Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Homeros destanlarında bir Çanakkale gezisi Ayşen BALOĞLU İlyada ve Strateji Dergimizin 841. sayısında Yıldız Cıbıroğlu’nun “Homeros İlyada’da Neleri Anlatmadı” başlıklı bir yazısını yayımlamıştık. Yazının devamı niteliğinde yeni bir yazı gönderdi Cıbıroğlu. Onu sunuyoruz aşağıda. ? Yıldız CIBIROĞLU ozanlar nesnel anlatmayı düşünmediler. Herhangi bir nedenle kendilerine yakın buldukları taraftan yana abartılı bilgiler verip propagandacı bir tutum izlediler. Ancak hemen her destanda hasmın da gücü kuvveti belli ölçüde övüldü ve böylece destanda anlatılan gerilimin, kahramanlığın düzeyi yükseltildi. İlyada’da durum bunun ötesindedir: Farklı iki söylemin varlığı, Doğu ile Batı’nın ilk büyük karşılaş(tırıl)masından doğmuş gibidir. Acaba Troyalıların tarafından olaya bakan ve onların yurtlarını nasıl koruduklarına ilişkin destanları olmadı mı? Son araştırmalara dayanarak, destanda savaşın yaşandığı tarihlerdeki (İÖ 1200 sanılıyor) Troya halkının, İÖ 1700 dolaylarında Anadolu’nun doğusundan göç eden Luviler olduğu kabul edildiğine göre, en eski destanların çıktığı bir bölgeden gelen Luvilerin Troya’da yaşadıkları savaşları destan yapmamaları mümkün müdür? Öyleyse neden onlarınki kalmadı? Bence Anadolu’nun Helenleştirilmesi bunda önemli etkendi. İlyada destanında Troya kral ailesi ve ilişkileri hakkında bilgi veren bölümlerin, bize ulaşmayan o Troya destanlarından alındığını, İlyada’nın içinde onların soğurulduğunu düşünüyorum. İlyada’da birbirinden farklı belli başlı iki söylem (Akhalılarla örtüştürülen askeri, sert, acımasız, kindar, hırçın, kaba erkek söylemle Troyalılarla örtüştürülen aile içi yumuşak ilişkileri ve sevgiyi birinci derecede önemli bulan, kadınla erkeğin eşit tutulduğu, etiğe ve bilgeliğe önem veren söylem) olmasının bir nedeni de (bana göre) budur. Tanrı Priapos ile Kral Priamos ilişkisi: Bir hilalle simgelenen ve elinde meşale taşıyarak geceleri aydınlattığına, görülmeyeni gördüğüne inanılan, yeraltı ya da deniz canavarlarının anası sayılan, kötü niyetli denizcilerin büyülerinden ürktüğü tanrıça Hekate yalnız Boğaz’ın koruyucusu değil, kentteki bütün kapıların da tek tek koruyucusuydu. Koruyuculuk işlevini yürüten bir başka tanrı daha vardı: Priapos. Troya kralı Priamos ile kraliçesi Hekabe, Güneş tanrı Priapos’la Ay tanrıça Hekate’nin yeryüzündeki temsilcisiydiler. Homeros nasıl Hekate’den söz etmemişse Priapos’tan da söz etmez. Priapos için döl bereketinin koruyucusu ve Troya kralı Priamos’un altbeni diyebiliriz. Priapos yerel bir tanrıyla tanrıçanın (belki Kybele’nin) oğluyken daha sonra Yunan tanrıçası Aphrodite’nin oğlu yapıldı. Aphrodite şarap tanrısı Dionyssos’tan hamile kaldığı oğlunu Lampsakos’ta doğurmuştu. (Lampsakos günümüzdeki Lapseki’dir ve Çanakkale Boğazı’nın doğusunda yer alır.) Priapos’un varlığı, Dionyssos’un elinde taşıdığı ‘thiassos’ ile simgelenen doğanın içerdiği soyu sürdürme enerjisiyle özdeşti.(1) H omeros’un İlyada’sı bütün insanların kültür mirasıdır. Ama Avrupa’yla Asya’yı birbirine bağlayan Çanakkale Boğazı’ndan ötürü, bütün insanların içinde bizi daha da çok ilgilendirmektedir. Homeros’un İlyada’sının kültür mirasımız olması ona eleştirel bakmamıza engel oluşturmaz. Öte yandan İlyada’da –bu metindeki savlarıma göre Troyalılarla Akhalar arasında yanlı ve çelişkili davranılmış olması bizim ona duyduğumuz ilgiyi daha da artıracaktır. Batılılar için Eski Yunan ve Roma’dan beri Kutsal Kitap kadar önemli olan bu destan, Batı’yı anlamaya çalışanlar için eşsiz bir laboratuvar niteliğindedir. Tunç Çağı’yla başlayan kahramanlık destanlarında BİR BÜYÜ İMGESİ Troya kralı Priamos, soyunun saygın atası sayılmaktadır. Onun döl bereketini simgeleyen Priapos’un ise, başlıcaları Çanakkale Boğaz’ının doğu kıyısında Lapseki’nin çevresinde olmak üzere nerdeyse kendi boyunu aşan fallusuyla temsil edilen heykelleri vardı. Priapos’un falluslu heykeli ya da onun adına toprağa saplanan dikili taşlar/ sütunlar, “dünyanın merkezinde”, bu sıradışı güzellikteki doğa parçasında beliren kozmik dölyatağını (derin Çanakkale boğazını) tohumlayanın kendisi olduğunu ve kendisinin de sıra dışı kozmik eril güç olduğunu ilan etmekteydi. Yerli halkın inancında toprakanayı/ tarlaları dölleyecek, ürünlere bereket kazandıracak, insan, hayvan, bitki bütün doğayı coşturacak, yanı sıra kötü niyetlilerden koruyacak kozmik bir fallustu bu. Düşman gemileri yerananın ‘ırzına geçmeye’ geldiğinde, çevrede oturan halkın soyunu kurutma tehdidi başgösterdiğinde Priapos o tehlikeyi önleyecek evrensel eril gücün simgesi, tılsımı olarak görülüyordu (bu imgelem şehitlik kavramının temelini oluşturur). Güçlü bir olasılıkla Karadeniz bölgesiyle ticareti elinde tutan ve zenginleşen Troya’ya ezelden beri yapılan saldırılar sonucu çok sayıda genç erkek ölmüş, kadınlar köle yapılıp uzaklara götürülmüştü. Bu tehdit karşısında dölün yok olmasını önleyici bir büyü imgesi olarak yönetimsel kurumların da arkasında olduğu Priapos betimlerinin ortaya çıktığını, onun, bölgedeki bütün erkekleri kendi kişiliğinde birleştirici doğal bir direnme, bir gözdağı verme gereksinmesinden doğduğunu düşünüyorum. Kral Priamos’un kraliçe Hekabe’den on dokuz çocuğu vardır.(2) Diğerleri saray kadınlarından olmak üzere elli çocuğun babasıdır Priamos. Elli çocuğun anlamı, kral Priamos’un döl bereketinin rakipsiz olduğudur. (Priamos’la Priapos bu nitelikte birbiriyle tam örtüşürler.) Troya savaşında bu çocuklardan hemen hepsi öldürülür (belki birkaçı hayatta kalır ve köle yapılırlar). Çocuklarının ölümleri, özellikle tahtın vârisi olan büyük oğul Hektor’un Akhilleus tarafından öldürülüşü onulmaz acılar verir kral ve kraliçeye. Sonunda Priamos da sarayın girişinde katledilir. Kralın katlinden hemen sonra Hektor’un henüz çok küçük yaştaki oğlu da anne kucağından alınarak yaşamına son verilir ve ‘Priamos soyunun’ en başındaki atadan en sonuncusuna kadar yok edildiği vurgulanır destanda. Akhalar kraliyet soyuna adeta bir ‘soykırım’ uygulamışKİTAP SAYI ? SAYFA 28 CUMHURİYET 843