24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Düşündünüz mü hiç, kadının saçları neden kapatılmak isteniyor? Bu yönde siyasa üretenlerin bunu düşünebilecek yetenekte olmadıklarını biliyoruz zaten. Ama ya siz? Bunun altında hangi kalıtsal güdüler yatıyor, hiç düşündünüz mü? adın olmak”, örtülmekle, örtünmekle eşanlamlı hale geldi neredeyse. Buna göre kadın, bir ikilemle karşı karşıya: Ya kendi isteğiyle örtünecek ya da başkaları bunu yapacak, sonuçta “örtülü”leştirilecek! Hangi yola saparsa sapsın, fanusta tutulacak yani. Türban bunun siyasal simgesi yalnızca. Örtücülerle örtünücüler zaman zaman ayrılıp zaman zaman birlikte savaşım veriyor, bu siyasa erkeklerce belirlense de. İlk ağızda saçlara odaklanmış görünüyor kavga: Kadınlar saçlarını örtecek, örtmezse ne olacak, örtülecek! Yeter ki saçlar örtülsün... Peki yetecek mi bu? Kümes hayvanı gibi kadını tüm varlık olarak kapatmaya, kafese koyup ev içlerinin folluk nesnesi yapmaya gelecek sıra! İyi de, düşündünüz mü hiç, kadının saçları neden kapatılmak isteniyor? Bu yönde siyasa üretenlerin bunu düşünebilecek yetenekte olmadıklarını biliyoruz zaten. Ama ya siz? Bunun altında hangi kalıtsal güdüler yatıyor, hiç düşündünüz mü? Yıldız Cıbıroğlu’nun kült yapıtı Kadın Saçı/Büyü ve “Türban” (Payel, 2004) işte bütün bunlara topluca yanıt getiriyor denebilir. Ne var ki bu kitabının da sessizlikle karşılanacağından korkuyorum yazarın. Nitekim Kadının Yazısız Tarihi M ve N Sesi (Payel, 1996) üzerinde de gereğince durulabilmiş değil. Oysa Yıldız Cıbıroğlu, bana sorarsanız yalnız kadına, kadının tarihine değgin dile getirişleriyle bunların dayandığı dil, simge, imge bağlantıları konusunda söyleyegeldikleriyle değil, yazınsal gereç bağlamında yazarlara sunduğu verimli evreniyle de çok, hem de çok büyük önem taşıyor! M. Sadık ASLANKARA Kitaplar Adası “K Kadın olmak ya da örtülmek, örtünmek aceleciliğinden gelen yığıştırmacı tutumundan söz etmek istiyorum ilkin. İki yüz sayfalık kitabın otuz sayfayı bulan “Giriş” bölümünde de sergileniyor bu tutum. Böyle olunca kimi yinelemelere düşmekten kurtaramıyor kendini yazar. Okuduğunuz bölümceler, sanki kitabın başka başka bölümlerinde yeniden karşınıza çıkıyormuş gibi bir izlenime kaptırabiliyorsunuz kendinizi. Bu açıklayıverme iştahı, bir serüven romanı gibisinden okunmayı hak eden metinde tökezlemelere yol açıyor ne yazık ki. Bunun bir benzerini Halikarnas Balıkçısı’nın uygarlık denemelerinde de gözlemişimdir ben. Ama kitabın değerini zedeleyici bir durum yaratmıyor yine de bu. Çünkü görkemli ele alış, insanı büyüleyip peşinden sürüklemeye yetiyor doğrusu. Gelin öyleyse kitaptan içeri dalalım bir an önce. “KADIN SAÇI” Yazar, “Giriş” bölümünde, amacını şöyle özetliyor: “Neden kadın saçı yasaklandı, neden bu yasak Ortadoğu’da yaşıyor? Bu sorulara doyurucu bir yanıt hâlâ bulunamadı.” “...Kitapta ...yapmaya çalıştığım, tesettüre, saçın kapatılmasına hangi düşünce ve duyguların neden olduğunu aramak oldu.” “Kadın saçının ne olduğunu anlamadan türbanı anlamanın mümkün olmadığını kavradım.” (26) Kadın saçının örtülüşü öyküsüne giriyor böylece Cıbıroğlu: “Pagan dinler zamanında devletin ve ordunun erkekler tarafından örgütlenmesiyle birlikte kadını örtme gayretlerinin de başladığını; Sümer, Asur, Hitit, Urartu, Eski Yunan ve Roma’da kadın gövdesini ve saçını kapama yönündeki uygulamalardan anlıyoruz. Daha önceki kadın zihninin egemen olduğu dönemde kadınların tesettürlü olduğunu ya da tesettür amacıyla başını kapadığını gösteren bir örnek (kaya resmi, heykelcik) yok. Yani kesin olarak şunu söyleyebiliriz: Kadını örten erkek egemen toplumdaki ortak zihindir.” (16) “Erkek saçına yasak yok: o başı açık dolaşabilir; bu, erkeğin denetleyen efendi olduğunu göstermektedir. Kadın saçının bir telinin bile görünmesi yasak: Kadının saçı kapalıdır ve bu da kadının erkek tarafından denetlenen tutsak cinsten olduğunun göstergesidir. “...Kadının başını açan ya da kapayan, adeta bir kumandayla kadını açıp kapama işlevi gören ‘yabancı erkeğin’ kendisidir; burada kadın nesne, erkek öznedir.” (17) “Kadının saçını erkek ruhban niye önemli olmalı.” “En çok yüceltilen kadın imgesi nerede yaratılmış ve sürmüşse, en çok korkulan ve nefret edilen kadın imgesi de orada başlayacak, orada denetlenecektir.” (25) “Doğulu erkeğin, Batılı erkekten daha çok anneye bağımlı olduğu söylenebilir mi? Her iki kültürde de yazılı ve görsel betimlere baktığımızda Yakındoğu toplumunda anneye bağımlılığın örnekleriyle daha çok karşılaşırız. Binlerce yıl süren bir anne imgesi var ki çok güçlü: Çocuğunu emziren, üstelik uzun süre emziren anne ve çocuğuyla oluşan birliğin imgesini düşünelim. (...) ‘Anne gövdesiyle bütünlüğü’nü çocuğun beyin hücrelerine net bir biçimde kazacak olan bir resimdir bu. (...)Acaba erkeğin tesettürle kadını denetleme istencinin yanında, çocukluğunda anneden kopmanın yaşandığı yıkım duygusunu yeniden yaşamamak için, bilinçdışıyla eşini köle gibi kendine bağlama, kendine bağımlı hale getirme beklentisi mi vardır? (...)Erkek çocuğun annesiyle muhabbeti, anne gövdesine bağımlılığı Batı toplumlarındakinden fazladır.” (42, 43) Zaten “tesettür” sözcüğü de Ortadoğu kökenlidir: “Tesettür sözcüğünün İştar/Sitare/Astarte vb. tanrıçaların adlarıyla başlayan sözcük ailesinden olması dokumayı, örtüyü onlar bulduğu içindir.”(95) Büyü üzerinde durmanın sırası gelmiş olmalı: BÜYÜDEN TÜRBANA... “Kadının doğası tasarım açısından daha avantajlıdır erkeğe göre. “Tesettürün ve kadına ilişkin o (...) Doğadaki hazır besinleri tükehastalıklı yorumun en iyi tanımlaten toplayıcı ve avcı erkeğin gebe nacağı yer Ortadoğu’dur. ‘Erkek’, kadın kadar zengin yaşam tasatanrıçaya başkaldırırken, onu eski rımları kurmaya gereksinimi yokgücüne dönmesin diye kapamaktur. (...) ... Kadınların yaşam ve tadır. Ama hâlâ o dönemde takılıp ölüm büyüleri üzerine daha çok kalınmıştır.” “Batıda anayı yüceltyoğunlaşmış olduklarını tahmin me edimlerinin gerilemesine karetmek güç değil, zaten belgeler de şın; Doğuda hâlâ ‘ana’nın yüceltilbunu doğruluyor.” (33, 34) mesinde, yanı sıra kadın cinselli“Üretimi kadınlar ğinden korbaşlattı; kırk bin yıl kulmasında ve önce ipi bularak, ontesettürle dedan doğada olmayan netlenmesinde nesneler üreterek.” bu uzun geç“Kadınlar üretim çağımişin payı nı, yaratıcı düşünceyi, azımsanamabuluşları başlattığı için yacak kadar üretenler ve ad verenler, sözcükleri geliştirenler, sayıları saymayı bulanlar da onlar oldu. (...) Kadınlar üretimi büyülerle denetlediler ve büyülerle kurgulamayı, soyutlamayı gerçekleştirdiler. İlk simgeleri onlar kullandı. (...) Dil, din, kültür ve uygarlık, üretimi Yıldız Cıbıroğlu başlatan kadınlar tarakazıdı, ya da neden örttü? Peşine düşmemiz gereken soru budur.” (20) “İslamiyetten önceki pagan dönemleri çok iyi çözümlemek gerekiyor. Şunu dikkate almak zorundayız: Anne ve eş olarak kadın (tanrıça) uygarlığın ve kültürün ilk bulucusu olduğu için güçlenmiş ve oğlunu (kralı, beyi) o denetlemişti. Tesettür, o gücün kırıldığının erkek tarafından ilan edilmesidir aynı zamanda. İnsanlığın çocukluktan kurtulma aşamasında kendini var ederken kadını yadsımak zorunda kaldı erkek, kadına karşı duyduğu tepkiyle hastalıklı bir yorum getirdi ve kadını kapatmayı tektanrılı dinlerden önce uyguladı.” (25) “... Türban ve ondan ayrı düşünemeyeceğimiz tesettür konusunda kültür tarihi, felsefe ya da din sosyolojisi bağlamında birbirini içeren, birbirine gönderme yapan çalışmalar, birlikte gerçekleşmiş ürünler yoktur. Türban ve tesettür konusu bizim tarafımızdan içinden bakılarak yeterince araştırılmadığından; ayrıntılar, yaşamdaki tanıklıklar, bilgiler eksik kaldığı için bilinmeyen bir konudur. Batılı bilim adamları Batı toplumunun sorunu olmadığı için bu konulara uzak kalmışlardır. Türban bu nedenle her yerde üzerinde derinlikli biçimde konuşulmamış, tamamlanmamış bir konudur.” (22) Şimdi gelin, biraz daha sızalım şu konunun derinlerine... BİR UYGARLIK DENEMECİSİ: YILDIZ CIBIROĞLU Cıbıroğlu tarihten, söylenbilimden, kazıbilimden, budunbilimden, dilbilimden, halkbilimden vb. yararlanıp incelemeler yapan, bu yolla yargılara ulaşan, “sert” denebilecek biçemiyle okuru sarsıp silkeleyen bir deneme yazarı. Onun bu yanlarına, yazınımız için taşıdığı öneme, çeşitli yazılarımda değinmiş, bunun önemine vurgu yapmıştım elimden geldiğince. Kadın Saçı/Büyü ve “Türban”da hem Yıldız Cıbıroğlu’nun çalışma yönteminin ipuçlarıyla karşılaşıyoruz hem de içeriği örüntüleyiş biçimine tanıklık yapıyoruz. Aşağıda kimi alıntılarla konuyu aktarmaya girişmeden önce Cıbıroğlu’nun çalışmasında, belki de her şeyi bir anda söyleyiverme SAYFA 28 fından yaratıldı.” (36, 37) “Kültür tarihinde, erkekteki cinselliği denetlemeyi düşünen cins, önce kadındır, erkeğin cinselliğini büyüleriyle denetlemiştir. Erkeğin cinselliğini denetlemek, imgesel olarak erkek organı uzaktan büyüyle bağlamak ve buna ilişkin büyü yapmaktır: Bağlama deyiminin kaynağındaki imgelem budur.