Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
• mız, çocuklarımız. Dolayısıyla, birden fazla kişiyi sevmenin mümkün ve doğal olduğunu hepimiz kabul ediyoruz. Peki işin içine cınsellik katılınca, birden fazla kişiyi arzulayınca mı o sevgi ortadan kalkmış oluyor? Cinsellik o kadar kötü bir şey mi kı, var olan bir sevginin içine cinsellik girince, iyi olarak tanımladiğımız bir ilişkiyi birden kötü bir şeye dönüştürebiliyor? Eğer öyleyse, sakın na sevgiJilerimizi, eşlerimizi de arzulamayalım, yoksa maazallah o güzelim sevgileri kirletiveririz! Sonra, sadakat nedir aslında? Sevdiğinize sadık olmak, onu her koşulda sevmek, ondan yana olmak, dost olmak mı, yoksa sadece cinsellik konıısıında ona bir "tekel" hakkı tanımak, karşıhklı "mülkiyet" anlasmalan yapmak mı? Insan sevmek mülk sevmek gibi bir şey mi acaba? Üstelik, insan eşyalarını, mülklerini bile sevdikleriyle paylaşabiliyorken, kendinden bağımsız özerk bir insan üzerjnde ne hakla ve nasıl tekel kurabilir? Üstelik gerçek yaşamda bu mümkün de değil: öyle olmasa bunca "zina" vakası olur muvdu? ü zaman bu ikiyüzlü cinsel ahlakı sorgulamak gerekmiyor mıı gerçekten? Evlilik kurumuna gelincc, onun aslında kadınlar için bir kölelik, hem erkek hem kadın ıçinse cinselliği, sevgiyi yok eden bir hapishane olduğunu aslında herkes biliyor. Fransız ozan Brassens'in ^çok sevdiğim bir dizcsi vardır: " Aşk pusulalarının miirekkebi çabuk solar vemek kitaplannın arasında.. Lütfen benimle evlenme, hizmetçiye ihtiyacım yok... Ebedi nişanhm olarak kal, seni nep öyle düşleyeyim ." Erdinç biztm hıç de altşık olmadıgtmtz bir erkek figürü romanınızda Kadın erkek ilişkilerini ve toplumun erkek egemen yapısını ilk sorgulayan feminist hareket, kadın hareketi oldu. Kadınlar kendi yaşadıklan sorunları dile getirdiklerinde, doğal olarak erkek kimfiğini de, erkeklerin toplum içindeki konumunu da sorgulamış oldular. Bu sorgulama erkeklerde kabaca iki tavır üretti. Maçoluğa ve iktidarlanna, ayncalıklarına sıkı sıkı sarılan erkekler, feministleri düşman ilan ettiler. Kadınlara az da olsa kulak veren, biraz daha "duyarlı" erkeklerse onlara kısmen de olsa hak verdiler. Kadın hareketini kısmen desteklemeye, kadın haklarına bir ölçüde sahip çıkmaya başladılar. Ama hep uzaktan, dışarıdan. Zaten feministlerin de erkeklerden tek talebi, "gölge ctmemeleri", ellerinin makine yağıyla kadın işlerine karışmamaları! Oysa bence erkek egemen toplumla mücadeleyi sadece kadınların hakkını alabilmesi için, yani "onların iyiliği için" yapılması gereken bir mücadele olarak görmek yanlış ve eksik. Sorun sadece bir kadın sorıınu mu? Bu toplumun kurallarına göre yetişmiş, yoğrulmuş olan er keklerin bir sorunu yok mu? Başka bir deyişle Erdinç'in dediği gibi, "ilkel, saldırgan, tacizci, tecavüzcü küçük birer savas makinesi, ahmak birer maço" olmak gerçekten erkeklerin çıkanna uygun mu? Bu bizim kaderimiz mi? Böyle mi olmak zorundayız? Bundan hiç ra hatsız değil miyiz? Sadece kadınlar m mı kurtulmalı bu erkek egemen toplum dan? Erkeklerin de bu boğucu "erkek" kimliğinden kurtarmaları gerekmiyor mu? Bu "egemen" erkek kimliği aslında neye ve kime hizmet ediyor? Çocuklufiumuzdan itibaren bizi gerçek insani kimliğımizden uzaklaştıran, duygulanmızı iğdiş eden, sevmekten ve sevilebilmekten mahrum bırakan bu kimliğin, "erkekleri ayrıcalıklı kılmaktan" başka bir ışlevı olabilir mi dersiniz? Küçücük erkek çocuklarının ellerine tutuşturulan o savaş oyuncaklarının tek amacı, onları ileride savaşlarda "bir şeyler uğruna" SAYFA 6 Ylflit Bener, amcası Vus'at O. Bener (ustte) ve babası Erhan Bener'ie blrllkte (yanda). , Mışric olmadığırmz bir flgüp ölmeye ve öldürmeye koşullandırmak olmasın sakın? Biz erkekler güce ve iktidara pek meraklıyızdır. Maçolar da iktidarlarını kadınlar üzerinde kurduklan egemenlikle, cinsel "güçleriyle", attıkları çentik sdyısıyla tartarlar. Bunu erkek kimliğinın simgesi sayarlar. Bu erkek kimliğinden uzaklaşmaktan, iktidarsız ya da eşcinsel olmaktan da pek korkarlar... ncdensc! Oysa bence öncelikle onların cinsel tercinlerini sorgulamalarında yarar var. Çünkü insan aslında sevmediği, aşağıla aıgı, kendiyle eşit görmediği, dost olmadığı bir cinsi nasıl "tercih edebilir ki?" Ayrıca, kadınların dabizleri "tercih edebılmelerini", sevebilmelerini istiyorsak eğer, öncelikle söylediklerine kulak kabartmalıyız, kendi kimliğimizi sorgulamalıyız, kimseye hayrı olmayan o "erkek egemen iktidarımızdan" vazgeçip, eşit ilışkiler kurmayı denemeliyiz... belki o zaman "tercih etmek" ve "tercih edilmek" daha anlamlı ve daha dürüst olmaya başlar. Son olarak, kitabtmz diyaloglar üzerine kurulu, diyalog tekniğiyle yazma edebiyatta ipn kolayına kaçmak mı? • Henüz tek bir roman yazmış biri olarak edebiyat dili üzerine ahkam kesmek istemem doğrusu. Ancak hem çevirmenlik deneyimimin bana öğrettiği, hem de tanıdığım birçok daha deneyimli yazann teyit ettikleri gerçek §u ki, sanılanın aksine diyalog yazmak işin kolay değil, zor kısmıdır. Çünkü betimleme yaptığınız zaman kullandığınız dil tamamen yazara aittir. Oysa diyalogda, konuşan her bir kişinin kendi konuşma tarzını, konuşma tiklerini, kendi iç dünyasını, kültürünü yansıtabilmeniz gerek, çünkü farklı yaşlardan, farklı cınslerden, farklı sosyal çevrelerden gelen, farklı kişilikteki insanlar farklı şekilde konuşurlar. Diyalog yazarken bunu verebilmek gerek. Ayrıca, bu romana özgü bir güçlük de, diyalog kurıııaya çalışan kişilerin aslında larklı dillcr kullanmasından kaynaklanıyordu. Örneğin roman kahramanlarından Devrim, Belçikalı ya da Fransız muhataplanyla kendi anadili olan Türkçe değil, rransızca konuşur. Buradan kaynaklanan iletisim sorunlannı okura hissettirebilmek, bir tür "yabancılaşma etkisi" yaratabilmek için, bazı diyaloglara "tercüme kokan", yani Türkçe değil, Fransızca dil kalıplanna uygun cümleler, yer yer de yabancı sözcükler serpiştirdım. Diyalog yazmada bir diğer sorun da su: konuşma dilinin kendine özgü kural lan vardır, çünkü konuşmada anlam, beden diliyle, bakışla, mimiklerle, tordamayla da desteklenerek aktanlır. Cümleler ner zaman düzgün değildir, bazen de derdinizi anlattığınızı karşınızdakinin tavnndan, bakışlarından anladıysanız ta mamlamaz, yanm bırakırsınız... Ya da eksik bırakuğınızı hissedersiniz, bir şeyler ekleme ya da düzeltme şansınız vardır. Yazıda ise sadece sözcükler ve noktala ma işaretleriyle sınırlısınız, derdinizi anlatmayı başaramadıysanız da, okurun tepkisi epey sonra, yani iş işten gecince geleceği için, düzeltip bir şeyler ekleme şansınız yoktur. Konuşma dtlini yazıya aktarmak o açıdan da belirli zorluklar içc^ rir. Üniversite öğrencilerime simültane çeviri dersleri verirken üzerinde en çok durduğıım konu da zaten konuşma diliyle yazı dili arasındaki bu farklardır. Bu romanda anlatımda ağırlıklı olarak diyalog ve iç konuşmaları seçmemin nedeni ise, romanın içeriğinin, ağırlıklı temasının "yabancılaşma, önyargılar ve iletişim sorunlan" olmasıdır. Bu konuda betimlemeyle işlemeye kalksaydım, ister istemez ders verir bir havadoğabilirdi. Oysa diyaloglar, diyalog/iç konuşma çelişkileri, o karşılıklı iletişim zorluklannı, yabancılaşmayı, birbirini ters anlamayı, yanlış anlamayı ya da tam anlayamamayı çok daha yalın, çarpıcı, aynı zamanda da yumuşak, mizahi bir yoldan ortaya çıkarmayı, aktarmayı sağladı. O nedenle bu romanda beni en çok uğraştıran, en çok emek verdiğim konuların başında romanın dilinin ve diyaloglannın geldiğini rahadıkla iddia edebilinm. Ancak ben ne dersem diyeyim, keyifle okunacak bir roman yazmayı becerin beceremediğimin takdiri elbette esas olarak okurlara aittir... • Eksik Taşlar/ Yiğit Bener/Om Yaytnevi/384s. "Henüz tek bir roman yazmış Dirı olarak edebiyat dlll Ozerlne ahkam kesmek İstemem doOrasu. Ancak hem cevlrmenllk deneyimimin bana öflrettigi. hem de tanıdığım blrcok daha deneyimli yazann teylt ettikleri gerçek şu kl. sanılanın akslne diyalog yazmak İşin kolay değil. zor kısmıdır." CUMHURİYET KİTAP SAYI 576