22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

• [ az.. Viktorya da, 'Şişman Viktorya'da • • mutlu sayılmaz.. Evet para var, pul var ama işte... bölük pörçük kurduğu, hatta kurtardığı bir yaşam, kendi yaşamı. Yahudi Mahallesi'ndeyiz. Yahudilerin bilc artık çoktan unuttuklan, anımsamak istemedikleri bir mahalle, dinlerin iç içe yaşadığı bir dünya. Ayrıntılar değerli ve onları gözden kaçırmamaya özen göstermek gerekiyor. Her biri anlam yüklü. Melten Yönder 'Viktorya'yı seviyor. Elit bir kadındır Viktorya. Satıraralannda bu kadına karşı bir hoşgörü, bir umarsızlık var.. Viktorya narin filan değil, 'toplu' veya 'balıketi' de değil.. Düpedüz 'şişman', ve bu sözcükle birlikte gelen yananlamlar var: kaba, şişko, bir şey olmalı Viktorya.. Aslında, her birimiz alınyazımızdan kaçamayan birer 'Viktorya' değil miyiz: '...beni hiç düşünmeyiniz, bunca zamandır olduğu gıbi gene başunın çaresine bakabilirim. Zaten her şeyden o kadar bezmiştim ki, o kadar yorgundum ki bilemezsiniz...'. Bir anda, başlanan bu kitap tamamla niyor.. Büyük bir gözlcmci olduğunu kamdayan Meltem Yönder, Cumhuriyet'in ve Cumhuriyet ekinin yakından tanıdığı bir yazar. Bu ilk kitabı ile kendini ka nıtlamış böylece, özellikle 'Viktorya'daki yürek sızısı ile. Hepimizin kendine özgü sızısı yok mu... 'Bir dokun bin ah dinle...'. Bir musiki yükseliyor sayfalardan, herkesin kendi musikisi.. 'Bütün Dünya Kitaphğı'nca yayımlanan bu kitabı, uzun süre içinizde taşıyorsunuz, ide, evinizde, yolluklarda, arabada, otobüslerde. Viktorya bizim içimizdir ve içimizde.. • Cerceve övkü Sözlesmistik "sabahleyin erkenden" dtye, Iste bu yolculuğu anlalır bu hikâye Ama vakti varken, başlamadan söze, Tepetaklak dalmadan öykümüze, Biraz yoldaslarımdan sözedeyim. Kım oldukîanndan, sıntflartndan vegiyim Kuşamlanndan, davramşlartndan söz edeyim biraz.." Geoffrey Chaucer "Canterbury Hikâyelerı" (Çev.: Nazmi Ağıl) Yazın Sanatı ASUMAN KAFAOĞLUBÜKE Bahsettiğım mevsimde günlerden bir gün, Southıvark'ta Tabard hanında konaklamışken ve bütün Kalbinıle hazırken Canterbury'ye Varan o uzun yolu at sırtında gitmeye, Akşam üstü yirmidokuz kiplik Bir kafile geldı hana, değişik lnsanlardt her biri ve tesadüfen Bırliktelerdi Canterbury'ye gittnek isteyen Bu hacı adaylan. Odalar, ahırlar yeteri Kadar genisti, rahattt herkesin yeri. Uzun sözün ktsası, gün battığı zatnan Hepsiyle görüşüp dost olmuştum çok 1 390'larda tamamladığı "Canterbury Hikâyeleri" Chaucer'in başyapıtı saydır. Bu eserinde Chaucer, 30 kadar hacının Aziz Thomas Becket'in anıtmezarına yaptıkları hac yolculuğu sırasında düzenfedikleri öykü anlatma yarışmasını konu alır. Kitabın iskeleti, çok farklı kişilerin bir araya gelmesini konu edindiği için yazar bunu değerlendirip kitap içinde farklı tür denemelerine girişir. Şövalye, değirmenci, rahibe, nıemur gibi toplumun çeşitli tabakalarından gelen insanlann ağzından Chaucer, masal, şövalye romansı, vaaz, astroloji bilgileri, aziz öyküsü, hayvan masalı gibi birbirlerine benzemeyen türleri bir çatı altında toplayabilmiştir. Bu farklı türlerin dağınık Tbir yapı sergilememesini de çerçeve öyküye borçludur. f ılapKitabevi/176 s. istnan Viktoıya / Meltem Yönder / tan "BlımipGeceMasalUrn" Çerçeve, değisik yapıda öyküleri gevşek bir yapı içinue birleştiren öyküve denir. "Binbir Gece Masalları"nda (AFA, 1992, Çev.: Alim Şerif ünaran), vezirin akıllı kızı Şehrazat'ın, kendini, kız kardeşi Dünyazat'ı ve ülkenin diğer genç kızlarını kurtarmak için her gece kocası hükümdar Şehriyar'a bir masal anlatması ve şafak sökerken masalı en heyecanlı yerinde kescrek bir sonraki güne kadar hayatını kurtarması ve 1001 gece boyunca anlattığı masallarla kocasının güvenini kazanması, anlattığı masalların çerçevesini oluşturur. Bu çerçeve oturduktan sonra, artık Şehrazat'ın anlattığı masalların birbirlerini takip etmeleri ya da birbirlerine benzemeleri gerekmez. "Binbir Gece Masallan"nın belki tek ortak özelliği her bir masalın kendi içinde bir ders (ya da nasihat) vermesidir. Edebiyat tarihinin en bilinen çerçeve öykülerinden biri de Boccaccio'nun "Decameron" (Oğlak 1996, Çev.: Recin Teksoy) kitabındadır. Chaucer (y 13401400) gibi 14. yüzyılda yaşamışbir yazar olan Boccaccio (13131375) Rönesans hümanizminin temelini atmış yazarlardan biridir. "Decameron", yedisi kadın on gencin Floransa'daki veba salgınından kaçarak bir kır evine sığınmalan ve burada kaldıkları on beş gün boyunca seçtikleri bir konuda sırayla öykü anlatmalarıyla geçer. Bazı günleri kişisel isler ve ibadete ayırdıkları için öykü anlatmak için geriye on gün kalır. "On Günlük Is" anlamına gelen "Decameron" buradan kaynaklanır. I ler günün sonuna doğru gençlerden birinin söylediği bir şarkı eşliğinde de dans edifir. On gencin, on gün boyunca anlattığı yüz öykuyü Boccaccio, diğer sözünü ettiğimiz çerçeve öykülerden daha sıkı bağlamıştır. "Decameron"da on gencin kır evinde bulunma hikâyesinin dışında, her gün için de ayrı bir çerçeve vardır. Böylece ana çerçevenin dışında, konunun belirlenmcsiyle de her gün daha küçük birçerçeveyeoturtulurvebuyüzdenanlatılan öykuler ile çerçeveler birbirlerin "Türkülerî yakanlar, yasaları yapanlardan daha güçlüdür." UĞUR MUMCU, halkın gücünü bilen Mustafa Kemal'in yolunda yürüyordu: "Cumhuriyetimizin temelini elsiz ayaksız yeşil yılanlar kemiriyor, devletimiz NATO generallerinin emrinde, ülkemiz IMF'lerin ipoteginde. Devletin devlete, insanın insana kulluğunu yok etmek için uyan Gazi Kemal, uyan!" den ayrılmaz bir bütün oluştururlar. Chaucer'in farklı ya§ gruplan ve farklı sosyal konumdaki insanlanyla karşılaştırınca, Boccaccio'nun on genci, benzer burjuva geçmişleriyle, toplumun farklı kesiderini değil, daha çok geleneklere saygılı ama değişimlere açık, önyargısız, bireyselleşme çabaları icindeki bir yasam tarzını yansıtır. Kitabın kahramanları sanki Ortaçağ'ın katı koşullannı, vebadan kırılan Ârvupa'sını geride bırakmak hatta unutmak isterler; yüzlerini Rönesans'a, geleceğe ve hümanist görüşlere çevirmişlerdir. "Decameron konu ve biçim açısından ne kadar Ortaçağ romanslarını andırsa da, duyarülık ve kişilere yaklaşıın açısından da o denli yenidir. Boccaccio bu eserinde insanın yazgısıyla yüz yüze gelmesini, ki bu Ortaçağ'ın çok sevilen konularından biridir, ama yazgısına boyun eğmeden onu alt etmesini, hatta erdemini kullanarak durumdan faydalanmayı öğrenişini anlatır. Rönesans felsefesi de erdem ile yazgının karşıtlığı üzerine kurulmuştur. Boccaccio'nun yaşam felsefesinde, kendisinden yıllar sonra gelişecek varoluşçu felsefenin izlerini görmek çok şaşırtıcıdır. "Decameron 'da çizdiği insan portresini, yaşamı acı duymadan kabuleden, trajik olaylarla karşılaştığında kendi seçimlerinin sonuçlarına katlanmaktan kaçınmayan insanı ortaya koyar. İnsan daima kendi eylemlerinin sonuçlarına katlanmalıdır. Boccaccio'nun ve dolayısıyla Rönesans'ın en temel düşüncesi bir yandan insanın gücünü anlaması, diğer yandan da kendi elinde olmayan koşullara karşı da dayanıklı olması. İnsanın elindeki güç de tabii ki aklıdır. Fakat bu yazgıyi engellemeyeyetmez. Böylece insanın akıl yoluyla kendi sınırlarının farkına varması ve bunlan belirlemesi yeni çağın gelişimindeçok önemli bir rol oynamıştır. Ote yandan, insan doğasının Rönesans'ta yeniden tanımlanmasının yanı sıra, bir de yeni gelişen etik ve estetik değerler boyutu vardır. " Decameron "un özgürlükçü, önyargısız ve şehvetli bölümleri bugün bile Dİr kesim tarafından şaşırtıcı bulunabilir. Fakat Boccaccio, en erotikbölümlerinde bile etik gerçekleri göz ardı etmez. Ne denli tensel olsa da, tinsel duyarlılık hep vardır, ayrıca ahlaksal bir temele oturtmadan öyküleri ele almaz. Işte bu nedcnlcrden dolayı, "Decameron "un çerçeve öyküsü farklı bir önem kazanır. Öyküler ortak bir tema çevresinde örülmüş, hem göreneklere saygılı, hem de bireysel davranışlar konusunda önyargısız olabilen iyi yetişmiş burjuvaların yaşam tarzını yansıtır. Chaucer'in öyküleriyle karşılaştırıldığında da, genelde daha dünyevi öykülerdir. Her iki yazarın ortak özelliği ise asıl amaçlarının eğlendirmek olmasıdır, öykülerin didaktik yanları yok gibidir. Çerçeveleme tekniği çağdaş edebiyat örneklerinde ender rasdadığımız bir türdür. Ancak, Italo Calvino'nun "Kesişen Yazgılar Şatosu" (Can 1997, Çev.: Semin Sayıt) adlı öykü kitabı hem konusu, hem de türü açısından 14. yüzyıl çerçeveleme hikâyelerini çağrıştırır. Sık bir ormanın ortasında bir şatoda buluşan insanlann tarot kâğıtlarını açarak birbirlerine öykü anlatmalarını konu eder. Aslında öykü anlatanlar, tarot falının karakterleridir, bu yüzden öyküler tamamen sessizlik içinde anlatıiır. Sınırlı tarot kâğıdarı birbirlerinin içine geçerek sonsuz sayıda öykü anlatma olanağına kavuşurlar. (Calvino'nun öyküsü diğer sözünü ettiğimiz kitaplardan çok dahasıkı bir çerçeveleme kullanır, çünkü öykülerin sonunda açılan tarot kâğıtlan orada bulunan herkesin kendi öyküsünü anlattığı gibi, bir de bütün oluşturur. Sanki yaşamın farklı tabloları, yaşamın kendi portresini çıkartıyordur. • UĞUR MUMCU>yu okuyarak çoğaltacağız! Demirel ve Çankaya 12 Eylül veŞerlat Lalkllk Ruhuna Fatlha Kurtar Blzi Baba Paşa Tasarruf ları Modern Tiirban Tohum ve Toprak Askerl Markslzmden Demokrat Sosyallzme Yabancılaşma, Kenanizm, Özalizm Örs ve Çekiç Kemalizm Sendromu ve Pax Amerikan Son Yazılar Butfıvaların yaşam tarn um:ag UGUR M U M C U A R A Ş T I R M A C I GAZETECİLİK VAKFI PARISCAUDtSI N0:14 KAVAKl IDERE ANKARA TFL : (0.312) 417 77 20 (PBX) FAKS: (0.312) 417 57 46 www.umag.org.tr CUMHURİYET KİTAP SAYI S71 SAYFA 17
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear