Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Tematik olana ilişkin söylenecek fazla bir şey bırakmayan satırlar... Bu yüzden, bunu geçiyorum. Nese'nin şiirindeki bir başka başat özellik de poetik olana (daha da özelde, ritme) ilişkin: Lirik bir şiir bu, en başından beri. " Ay Aşktan Yapılmıştır" şiirleri, bu lirizmin biraz daha damıtılmış, derinleştirilmiş örnekleri. Yukanda altı birkaç kez çizileni bir kez daha yinelemek gerekir mi bilmiyorum: 'îçlilik'in doğal bir sonucu olan bu lirizm, yer yer, özellikle toplumsal ve politik olana ilişkin 1 ironik göndermeler içeriyor. "Şeytan *! olumlu anlamda düşünmek kaydıyla, 'her şey aynntıda gizli' bu şiirde. Yani, söz konusu 'yoğun içlilik', şiirin arka planı doğru ve dikkatli 'okunduğu' zaman, " Ay Aşktan Yapılmıştır"ın, salt bir 'lirik aşk ve cinsellik şiirleri' toplamı ol; manın ötesinde bir anlamı olduğu fark ediliyor: 'Politik' sözcüğü yetersiz kalır. 'Etik durus' tanımı en uygunu. Yalnız gözleriyle değil, yüreği ve aklıyla, dahası, tüm duyularıyla görüp anlamlandırmasını bilen çoğumuzun 'göremediklerini' gören ve anlamlandıran bir şair. DuyarftMrinkiflrtori Bu şiirin lirizmi üzerinde sözcük seçim ve istifi açısından de kısaca durmak gerek: Sözcükler özenle, şiirde oluşturulmak istenen kadife dokuya 'en uygun', en yumuşak olanlarından seçilmiş; 'çok ince bir hesap'la seçilen (olumlu anlamda), şairin poetik seçimiyle örtüşen bir seçim... Bu da şiirin gözeneklerine, biraz 'Pamuk Prenses'in, biraz da 1950'li ydların yatılıromantikliseli genç kızlann duyarlığının 'nüfuz etmesi'ni getirmiş; mahrem günlük defterlerinin pembe yapraklarında saklı satırlar ve aralarındalcurutulmuş çiçekler tadında! Gizli gizli soluk alıp veren yarı şifreli aşk cümleleri gibi (ama gizliliği, aleni olarak oraya dökme yüreklıliğiyle ortadan kaldınlmış). 'Büyümüş de KÜçülmüş' bir yeniyetmenin değil; ruhu, bu dünyanın pisliklerine başkaldırmış, duyarsızlıklarını kabul edemeyecek kadar 'çocuk kalmış' çok duyarlı birinin şiirleri. "Düşlerın tslak dallart/ bir serçe titremesi/ üşüyen iç scsiyim/ yaralı çocukluğun// Bahçemde sular tıtrer/ ruhumda üzgün nilüferler/gölgem ve ben dans ederiz/ bekleyen ölüme karşı/ Korku sesıyıml' aatan karanlıg'tn/ sükrana adanmış kuzul Incecik ağlamast// Müziklı kutuda balerin/ özgürleşınce dönerim..." (Hüzün Damlası, s. 1415). Bu dizelere başvuruşumun ve bu yazıda neden yalnızca bu örnekle yetineceğimin nedenlerini özetlemem gerek: Çünkü, bu kısacık alıntı, Neşe Yaşın'ın bütün poetik ve tematik coğrafyasını ve arka planını bence kucaklar (açıklar) nitelikte. Önce, şiirin temel özeÛiği olan 'kadife doku'yu somutlayıcı bir örnek. tkincisi: Onun, bir başka coğrafyadan, farklı bir kültürel aidiyetten (AphroditeDionysos kültünden) geldiğini tınılarıyla, çağrışımlarıyla ortaya koyuyor. Üçüncüsü ve en az öncekiler kadar önemli olanı ise bu duygulu 'Pamuk Prenses'in, kabullenmişliğin ve boynu büküklüğün değil, tam tersine, 'gizli' bir başkaldırının temsilcisi olduğunun (şiirinin tematik arkaplanını okumayı bilenler için) açık ipuçlannı içeren bir örnek olması. Bu bağlamda, başkaldın sözcüğünün önündeki 'gizli' sıfatı da gereksiz zaten. 'Tematik arka planı okuyabilmek' konusunu biraz açmam gerek. "Şükran a adanmış Kuzu" dizesindeki 'Şükran' sözcüğüyle 'Kuzu' metaforuna dikkat çekmek istiyorum: Kıbrıs sorunuyla biraz ilgili herkesin artık bildiği bir kutlama giinü vardır: Türkiye'nin Kıbrıs'a müdahale ettiği 20 Temmuz tarihi her yıl "Anavatana Şükran" günü olarak (da) kutlanır. Öte yandan Kıbrıs sorununun yıllardır çözülememiş olması, bu yıllar boyunca yaşananlar (siyasal, ekonomik, sosyal, kültürel çalkantı, değişim ve kültürel aidiyetin kan kayCUMHURİYET KİTAP SAYI S80 betmesi) ve bu 'kördüğüm' ortamında özellikle Kıbrıslı Türklerin kendilerini 'kıstırılmış' hissetmeleri, düslerini süreldi ertelemelerine yol açan Delirsizlik dolu beklentileri, çoğu zaman dile geti rilemeyen bir duyguyu da berabennde getirmiştir: Kuzu'lar gibi bir 'ağıla kapatıldıklan' duygusunu. Kendilerihakkında hep 'başkalannın' söz aldığı, edilgenleştirümiş, 'sindirilmiş' kuzular! Neşe Yaşın'ın şiiri (bu bağlamda alıntıladığım örnek) bu bil ı ışığında okunduğun da 'tam' ve 'derin okuma' gerçekleşmiş olur; o zaman da bu şiirin salt lirik ve ro mantik içdökümler değil, yaşanan olgularla sıkı sıkıya ilişkili, metaforik göndermeleri olan 'siyasal bir şiir' (de) olduğu anlaşılmış olur. Dahası, ironik göndermeleri de fark edilmiş olur. Ye dahası, "Müzikli kutuda balerin/ Özgürleşince dönerim" dizeleri de bu çerçevede yerine oturmuş olur. Sözü bağlamam gerekirse:" Ay Aşktan Yapılmıştır"daki şiirlere "Kapılar"da olduğu gibi lirik olduğu kadar ironik, duygusal olduğu kadar gerçekci ve ideoloiık arka planı zengin şiirler aiyorum. Danası, 'şiirler' yerine 'şiir' demeyi yeğliyorum. Çünkü tek bir şiir bence. Yalnızca arabaşlıklarla bölümlenmiş. Özellikle Gülten Akın'la başlayan ve ister istemez 'kadın duyarlığı' olarak tanımlayabileceğimiz farklı 'duyarlık gökkuşağı'nın, günümüzde hayli çoğalan kadın şairlerin ('kadın şair', 'erkek şair' gibi ayrımlamalan doğru bulmasam da özel ve farklı bir duyarîığın varlığının altını çizmek ihtiyacı doğuyorbazen) elinde hayli çeşitlendiği, zenginleştiği gibi bir düşünceden yola çıkarsak; Neşe Yaşın duyarlığının, dilinin, bu şiir coğrafyası içinde farklı (ayrı) bir 'adacık' olarak belirdiğini söyleyebiliriz. Daha doğrusu, " Ay Aşktan Yapılmıştır"daki farklı diliylebu duyarlık(lar) coğrafyasındaki 'özel' yerinin altını bir kez daha çizdiğini... Farklı bir coğrafya, tarih, kültür ve pratiğin şairleri olarak Kıbrıslı Türk şairlerin.Türkçe şiir içinde son 1520 yılda içinde oluşturduğu 'adacık'tan dikkat çekici bir örnek "Ay Aşktan Yapılmıştır" şiirleri. Neşe Yaşın da 56 şairin elinde oluşmakta olan bu 'farklı şiir'in önemli temsilcilerinden biri... Yukarıda, tek bir örnekle yetineceğimi belirtmiştim, ama ahntıyı yaptığım şiirin kalan bölümünü buraya aktarmazsam, bir şeyler eksik kalacak gibi. Öyleyse, işte gene siyasal göndermelerleuolugerisi: "Su üstünde güz yaprağı/ karartmalı bir geceyim/ yoksunlug'u seyrederim/ kederin aynasında/7 tnce btr ışı&ım/ dudak ktvnmtnda/ yaralı bir hayalin// Ktrık bir düsüm/ geçifi zamandan/ büyümenin/ ay Kanaması/ Uçan bir ürpertı/ gömütlerin üstünde/ yitik bir melek ağlaması// Vadide sessiz çiçek/ hüznün öpüştüğü yerde/ bir tutkunun/ yalnızlığa/ tıp/ ttp/ damlamast." • Ay Aşktan Yapılmıştır / Ne$e Yaştn/Gendaf Yaytnlart /63 s. "Yaşarken kuyunun içine bakıp orada hayallerini görenler, gölge ölümle birlikte yaşarlar. Yaşamın sonsuz oyunuyla eğlenir ya da acı çekerken, kuyudaki hayallerini bazen unutsalar da yaşamlannın bir noktasında hep o kuyuya dönerler. ( S.5.) Ölüm sözcüğü olaum olası etkilemiştir beni, ancakbu rada beni daha çok etkileyen Yücel'in sözleri. Ölüme Karşı Oyun adlı yapıtta on dört öykü yer alıyor. Değerlerimizin ayrımında olmaya çağıran, gerçeklerimize parmak basan, düşündürücü öyküler. "Yaşam bir izdüşümünü izlemekse ben hangi izdüsümünün peşindeyim acaba." (S.6) Yücel'in izdüsümünün ardına ben de takılıyorum. Ölüme karşı oyun. Beni nereye sürükleyecek acaba. öyküdeki Seher, bizim kadınımız. Yücel, Seher'deki değişimi, onun varlığını kanıtlamastnı şöyîe anlatıyor: "Ben artık önceki günkü Seher değilim. Bu çayın kenanndan ikinci kez geçtiğimde içinde yıkanıp annmışcasına kendimi buldum. Rolümün yazılmış ya da yazılmamış olması hiç önemli değil. Özgürüm ama yine de kendime tutsak. Tutsaklığımı severek özgürlüğüme sahip olacağım. Çünkü ben insanım. Tek başına bir âlem olan." (S.30 Yücel, ölüm temasını işleyerek, yaşamayı öne çıkarryor. Okurun bu iküemin aynmında olmasını sağlıyor. şükran Yücel İhüme karşı yaşam dgunı' Şiirsel bir anlatımla duru bir su gibi alup gidiyor Yücel'in öyküleri. Yücel'in daha önce okuduğum Düş Gölgesi adlı yapıtı ve çevirileri geliyor usuma. Tiyatroyla güçlü bağını anımsıyorum. Ingiüzceden birçok roman ve tiyatro eseri çevirdi. Tiyatro oyunlan yazdı. 1995 'te Pen Yazarlar Derneği'nin düzenlediği Orhan Kemal öykü Yanşması'nda başan ödülü aldı. Yunus Emre Oyun Yazını Yanşması'nda Umut Çiçeği adlı oyunuyla mansiyon aldı. Aynca tiyatro yazarlan Sam Shepard ve Tom Stoppara üstüne araştırmalan var. Renkli bir kisilik Yücel. Sanatla iç içe örülü yaşamınaa kararlı adımlarla ilerliyor. Güçlü bir kadın. Öykülerinde ölüm olgusunu bu denli çok işlemiş olmasını önce garipsiyorum. Ancak öyküleri okudukça yazarın asıl anlatmak, öne çıkarmak istediği şeyin 'ölüme karşı yaşam olgusu' olduğu sezinleniyor. Mektup öyküsünde yüreğinize giren giz, sizi de bir anda saracak. Kadının duygusal ama güçlü adımlarla yürüyüşüne siz de eşük edeceksiniz ve birden duyumsadığınız şey bence şu olacak: 'Aynmında olmauan öykünün orta yerine atılıvermiş bulunmanız.' Kimin attığına gelince. Belki her gün masal anlatarak hayatta kalmaya çalışan Şehrazat, belki de içinizdeki suskunluğun birdenbire çözüimesine yarduncj olan gizilliğin etkisi. Içinden Rüzgâr Geçen Kadın. Etkileyici şiirsel bir başlık. Kitabı kanstınrken ilgimi çekmiş olmasına karşın, duygularımı dizginleyip her zaman yaptığım gibi sırası geldiğinde okumayı uygun bulmustum. Bu konuda kuralcı değilim. Ancak kitaplan, özellikle öykü kitaplannı baştan sona, sırayla okumayı seviyorum. Bir baştan ya da ortadan ya da sondan okııyunca, okumadan adadığım öykülere haksızLk yaptığımı düşünürüm nedense. Ayrıca yazarın sıralamasındaki bu özelliğe saygı göstermek gerektiği kanısındayım. "Evet, ben oydum, içinden rüzgâr geçen kadın." (S.99) "Adımı Roida koymuşlar. Günün doğuşunu özleaikleri için miydi, bilmiyonım. Isimler, yazgılan çizebılseydi ben de gündoğumunu yaşayabilirdim." Ölüme Karşı Ovun ULVİYE ALPAY O ncelikle "Olüme Karşı Oyun" giz dolu, insanı düşündüren bir başlık. Kitabı elinıde evirip çcviriyorum. Değerli dostun, sıcacık sesi var kulağımda. îlk öyküye gözüm takılıyor. Ciölge ülüm. Gizin etkisinden kurtulamamışım anlaşılan, hemen okumaya başlıyorum. Kısacık bir öykü zaten, "Ölüm kesin Yaşam eksik Oyun sonsuzdur..." Bu anlam yüklü, çarpıcı sözler beni sarsıyor. Okumamı sürdürüyorum. Yücel bu öyküsünde yine kadının dramını anlatmış. Çıban başı gibi iyileşmek bilmeyen, sürekli kanayan, sancılı kadın yaşamını. "Rojda önce dayak yiyor, ardından adamın salvalannı içine alıyor. Rojda tiksiniyor, feğenler dolusu kusmak istiyor. Adamın izlerinden kurtulmak umuduyla yıkanıyor. Rojda hep dayak yiyor. Köyünden onu arayanı soram yok. Ö bir kez satıldı. Öz babasınca bir inek gibi, bir tavuk gibi satıldı. Bir kez evden çıktı. Bedelini ödeyip babaevinden alddar onu. Saüldığı babaevinden artık hiçbir alacağı yok. Dayanağı yok. Rojda'nın hiçbir değeri yok, hiçbir söz hakkı yok, kısacası artık babaevinde geleceği yok. Rojda on dört yaşında, satuacak yaşta. Rojda'nın adı da yok. Rüzgâr geçiyor Rojda'nın içinden. Soğuk, buz gibi yüreğini donduran rüzgâr. Dşüyor... Rojaa'lar hep üşür. Yücel'in bu öyküsünde, kadından kadına kalıtımsal bir yazgı gibi geçen dramı tüm carpıcılığıyla yansıtmış okurlarına. Kaamıann başında kapkara bir bulut gibi dönen bu gerçeği görmezden gelemeyiz. Doğuda, güneydoğuda ya da öbür bölgelerimizde karanlık, çökük damlann altında öyle çok Rojda'lar var ki. Bunlan yadsımak; gerçeği yadsnnak demektir. Şükran Yücel, "Ölüme Karşı Oyun" derken; ölümü anlatıp, yaşamı, ancak yaşamda yerişen kesici, dıkenli kaktüsleri, yaşamın çarpıklığını, yaşamın acı gerçeklerini ortaya koymuş. Güzelliği yok mu yaşamın? Olmaz olur mu, üzgünün içine sevinci de karmıs, aynlığın ayak ucuna kavuşmayı, aşkı ua bırakmış. Yücel kadını anlatmış. Kadının acısını, kadının sancısını yürekten duyumsayarak yazmış öykülerini. Yazar kımi öykülerinde de sevgiyi görülmedik bir dantel gibi bitimsiz örmüş. Aşkın yüceliğini öyle ortaya koymuş kı, Kadınım öyküsünde olduğu gibi: Acaba böyle bir aşk yaşanabilir mi, olabilir mi diye sorası geliyor insanın. "Şimdi her gece aşk için soyunup yatarken bu fanilayı giyiyorum üstüme. Terinin ve kokusunun gövdeme yayılısını bekliyorum sabırla. Yastığımın altındaki torbada mezanndan aldığım toprak duruyor. Toprak ve fanilada onunla sonsuza dek birleşiyorum. Ruhum beni çağıran mezara çoktan uçarak koşmuş." (S.118) Şükran Yücel öyküleriyle sürüp giden yolculuğumuzda, zaman zaman sarsüsak da tüm umutsuzluğa, yitikliğe karşın yine de yaşama açılmış nice pencerelerin varlığı bizi umutlandınr. Genellik le duygulanmıza ve düşiıncelerimize ışık tutrnuş Yücel. "Ölüm kesin/Yaşam eksik," olsada, Bence:" Vakit çok geç olmadan uyanın artık," diyor. Eline sağlık Yücel. • Ölüme Karşı Oyun/ Şükran Yücel/Gendaş Yayınları /136 s. SAYFA 17