Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Oya Baydar yeni romanında bir yandan kendi geçmişini, yaşantilarını anlatıyor, öbür yandan da yakın tarihimizin siyasal gelişmelerini sergiliyor, gerçek olaylara değiniyor, belirli çevrelerin (üniversite, işçiler, politikacılar vb.) davranış biçimlerini, politik görüşlerini tartışıyor. Ama Belgesel bir roman değil kuşkusuz, belgelere dayansa bile onlara kendi yorumunu da ekleyip kurmaca bir çerçeve içine oturtuyor, yarattığı roman diliyle de bütünîük kazandırıyor. NİLÜFER KURUYAZICI Oya Baydar'ın romanı güncelliğini koruyor Sıcak Külleri Kaldı E debiyat severlerin artık yakından tanıaığı bir yazarımız Oya Baydar. Türkiye'ye döndükten sonra 1991 'den bu yana bir öykü kitabı (Elveda Alyoşa) ile iki roman (Kedi Mektuplan, 1992 ve 1999; Hiçbiryer'e Dönüş, 1998) yayımlamış; sürgün, geri dönüş, tutku ve cinsellik gibi konulann yanı sıra siyasal bir özgeçmişin, özellikle de sosyalizmin tartışmasında yoğunlaşarak yapıtlannda belü bir çizgi oluşturmuştu. Geçen günlerde yayımladığı yeni romanının adı Sıcak Külleri Kaldı. Romanın arka kapağına baktığımızda, "siyasal roman tartışmalannın orta yerine düşen ve noktayı koyan bir roman". Fethi Naci de, "Bir siyasi roman" başlığı altında ele alıyor romanı.( 1) Romanlan, işledikleri konuya göre gruplandırmak edebiyat bilimcıler arasında yaygın bir eğilim gerçi, ama yanıltıcı yanları da yok değil. Hcle uzun solııklu bir romanı konusuna göre 'aşk romanı', 'polisiye roman', 'belgesel roman', 'tarihsel roman', 'siyasal roman' vb. olarak sınıflandırmak çarpıcı olabilir, ama aralarındaki ayrım çizgisini nerden çekeceğiz? Oya Baydar yeni romanında bir yandan kendi geçmişini, yaşantilarını anlatıyor, öbür yandan da yakın tarihimizin siyasal gelişmelerini sergiliyor, gerçek olaylara değiniyor, belirli çevrelerin (üniversite, isçUer, politikacılar vb.) davranış biçimlerini, politik görüşlerini tartışıyor. Ama belgesel bir roman değil kuşkusuz, belgelere dayansa bile onlara kendi yorumunu da ekleyip kurmaca bir çerçeve içine oturtuyor, yarattığı roman diliyle de bütünlük kazandırıyor. Bu nedenle ben de 'siyasal roman' tartışmasına girmeden roman] farkh açılardan okumaya, roman dilinin zcnginliğini izleyerek romandan farklı tatlar çıkarmaya çalışacağım. Oya Baydar ve Ferlde ÇlçekoOlu. lıyor. Yazar çok ustaca kullanıyor bu tekniği; okuru Dezdirmeden, dikkatini dağıtmadan toparlıyor olaylan. Anlatılanların bel kemiğini Ülkü Öztürk'le Ann Murat'ın aşk öyküsü oluşturuyor. Aşktan çok tutku, natta cinsel bir tutku diyebiliriz aralarındaki ilişkiye. Dar gelirli, Atatürkcü bir öğretmen ailesinin iki kızmdan biri olan Ülkü, aile bütçesine katkıda bulunmak amacıyla zengin bir burjuva ailesinin küçük oğluna özel ders vermeye başlıyor. Bu arada köşkte tanıştığı, ailenin büyük oğlu Arın Murat'la aralarında 1965 yılında başlayan ask öyküsü 90'lann sonlarında Ann'ın öldurülmesiyle noktalanıyor. Büyükada'da,27 Nisan 1971 sabahındaÜlkü'nün Ann'ı bırakıp gitmesinden sonra yirmi beş yıl "sevişmeden", ama ara ara görüşerek ve birbirlerini uzaktan izleyerek geçen otuz bir yılın öyküsü, belki de aynlmamak üzere tekrar buluştukları akşam yemeğinin ardından, Arın'ın öldürülmesiyle sona eriyor. Işte o gecenin sabahında başlayan roman, Ülkü Öztürk'ün ağzından anlatılıyor gibi gözükse de, bir benöyküsü değil. Kendi kimliğini ortaya koymayan, kişilerin ardına gizlenerek sanki onlara anlattıran, örtük bir 'üst anlatıcı' var. Bu anlatıcının zaman zaman öbür roman kişilerinin bakış açısından anlattığı, arada da tırnak içinde kişilerin kafalanndan geçeni doğrudan yansıttığı oluyor. Bu da anlatıma çok yönlü birbakış açısı kazandırıyor. RomandaMömmHtHHenıeler: Romanın bütüniı içindeki önemli kişiler, Ülkü ile Arın Murat dışında, Ülkü'nün kocası sosyalist devrimcj Ömer Ulaş; üniversiteden arkadaşı ve "Ülkü'yü devrimci saflara katmaya" yardımcı olan işçi çocuğu Mehmet lliç; Arın'ın çocuklıık arkadaşı, gençliğinde sol görüşlü iken daha sonraları zengin bir tckstılci olan Cem; sosyalizm tartışmaları çerçevesinde önemli bir yeri olan ve bir dönem Ülkü Öztürk'ün yaşamındaki erkekler arasında yer alan Rus profesör Falin. Bunların dışında bir de, her biri ayn bir gruba gönderme yapan, ikinci kuşak var. Ülkü'nün Ann'dan olan ve bir "hücre evi baskınında" öldürulen oğlu: Kişilik olarak yakından tanıtdmayan, ama kuşku götürür öldürülme biçimiyle son uönemde yaşanan gerçek olayların simgesine dönüşen ve ölümü bir laytmotif gibi bütün roman boyunca yinelenen Umut Murat Ulaş. Mehmet îliç'in farklı doğrulara inanan iki oğlu: Babasının "devrimciliğinin, işçilerinin, sendikasının" artık devri geçtiğini, bugün verilmesi gereken başka bir savaş oîduğu nu savunan ve "inandığı yöntemle, inandığı cephede savaşmalc" için doğuya giden büyük oğul Deniz; bir de "Kahrolsun PKK!" diye uluyarak kurt işarederi yapan küçük oğul. Romanın sonunda çok lcısa gözükse de, bu cençlerin tümünden farklı bir konumda ve düşünce yapısında olan, daha doğrusu biraz da çevresınde olup bitenlerden habersiz, olaylara kafa yormak bile istemeyen Derin: Ann Murat'ın yurtdışında yaşayan kızı. Bu saydıklarımıza yakından baktığımızda, iki ayn 'dünyadan' gelen farklı yapılarda insanlar olduklannı görmemek olanaksız. Bir yanda, "komünist" ya da devrimci nitelikte kişiler, öbür yanda Ann Murat, annesi, kansı, kızı ve çocukluk arkadaşı Cem. Tabii kabaca ayırdığımız bu iki grubun kişileri de kendi içlerinde başkaiıklar gösteriyor. Örneğin Cem, sol düşünceden gelip daha sonra zengin bir işadamı olan, ama geçmişindeki düşüncelerinden de tümüyfe kopamayan bir 'arakişilik'. Ann Murat ise, sevgilisi Ülkü Öztürk'le olan ilişkisi açısmdan bakıldığında iki büyük grup arasında gidip gelen, kendine özgü, roman içinde benzeri olmayan temel bir kişilik oluşturuyor. Bu açıdan da Oya Baydar'ın romanında tartışmaya açtığı günümüz gerçekleri içinde özel bir yeri var. Hatta öbür roman kişilerinin benzerlerıne Oya Baydar'ın bundan önceki yapıtlannda da rastlamış olmamıza karşılık, Arın Murat'ı, ilk kez karşımıza çıkan ve yazann farklı bir boyutta ele aldığı yeni bir tip olarak değerlendirebili ne sindirirsin. " Cem ise karşı bir tezi savunur: "îster siyasal, ister parasal olsun, iktidarkirletir. Hangimiz kirlenmedimderse yalan söyler. (...) Sana gelince, devlette bulunduğun noktaya kadar gelebilmek suç ortaklığı gerektirir". Arın yanıt vermese de bir süre sonra kendi kendine itiraf edecektir: "Ilk kez ne zaman sezmisti derinlerde bir yerde kıpırdanan o şekilsiz, suretsiz, tanımsız yaratığın varhğını? Bir süredir dönüp dönüp bunu düşünüyordu. 1977 yılında, 1 Mayıs'ta Taksim Meydanı'nda mı, yoksa dana sonra hiç beklenmedik kişiler, ünlü gazeteciler, aydınlar, bilim adamları, yargıçlar birbiri ardına kurşunlandığmda ve katilleri yakalanamayarak kaçtıklannda mı? (...) Riyakârlığa gerek yok, diye düşündü. Taa o zamandan beri se/iyordum; sezmek de ne söz, biliyordum. Devletin kendini koruma reflejcsini zayıflatmak değil, güçlendirmekti benim işim. (...) Güven sorununun ne zaman başladığını tam hatırlamıyordu. Altın kural şuydu: "Siz güvensızlik duymaya başlamışsanız, birüeri de artık size güvenmiyor demektir". Gerçekten de bu nokta Arın Murat'ın sonunu hazırlayacak, Arm izlendiğinden kuşkulansa da karşı duramayacak ve 'bilinmeyen güçler' ya da kişilerce öldürülecektir. Oya Baydar bundan önceki romanlarında sürdürdüğü sosyalizm tartışmalarına gerçi bu romanda da ağırlıklı biçimde yer veriyor, ama bir yandan da Türkiye'nin gerçeklerine başka bir boyuttan bakmak, yakın tarihimizin panoramasını bütünlemek istiyor. Büyük bir açık yüreklilikle gözler önüne serdiği politik gelişmeler, resmi tarih söyleminde yer almayacak türden. Bu gözle okununca, Sıcak Külleri Kaldı yakın gecmisimizi irdeleyen, önemh" dönüm noktalarırıa parmak basarak gerçeklerle hesaplaşmamıza yardımcı olan bir nitelik kazanıyor. Romanda GalftbHtofl Edabiyat M : Oya Baydar'ın tüm yapıtlannda geliştirdiği, bize artık tanıdık gelen bir 'roman dili' var. Anlattığı konular ne denli ilgimizi çekse de, onlan yazann kullandığı 'edebiyat dili'nden soyutlayamıyoruz. Öyleyse siyaset romanı mıdır, değil midir, yoksa tarihsel bir roman mıdır tartışmalarına girmeden önce Oya Baydar'ın bu romanını da, bundan önceki romanlannı okumayı denediğimiz gibi, 'bir roman', çok yönlü bir 'edebiyat yapıtı' olarak okumakta yarar var. (2) Örneğin Oya Baydar için konunun geçtiği mekânlar büyük önem taşıyor. I liçbiryer'e Dönüs, bir anlamda Istanbul'un öyküsüydü, natta belki îstanbul'a bir güzellemeydi. Sıcak Külleri Kaldı ise üç büyük kentte yoğunlaşıyor: Kaçma isteği uyandıran bir Moskova; dolu dolu yaşanan bir Paris ve tüm güzelliklerin kenti Istanbul. Hatta Nâzım Hikmet'in şu dizeleri bir laytmotif olarak çeşitli kereler yineleniypr romanda: "Nerede ölmek isterdinr1 Önce Istanbul'da, sonra Moskova'da, daha sonra Paris'te". Ülkü Öztürk için, yaşadığı tüm kentleri belirleyen renkler, kokular ve çiçekler var"Moskova'da, akkavak pamukçuklarının ılık bir kar gibi lapa lapa ve usul ıısul yağdığı haziran günlerinin insanın içini buran kederi; yıkılan duvarların altında kalmış, ne kadar birleşse hep iki parça, hep ayn, hep yaralı Berlin'in ıhlamur ağaçlari; isli, puslu, kara şehir dediği Leipzig'de donup kalmış akmayı unutmuş zaman"; "Ankara geceleri güzeldir. Hele ilkbaharda iğde Kokulan, günün sıcağını kovan akşam serinliği, erik baharlarının tabağınıza, kadehinize düştüğü bahçeleri, ayışığı altında parıldayan Kale... Kaleye tırmanan tozlu yollarda, gecekonduların arasında dolaşırdım. Yoksul avluların köşelerinden fışkıran sarı, lurmızı akşamsefalannın kara tohumlannı toplar, en salaş bir kulübenin penceresinden sarkan pembe küpe çiçeklerinden bir filiz ister; saksılarına yumur Oya Baydar romanında zamandizinsel bir sıra izlemiyor. Olayların sonundan, Ann Murat'ın öldürülmesinden basla yıp geri dönüşlerle geçmişi anlatıyor. Ülkü Öztürk'ün yaşantısını temel alarak altmışlı yıllardan günümüze kadar geçen süreyi gözler önüne seriyor. Tam anlamıyla bilinç akışı denemeyecek, o denli karmaşık olmayan, ama gene de okurdan etkin bir okuma bekleyen bir anlatım bu. Çeşiüi çağrışımlarla geçmişe dönulerek kişilerin yaşantısından bölümler anlatdıvor. Bunlan zaman sırasına koymak, Ülkü Öztürk'ün yaşantısını bütünlemek okura bırakılıyor belki, ama tarihsel gerçekler, Türkiye'nin yakın tarihi böyle bütynleyici bir okumaya yardımcı oluyor. Öbür yandan, olayların en önemli noktalarda kesilerek geçmişe dönülmesi belli bir gerilim de katıyor anlatıma ve romanı, bir başladınız mı elinizden bırakamadan okumanızı sağSAYFA 10 Romanın olay kurgusu ve antetnn Mçfenl: riz. Arın Murat için daha öörenciliği sırasında 'hazırlanan' yaşam bıçımi annesınin sözleriyle şöyle tanımlanıyor: "Ann'a parlak bir gelecek hazırlamaya çalıştık. Doktorasını yurtdışında Sorbonne'da yapacak. Aile geleneğimiz böyledir. Sonra hariciyeye intisabını istiyoruz. Hariciye bambaşka bir alemdir". Gerçekten de 68 kuşağından gelmesine karşın, arkadaşı Cem'in değerlendirmesiyle, "O günlerde o çevrelerde genç olup da sola bulaşmayan", Ann'dan başka kimse kalmamıştı. Arın'ın ise yaşam felsefesini belirleyen ilkesi şöyle: "Iktidar oyununda, hakfchaksız, doğruyanlış, iyikötü, ahlaldıahlaksız ıkilemlerine yer olmadığını, iktidarın kendine özgü etiğinin, tanımını iktidara sahip olmakta bulduğunu, amacın araçları naklı kıldığını öğrenmiş ve ılke olarak benımsemişti. Insanın içinin kolay kolay kaldırmadığı, midesini bulandıran, kafasını karıştıran isler olur bazen. Amaca varmak için gerekliyse içi J C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI S72