Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
r karma süreçlerine imgelerle saldınr. "Hüma... onunla ügilenen herkesi, sevimsiz, çatık bakışlarla donduran küçülmüş bir kadın. Bilmiş, cimcime, cıvıl cıvıl bir kız çocuğu değil de, porselen bir gelin bebek. Onıın çocukluğunu iğdiş eden, bu erken çöken kadınlık haliydi.""' Oykünün en çarpıcı bölümlerinden biri de misket sahnesidir. Oykünün düğümüniı bir parça çözmeye yönelen, ama açığa çıkarmaya çalıştığı duyguları kusursuzca gizleyen ve okuru tedirgin eden misket sahnesi sonsuz bir çocuKİuğu da imler. Şeftali, Doyrna Noktası'nın en güzel öykülerinden biri bence. Yenilik üstüne söylediklerini Şeftali öyküsüyle tanıtlayan Kaygusuz, somut'un güven vericiliğine sığınmadan, soyuttümceyle okur arasında organik bir bağ örer; dil'in soyutlama edimi hem kendine içkin bir özellik taşırken hem dışsaJ olanla gerçekçilik üstüne bir ilişki kurar. "Elleri terleyince ağladığını anladı, öyle çok ağladı ki beline kadar ıslandı."ll Hiçbirimiz ellerimizin terlemesinden ağladığımızı anlamayız kuşkusuz; ama bu tümceyi 'yazınsal estetik' kavramıyla ilişkilendirerek, metnin içindeki yeni konumuyla neyi ifade ettiğini anlayabiliriz. Dışsal gerçeklikle ya da sözün çıplak anlamıyla oldukça sınırlı bir ilişki söz konusııdur 'Şettali'de. Bu sınırlı ilişki oykünün çokkatmanlılığını varsıllaştırmış ve bir aşk öyküsü olan Şeftali, erotizmin, şiddetü bir arzunun, bağhlığın, bölünmüşlüğün öyküsü olarak da okunabilir. Şeftali'de, kurmacayla yaşanması olası gerçekler arasında yücehilmiş bir bağıntı vardır. Yukarıda alıntıladığım tümce ruhsal bir sıkıntının, içsel bir acının kadının bütün benliğini nasıl tutsak aldığını betimler. Her sözcüğün metne katılmadan önce ne tür özellikler taşıdığını ve bu özelliklerin metin içinde nasıl temsil edildiklerini iyi hesaplamış yazar; sözgelimi, erotizmden hiç söz etmeden ve daha da önemlisi bit aşk öyküsü Şeftalide erotizmi gizlemeye çalışarak, erotizmin nasıl anlatılabileceğmi örneklemiş. Yaprak ve Tüy Zamanlan'nda benanlatıcı, bir tür bilinçaltı dille iç dünyasının doğasını yansıtır. Kendi yolunu arayan anlatıcı kısa bir an içinde uzun bir anlatı zamanını nedenselliklere bağlı olarak değerlendirir. "Sengelince çok yalnızkaldım... Benim gibi bir ardıç tohumunun kısacık yaşamındayapabileceği en iyi sey, dönüşümün kendısi olmaktı. Neyazık ki sen gelene kadar bunu anlavamamıştım. Aslında yüzlerce olasılığını vardı. Ağrı kesi ci bir ilacın kimyasına karışabüirdim örneğin. Ya da nefıs bir sos olurdu benden. Avcıyla arandaki tutkulu korkuya karışabilirdim. Senin ateşe düşen etini lezzetlendirebilir, yanık göğsünün üstünde tüten bir ölüm duası olabilirdim."1' Okuru derin okumaya zorlayan, güç sökülür artanlamlarla örgünmüş Yaprak ve Tüy Zamanları. Içeyleme dayalıdır öykü. îçerikgizli tutulmuştur, ancak dilbılgisel olarak anlatıcının anlatısıyla bütünleşir; birincil anlamda kurmaca gerçekHğe inandtrır bizi vazar. Dolaysıyla okur her şeyden önce, bir sonuca varmak yerine ya da sürprizlere hazırlanmaksızın metin içi iletişimden tümceötesi asamaya geçmek için metni bir veri olarak ahr. Çünkü her tümcede değişen ölçülerde bir soyutlama vardır ve bu soyutlama metnin gölge şemasını oluşturur. Okurun usunda iki şemanın gerçekliği eşdeğerdir; yani sözcüklerin aidiyetsizliğinden oluşan, varoluşu içinde aranması gereken düz anlamın oluşturduğu şemayla, onları dillendirenin aidiyetine giren ve kılıf değiştirerek oluşturdukları ücinci şema. Yaprak ve Tüv Zamanları, oyunu gerçekliğin sınavından geçirir; hiçbir kopuş obnaksızın sürdürülen bir iç eylem gerçeğinin aslında oyunun sınavından geçtiğini de savlar. Çelişkinin düğümlerini çözmeye çalışan benanlatıcı değişenin gerçek ya da gerçekdışılık olmadığını metnin kendisi olduğunu gösterir. Kaygusuz'un öykülerini irdelerken bir tür 'suçortaklığı' başat izleklerden biri olduğunu söyleyebilirim. Varoluş, kötülük, masumiyet, korku ve benzeri izlekleri yok sayamam, ancak gerek dil'i, gerek anlatım biçemi, kurgusu ve içeriğiy le öykü yazınımızda kendine ayrıksı bir yer edinen yazar, olay örgüsüyle yaşanan suçortaklıklannı belirli bir coğrafyanın sınırlarında tutmaz. Öyküleri evrensel öğeler barındırır, dünyanın belirli bir coğrafyasına aitmiş gibi görünseler de evrensel öğeler bakımından oldukça varsıldırlar. Çatlak Yerlerin Kuyıısu ve Insan Dipleri öykülerini örnekleyebiliriz. Çatlak Yerlerin Kuyusu'nda karakterler kendi evreni ni oluştururken algılanamayan biroluştan ve bu oluşu devindiren göndergelerden yazınsal kimliklerini kurarlar. Bir tür suç ortaklığı kendileriyle algılayamadıkları oluşlar arasında gelişir. Sakal'ın 'şeytani güzellik' diye tanımladığı yılanı öluürme si denenmemiş bir korkaklıfiın ve kalleşliğin ortaklığından kaynaklanır. Çatlak Yerlerin Kuyusu'ndaki düşünce metnin bütünü tarafından resmedilir; kendinden önce var olan masalların çağrışımlarıyla, simgelerle yoğunlaştırılmış bir dü şünceyi örerken, masalsı bir dil biçemi oluşturmuş yazar; ancak masal öğelerine yaslanmadan, ders veren ya da kesin bir sonuca varmak gibi klasik masal anlatısına sırtını dönerek. Oykünün bir başka özelliğiyse, Sakal, Ydan ve Sedef'in yanı sıra dordüncü bir bilincin sezdirmeden bir karakterolıışııdur. Düşsel bir gerçeklik içinde ikinci bir düşsel gerçeklik yaratır dordüncü bilinç; anlatıcının bir bilinç olarak karaktere dönüşümü ve anlatısının kendi düşselliği üstünde dönendiğini varlıkla ağaçlık gösterebilecek kadar fazla" olan çınar ağaçları "cepheleri fresklerle süslenmiş, eski birkaç apartmanın, ula şun şubelerintn, bankaların, lokantaların arasında pencerenin dışında unutulmuş, çöpe dönmüş cılız çiçek ölüleri gibi" (s.38) dururlar. Gümüşsuyu bizlere çoğunlukla "gidiş"i hatırlatır. Sema Kaygusuz'un ifadesiyle bir bakıma "gidişin yansıması"dır. "Yakın çevreden kentten ayrılacak kim varsa, otobüse binmek için oraya gelir, yan yana dizilen ulaşım şubelerinden sızan açık sarı ışıkların önünde toplaşırlardı. Birbirlerini tanımayan, gizlice birbirlerini süzen, birer koltuk numarası. Giden herkes, bütün bu gitmelerin kendileri için bir düzenek olduğu yanılsamasıyla ezdiği kaldırıma, yasfandığı binava birdenbire yabancüaşır. Onlar bavullarıyla kaynaşıp oradan oraya taşınan, içi yığma ıımut dolu bir yük olurlar yalnızca. Başka yerlere doğru sürüklenen kalabalık karaltılar, gidenler, döndükleri görülmeyenler..." (s.22) Kenti "bir ruh hali" olarak tanımlayan Sema Kaygusuz sadece Gümüşsuyu'nu anlatmaz öyküsünde aslında. Pahalı zevkleriolan Nişantaşı'nın sokaklan "saç spreyi" kokar. Burada görülen her şey "zevzek bir smtışın beyaz dişleri arasında öğütülür. Sandviççinin camekânında duran domatesler kırmızıyı adlandırmaktan öteye gitmezler." Maçka Parkı "boş, bomboş bir lunaparkın paslı oyuncaklarının plastik gözüyle bakar kente." (s.21) Elmadağ, kağşamış bir yüze sahiptir, Harbiye ise kurumsaf ciddiyete. Tevfik Fikret'ten Sait Faik'e, Yahya Kemal'den Orhan Pamuk'a tstanbul'u anlatan edebiyatçılara Sana Kaygusuz'u bu öyküsü ile eklememek mümkün değil. Sema Kaygusuz, tstanbul'u, modernlık, yenilik, şiirsellik içinde, "bir tarz yaratarak" vermektedir okuyucuya. Kitabın ikinci öyküsü Şeftali'de yataktan kalkma gücünü bir türlü bulamayan, yataktan kalkmanın, daha doğrusu yaşama dönmenin mücadelesini yapan bir kadın anlatılır. "Ya uyanacak, üstünde gittikçe kararan bulutu hemen terk edecek ya da boğulana kadar yatacak"tır. Acılı gün(ler), ya da olay(lar) geçiren bir kadının vücudunda hissettikleri anlatılırken, bu acı gün ya da olay verilmez okuyucuya. lnsan bedeninin zor zamanlannın arifesinCUMHURİYET KİTAP Dovma Moktasr uzerine notlar BAHRİYE ÇERİ C f evher hayatta değil, romancıda dır. Tanık olduğumuz ya da dinlediğimizde, size hiç ilginç gelmeyen sıradan bir hayattan yola çıkan iyi bir romancı, herkes tarafından ilgiyle okunabilecek güzel bir roman yazabılir. Dışarıdan bakıldığında, sıkıcı, tekdüze, yavan bir hayattan iyi bir roman çıkarmak, sıradan değil, büyük yazarların işidir. Murathan Mungan böyle diyor Hayatımız Roman, Hayatımız Hikâye adlı yazısında.' Sema Kaygusuz'un son öykü kitabı Doyma Noktası , işte bu noktadan irdelenmesi gereken bir kitap kanımca. Cevherin hayatta değil öykücüde olduğunu düşündürüyorkitaptaki çoğu hikâve. Kitabın en uzun öyküsü, Sandık Lekesi'nde, Istanbul'un en işlek caddelerinden biri olan Gümüşsuyu Caddesi'nde yaşayan çocukların öyküsü anlatılır. Hemen her lstanbullunun yolunun düştüeü bu caddede çocuk olmak "bir toz bulutuymuşçasına yükselen seslerin içinde yitin gitmek", "bir nokta, bir toz zerresi oluncaya dek küçülmek", "yaşamak de;il, günden güne yutulmak" demektir asında. Ve bu caddeyi kullanan bütün insanlar "orada birkaç çocuğun yaşadığını bilmeden bir tek kişinin yüz ifadesini takınarakbeklerler". Bu çocuklar "birbirlerinin oyuncaksız yaşamına aynı yerden bakmaya çalışan, aynı yerde durmaya zorlanmış bitkiler gibi gözden kaçmış çocuklar"dır(s.l5); "Neköpek,nekedı,ne de çocuk " kokmayan, "Gümüşsuyu'nun kokusuz çocukları" ...Ferhan, Harun, Hüma, Ipek, Oğuz... "Mavi yıldızlı bir kumrunun isli apartman boşluğunda" ne işi var, diyerek, varlıklarını "kangren olmuş kaldırımlarda, kiremit parçasıyla çizilmiş seksek daireleri"ne rağmen inkâr ettiğimiz çocuklar... Ama bu çocuklar tıpkı bir böcek gibi "günbegün artan adımlar altında ezflmeyi göze alarak, bir böcek çabukluğuyla en ııygun, en nemli aralığı bulmak, yaşamın mayasını o aralıktan tutturmak" (s.2425) için uğraşırlar. Sandık Lekesi adlı öykü kentyaşamındaki yabancılaşmayı anlatır aslında çocuklar aracılığıyla. Adeta "teneke bir dünya"dır dünya. Gümüşsuyu Cadde si'nde sadece çocuklar değil, başka can lılar da varla yok arasındadır. Cadde, otobüs yazıhaneleri, trafiği, Japon Konsolosluğu, Askeri Hastanesi, çiçekçisi, bankası, Rus ve Çin lokantaları ile sürekli cıvıl cıvıldır. Ancak burada hiçbir sey kokmaz. "Kokusuzluğun voksunlııktan sa yılmadtğı tek uzam olan düşlerde bile, içinde geçen görüntülerle pıhtı, kuş, taş, cam ktrığı, artık neyse kolkunun tadını çağrıştıracak kadar akışkan, yapışkan, kaskatı ve kıpkırmızıyken; bu caddede duran benzer nesneler" (s. 39) kokusuzdıır. Caddede "herhangi bir alanı kolay İMndöykü Sema Kaygusuz'un son öykü kitabı Doyma Noktası, cevherin hayatta değil öykücüde olduğunu düsündüruyor. J SAYFA 8 SAYI 644