Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Yula'nın ‘Hayat Bir Kere’si yeniden Sümer yazıcısının labirentleri Bugünü oluşturan her şeyin bin yıllar öncesinden beslendiğini kelimelerin bildik kullanımı dışına çıkarak anlatan Özen Yula, yaşananların bir tekrar olduğunu duyumsatıyor ‘Hayat Bir Kere’de. ? Aysel SAĞIR kimse kalmamış. Eski eşyalar topluyorum sağdan soldan. Eski hayat parçacıkları. Ne kadar çok. Ne kadar zayi edilmiş hayat var ortada! Sonra o hayat parçacıklarını, kendi hayatlarını başkalarının kırıntılarıyla zenginleştirmeye çalışan insanlara satıyorum.” Şehir, erkek, dişi, dev yılan, kötü, iyi, yaşayanlar, uygar insanlar ve dünya başlıklı bölümlerden oluşan Hayat Bir Kere’de her bir kategoriye denk düşen felsefi çıkarımlar yaparken yazar, Gılgamış ve Enkidu’yla tanıştırıyor okuyucuyu. Yaşanılan zamanın olaylarıyla, mitolojinin, tarih öncesinin olayları ve insanları iç içe geçiyor; “Adımı bilmekliğiniz yoktur. Çok taze kültürlerin insanlarısınız. Yüz binlerce yıllık bir kültürü bilmekliğiniz de yoktur. Sakin ve sığ suları sevenler çoğunlukta bu dünyada. Aydınlatılmış geceleri, yerinde ve kıvamında mevsimleri sevenleriniz çok. Sokak insanlarını olduğu kadar, seçkin yapıtları sevenleriniz de çok. Anlamadan, gerçekten tanımadan, sadece biçimsel olarak seveniniz ne kadar çok!” “S ıradan bir caddenin iki kıyısındaki devasa gökdelenler, size bu diyardaki küçük bir piyondan başka hiçbir şey olmadığınızı, şehrin bu kesiminde, her insanın kalp para muamelesi gördüğünü hatırlatır.” Bu sözler ne kadar tanıdık, bildik değil mi? İçinizden Amerika’ya, Manhattan’a gitmeyeniniz var mıdır? Anlamsız bir soru oldu biliyorum, gideniniz demeliydim. Üstelik ben gitmediğim halde böyle bir soruyu sormamalıydım. Hem gitmek zorunda da değiliz. İnsanın kendini yitirdiği, “kalp para muamelesi gördüğü” durumu, anlık bir algılama yanılsamasından çok, bir sistem gerçeğinden kaynaklanıyor olsa gerek. Gökleri delen binaların hissettirdiği hiçlik duygusu eşliğinde karmaşıklaşan dünyamızdan geri adımlar atarak, patikalarda yürüme isteği duyanımız çok olmuştur. Özen Yula’nın Hayat Bir Kere’sinde Sümerceden alınmış bölüm başlıklarıyla bir şehre giriyoruz ilkin, bu yüzden Manhattan’dayız. Mafyanın egemenlikleri, doların tehlikeleri, turistler, zamanın ve sistemin bir kenara attığı ihtiyarlar, kentin dışına itilmişler, yoksullar, Little İtaly, China Town sakinleri ve yaşsızlar. Neredeyse ana tema olan yaşsızlar metaforuyla zamanın yalanladığı yaşamlar ve insanları romanın ana izleği olarak takibe almadan önce “bahtsızlar”rı tanıyoruz. Onların “sevimli olmak hususunda yapabilecekleri fazla bir şeyleri” olmadığını, kendi gerçeklikleriyle huzurlu olduklarını biliyoruz. Devasa bir kentin karşısında soluk alacak alanların düşselliği, var olmaya ya da var olmamaya karşı durmak, geçmişte, gelecekte, an’da yapılan yolculuklarda, insanlık hallerinde, bir zihinsel spektrumda dolaşıyoruz; “Karşı kıyıyı seyrederken çok eski kıyıları hatırlıyorum. Sakin ve huzurlu kıyıları. Vahşetin hüküm sürdüğü bir çağda, gizlice doğurduğu bebeği bir sandık içinde nehre bırakan kadının üzerinde durduğu kıyıyı. Sonra bir yığın insanın deniz kıyısında geçitsiz kaldıkları an, içlerinden bir adamın elindeki sopayı yere denizi yırtmadan önce, üzerinde durdukları kıyıyı.” Kahramanın anlatıcı olduğu Hayat Bir Kere’de, Heraklit, “Aynı ırmakta iki kez yıkanılmaz” diye fısıldıyor. İlk izlenimlerle, sonrakiler arasında öğrenmiş olmanın farkı asılı kalıyor. İlk yaşananlar ve hissedilenlerin yarattığı; şaşkınlık, sevinç, heyecan, korku, kaygı, çağrıştırma ve daha nice benzeri duygulanımları yaşadığı, anımsadığı, hayal ettiği ve bildiği üzre anlatırken yazar, tarihin, hurafenin, arkeolojinin ve esatirin hep erkeklerin gözünden yazıldığına da gönderme yapıyor. Modern zamandaki güçlü kadın imgesinin, Amazon adıyla açıklanmasının yetersiz olduğunu, mitolojiden önce özgür kadınların “tepeden tırnağa, beyinden yüreğe” kadın olduğu gerçeğinin bilinmesi gerektiğini anlatıcıdan öğreniyoruz. Bilinen tüm doğru ve yanlışlar hayatın kılavuzluğuna yetmiyor; “Burada sıradan insanlar gibi yaşamayı öğreniyorum. Bu, çağınızda çok zorlaşmış. Sıradan denebilecek pek SÖYLENENLE YAŞANAN FARKI Bütün sorgulamaların bir duygu durumuna, bir çıkmaza denk düştüğü anlatımlar eşliğinde bugünü oluşturan her şeyin bin yıllar öncesinden beslendiğini kelimelerin bildik kullanımı dışına çıkarak anlatan yazar, bin yıllardır yaşananların bir tekrar olduğunu duyumsatıyor okuyucuya. Varoluşsal bir zeminde gelişen bakış açısıyla insanlığın geldiği ve gideceği noktaları sorgulayıp, araya girerek, yazdıklarıyla ne yapmak istediğini, nasıl bir anlam yarattığını anlatıyor; “Evvelden çok öfkelenirdim yazının gramerinden anlamayanlara; yazarken sık sık hata yapanlara. Bütün Sümer yazıcıları da benim gibiydi. Sonra baktım, cümleler doğru, kelimeler iyi seçilmiş, gramerde bir hata yok. Ancak yazının ruhu yok! O zaman vazgeçtim. Gördüm ki, bazı şeylerin bozulması gerekiyor. Eksik, yitik bırakılması gerekiyor. Bu yüzden, Amerikalı bir kaltağın, Yakındoğulu kadınların dilleriyle konuşmasını hoş buldum, yazdım. Sonra, bir yığın karşıtlık, unutulup bırakılmış konular da cabası. Bir kahramanın kara derili olması, sonra o kahramanın, vaktiyle Hasan Sabbah olduğunu söylemis ve bunun bir daha başkaları tarafından asla tekrarlanmaması; kişilerin günlerini nasıl geçirdikleri konusunda söyledikleriyle yaşadıklarının zamanlamasının birbirine uymaması, bazı okurların kafasında soru işaretleri uyandırmıştır umarım.” Tanrı Kimseyi Duymuyor, Jartiyer, Kırbaç ve BabyDoll’ün Ötesindekiler, Arızalı Kalpler, Buğu Evi isimli çalışmalarından tanıdığımız Özen Yula, diğer kitaplarında olduğu gibi bu kitapta varoluşu sorguluyor. Genel insanlık durumuyla ilgili kılı kırk yaran ayrıntıların işlendiği, her okuyucunun kendi tarihine ve durumuna göre bir şeyler bulacağı Hayat Bir Kere’yi okumak için özel bir çaba gerekiyor. ? Hayat Bir Kere/ Özen Yula/ Yapı Kredi Yayınları/ 2006, 161 s. KİTAP SAYI 843 SAYFA 22 CUMHURİYET