Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
kök salmak için sessizliğe ve .ıvdınlığa sonsuz bir şimdiki zanıanda. (Parit'lcki Balinalar (2000) adlı yıı kılahından) Pia Tafdrup / Şiirler / Çeviren: Murat Alpar Pia Tafdrup 1952 doğıımlu Danimarkalı bir şair. 1989'da Danimarka Akadcmisi üyeliğine seçilmiş, 1993'te de Devlet Sanat Fonu Edebiyat Kurulu Başkanhğı görevini üstlenmiş. 1980'lerde, 1970'lerin şiirdc "toplumsal gerçekçilik" akımına tepki olarak ortaya çıkan bireyci şiirin temsilcikıinden. Şiir anîayışını 1991'de yazdığı Su Üstünde Yürüyorum / Bir Şiir Öğretisinin Anaçizgileri adlı kitapta şöyle anlatıyor: "Siiri yaratma süreci, adsızı adlandırmak, söylenmemişi söylemek, ışığın gömülmüş olduğu yerc giden yolu bulmak demektir." "Şiir yazmak; olanaksızlıkla uğraşak, anlatılmamış olan bölgeye girmektir. Wittgensteüı'ın: "Anlatılamayana gelince, susmak gerekir" öncrmesinin karşıtını gerçekleştirmeğe çalışmaktır. Şiir, yazıyla yeni evrenler yaratarak, Wittgenstein'ın sözünü ettiği o sınırı aşmayı dcnemektir... Şiir yazmak; sözcüklere özgürıük vermek, gene de her şeyi söyleyememcktir..." Şiirin bütünüyle bir soyutlama olmaması gerekir... Şiir, soyut olanı duyumlarla algılanır duruma getirmelidir... Somutlama, auygu ve düşüncedir şiir. Varoluşun karmaşıklığı, ancak yoğunlaştırma aracılığıyla anlatılabilir." "Bir okurum dedi ki: "Şiir yazabilseydim, senin şiirlerini yazmış olmak isterdim." O okurda olan ama daha önce söylenmemiş bir şeyi gösteriyor bu. Bu şiirin, okuyan için ne anlama geldigini bilemem, ama o şiir, yazılırken bende uyandırdığını, başka bir insanda da uyandırıyorsa, daha ne istenebilir ki?" ANNEMtN ELİ Bir damlanın sessiz ışığında yıkanıp nasıl varolduğumu anunsıyorum: Elime tutuşturulmuş bir kalem, sıcak elim annemin serin elinin içinde. Yazmaya başladık o zaman mercan kayalıkları arasında bir ileri bir geri: Sümüklüböcek spiralleri ve denizyıldızı boynuzlarından, döviişen mürekkepbalığı kollarından, mağara kubbcleri ve kayalıklardan, kemerler ve sivri kulelerden bir sualtı alfabesi. Beyazlığın üzerinde başları döne döne titreyerek yollarını bulan o harfler. Hızlı devinimlerle kumlara gömülen yassı balıklar va da sessiz bir ortak devinimle bir yandan bir yana eğilen yüzlerce lifli denizşakayıkları gibi sözcükler. Yiizgeçleri gelişip derinlerden yukarıya yükselen, kanatlanıp uyumlu bir biçimde devinen balık sürüleri, ve yüreğin karanlık göğüne gelişigüzel yıldızlar mıhlayarak kanım gibi zonklayan o tümceler. Işte o an gördüm ki annemin eli bırakmış elimi ve ben çoktan yaza yaza kurtarmışım kendimi onun kıskacından. (Kraliçe Kaptsı (1998) adlı şiir kitabından) YALNIZCA BÎR BIÇAK O zehirli sudan içmişiz de eline düşmüşüz bulaşıcı hastahğın: Bir yabancı gibi girip içeriye tanımazmış gibi konuşuyorsun benimle, ardına kadar açık kışa dönük pencereler. Uzun süren bir gecenin uykusu gibi, pencereden içeriye süzülecek bir kanat, gökyüzünden gelip en dipteki zor görülen yerlere dokunacak. Amansız bir soğuk kaplayacak ortahğı, ama nabzım atıyor, ölmeyeceğim ben, yaşayacağım kar içinde donup kalmış bir gül gibi. Yaralamadı hiç kimse beni senin kadar acımasızca, yine de ancak yeni bilenmiş bir bıçak kesip ayııabilir bizi biıbirimizden. Yağsın yağmur bir kez daha, ateş gibi derinden canlansın lcılcal damarlarına kadar tanıdığım bedenin, SAYFA 18 Bessüp hep bana dönsün yüzün bizimle dönen dünya gibi. Yağsın yağmur, kumlarından arınsın gözlerin; yaşlılığa değil benim ilencim, görenlerin bile sergilediği şu körlüğe. Yağsın yağmur, ve okşayışlarım, beni sevdayla ağırlığımdan kurtardığın günlerdeki gibi, soluk aldırıp soluk verdirsin sana, orada hiç buluşmayacağımız için hiç ayrılmayacağımız o yerde. (Kraliçe Kapısı (1998) adlı şiir kitabından) ÇEKİRDEK Bir ağustos gecesiydim ben, gezegenlerin buzlarından öte, kavramış sımsıkı tutan bir eldim, bir çığdım, kankarası bir duvardım yangında, keskin bir ceçittim anamın yüreğinde: yaşamaya değer miydi yaşam, karar vermesi gereken yerde; babamın tutkusuydum, bağışlamaydım, toprağın nabzıydım ben, derindeki damardım, otlar üstünde çiydim nemli soğuk bir sabah, bir çiçektim, kevser kokusuydum ben, acı akik kırmızısı kabuklu bir elmanın damla damla tadıydım, batmadan suyun üstünde yüzen ve ellialtıncı enlemde kuzeye bakan bir kıyıda karaya vurmuş bir çekirdektim ben, gizli olandım, bir ışık ışını buldu beni, bir meleğin gözü gördü kumsahn tuzbeyaz, kumların kül gibi hafif olduğu, kayın ormanının suda yansımak için dİK yamaçları zorladığı yerde yolunu yitirdiğini sanan bir göz, yankı üstüne yankı... Azgın bir ateştim kanın içinde, patlayan bir zardım, taşıyan kuşlardım, ağaç tepelerinin kubbesi altında esintiydim uzayda, patıkaların silindiği, geri dönüş yollarının olmadığı o yerde gizli olanın manyetik alanına, o emici karanlık bölgeye ağırlıksız girişi sağlayan bir uğultuydum ben, o bölge ki bütün narflerin çıkış yeridir: sindirilmeden yaşar gölgeler orda HANGI SAAT, HANGİ DAKİKA? Atılan bir yanhş adım yaşamda öliimle cezalandırılır arasıra: zehir gaz elektıik kurşun va da ıdaın da rilüm nedir ama ceza olarak gelmediği zaman? Bir ödül değil herhalde? CMmeye yargılıyız hepimiz öıüm cezası yemesek bile. Yoksa ölüm bir ödül mü gene de yeterince çok yaşayanlar için? Asıl o zaman bir ceza olıırdu bu! hem baskalarına hem kendimize. Düşlerue buluşmamızı kimse önleyemese de, artık mcktııp göndermemeyi, telefon etmenıeyi anımsatmak için kendime, ölmüş bir dostun ad ve adresinin yazılı olduğu kâğıdı atacakken, bir ödül gibi görmek ölümü ç,ok güç geliyor bana. Saklasanı mı acaba o yıpranmış kâğıdı, yetinsem mi yoksa anımsamakla üzerinde yazılı olanları? Sessizlik var gölgede... Dostıımun adresini siliyorum kâğıttan peki ama neden? Çünkü gökyüzü, parlaklığı gittikçe artan Hcrodes kırmızısı bir ısık saçmakta şimdi ya da çünkü bir ağaçkakan ayakları yukarıda, başı aşağıda bir dalda yürümekte, gözleriyle uçurumun sabah göğünü izlerken. (Paristeki Balinalar (2002) adlı şiir kitabından) ÖMRÜ BlR GÜNLÜK CANLILARDAN DEĞtLİZ Karanlıkta nöbet tutuyor ay içbükey. Senin gözlerin kapalı herkes birşeyler görmüş, ama kimse görmemiş aynı şeyi. Yüzün gizlediğini gözlemfiyor gece, açık duruyor kapı. Senin gözlerin kapalı yüzün yüzüme yakın. Büyüdükçe büyüvor bir kuvvet doğduğumuz andan beri, üstelik ömrü bir günlük canlılardan değiliz biz. Kanat yönetecek yetenekte değil. dil kuracak yetenekte yaratılmış beynimiz: Düşünmek görmeye çalışmaktır yepyeni bir biçimue sınırlan da algüayarak yani. Senin gözlerin lcapalı safran renkli ışıkta bir adım ilerde gövden. Uyku devirmiş beyninin Rosetta Tasını; şimdiye dek yorumlanmamış bir yazı görünüyor... Zaman bizim yurdumuz, ve okuyoruz daha yaşamadığımız şeyleri anımsamak ister gibi. Yapmadığımız hiçbir şey bağışlanmıyor ama. Bir el sıkıca tutuyor, koruyor ikinci el, üçüncüsü kutsuyor. Senin gözlerin kapalı müzikteki duraklardan oluşmuş o sonsuz uzay kendine çekiyor ruhu. Senin çığlığın doldurmuş benim ağzımı. (Paris'tekı Balinalar (2002) adlı şiir kitabından) CUMHURİYET KİTAP SAYI 659