(...) Belki de bilimciler görmezden gelmektedir, ama hayvandan ayrılmanın yollarından biri de buydu, kadınların kendi istençleri dışında, erkeğin zorlamasını tecavüz kabul etmeleri ve önlem almaları idi. Neyle? Birinci önlem, kadınların toplulukta düzen getiren ilkeleri belirlemeleri oldu. İkincisi büyüleri hakkında söylentiler ve gövdeleri hakkında abartılmış bilgiler yayıp kendi cinsleriyle ilgili olarak yarattıkları fenomenlerle tecavüzlerden korunmaya çalıştılar.”(44) “Gövdesinin süt imalathanesi gibi olması, her ay kanadığı halde ölmemesi, karnında dokuz ay sessiz duran bebeğin dışarı çıkınca süt emerek büyümesi, çıplak olunan dönemde bunların gözlenebilmesi, erkeğin kadının gebeliğindeki rolü konusunda kafaların karışık olması, kadın cinselliğinin erkek üreme organını gözle görülür biçimde değişikliğe uğratması (ereksiyon ve boşalma), kadının ergen erkeğin düşlerine girip onu baştan çıkarması vb. etkiler sonucu erkeğin kadın karşısında çaresiz kaldığını düşünmek yanlış olmaz. Erkek için en iyisi bunca tehlikenin, doğal afetin insanlar için ölümcül sonuçları olduğu çağda onu simgesel anne, giderek ‘yüceana’ bilmek, hastalığında onun otacılığından yararlanmak ve koruması altına girmektir.” (45) Bu verilerin ardından “kadın saçı”na dönebiliriz yeniden: “Kadın saçının binlerce yıl olağanüstü güçlere sahip olduğuna inanılması ve binlerce yıl büyülerde kullanılması sonucu, kadın saçına ilişkin kalıtımsal imgelerin bilinçdışında yerleştiğini, onların değiştirilemez bir kötü yazgı, bir karabasan gibi erkeklerin üzerinde baskı oluşturduklarını düşünebiliriz.” (21) “Kadın saçının tılsımlı bir güce sahip olduğu kanısı nasıl doğdu?” “Kadın saçı ve yılan, her iki imge de büyülerde yenilenme ve değiştirme gücü olduğuna inanıldığı için kullanılıyorlardı./Birçok coğrafyada tanrıçanın saçları korku salmak için kadınlar tarafından yılan imgesiyle birleştirildi. Erkekler de daha sonraki dönemde, tanrıçayı gözden düşürmek için onun kötülüğünü, tehlikesini vurgulamada yılan saçlarını kullandılar.” (77) “... Erkek zihin kadın saçıyla yapılan ölümcül büyüye ya da cinselliğini bağlama büyüsüne, kısaca kadın saçı fenomenine karşı kendini emniyete almak için tektanrılı dinlerden çok önce bilinçle ya da kendiliğindenlikle kadının saçını kapatmaya başlamıştı. Yani başlangıçta kadına uygulanan tesettürü erkek için bir savunma biçimi olarak düşünebiliriz. Tektanrılı dinler ortaya çıkınca, tesettür bu dinlerin bir parçasıymış gibi gösterildi.” (188) Peki sonuçta “saç düşmanlığının nedeni batıl inanç mıdır? Türban bu batıl inancın devamı, saçın kötü gücüne aranan çare mi olmaktadır?” (20) Bu sorulara yanıtı, Kadın Saçı / Büyü ve “Türban”ı okuyanlar, kendileri veriyor... Yalnız Türkiye’dekilerin değil, dünyadaki bütün kadınların okuması gereken bir yapıt Kadın Saçı / Büyü ve “Türban”. Evet, okuryazarlığı olan her kadın mutlaka okumalı kitabı! ? KİTAP SAYI 838 CUMHURİYET
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear