25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

İZMİR Kent Kültürü Dergisi I. MERT BAŞAT zmir Büyükşehir Belediyesi'nce, îzmir Yayıncıfık ve Tanıtım A.Ş. prodüksiyonu olarak yayınlanan 'tZMİR Kent Kültürü Dergisi"nin ikinci sayısı da okurlarına ulaştı. Dergi, olduk;a harcketli yapısı, oylumu, içeriği, saya düzenlemesi, özenli basımı ve genel estetik düzeyi ile gerçekten dikkat çekici. İkinci sayısında, ilk sayıya göre gösterdiği performans artışı ise dana da nitelikli gelecek sayılar için ıımııt aktarıyor. Izmir Kent Kültürü Dergisi, kendisini belirli bir yayın takvimine ve sınırlandırılmış sayfa sayısına bağlamıyor. Yılda üç veya dört sayı yayımlanacağı anlaşılan derginin (A4) boyutundan sayfa sayısı ilk sayıda 204 ve ikinci sayıda 248. Her iki sayıda da yaklaşık otuzar incelemedeneme, birer söyleşi ve ayrıca zengin görsel malzeme yer almakta. Blr kentin zamansal ve mekânsal çevrimlemelerinin oluşturduğu karmaşık ve dinamik doku, kendisini hiçbir zaman kolay ele vermiyor; o kentin kültürel damarlarını açığa çıkarmak ve sürdürülebilir, insanileştirilmiş bir kent yaşamına kapılar açmak pek çok uzmanlık alanmda, birbirini tanıanılayan yoğun çabalar gerektiriyor. Işte tam da bu nedenle dergide tarih vc sanat tarihi, arkeoloji, şehir ve bölge planlaması, minıarlık, ekonomi, sosyoloji ve sosyal antropoloji ile edebiyat ve sanatın hemen hemen tüm dallarının yeraldığı görülüyor. I î îzmir, yaklaşık beş bin yıllık geçmişi olan bir kent. Troia ile benzer bir başlangıcı olduğu biliniyor. Ne var ki, kurulnıakta olan Izmir kimligi, pek çok nedenle sıkça kesintiye ve başkalaşımlara uğrarnış. Sonradan yeni kimlik örgülenişlerine yönelmiş; ama tüm bu süreçlerde üreyen pek çok motif, harmanlanan kent kültüründe kendisine bir yansıma yolu da bulmuş. Yakın dönemlere gelindiğinde ise kapitalizmin (cmperyalizmin) Türkiye ye girişinde Izmir'in önemli bir kapı oluşturduğu görülüyor. Bu ise Izmir'i bir yandan bölgenin en önemli liman ve ticaret merkezlerinden birisi kılarken giderek kolonileşme biçimini yeğlcycn Avrupalı ticaret ve sanayi burjuvazisinin yarattığı levanten üslup da, otantik olarak var olanın üzerinde devinen I'ürk, Rum, Yahudi, Ermeni, vb. unsurların harmanlandığı bir çerçeve içinde kendisine yer açmış. Cumhııriyetin kııruluşu ise, kentin kültürünün gelişim izleklerinde de facto oluşan kesintiyi, antiemperyalist bir mücadeleyi kazanmanın morali ile, fakat biraz da iradi bir yönlendirişle yeni izleklere sokmaya çalışmış. Ancak 1950'li yıllarda başlayan süreç, modern kentleşmenin kavramsal olarak dahi algılanamadığı ama Amerikan emperyalizmiyle üreyen sıradanlaştınimiş günlük yaşam küftürüne kapılann sonuna kadar açildığı ve kent baronlarınca kentin "kent rantlannın bir yağma aJanı" olarak görüldüğü; bu kültürel bozunmada, başlayan göçlerin de "taşralı"lığa köprübaşı sağlama olanağı bulduğu bir ortam doğurmuş ve Izmir in kent kültürünü de genel anlamıyla 1930'lu, 4O'lı yılların gerisine düşürmüştür. 1980'li yıllarda yükselen tüketim toplumu kültürü ve yüksek ivme SAYFA 16 bmlp UmUğl kazanan göçler ise mevcut zemin üzerinde tzmir'in giderek, içinde çağcıl/modern adacık lar taşıyan büyük bir kasaba kimliğince teslim alınması tehdidini getirmistir. Çok renkli ve çok zengin kültürel damarlara sahip olan bir kentin yaşayan aydınları, sanatçıları, bir yandan bu sıradanlaşan ve kumlaşan kültürel yaşamı, kentkentli kimliğini rehabilite etnıeyi (kenti, kentliye karşı savunmayı), bir yandan da günümüz kent yaşamının labiretlerinde sıkışıpdaralan insanların çok yönlü sorunfarına çözüm üretmeyi (kentliyi, kente karşı savunmayı) sağlamak için çaba gösterirlerken bu ortak amaçta tümünün buluşabileceği, hem bir sinerji, hem bir omurga oluşturabilecekleri müşterek bir platforma sahip olamamışlardır. Izmir Kent Kültürü Dergisi'nin bu misyonu yüklenmiş olması, bu açıdan büyük önem taşıyor. Yayımlanan iki sayının içeriği, ayrıca bu derginin "yerel olmadığını, inceleme ve çözümlemelerin bütün ülkeye dair hatta dünyadaki metropolmegapol yaşamının sorunlarına dair açıhmların varlığını gösteriyor. Bu nedenle Izmir Kent Kültürü Dergisi'ni okuru ile, yazarı ile tüm ülke insanını ilgilendiren bir dergi olarak görmek gereiuyor. Sanırım, okuruyla ve yazarıyla yereli aşan bu bulıışma sağlandıkça Izmir Kent Kültürü Dergisi de bu toparlayıcı ve yenidenüretici kimliğini geüştirerek sürdürebilecektir. • İZMİR yeni 'olanağı' karşısında, şiirin yeri, esIciye göre daralmıştır, ki bunu 'asıl yerini bulmuştur' diye okumak gerekir bence. Geri kalmış, gelismekte olan, temel sorunları çok toplumlarda şiirin daha bir gözde olduğu yolunda görüşler var. Bu da tartışdırdır ve bugün nicef olarak inanılmaz oranda bir şair ve şiir 'zenginliği' gösteren günümüz Türkiye'sinde, şiirin okurla buluşma oranına bakılırsa, bu görüş de pek sağlıklı gelmiyor bana. Özellikle yazılı topluma henüz geçememiş her toplumda olduğu gibi, Türkiye'de de insanların görsel ve işitsel olana düşkünlüğü yanında, 'yazılı' olana (hele şiire) talebi devede kulaktır. Şiir artık ve ancak 'seçkin' ve çok sınırlı bir okurun talep ettiği bir tür. Yalnız Türkiye'de değil, dünyada da. Çünkü artık 'rakibi' çok. Böyle olmasına karşın yukarıda da belirttiğim gibi Türkiye, şiir açısmdan herhalde 'en verimli' ülkelerden biri; genelde nasıl bir 'şiir' üretildiğinin sorusu ise bir başka yazının bağlamında sorulabilir ve irdelenebilir. Böyle bir girişin, bu yazının konusuyla ilgisi var. Şöyie var: Şiirin okuru Türkiye'de de az. Bu okur da büyük olasılıkla ve büyük oranda şairler ve şiire heveslenmişlerle sınırh. Çok az da has okura sahip. Böyle olmasına karşın, çok 'şair', çok 'şiir' ve çok şiir dergisi var. Çok şiir kitabı, şiir antolojisi yayımlanıyor, ama eleştiri kolu kopuk ya da cılız bir 'zenginlik' bu. Yalnız, antolojiler çevresinde kıyametler koparılıyor. Bir de ezeliebedi MerkezTaşra, MerkezPeriferi sorunsalı yaşanıvor. Ne var ki, son vıllarda Merkez'in tekeli (varsaydı öyle bir tekel; olsa olsa Merkez'deki 'olanakların' fazlalığından söz edilebilir) kırılıyor. Türkiye'nin en azından üçbeş 'taşra noktası'nda, Merkez'deki dergiler düzeyine yaklaşan şiir dergileri yayımlanıyor ve iyi şairler yetişiyor. Konuyu 'taşradan bir şair'le, Celâl Soycan'a ilişkilendireceğim yer tam da burası. Soycan, Türkiye nin taşra' noktalanndan birinde yaşayan, ama şiiri ve yazılarıyla Türkiye şiirinin merkezinde yer alan şairlerden biri. Mersin'de yayımlanmakta olan iki aylık şiir dergisi "lslık"taki yazı ve şiirleri yanı sıra, Varlık, Adam Sanat, Gösteri, KitapLk vs. dergilerinden tanıdığımız Celâl Soycan'ın .Yön Şiir Özel Dizisi'nden basılan "Öyle Kal" adlı şiir kitabı, 'usta işi' nitelemesini hak eden bir yapıt. En azından 'usta işi' nitelemesini hak etmeye çok yakın. Kitaptaki şiirler, Behçet Necatigil, Sina Akyol gibi şairlerin sözcük tutumluluğuna yakın bir 'tasarrufu içermesiylc dikkat çekiyor. Şiirlerdeki poetik yetkinlik, kurgu sağlamlığı, imge ve metafor yoğunluğuna ilişkin ilk okumada edinilen izlenim, derinliğine yeni okumalarla 'son bakış'ta daha da kesinlik kazanıyor. Kitabm kapak içi notlarında yer alan "Şiirleri ve yazılanyla, insanın yeryüzündeki bulanık ve acılı serüvenini kurcalar. Zaman, ölüm, varlık sorunsalı, bireyleşme ve tüm bunlann ortak ifade paydası olan dil, önemli izlekler halinde sanat evrenini doldurur" yargısının, havada kalan sözler olmadığının somut kanıtı olan "Öyle Kal". Celâl Soycan'ın poetik bilincini olduğu kadar, hayat bilgisini/bilincini de kanıtlayan, kavrayan ürünleri içeriyor: "çoSaldıkça kaç kişiyiz/ eksilen •bir kişiyiz/ ikiyi tekmeleyen/ daralsak bire/ genış yatakta iki kişiyiz/ ikiyız birden az/ iifcartz bir gölgeye/ elmada ben saklıyım armutta sen/ nastlsa yok kişiyiz// emilir güvde sıcaklıfı/ üşür ipek sessızlığimiz//iki pencereac bir kişiyiz" (bir kişiyiz, s. 42) dizelerinden yer yer Necatigil'in duyarlığını duyumsatan ince bir bulutları geçiyor gibi görünse de, Celâl Soycan'ın şiiri, aslıncla yalnızca usta'nın şiir yatağına paralel yeni bir yatakta akıyor. Yer yer usta'nın ırmağından su sızın tılanoluyorgibiysede... Soycan, usta'nın yaşadığı dönemde ancak küçük işaretler biçiminde sezinlenen, 'geliyorum'un ilk haberlerini veren kaotık bir çağın tam ortasında söz alıyor, bu kaosun içinden yazıyor. Yoğunluğu giderek artan ve yarınlara ilişkin karamsar öngörüleri daha da koyulastıran, soru işaretlerini çoğaltan bir 'akış'ın içinde 'kaybolan' en azından 'kaybolmaya başjayan' parçalanmış bireyin sesini, bir yandan 'parçalannı toplamaya' çalışırken, bir yandan da şiiriyle 'küskünlük' muhaletetini koyan bir şair. Şimdilik 'içine kaçmayı seçmiş' görünüyor (zaman zaman içinde 'kılıcını' çekip saldırıya niyetlenen 'biri' ve toplumsal sinmişliğe karşı ironik bir kınama duyumsansa da): "şerefesigölgesiz ses/siz, isyansız; aman sus// bol esvaplı çocuk/ eskiden uzun bakardın./ evleridolanan sulara,/ boyunu aşan duvara,/ kıta ellennle uzun bakardın,/aman sus.//'öte yana derin bakardın/ kuyu devrilırdi, duvar sinerdi. / işte topalltfctn, / aman sus. // suya düsmüs suluboya restmdın/ mağaralarda yüzerdin/ ıslafe kasıkların titrerdı// düşük yapan düslere/ ve sezeryan sevdaya/ konukluğun çok eski// aman sus" (aman sus, s. 33). hnijB dünyssı Taşradan blr şafe* İZMİRKent Kültürü Dergisi / hnıır Eüyüksehir Belediyesi Yaytm Kendi imge dünyasını kendi 'kuytu' dünyasında, bu dünyayla örtüşür biçimde kuran Celâl Soycan, sözcük tutumluluğunu da aşan, minimimalizme vardıran bir şair Dence. Bireyde toplumsal uğultunun, toplumsal uğultuda bireyin ve bireyde bireyin duyumsandığı şiirler yazıyor. Şiirini, Hayat 'in içinde bireyin derin ic dünyasının süzgecinden geçirerek, anlamlandırarak kuruyor. Akıp durandan 'geçici olan'ı ayıklıyor, temel ve kalıcı olanı yakalıyor. $ürin bir 'üst dil' olduğunun bilincinde. Seçiminiyapmış, sesini bulmuş, şiirini kurmuş bir şair. Tcmatik olanı poetik olanın almadan oluşturduğu titiz dil, kurduğu şiir, derin bir yapı içeriyor. Sözü, onun bir minimalist olduğuna ilişkin görüşümü doğruladığını düşündüğüm bir şiirle kapayayım: "Gece tndi..J boynumdaki ıslık/ dinleniyor şimdi...// gece indi/fırlatdmış kement/jilet ve cinnet/ nasıl çirkindi.// gece indi.../ düşmanımstn, dedi ses/ uiultu dindi.// gece indi... / ayırdım tek tek/ her sey herkese emanet/ o ses kimındi?// gece indi.../ kalrana bulandı ku&u/ akrep dudağımdan öptü// gece indi.../ kirlettiğın gözlerindi." (gece indi, s. 21)> Öyle Kal / Celâl Soycan / Yön Yaytnları /86 s. Şiirin derin sularında FİKRET DEMİRAG iirin artık ömrünü tamamladığı; bu çağm yaratı türleri arasında yerinin kalmadığı biçimindeki kesinlemelere katılmamakla birlikte belki, bunu kabullenmek zor geldiği içindir), bu yaratı türünün düz okur indinde mevzi kaybettiği kesin. Belki de böylesi daha sağlıklı. Düz okurla bağını birebir koruyacak şiir türünün, artık bu çağın ve insanının giriftliğini ifade edemeyeceğini düşünüyorum. Bugün yazılacak şiir 'bugünün siiri' olacaksa, çağını ve insanını 'okuyabilen' bir şiir olmak zorundadır. Bu nedenle de yaşadığı çağı ve insanı "okumayabilen' ya da 'oicumaya' istekü belirli bir kesimin gereksinmelerini karşılayan bir türe dönüşmektedir. Böyle olunca da, şiirin bugünkü dar ve derin sınırlarına çekilmesi doğal ve sağlıklı olandır. Bir de, günümüzün binbir jfişman Viktorya BEKİ BARDAVİO Ş 1 940yıllan,Beyoğlu ve özellikîe Galata semtinde azınlıklar, Rum, Ermeni, Yahudi ve Levanten mozaiği, nerdeyse unutmak üzere olduğumıız Türkiye'nin, aslında IstanbuPun renkleri. Beyaz Rııslar da var, ihtilalden kaçmış. Meltem Yönder kitapta hiç yokmuşçasına, nesnel ve soğuk. Bir köşeden bizferi izliyor hiç karışmamacasına. Ancak kalemi sıcak, sımsıcak. Her sabah gibi bir sabah, Viktorya ve 'tayfası'. Kimler yok ki.. Binnaz, Senıahat, Leopold, Hüsniye Bacı,.... gireni çıkanı nerdeyse belli değil... Kadinlar, erkekler. Çoğunun gidecek yeri yok. Salt boğaz tokluğuna çahşıyorlar. Başka bir evde Dinika, kör Nesim ile evli, ancak mutsuz. Kaldı ki kitapta mutlu insan pek KİTAP SAYI 571 C U M H U R İ Y E T
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear