Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
*" lu'nun altındaki fay hatlarının kmlmalanyla toprakların sıkışması, kabarması, dalgaların yükselmesi yaşanmış. Yüksek dalgalar Çanakkale ve îstanbul boğazlannı yararak aşmışlar ve o göllere akmışlar. Dev su dalgalan o bölgede yaşayan insanlan yutarken teknelcre binip kurtulabilenler dağların yüksekliklerine çıkmışlar. îste 1999'dabilimin tartışmayabaşladığı bu olaylar, aynı zamanda Nuh Tufaru söylencesinin de asıl kaynağı imiş. Karadeniz'in bir tufan sonucu olustuğunu savlayan bu düşünce, tıpkı Hinaistan'ın da bir zamanlar Hint Okyanusunun ortasında bir ada olduğu gibi merak etmeye değmez mi? Tevrat'ta, încil'de ve Kuran'da da yer alan Nuh Tufanı söylencesinin, dünyanın büyük su baskınlanyla karsı karşıya gelmis olduğunu ve insanlann bunlardan hâlâ lcorktuğu gerçeği, doğal felaketlerin önceden bilinrnesi ve zararlannın azaltılması düşüncesi, dünyamızın çok eski tarihiyle ilgili bilgilerin önemini artırmıyor mu? Büyük Sahra'nın insanlığın tarihçesine benzeyen çölleşmesinin tarihi de Karadeniz'in oluşması gibi ilginç geliyor insana. Bir barut fıçısı olan Vezüv yanardağının 79 yılında Pompei ve Herculancum kentlenni lavlannın alttnda yakmasi; bir Mlsır kenti olan ve MO 232 yılında Büyük îskender tarafından kurulan liman kenti Iskenderiye'nin, 365 yılında Doğu Roma'yı sarsan ve merkezi Akdeniz'in alünda olan depremin oluşturduğu dev dalgalann altında kalması; "Doğu nun TacT olarak bilinen Antakya'nın 29 Mayıs 526'daki depreme ve ardından başlayan yangına 250300 bin ölü vermesi, yerle bir olmasından sonra yeniden kurulması ve ardından 526, 538, 542 yıllarında yeniden yeniden sarsılması da dünyamızın dününde vaşananlardan bazüarı. Kitapta, Istanbul, depremlerinin tarihi ve 542 yılında yaşadığı veba salgınıyla; Mısır, 1201 yılında yaşadığı ve insanlannın açlıktan yamyamlaştığı kıdığiyla; Avrupa, 134748'de yaşadığı ve kıtayı tümüyle kaplayan " Kara Ölüm" denilen veba ile; Aztekler, istilacılara karşı direnirlerken beyaz adamın getirdiği ve kendi lerini yok eden çiçek hasrahğı ile; Sicilya, "Cehennem Kapısı" denilen Etna Yanardağı ile; Lizbon yerbilimi çalışmalannın başlangıcı kabul edilen 1755 depremi ile; AmerikaKansas 1874 çekirge istilası ve 3 Nisan 1974 hortum felaketı ile; Çin, 2,5 milvon insanımn canını alan 1887 Sanırmak baskını ve tarihin en büyük depremi olan 28 Temmuz 1976 Tangşan depremi ile; Japonya 1896 dev dâlgalan ve 1633'ten 1923'e dek uzanan depremler zinciri ile; Sibirya, 1908'de düşen alevtopu ile; Bangladeş körfezi 13 Kasım 1970'teki kiklon felaketi ile, îran 20 Haziran 1990 depremi ile; AlmanyaMünih 12 Temmuz 1984 dolu yağmuru ile yerlerini alıyor. Dünyanın yeniden "Buzul Çağı"na girip girmeyeceğinin, insanlığa büyük felaketiergetiren kolera"nıntarihinindeyer aldığı kitapta üstünde yasadığımız ve sürekli güçlü bir harekeuenme yaşayan dünya da tanıtılıyor kısaca: Merkezinde, ikisine birlikte "mağma tabakası" dediğimiz, demir eriyiğinden oluşmuş, 5 bin derece sıcaklığında, 7 bin kilometreyeyakınyançapındaki "iççekirdek" ve bunun çevresinue 4400 derece sıcakhğıyla demir ve nikelden oluşan, spiral bir çağlayan biçiminde akan, aktıkça enerji ve manyetik alan üreten "dışçekirdek . Bu çekirdeklerin, üstünde kalınlığı 100 kilometreyi bulan ve çekirdekle aynı sıcaklıktaki "sınır katmanı"; demirnikel eriyiğinden oluşan 650 kilometre kalınlığında "içkabuk ; 2.2 kilometrelik katılaşmış sıcak kayalardan oluşan ve sürekli eriyerek kayalaşarak kendini koruyan "sınır katmanı" ve "yerkabuğu" dedığimiz, üstünde yasadığımız, yalruzca 60 kilometre kalınlığındaki tabaka. SAYFA 18 Kitapta, büyük bir bölümü granit ve kara mermerden oluşan yerkabuğu, "Içi kırmızı bir ateş yığını" olarak tanımlanıyor. Dıstan içe doğru 8 kilometreden sonra her kilometrede sıcakiık 30 derece artıyor. Aşağıdan sıcak metallerin yerkabuğunu eritmesi, zaman zaman yukan eıkması ve sürekli hareket etmesi, yerkabuğundaki sıcaklığı ortalama 14 derece olan dünyada başka metalleri de ortaya çıkanyor. Derin denizlerin diplerinde dışkabuğun kalınlığının azaldığı, yüksek dağlann altında ise çoğaldığı yerkabuğunda irili ufaklı 16 büyük levna var ve bunlar sürekli birbirini itiyor, birbirine sürtünüyor. Içi suyla dolu bir kaynayan kazanda su bahannın kazanın kapa&nı oynatıp dışan çıkması gibi yerçekırdeğinJn içindeki mağmalar da fokurdadıkça hareket ederek "deprem" dediğimiz olayı yaratıyor. Eğer mağma yerkabuğunu yararak dışan çıkarsa lav püskürmesi" yani "yanardaglar" oluşuyor. Aynca öğreniyoruz ki dünyanın kendi cevresinde dönme hareketini saglayan çekirdek, aynı zamanda dünyayı yaşanır hale getiren, ona sıcakiık veren eneriinin de kaynağıdır. Böyle olunca da insanlann bu yaşam kaynagının harekederini ve getirdiği felaketleri doğal kabul edip yaşamlannı ona göre kurmak zorunda oiduklannı öğrenmiş oluyoruz. Sözün kısası aünyamızın doğal tarihiyle ve bilinmeyen gcçmisinde yasadıklanyla ilgili pek çok bilgiyi bir arada sunuyor bu çalışma." Tarih Boyunca Dünyayı Sarsan Doğal Felakeder/ Pencere Yaytnlan, 2000/182s. Yazdan Kalan öyküter MUZAFFER UYGUNER "T 7"azdan Kalan adlı kitap Tansu Be^ / le'nin oykülerini okura sunan yaJL pıtıdır. Bele, bu kitabındaki öykülerde yaşamdan, bir kasaba yaşantısından ve bu yaşantının içinde kadın erkek sorunlanndan söz etmiştir. Yaşamın çeşitli görüntülerinden, kesitlerden söz etmiştir de denilebilir. Önsözde belirttiği gibi, bu öyküler "yaşamda silinmez izîer bırakmışbir olayın, bir düşüncenin yansımaları, dışavurumlarıdır." Sonra da şunları eklemiştir: "..geçip giden bir yasamın renklerinden bu dunyaya ne kalmışsa, işte o.. Kendi yaşamının bende bıraktığı izlerden, o izdüşümlerinin en belirgin, en baskm olanlarından birkacı". Oniki öyküden oluşan kitaptaki bu öyküler dört bölüme ayrılmışür. Bir kasaba ortamındaki yaşantıyı ortaa koyan, oradaki yaşantıdan izdüşümieri yansıtan "Garson , "Kasabada Konser , "Kasabada Lunapark" ve "Geleceğin Çağrısı" öykülerde insanlarımızın nasıl bir yaşam içinde olduklarını, birbirlerinc karşı davranışlannı, özellikle de kadmlar karşısındaki tutumlarını dile getirmektedir. "Garson" adlı öyküde, dcniz kıyısındaki bir kentte denize bakan bir kahvehaneye giden iki kadın, erkeklerin yer aldığı bir yer olan kahvehanede yadırganmaktadır. Kadınlann burada bulunması yadırganmaktadır. Ama, iki kadın bu gibi yanbakışlara aldırmazlar, garson da onlara gayet nazik davranır. "Kasabada Konser" adlı öyküde, konsere gelenler nasıl bir aymazlık içinde başkalarının sahneyi görmelerine engel olmaktadır. insanlann nek uygarca olmayan davranışlan öyküae uzun uzun sergilenmiştir. "Kasabada Lunapark" öyküsü ise değişik bir ortamı ve lunaparkın yadırganmasını dile getirir. Çok basit olan lunapark anlatıcıyı sarmaz, o da yan sokaklara gider ve yerdeki kitaplara bakar. "Geleceğin Çağrısı" da bir küçük kentteki yaşamdan söz eder. Anlatıcı, bu kentteki yaşamdan, çevrenin duyarsıznğından ve yalnızlık duygulan içinde bunalmasından söz eder: "İki ay önce, 'değişiklik bütün yeni alışkanlıklann anasıdır' diyerek geldiğimiz bu yer ve burdaki olmamış, ham bahar: Bunlar mı yarattı bu karanlik/yalnızlık duygusunu içimde?". Yazlıkta geçen günlerde çevrenin insancıl duyarlıktan uzak olması da onu biraz bunaltır. Kasaba yaşantısının izleri öykülerde olumsuz bir anlatımla yer almıştır; daha doğrusu kasabalarımızdaki yaşantı temel yaşantı anlayışına ters düşmektedir ve Bele bu terslikleri ortaya koymuştur. "Kuşlarla Giden" öyküsünde ise genel bir yaşam görüşü çıkar karşımıza. Önsözde Delimiği gibi, "Bu yaşamsal dökümlerin içinde yalnızca bir öykü, kurgusal yapısıyla öbürlerinden aynlıyor: rCuşlarla Giden'. Bu öykü baştanbaşa 'tasarlanmış' düşünsel boyutta oluşturulmuş bir yapıya sahip. Masalsı bir biçemi var". Bu öyküde geup geçen zaman karşısında duyulan görüşleri yansıtmıştır. Yaşam başlar ve bir gün sona erer elbette. "llkyaz bahçelerinin düş gezgini ak buludar güz gelince nereye gider?/ ../ Yaz güneşinin parlattığı bahçelerin yeşilliğini saydam aynalarında taşıyan buludar güz gelince nereye gider?". O buludar gibi ınsanlar da bir yerlere gider işte. Yeşilin yaşamı bittiği gibi insan yaşamı da sona erer. Anılan bir dörtlüğün ilk dizesinde belirtildiği gibi "Bir söğüt ağacınm gölgcsidir yaşam ak". Bele, öykülerinde kadın erkek arasu> daki durumlara değinmiştir. İki cins arasındaki ask, geçimsizlikler, anlaşmazlıklarbelirtilmiştir. "Bahaım Eşiğinde" adü öyküde bir yeni yetişen kızın yoksul bir ilkokul çocuğu iıe bir sevgi denemesi, özellikle kızın cinsel duyumsamaları anlatılmıstır. O duyumsamalan elbette bir yerde başlamış ve öyle de kalmışar. "Garson" öyküsünde, bir kahvehaneye, kır gazinosuna giden iki kadının yadırganması üzerinde durulmuştur. Kadının biri, "Yanlış iş yaptık sanınm. Baksana, burda bir tek kadın yok. Kalkıp gidelim burdan" der. Arkadaşı ise "Boşver canım, aldırma. Neden gidecekmişiz. Erkekler nasıl oturuyorlarsa biz de otururuz. Ahşsınlar efendim. Burası dinlence yeri" diye yanıdar veotururlar. "Kasabada Konser" öyküsünde de iki kadının önünü genc erkeklerin kapatmasına uzun uzun değinilmiştir. Bir erkek çocukla, îlker ile, konuşmalarından etkılenen bir kadının izlenimleri ve duyumsamaları, görüşleri şöyledir "llker'le adlı öyküde ve bu bir genellerhe de sayılabilir: " ..o dağ gibi, dev gibi büyük, ağır mı ağır geminin denizden açtığı yanktan, bugüne dek bedenime ve yüreğime acı veren öpüssüz, scvissiz, okşamasız, beğenisiz, dilsiz, salt kendine kapanmış, kendine tapan, kendini seven, gücünü veren erkek ağırlığının açüğı karanlık oyuktan beni çekip çıkaran Ilker'in bahçesinin üredten doğasımn çiçeklerini açtıra açtıra". Başka bir öyküde, "Sabah Deniz Kıyısında" adh öyküde ise Ilker'in annesinin kocasından şikâyederini okuruz. Yaz aylannda çekip giden kocasının olumsuz davranışlan bu öyküde söz konusu edümiştir konuşumlarla. tlker, babasını düşünde "Kurt Adam" olarak görür, ilişkiler o denli olumsuzdur. Bu gibi olumsuz durumlar yanında derin aşklar, eski aşklar da çıkar karşımıza. "Gizli Kapılar , gençliklerinde sevişen iki kişinin yıllar sonra karşılaşmalannın öyküüü OykültHn o r t m Tansu Bele, yasantıları dile getirdiği çevreyi de öykülerinde betimîemiştir. Ama, bu betimlemeler geniş bir ortamda ortaya konulmuştur. Özellikle deniz kiyılan, deniz kıyısındaki yazlıklar öykiılerin oluştuğu ortamlardır. Bu ortamlarda yaşayan insanlann kişiliklerini de buluyoruz öykülerde. Bu arada, elbet kişilcrin betimlemeleri de öykülerde karşımıza çıkmaktadır. "Bahann Eşiğinde" adlı öykünün erkek çocuğunu şöyle görürüz: "Oğlanm çiğ sarı saçları sıfır numara tıraşlı. Elindeki fırçayı yağhboyaya batırmak için eğildiğınde, ense kökündeki iki düşey ve parlak kabarıklığın oklava gibi fırlacuğını görüyorum. Kafası cascavlak, pırıl pınJ". Ölüm yatağında olan bir kişi de "Ellerin bende Kalsın" adlı öyküde şöyle betimlenmiştir: ". .bir kaşının üstüne hafifçe yıkılmış beren, luvırcık sakalının altına özenle iliştirdiğin ak kelebek boyunbağın, kınş kınş ressam önlüğünle karşımdasın. Gözlerin birer ışık salkımı sanki, ellerin an kovanı". Garsonu da "Garson" öyküsünde betimlemiştir her yönüyle. "Kasabada Konser"de, konsere gelen delikanlüar şöyle betimlenmiştir: ".. daracık blucinlerinin ve bir garip biçimli, kolsuz, askılı siyah beyaz tişörtferinin içinde kasım kasım kasılarak, güneş yanığı sırtlannı, adaleli omuzlannı sağa sola gösteren, gözlerini süzen havaL havalı deli kanluar". Tansu Bele, Yazdan Kalan kitabındaki öyküleri ile değişik ortamlardaki yaşantılardan yola çıkarak gördüklerini ve toplumsal yaşantımızdakı değişik durumları, insanlar arasındaki oTumlu ya da olumsuz ilişkileri önünüze sermiştir. Bu sergilemeyı yaparken bizi düşündürecek görüntuleri de ortaya koymakta ve olaylann, olgulann, durumlann ummanına daldırmaktadır. Bazen uzun tümcelerle anlatımını sürdürse de genel olarak dilimizin bütün kurallanna uycun olarak bir anlatımı vardır. Yazdan Kalan bu öykülerde bizim de karşılaştığımız olaylar ve kişiler görülmektedir. İnsanlann birbirini yadırgaması, toplum içinde yalnızlık duyumsamaları, aşklar, ilgisizlilder önümüze serilmiştir. • Yazdan Kalan/ Tansu Bele/ öyküler/ Kültur Eakanlıgı Yayım/ Ankara 1999/ 162 s. (Kitap, Kültür Bakanlığı'nca düzenlenen yanşmada öykü dalında yayımlanmaya değer bulunmuştur.) CUMHURİYET KİTAP SAYI 576 l Tansu Bele, yaşantıiarı dlle getlrdlOI çevreyl de öykülerinde betlmlemlstlr.