24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Buna karşılik, "vakıf üniversitesi diye adlandırılan özel üniversiteler, mantar gibi çoğalır". (s.154) Sayıları 22'ye ulaşır ama, "üç büyük kentin dışında, bir tek Mersin'de özel vakıf üniversitesi vardır. Akademik yaşamın, bu üç büyük merkezin dışına yaygınlaştırılması ise, yetersizlikler olsa da, yine devlet üniversiteleri sayesinde gerçekleşir." (aynı sayfa) Devlet üniversitelerinin mahkum edildiği olanaksızlıklardan kaynaklanan olumsuz sonuçları sıralayan yazar, vakıf ünıversitelerine devlet bütçesinden yapdan yardımı, haklı olarak eleştirir. "Bilimin sermayeye ayarlanması, tüm ciddi bilimadamlarını kaygılandıran bir konudur" diyen Tanilli, "ülkenin ihtiyaçlanndan çok oy kaygısıyla, neredeyse her kente bir üniversite ya da fakülte" kurmanın olumsuz sonuçlarına da dikkat çekmekte; sayısı 20'yi aşmış tlahiyat fakülteleri, "hangi ihtiyacın eseridir?" diye sorar ve §u olayı aktarır: "Eskişehir'deki ilahiyat fakültesi, ...hocaları var ama öğrenci bekler; mevcut öğretim kadrosu, sonunda boş durmamak için esnafa Arapça öğretmeye başlar. Fakültenin yıllık masrafı da 100 milyar lirayı bulmuşrur." (s.1,55) Ülke genelinde il ve ilçelerdeki üniversite, fakülte ve yüksek okulları saydarla ortaya koyan Yazar, şu acı gerçeği de belirtmeden edemez: "Böyle giderse, Anadolu üniversiteler çöplüğüne dönecek ve üniversiteler liselerin yerini alacak." (s.156) Milli Eğitim Bakanı, 2003 yılında YÖK reformu adı altında kamuoyuna açıkladığı taslak vcsilesiyle büyük üniversitelerin parçalanması gereğini de gündeme getirmişti. Tanilli'nin konuya ilişkin irdelemeleri ışığında bu görüşün tam tersi bir görüş, yeniden öne siirülcbilir. Bölmek, belki yönetimi hayli güçleşmiş birkaç büyük üniversite için rasyonel olabilir. Ancak, Anadolu'daki darmadağınık fakülte ve yüksekokulları, üniversite merkezinde bir araya getirmek bir gerekliliktir. Tanilli, özerk ve demokratik üniversite özlemini, akademik özerklik, mali özerklik ve idari özerklik sacayağına dayandınr; ancak "merkezi bir planlama"nın gerekliliğini eklemeyi ihmal etmez. "Özerk ve demokratik bir üniversitede 'eğitimin içeriğinin demokratikleşmesi' şarttır; üniversite eğitimi 'insancıl, barışçı, ilerici' olmak zorundadır. ...Laik bir düzen demokrasinin temeli ise, üniversite de laik çizgide olursa çağdaş misyonuna sahip çıkabilir." (s.158). ECİTİM HAKKI VE ÖZCÜRLÜĞÜ "TÜBtTAK'ın başına gelenler"i de anlatan (s. 160 164) Tanilli, ülkemizde dünden bugüne, siyasal iktidarlann bilim ve araştırma kurumlarına bakış açısını, daha doğrusu, onları güdümlerine sokma çabasını sergilemiş olmaktadır. "Nasıl eğitim istiyoruz?" sorusu, aslında iki eksene oturmaktadır: eğitimi, bir insan hakkı olarak algılamak ve bunun gereklerini yerine getirmek için devlet kurumlarında bilim ve araştırma özgürlüğünü güvencelemek. Çünkü insan hakları ancak bilimsel araştırma özgürlüğünün kuüanılabildiği ortamda temellendirilebilir. Eğitim hakkı, diğer bütün hakların dayanağını oluşturur. Eğitim reformu için görüş ve öneriler geliştirmek durumunda olan bilim kurumlarının kendileri de özerk olmalıdırlar. Sonuç olarak, "Nasıl Bir Eğitim istiyoruz?" kitabı, ülkemizin bugünü ve geleceği için yaşamsal önemi bulunan bir nitelik sorununu ele alıp, çok yönlü olarak irdeliyor ve çözüm önerileri getiriyor. Bilgilendirici ve düşündürücü kitap, bütüncül ve eleştirel bir bakış açısı da kazandırıcı özellik taşıyor. îşte Tanilli'nin ithafı: "Türkiye'de 'fikri hür, irfanı hür' kuşaklar yetiştirmenin kavgasını vermiş ve daha da verecek olan öğretmenlere, başta onlara...". Bizce kitap, ne sadece öğrencilere ve öğretmenlere, ne de yalnızca öğretim alanında karar verici durumunda olanlara hitap ediyor. Evet, başta öğretmenler; ama ülkemizde ilerlemeyi bir nicelik değil, bir nitelik sorunu olarak gören herkesin okumasını salık veririz "Nasıl Bir Eğitim îstiyoruz?" kitabını, hem de "nasıT'la başlayan önceki yapıtıyla bırlikte: "Nasıl Bir Demokrasi lstiyoruz?"> C U M H U R İ Y E T KİTAP SAYI Server Tanilli ve Cumhuriyet yanıtını apaçık kavrayacaklardır. Öncelikle, "eğitme"nin, kişiyi öte dünyaya hazırlamak olmadığını kavrayacaklardır. Eğitmek, kişiyi ilk durumundan çıkarmaktır. Kişi doğduğu gün, ilk durumundan çıkarılmıştır. Bu eğitimi sağlayan doğadır, ancak, anasının kucağına verilen bebek, yeni bir durumla karşılaşır. Artık, ilk durumlardan kurtulma süreklilik kazanır. Ne ki, sözünü ettiğimiz ilk durumdan çıkanlma, örgün eğitimde dizgeli bir değişimi içerir. Ailede ve çevrede gelişen "ilk durumdan çıkarma işi, okula gelindiğinde, evreleri önceden belirlenmiş bir eğitimle yeniden başlayacaktır. Örgün eğitim, siyasal gücü elinde bulunduran sınıf tarafından düzenlenmiştir. Türkiye Cumhuriyeti'nde, eğitim siya sası, belirli bir sınıfın isteği doğrultusunda değil, tarihin gördüğü devrimlerin en anlamlısının sonucu olarak halk için düzenlenmiştir. Cumhuriyetin eğitim felsefesi, Tanzimat'la başlayan, Abdülhamit'le (II) yaygınlaşan Fransız örneğini çok geride bırakmıştır. "Toplumun her üyesini okuryazar yapmak" ilkesi, hemen her devletin savıdır. Bu, her toplumda başarılabilir de. Ancak, okuma yazma öğrenen insan, biçimsel olarak ilk durumdan çıkarılsa bile, öz olarak ilk durumunu koruyorsa, yapdan iş "eğitmek" kavramının kaplamı içinde düşünülemez. Yapılan iş eğitmek değil, "okutmak, yazdırmak"tır. Sümer tapınaklarında da, rahipler, üreticilerin krala borçlarını imlerle belirliyorlardı, ama bir türlü ilk dıırumlanndan çıkarılamıyorlardı: "Kralın kullarıydı insanlar." TOPLUMUN CEREKSİNİMLERİ Eğitici, yeni kuşakları, toplumun belirlediği eğitim siyasasma göre değiştiren meslek adamıdır. Cumhuriyetin eğitim siyasalarını belirleyen kimseler, eğitimcinin yaratıcı nitcliğine saygı duymuşlardır. Hasan Âli Yücel, Ismail Hakkı Tonguç, Hurrem Arman, 1. Safa Güner, Şerif Tekben ve adlarını yazamadığımız birçok yaratıcı eğiticiler, bu toplumun gereksinimlerini öne çıkararak kurmuşlardır eğitim dizgemizi. Bu eğiticilerin eğitim felsefeleri, hiçbir zaman kopya değildir. Anadolu halkmın gereksinimlerinden kaynaklanmıştır. Toplumun yapısı incelenmiş, toplumun gelişme yasalarına göre yapılması gereken yapılmıştır. Köy Enstitüleri, tüm geri kalmış toplumların örnek alabileceği bir eğitim dizgesi olarak yaşama geçirilmiştir ve büyük başarı kazanmıştır. Köy Enstitüleri'nin kuruluş amaçlan arasında en önemli ilke, Atatürk'ün temel amacı olan "halk egemenliği"ni gerçekleştirmektir. Yüzde seksen yedisi kırsal kesimde yaşayan bir toplumda, Oi veclhi TİMUROĞLU S erver Tanilli, Türkiye aydınlarının ve devrimcilerinin saygın bir dostudur, ama benim dünyamdaki yeri başkadır. O, Cumhuriyet'in ve benim dostumdur. Atatürk Cumhuriyeti'nin nasıl çağdaşlaşacağı konusunda derin derin düşünmüştür. Aziz dostumuz, sonunda, Cumhuriyetimizin nasıl çağdaşlaşacağını değil de, çağdaşlıktan nasıl uzaklaştırıldığı yolunda düşünmeye başlamıştır. Çünkü, Cumhuriyet, çağdaşlaşmanın tüm yollarını açmıştı zaten. 1946'da başlayan çok partili siyasal yaşamla birlikte, Cumhuriyetin temellerine su bağlanmaya başlandı. 1946'da başlayan siyasal yaşamı, demokratikleşme yolunda bir adım saysak bile, toplumsal anlamda demokratikleşme saymak olanaksızdır. Çünkü, çok partili yaşamın gereği olarak seçimle gelen iktidar, Türkiye'nin ileriye dönük hareketini geriye çevirmiştir. Oyle ki, Celal Bayar ve Adnan Menderes, Cumhuriyetin değil de, tarikatların önderi gibi davranmaya başladılar. Sonunda, halkımızın yüzde doksan dokuzunun Müslüman olduğu savına dayanarak Cumhuriyetin tüm kazanımlarını yok etmenin yollarını açtılar. CUMHURİYETİN AMAÇLARI Yaşadığı acı dramı söz konusu etmeden söyleyeyim: Server Tanilli, tüm yaşamını, bu geriye dönüşle savaşıma adadı. Bilge bir bilim adamı olarak düşündü: Cumhuriyetin değerlerini korumanın da ötesinde, Cumhuriyetin amaçlarını nasıl yerine getirebiliriz? Atatürk'ün ereğini nasıl gerçekleştirebiliriz? Bu konuda, saygın bilge dostumuz değin dizgeli düşünen birkaç kişi var. Ne ki, bunların içinde, Server Tanilli, her gün soruyor kendisine ve halkımıza: "Nasıl?" Nasıl bir demokrasi istediğimize, nasü bir eğitime gereksinimimiz olduğuna yanıt ararken, halkın yanıtını da bekliyor. Halktan yanıt alabildiğini sanmıyorum, ama kendisi, "Nasıl Bir Eğitim istiyoruz?" sorusuyla, çağdaş Türkiye'nin nasıl yaratılabileceğinin yanıtını veriyor (*). Bu yapıt, ikinci baskısını yapıyor. Ancak, yeni baskıyı okuyanlar, bilge dostumuzun, sorun üzerinde yeniden düşündüğünü ve araştırmalarını derinleştirdiğini göreceklerdir. Yapıtı özümseyerek okuyanlar, öncelikle şunu düşüneceklerdir: Eğitmek ne demektir? Bu sorunun 767 okuvorum; defiısıvorum! BerlinAleksander Meydanı Alfred Döblin TürVçesl: AhmetArpad Soğukkanlıhkla Truman Cappote Türkçesi: Ayje Ece Geçiş Ayinleri VVilliam Golding T0ri((«i:B0l«ntO.Do|uı rekkep Zı Yazmak Eylemi Ferit Edgü ölUm mü? Ne Buluft Abidin Dino Intiharlar SözlügU Eric Volant Türkçesi: Turhan llgaz Annemin öğretmediğl Şarkılar Selçuk Altun rFeriftah'ın Fentezileri Yılmaz Erdogan Ütopyalar Sözlüğü Türkçesi: Turhan llpz ıınahaiır lananlar Isyankâr Yüzyıl Türkçesı: Umail Yerpjz Arthur'un ölümü Sir Thomas Malory Türkçesi: Mina Uıgan SELYAYINCILIK SEL kitapları indirımde, Elhamra Pasajı, 258 Beyoğlu SAYFA 7
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear