, bir candır. Kıyı kentin canı. Kıyı kentin yüreği. Bu iyice düşünülmeli. Düşünülüp, bir anlamla kılıflanıp, aklın bir yerinde tutulmalı. Asla ziyan edilmemeli. Bunu anlamayan, bunu bilmeyen kendi ziyan olur." (S. 51) Anlatmak için, bakmak, görmek, düşünmek… Yazar olabilmek için, bir de yüreğinden geçirmek, sözü bir yere koymak: "Kumalı gelin ne güzel anlatmıştı. Kızın gözleri dolmuştu. O da, neredeyse hemen her gün, çalar onun kapısını. Bu öğretmen kız, bakmayı, görmeyi, düşünmeyi, okuyup öğrendiklerini, yüreğinden geçirip, sözünü bir yere koymayı biliyor. Bir gün yazar olabilir." (S. 52) Yazmak işte, denmez, denemez olanı demeden, sözü sakınarak, sözü kıskanarak yönlenilen, pusulası sıra dışı olan, hem söz, hem dil ve deyiş olarak beylik, alışılmış olmayanla gerçekleşen bir edim, Nezihe Meriç için. Ama o bunu, anlatan ben’iyle / ben’leriyle paylaşır: "Denmez. Denemez çünkü. Dese, pek sıradan olmaz mı? Bu genç adamın yaşamını lif lif ayırdığımızda (genç bir adamdı, çocuksu sevinçlerine, içindeki şen şatır, gün açmışçasına ışıltılı sevgisine, baykuş, ören, çakal, yavşak, daralmak, anlamsız, boş, usangın, umarsız, boşluk sözcüklerinden gelen çağrışımların gölgesi düşmüştü) boşa gitmiş, anlamsız bir karışıklık içinde parçalanmış bir yaşam çıkar ortaya ki, romanı bile yazılmaz." (S. 53 – 54) İNSAN TÜKENMEZ!.. Öyküsü bile, ancak dilbilgisini parçalayarak, safraları, gereksizleri atıp, nitemse yalnızca nitemleri, adlamaysa, yalnızca adları art arda dizerek, aralarını boş (imgelemeye) bırakarak, tümceyi parçalayarak, çağrışımlarını gökkuşağı edip, olan olmayan zamana ve mekâna vurdurarak yazılıyor. Tıpkı o şarkıdaki gibi: "K’ar zemünü asumanı bes ferah / kerd eztengi dilemra şah şah." "Ferah ve geniş görünen yer ve gök, darlığından, yüreğimi parça parça etti." Ya da Valery’nin şiirinde geçen phrase: "En regardant la mer, le mur, je vois, une phrase, une dans, un cercle." (S. 54) 4. bölümün sonunda öykü, çekirdeğine geri çekilir: "Sonuç: Kıyı kente göçülecek. (Her şeye boş verilecek, feleğe küfredilecek, o yozluk yaşan mamış sayılacak.) Peki, iyi hoş da, kıyı kentte, maden mühendisine ihtiyaç var mı? Olmayabilir. Önemli olan, umut üretmek, üretilen umudu gerçekleştirmek değil midir? "Nasıl yani?" diye sorulabilir burada. Sorulmamalı. Şair ne demiş: "İnsan tükenmez!" İşte bu kadar." (S. 55 – 56) Dili, öyküyü, şiiri alıntılayarak, yaşamı dilde yansıtarak, anıştırıp, çağrıştırarak, sonra gönülden geçirip, ebem kuşağına sararak kotarılan bir deyiş, anlatış ve öyküleyişe varıyor Nezihe Meriç. Doğa ve evren, dünya ve yaşam, salt kendindenliği ve kendiliğindeliği içinde, öykünün sanki kendinden ve kendiliğinden oluşan kurgusuna dönüşüyor. Kimse kimseye bir şey sormuyor sanki, yazar, anlatan ben’ine ya da tersi, aynı izleyen öykünün, yine başlı başına öykü olan şu başlığındaki deyiş gibi: "Dünyaya Gelmek İsteyip İstemediğimi Soran Olmadı. Nasıl Yaşamak İstediğime Gelince... Yaşamöykümden, Bir Küçük Bölüm Yazabilirim, Örnek Olarak" (S. 57 – 67). Yazı, yaşamı örnekleyerek, öyküleşiyor burada da. Öykülemenin öğeleri burada da anıların, anıştırma ve çağrışımların yanı sıra almalar, alıntılar, varsaymalar, yoksaymalar: "Mutluluk denilen şey bu rahatlık, bu yaşayışından memnun olmaksa, öyleyiz. Bu yalnızlığı hiçbir şeyle değişmem." "Önce ben soyundum. Omuzlarıma inen uzun saçlarımı kestim. (Ne demiş şair: ‘Kestim Kara Saçlarımı’ Bunu, evirip çevirip, binbir yanından yorumlayıp, için için rahatlıyorum.)" (S. 59) Anlatan ben, Gülten Akın alıntısıyla – alıntı şiirin yalnızca başlığı – bir büyük şiirin anlam çevrenini, bin bir yanından yorumlayıp, sözüyle anlatıcının yaşamını açmaya kullanıyor. "Mavi gözlerinden belli olmaz ama akıllıdır." Ve yaşamı soyar gibi: "Sonra evimi soydum." (S. 59 – 60) Yazar olmak yolundaki ben, bunun salt istemekle olmayacağını durmadan yansıtır. Yazarlık bir meslek değildir, okumayla eğitimle edinilecek, o bambaşka bir iştir: "Komiklik etme, Yazar olmak kolay mı sanıyorsun... İnsan haddini bilmeli. Senin finansal hizmet, sigorta poliçesi yok bilmem nene benzemez bu iş. Yüksek eğitimine gelince, hadi efendim!.. Sen sıradan bir banka memurusun. Bırak bu saçma sapan özentileri. Yazar olacakmış!" "Bu susuşun bir bıkkınlık olduğunu hiç anlamadı. Yazmanın, benim seçimim olduğunu da. Bir seçim yapmanın ne demeye geldiğini de." "Yazmak, yıllardır istediğim gibi okuyamadıklarımı okumak, öğrenmek beni onaracak. Yazarak kendimi yeniden yaratacağım. Bunu, çeşitli kimselerde incelemeye çalışarak." "Şöyle başlayabilir miyim? (Denemek istiyorum.) Önce, tasarladığım bu öykü için elimde neler var, onlara bir bakıyorum. Birincisi, bir tatil yöresi olan bu kıyı kent. Sonra, bu kıyı kente yerleşmiş, öyküler yazan bir kadın. O, benim. Artık gencim. Öyleyim." (S. 61) Ben’ler birbirine girmiştir artık. Yazar, anlatan ben, anlatılan kişi… Ve kavramlar, kavramları, sözler, sözleri yazar: "Aşk, böyle, bu sevinç gibi bir şeydi. O yıllarda anı defterime yazdıklarımı okudukça anlıyorum bunları. O zaman da hep yazardım, bir gün yazar olacağımı bilmeden. Sonunda işte ben bir yazarım. Bu kıyı kentte, küçük evimde, öz başıma, mutlu yaşıyorum." (S. 63) Kara saçlarını kesmiştir, eviyle evlidir. Ev, onun keyfine, özgürlüğüne, başına buyrukluğuna söz söylemez, kötü söz hiç. Ev, kavga çıkarmaz, bir erkek gibi: Koca, baba, ağabey, akraba… (Allah Allah! Ben ne diye evlendim ki bu adamla?) (S. 64) Ondan ancak orta yaşlara gelince, sinir ilaçlarına, ağrılara, ağlama nöbetlerine düştüğünde kurtulacaktır. Ama kurtulur kurtulmaz: "Ama şimdi çok gencim." Çünkü, o, yazardır ve her şeyi bilir. "Kendimi yazdım. Yaşadığım yöreyi de; ucundan, kıyısından..." (S. 65) Yansıtmalar, burada birden ironikleşir. Kendisiyle dalga geçmeye dek vardırır işi; (yazarım ya, insanları baktım mı anlıyorum ya hemen...) (S. 66) Ama tutturamıyor: "N’oldu benim yazarlık?" (S. 67) Ama yazarlık, ne zamandan beri, yaşamdaki bir gerçekliği tutturmak oluyor ki? Yazı, kendi evreni, kendi gerçekliği olan bir ortam değil mi? Yaşamdan Çisenti’de, ilk sözden en son söze dek, Nezihe Meriç var, bir öykü ustası olarak... çisentilerin sonsuzca vurduğu. Yazmak, olmazsa olmazlık, çisentiden öte, yaşamın ta kendisi. "Ben? Ben Sait Faik’i tutuyorum. Yazmadan yaşayamam. Bu aşk ‘müptela’ olmayana anlatılamaz. Ki!" (S. 67) YOĞUNLAŞMIŞ BİR ÖYKÜ DİLİ Kitabın son bölümü, 9 Çisenti. Çisenti, yuğmaz, ıslatmaz duygusu verir. Kitabın bütünündeki öyküleme tasarımı da, yuvarlayıp noktalamaz anlatma ve öyküleme işini. Ama titiz mi titiz, seçici mi seçici bir dil ve deyiş, bir anlatış ve söyleyiş, kısaca, aslında Nezihe Meriç’in, biçeminin vardığı aşama: Kesiklikleri, soluklanmaları, yani okunabilir boşlukları, atlamaları, indirgemeleri olan, dolayısıyla bu 9 Çisenti metninde iyice derişmiş ve yoğunlaşmış bir öykü dili. Sorulabilir belki, o zaman, Meriç, ezoterik mi oldu? Hayır, kesinlikle hayır, tam tersine, belki genç öykücü Nezihe Meriç’te, dil özeni birazcık ezoterik bir hava yaratmış olabilir, ama bu metinler, okuyanın, kafasını ve gönlünü hemencecik alımına ve çekimine kaptırdığı öykülerdir. İçine yaşamın durmadan çiselediği, ama çiseler çiselemez yazının gerçekliğine dönüştüğü öyküler. Bu anlamda, Çisenti’lerden, şimdiye kadar saptamaya çalıştığım tasarımı desteklediğini sandığım çisenti alıntılar: "Çocuk kaşlarını çatarak, sevincini toparlamak istedi. Neydi? Şeydi..." (S. 68) " ‘Acaba?’ dedi içinden; bir düşünceye başlayıp başlayamayacağına karar veremiyormuş gibi alnı kırışarak..." "Bir çeşit, sen bilirsin, ben bilirimli, saygı dozu biraz kaçırılmış bir tartışma." (S. 69) "Acaba onun da çocukluğunda, anlatmadığı, anlatmak istemediği, içe atmalar, alınganlıklar, biriktirilmiş küçük küçük ‘şeyler’ mi var: Anımsandığında insanın yüreğine iğne batmış gibi olan." (S. 69 – 70) "Neydi?" "Yok, bu biraz abartılı olur. Zaman zaman belki. O hep var dendi ya; vücutla, ruhla, duyguların iniş çıkışlarıyla hep var. Anlatılamaz ki! Ne öldüren, ne umduran." (S. 71) " (Bu, kısaca yazılmak isteyen öykü, fazlasını kaldıramaz zaten.) KİTAP SAYI ? SAYFA 22 CUMHURİYET 848
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear