Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
man sanatının gerekleri yönünde beklentileri olan okurların bu durumda düş kırıklığına uğramaması düşünülebilir mi? Eklemek gerek; bu vazediş, giderek bir tepeden Dakışa döniiyor, onca hızlı akışına, merak öğesinin dürtükleyici yanına karşın, romanla aranıza bir mesafe giriyor yine de. Eh doğal bu; okur olarak sakalı kaptırdığınıza göre yazara, ya tepeden bakışına katlanıp onun, kuzu kuzu okuyacaKsınız romanı ya da usıılca bırakacaksınız... Romansal büyünün zedelenmemesi olanaksız bu durumda. Nitekim büyü bozuluyor yer yer, okuma etkinliği nedensiz bir tutkuya da değil, alışkanlığa, ötesinde bağımlılığa dönüşüyor Aldatmak'ta. Hiçbirşeydüşünmedenokuduğunuzda, bağımlı yanınız bir karşılık alıyor kuşkusuz, ama eylemli bir okur kimliğiyle yanaştığınızda romana, üzerinize oturmayan bir giysi gibi rahatsızlık veriyor bu size. Örneğin, "bütün zenginlerin, kendilerinden daha zengin birini gördüklerinde hissettikleri o tuhaf ürküntü" (9), "etkilenen her kadın gibi kendisini etkileyeni etkilemek isteği" (10), "büyük felaketlerde hissedilene benzer bir baş dönmesi" (11), "ancak bir karı kocanın birbirine bakabileceği gibi bakmak" (22), "çok başarılı olan kadınlann bile en derinlerinde sakli duran ezilmişlik duygusu" (52), "içlerindesakladıkları korkuları açıklayan erkeklerin yüzünde beliren çocuksu hüzün" (58), "kadınların kocalarıyla ya da sevgilileriyle sevişmek istediklerinde yüzlerinde beliren o utangaçlıkla ahlaksızlığın birbirine karıştığı giilümseyiş" (62), "erkeklerin, gizligizli sevdikleri kadınların neşesinden ve yeni bir eğlence aradıklarının işaretlerini taşıyan fettan seslerinden ellerinde olmadan yaralandıklarında hissettikleri keder" (69), "kadınlara özgü çocuksu merak" (76), "kadınların gizli gizli beğenmeyip en mahrem anlarda bıle ezberlenmiş nareketlerle saklamaya çalıştıkları yanlar" (94), "beğenilmeyi, seçilmeyi, hayran olunmayı arzulayan insanların ürkütücü zaafı" (109), "sevdikleri erkekte hayranlık duyacak bir yan keşfettiklerini düşünen kadınların sevinci" (177) vb. duygular, tutumlar, düşünceler aracılığıyla tanımak olanaklı mıdır sizce roman kahramanlarını?.. Roman kişileri, yazarın bombardımanıyla, içerden bakış yansıtmayan bu tür söyleyişlerle ne kadar tanınabilir? Sonra ne ölçüde yer tutar okur belleğinde? benden etkilenmiş olsa telefonumu bulurdu."(103) Eğer böyle değilse Aydan, "bütün ilişki boyunca" neuen sevgi arasın (119) ve durup durduğu yerde neden böyle bir duygunun özlemi içinde görünsün? (122) Yakındığı ama müdahale etmediği "şefkat eksikliği" (151) bile bir ipucu değil midir? Ya da "Onu farkına varmadan duygusaJ bir itirafa zorlamaya" neden uğraşsın? (161) Ama Altan, nedense her seferinde, "Cem'in henüz duygusal konuşmalar için hazır olmadığına karar verdi(rir)" Aydan'a. (162) Kaldı ki Aydan, "Bunu itiraf etmek istemese de ona tutulduğunu fark etmişti(r)" zaten: "Ne kızına duyduğu sevgi, ne işine duyduğu bağlılık, ne Haîuk'un verdiği güven..." (172) Belki bu nedenledir ki, "Cem'e Haluk'a benzemediği için, Haluk'a da, Cem'e benzemediği için kız(ar)". (128) Sonunda patlayacaktır Aydan, Cem'e yönelttiği o soruyla: "Hayatında bir sırrını payfaşacak kadar sevdiğin kimse olmadı mı hiç senin, hiç mi bir kadınıgerçektensevmedin?"( 178) Nitekim Aydan, Cem'i kendi yatağında görmek isterken de ona duyduğu aşkın yönlendirmesindedir; Cem'i kocası, Selin'in babası olarak görmek arzusuyla bir kez de kendi yatağında sevişmek ister onunla. (179) Aydan, "O odada sevıştikleri süre içinde Cem'i kendi kocalığına almış, onunla evlenmiş, onunla bütün günahları bağışlatan kutsal bir ilişki kurmuş"tur. Sonunda, "Cem'le hiçbir suçluluk duymadansevi§i(r)."(188, 189) Bütün bunlar bıze apaçık gösteriyor ki, Aldatmak, bir aldatma değil, aşk romanı! Belki küçük bir ekleme yapılabilir olsa olsa; çağımızdaki aşkın romanı. Bana kalırsa Ahmet Altan'rn romancı ustalığı burada. Okurunu "aldatma" olgusuna götürüyormus gibi yapıyor, sonra da bizi aşk sorunsalıyla yüz yüze getiriyor her zaman olduğu gibi. Yukanda değinmiştim, onun ana izleği bu; aşkaşksızlık, temel duruşunu belirleyen de bu! Aydan'da Cem'e karşı başlayan aşk duygusunun, romana, enikonu ustaca yerleştirildiğini kabullenmek gerekiyor, müsamere havasındaki bütün o vazedişlere karşın. Neden peki? Vazedişleri sırasında, Aydan'ın Cem'e tutulduğundan hiç söz etmemeye çalışıyor ya da kaçamak söz ediyor da yazar ondan. Böylece duygu&al gelgitlerini Aydan'ın, biz yerleştirmeye koyuluyoruz okur olarak romana. Gerçi yazar, bu ilişkiyi bir aşk gibi yansıtmamakla birlikte, bize onun "tutku" olduğunu göstermekten geri durmuyor. Bir vanı uçurumlarda, öte yanı doruklarda bir yıkılıp bir doğruluyor Aydan... "Kadınları anlatıyor", deniyor Ahmet Altan için. Bir açıdan, "evet doğru", dememek elde değil! Altan, kadınları anlatmanın ötesinde onlardan yana bir tutum,hoşlarınagidici bir yönlendirme içine giriyor. Işte soru burada çıkıyor ortaya; bu anlattıkları roman olabiliyor mu? Bir psikodrama havasında, daha çok cinsellikle ilgili kitaplar (örneğin son olarak Eve Ensler'in Vajina Monologları anımsanabilir) sunulmamış mıdır vitrinlerde kadınlara; sonra pembe diziler, bu yöndeki yayınlar da kadına yönelmemiş midir hep? Ancak andığım çalışmalarda, cinsel eylem belki bu denli ağırkk kazanmamıştır. Bir açıdan denebilir ki Altan, kadın bakışıyla cınselliği, erkeğin bu eylemdeki rolünü sorgulamaya girişmiş, ötesinde yumuşak bir kadın pornograrisini öne çekmiştir belki birazcık. Evet doğru kadınları, kadınlara anlatıyor Altan ama anlatıyor yalnızca ya da onlara rol veriyor; onların birer roman kişisi olarak romanda özgürce gezinmesine olanak tanımıyor kesinlikle... "Aldatma olgusu"na da işte bu çerçevede, kadın bakışıyla yaklaşıyor Ahmet Altan. O, okuru bir yana bırakıp Aydan'ın yanında yerini alıyor. Aldatma eylemi, romanda kavramsal bağlamda da tartışılıyor kuşkusuz. Öyle ya, nedir aldatmak? Sözgelimi Aydan, kocası Haluk'u, kızı Selin'i aldattığı duygusuyla alabora olur, ardından bütün olup bitenler karşısında döner, kendisinin "aldatıldığına gerçekten inanı(r)" (132) bu kez de. Öte yandan aldatma eyleminde, bunun en yakındakiyle gerçekleştirildiğini de vurgulamaya girişiyor yazar. Aydan, Haluk'u iki kez aldatmıştır. Ilkinde, Selin'in doğumu sonrasında, kendi kurumundaki bir arkadaşıyla (120), yıllar sonra da kendi sitelerinde birlikte otur Kadınlara verllen rol dukları mimar Cem'le. (85) Buna göre "ihanet" olgusu ile "en yakındaki insan" arasında doğrudan ilişkinin ipuçları seriliyor okur önüne. Altan'ın, romana başarıyla yerleştirdiği kimi işlevli ayrıntılar üzerinde de durmak istiyorum. Aydan'ın usundaki aşk karmaşasını bakın nasıl aktarıyor yazar: "SaJon biraz loş ve iç sıkıcı göründu Aydan'a. Kendisini şaşırtan sinirli bir sesle, 'Açsana lambaları' dedi, 'burası karanlık, insanın üstüne basıyor.' / Haluk karısma biraz şaşırarak baktı. / Bütün lambalar yanıyor canım, hepsini açtım zaten." (67) Kocasını aldatmanın verdiği iç ezikliğinin yansıması şöyle: "O gece Haluk yatmaya geldiğinde uyuyormuş gibi yaparak yatağın bir köşesine çekildi. Haîuk'un kendisine dokunmasını istemiyor, ama dokunursa sanki bir anda o gün neler yaptığını anlayacakmıs sanısına kapılıyordu. Bir de kocasına değmekten utanıyordu." (97) Cem'in aramayışı karşısında bakın nasıl davranıyor Aydan: "Eve çok sinirli ve gergin geldi. Selin'i azarladı, anlamsız bir nedenden HaSütanneden gördüğü şefkat, bir pekiştirmeyle de getiriliyor önümüze. Ameliyata girmeden önce Sütanne, Aydan'ı çekiyor yanına: "Odada yalnız kaldıklarında, sütanne yastığının altından beyaz tülbentten küçük bir çıkın çıkarmıştı. / Bunlar benim ziynetlerim, hepsini buraya koydum, ranmetli evlendiğimizde vermişti, o zamanlardurumumuziyiydi... Bana bir şey olursa bunlar senin..." (154) Aydan'ın, Cem'den koptuktan sonraki ruh durumunun, bir açıdan ussal yarılmanın, bir iki ayrıntıyla ustaca yansıtıldığını dabelirteyim. Sonrasında, yama gibi yapıştırılmış müsamere sırıtışlı karakol bölümcesi Jeğil ama. Bütün olup bitenlerin ardından, Ahmet Altan romanlarında, ilk kez farklı bir kadınla karşılaşıyoruz; bir açıdan Cem'leşen bir kadın bu; daha doğrusu artık süreğen biçimde aşksızlığa yargılı bir roman kahramanı... Aldatmak, Ahmet Altan'ın bir açıdan "ilk roman"ı olarak da alınabilirmiş gibi geliyor bana. Okuyun, bakalım size nasıl gelecek? • luk'la tartıştı." (103, 104) Aşk pomanı olumsuz yönlendirme Bu örneklerdeki olumsuz yönlendirme ortadayken, bunların üzerine bir de roman kahramanları için, "daha sonra düşünecekleri, soracakları, öğrenecekleri, söyleyecekleri, yaşayacaklan, bilecekleri, görecekleri" vb. (7, 32, 39, 46, 53, 113, 123, 156, 192) ifadeler kullanılarak o anda olup bitenlere derinlik ya da boyut kazandırılması olası mıdır? Kestirebilirsiniz, örnekler bu kadarla kalmıyor... Hani, güncel kimi sorunlar, konular çerçevesinde dönen, sözümona kişilik sorunlarını dcşen, hatta kimileyin kitleselleşmiş, tüketici okur gruplarına yönelik çözümleyici, sözde başarılara kışkırtıcı, rahatlatıcı, mutlandırıcı yaklaşımlar sergileyen kitaplar vardır; insan bir çalım bunlardan birinin gölgesini sezmeden duramıyor Aldatmak'ı okurken... Altan da bu inandırmazlığın ayırdında olmalı ki, nice sonra Aydan'a o soruyu sordurma gereği duyuyor: "Niye sen beni hiç aramıvorsun da hep ben seni arıyorum? Ben bundan biraz rahatsız olmaya başladım, sanki birlikte olmayı, sadece ben istiyormuşum gibi... Senin beni özlediğin olmuyor mu niç?" (137) Ilişkinin daha ilk günlerinde, Cem'in aramayışına bakarak şöyle diişünmüştür Aydan: "Beni o kadar istese, CUMHURİYET KİTAP SAYI 671 Ahmet Altan. Aldatmakta, yine o blldlğlmlz sorunlar cevresinde dönüp duran Izlek bütünlüOüyle karsı karsıya getlrlyor blzi: aşk (sevgl)a$ksızlık (sevgisizllk)... SAYFA 1K.