25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

kaynaklaniyor. Kendinize karşı tarafsız bakabiliyorsantz, başka tarafa da tarafsız bakabiliyorsunuz. Takım tutmayacak kadar futbolu seviyorum, diyen bir insan iyi futbol seyircisidir. Ben de takım tutmadan yazabilmek istiyorum. Başardığımı da sanıyorum. öyküterınız Almanca, Bulgarca ve Çek aillerine çevrilerek o ülkelerde yaytmlandı Aynca Almanya'da ve Türktye'de ödüller almış bir yazarsımz. Bir yazar olarak aldığtntz bu ödüller sizin için ne i/ade ediyor? Bundan yıllarca önce Türk yazarları için Gelsenkirschen'de bir öykü yanşması açılmıştı. Almanya'daki bütün yazar ve yazar adaylan katılmıştı. Orada üçüncü oldum, daha sonra Almanya'da yayımlanan yarışmalı antolojilerde ödül aldım. Almanya'da aldığım en anlamlı ödül dünya yazarlarına açık bir öykü yanşması sonucunda o antolojiye girmekti. Dünyanın ölmüş ve yaşayan en ünlü yazarlanyla aynı antolojide, aynı dünya öykü seçkisinde yer almak benim için en büyük üdüldü. Ama ödüllere de, fazla önem verdiğimi sanmayın lütfen. Ödülden hoşlanırım ama ödüle âşık da değilim. Umutlandıncı bir şey.... Türkiye bentm için çocukluğumun ve gençliğimin geçtıği yer, köklerim orada, gelecek buraaa gtbt. Türkiye stztn için ne ifade ediyor? Vatanım diyemiyorum, öyle bir kavramı yitirecek kadar olgunlaştım. Babamın annemin vatanı, soyumun vatanı. Gittikçe uzaklaşıyor. Çok özlediğim halde gittiğim zaman, o daha önceki anlattığım mutsuzluklanm artıyor. O güzel insanlann durumu beni çok üzüyor. Yani Türk halkı ya da Türkiye'dekı halklar bu kadar zulme, zorbalığa, üçkâğıtçılığa layık mıydı, diye çok düşünüyorum. iürkiye'den nelere özlem duyuyorsunuz? • Gittikçe azalan ama yok olmayan; karşıhksız yardım, karşılıksız iyilik yapma özdekleri Türkiye'de halen sürüyor. Bu çok hoş bir şey, dünyanın başka yerinde pek fazla bulamazsınız. Öykü yazmanın dtştnda resim yapan ve ttyatro ile de ilgılenen bıristniz. Bütün bu çabayı sizde yoğunlaşttran nedir? 60 yaşımdan sonra piyano çalmayı hayal edebilirim. Resim yapmaya kırkından sonra başladım. Soyut resmin içinde öykü, öykünün içinde de birçok resim bulabiliyorum. Birinde yorulunca ötekine, çok güzel dengeliyorlar birbirlerini. Biribirine çok yakaı akraba sayıyorum bu iki sanat dalını... Almanya'da boşunuza giden, sizı rahatlatan neleri buldunuz? Düzen. Düzenli oluşu, sosyal açıdan diğer ülkelerden daha iyi bir konumda oluşu, sağlık sorunlarının rahatça kolayca çözülmesi, devlet tarafından çıkanlan yasalar nedeniyle insanlann burada açiık çekmeyecek kadar yaşayabilmesi çok önemli şeyler. Yağmuruna, soğuğuna ve insanlann yasadıkları biçime alışmak çok zor. Buraaa insanlann vakti yok. Arkadaşlıklan denemek için bile vakti yok. Akdeniz ülkelerindeki insan yapısında vakit her zaman var. Çalışma temposu insanı çok yoruyor. Psikolojik olarak da çok rahatsız eden bir yapısı var. Yazarak öncelikle kendiniz için yafamdaki çelışkılenn yarattıg't mutsuzluklardan artnabıldipniz birkapt araltyorsunuz. Bu kapıdan bakitğtntz dünyada mutlu, dışardakı de çelişıyorsunuz, böyle ise nasıl bir dünyada yaşamak istiyorsunuz? Bütün insanlar için üç tehlikeli hastalık vardır. Milliyetçilik, köktendincilik, feodal köylüluk... Bunlar AIDS'ten daha kötü hastalıklardır... Işte bu duygulann egemen olmadığı bir dünya istiyorum. Ifle de kardeş olnıak zorunda değiliz. Ama milliyetçilik duygulanna az da olsa sahipsek, savaşmak için saha hazır demektir... Iş topu yuvarlamaya kalıyor... • CUMHURİYET KİTAP SAYI 5 6 9 Anlatıcının yalmzlıgı SARGUT ŞÖLÇÜN Hayatında siir ve kurmaca bir metin üretmemiş ve nep başkalannın yazdıkları üzerine ltafa yormuş biri için aJıntılardan yararlanmak, başlamanın zorluğunu hafifletecektir. Akıllı bir söz, yazıya giriş sürecini hızlandıracağı gibi, düsüncenin gelişmesi açısından da verimlilık sağlar. Deneyelim: "Her metin, kendinin dısındaki gerçeklik üzerinde, ancak onu irıkâr ettiği ölçüde hak iddia eder. Bir metnin yapısını bozma isteği ile onun karşısında duyulan arasındaki filolojik bağ, nerhalde bu diyalektik metinşerçeklik ilişkisinden kaynakJannıaktauır. Gerçeklikle gerçek ya da, örneğin, kısa bir hikâye ile bir kısa hikâye arasındaki farkın cıddiye alınmadığı bir edebiyat kültüründe, yukardaki cümlelerin ne gibi bir değeri olabilir? Bilmiyorujcn. Ancak, bu alıntıdaki tez ve kestirim, Ozgen Ergin'in hikâyelerini (ya da öykülenni!) değerlendirirken somutlaşacak, önem kazanacaktır. Ozgen Ergin'in "Galataiı Angelos" (1999 Papirüs Yaymevi) başlıldı kıtabındaki hikâyeler, öncelikle "Kurtanlmış Sokak","GümüşÇerçeve","Marş"ve Imza Günü" başlıklı metinler, bu hikâyeler sinmiş ironik ve melankolik atmosfer, bazı anlatım özelliklerine dikkati çekmekte ve bunlarla birlikte, belli sorunfann doğmasına yol acmaktadır: Anlatıcının rahatlığı ve kendıne güyeni: anlatımın, yani o zaman ve mekân sürekliliğinin okura sağladığı tasavvur imkânı... yatansız vatanseverlik" (s. 8) gibi bir düşünce figürü (oksimoron); "îmza Günü"nde, masasında müşteriokuyucu beklerken, kendini Amsterdam kerhanelerinde sergilencn vücutlardan daha "çaresiz" sanan benanlatıcının (kendi, işlevini sorunsallaştırması... Metnin gerçeğine, gerçekçiliği redderek kazandırılan değer... Bu kazanımlann kaynaöı, anlatıcının deneyimi midir t1 Yoksa bunlar, belli bir anlatım stratejisinin başansı mıdır?... Besbelli ki. böyle sorular, Ergin'in daha önceki hikâyelerini yeniden okumayı gerektirecek. Ama birden "Çingene"yi naürladım. "Çingene" basımyıhnınverilmediği "ŞarloKemal"in (Ren Yaymevi; kitabın 1987 yılında yayımlandıgını sanıyorum) içindeki "Oyküler"den biri ve zamanınaa beni en çok meşeul edeni.. "Çingene"yi yeniden okumak, şu saptamaları mümkün kıldi: Anlatım seyrinin benperspektifiyle belirlendiğı metinde, cümlelerin komprime oluşu göze batmakta. Buna rağmen, cümleler ağırlaşmamakta, belli bir amaca yönelik hareket halinae, son derece kendine özgü bir hareketlilik içinde bulunmaktadır. Anlatım faaliyetiyle birlikte, üstü giderek açılan ama gizemınden tamamen ödün vermeyen bir gerçek(lik) doğmakta. Anlatıcının tavn sayesinde, yukarıya do^ru geliştiğini fark ettı^iniz çizgi, herhangi bir geruime meydan vermeden, sizi bir tepe noktasına getirrnekte: " Çingene misiniz?" " Ne yazık ki değilim. Türküm ben." (s. 31) Böyle bir patlamanın arkasmdan gelen düşüşle birlikte, metnin açığa çıkan dramatik yapısı içinde kişilerin nesnelere, olayın duruma ve sıradan olanın olağanüstüye kanşma Ozgen Ergln 19. TÛYAP Kltap Fuan'nın konuk yazarian arasındaydı. sı: Metnin başlangıç atmosferinin anlatıma yavaş yavaş yeniden egemen oluşu; hem anlatıcıda nem de okurda, o kendini ele vermemekle ünlü büyük gerçekliğin tuzağa düşürülmesinin sessız tatmini... Bu saptamalar, başarılı bir anlatım strateiisine işaret etmektedir; metnin gerçeği, bu başannın ürünüdür. Burada anlatıcı, gerçekliğin en zayıf anını nasıl kaçırmadığını mı bize göstermiştiri» Hayır. Gerçeklik, metnin mikro yapısı içindeki kenuine özgü hareketlilik sayesinde, bir biçim gücü ile taviz vermeye zorlanmışnr. Bu durumda, bir metnin gerçeği, onun inkâr ederek olumladığı gerçekliğin kazanılması demektir. Her anlatım stratejisinin hedefı bııdur. Bu hedefe ulaşıldıktan sonra, gerçekliğin içinden geldiği haldc, ona ihtıyaç duymadan, kendi gerçeğı ile varolan metnin yaşaması başlar. Biçim, metnin gerçeklikten bağımsızlaştığının somut kanıtıdır. "Çingene" başlıklı Kurmaca metnin belli anlatım strateiisi, ancak belli bir biçim için geçerlidir; belli bir edebî türün alanı ıcinde geçerli olan biçimsel özellikler bağlamında gerçek değer taşır. "Çingene deki anlatım stratejisi, metnin ait olduğu türün değil, o türün biçimsel değışkenliğinin başansıdır. Örneğin: Ben rolünü oynayan anlatıcı, hikâycnin hem öznesi hem de nesnesidir; kendini saklamasına ne ihtiyacı vardır ne de imkânı; yani, ankucıyla anlatılan arasındaki mesafe sorunu, burada sorun olmaktan çıkmış, mesafe ya da mesafesizlik, bir naltamı ugürü kadar önem kazanmıştır. Bu haliyle Çingene", metin türii ve onun görünüm biçimleriyle ilgili teorik tartışmalara yardımcı olacak Kadar tipik bir kısa hikâycdir. Ozgen Ergin'in "Derin Sularda" (1990 Cem layınevi) başlıklı bir hikâye kitabı sayesinde, "Çingene"yi daha önce de düşünmüş olduğ^umu, yme ele aldığımı haurladım. "Yeşıl Ekinfer içinde" "KanKırmızı Gelincikler"i okurken, "Çingene"yle yine mesgul olmuştum. Oysa bu metnin yapısı, Çingene"den çok farkliydı. Ne var ki, üçüncü tekil şanıs perspektifİyle anlatıcı, mesafeli davranmadığı gibi, görünmez olmak için de bir çaba sarf etmiyordu. Metnin gerçeği, anlatım stratejisi açısından diyalog bıçimine dayandınlmıştı. Anlatıcının bir figür olarak içinde yer almadığı diyaloglar, ilüzyonu arttıran ve nesnel enformasyon aktaran pasajlar ara sında köprü işlevi görüyordu. Peki, anlatıcının anlattıklannın dışında olduğu halde, figürlerin arasında sürekli varhğını duyurabilmesinin nedeni neydi? Anlatıcı, nikâyedeki kaçağa değil, ona "insanca" davranan karakol yazıasına ilgi gösteriyordu: "Üç beş ay sonra, sizler de sivil olup jandarma karakollanna düşeceksiniz! (s. 24) Kurmaca dünya, biryandan nesne dünyasıdır, öte yandan da, özne bağlantısı olmadan kurulamaz. Nesne dünyası anlatıcının, özne bağlantısı figürlerin çalışma ve beceri alanı olmakla Dİrlikte, anlatıcı hem nesnel hem de öznel olanın sorumluluğunu yüklenmiştir. Ergin'in anlatıcısı, üçüncü tekil şahıs perspektifinden anlatırken bile, kurmaca dünvanın öznel bağlantılannı nesnel bağımlılık içine sokmaya çalışmaktadır; yani, sorumluluğunu yerine getirmenin ötesinde, varoluş biçimini çoğaltma eğilimi taşımaktadır. "Galataiı Angelos"ta, bu eğilimin yeni örneklerini bulmak mümkün. Anlatıcı; uygun malzeme, konu ve içerik yardımıyla da, en beklenmeyecek bir biçim içinae bile, hiç olmazsa dınleyici kisvesi altında varlığından bizi haberdar etmektedir: "Polıs gelince, sizinkiler kuzu kuzu çekildiler. Günde otuz erkekle iş yapan genelev orospulan için kendini ölüme atan, en yakın arkadaşını, bu sokak kadınları yüzünden bıçaklayıp öldüren, Sicilyalılarla kıyasıya savaşarak, Weidengasse sokağını, neredeyse Constantinoporu fetheder gibi fetheden Türklerin, bizim polisleri görünce utangaçsünepe, ellerini önlerine bağlayarak uslanmalannın sırnnısebebini, bugün bile düşünür, bir türlü bulamam." (s. 19) Anlatıcı, ben rolünü oynarken, bu eğUim artık önüne geçilemez bir istek olarak biçimlenmektedır: "Iki tahta dolap dışında, duvardan yatak örtüsüne, yerdeki Çin halısından perdelere kadar, her şey çok açık duman mavisindeydi. Ânsızın ayağım takıldı, belki de başım döndü, sırtüstü düstüm yatağa." (s. 36) Görüldüğü gibi, anlatıcının benperspektifıne sahipken aşın aktif olması na gerek bile kalmamaktadır. AnlaUcının varoluş biçimini çoğaltması, bir nitelik sorunudur. Kurmaca dünyanın öznel bağlantısı daraldıkça, anlatıcının nesnel dünya içindeki öznelliği belirginleşmekte; tek başınalığı, yalnızlığı, hatta çaresiz liği somutJaşmakta; modern dünyanın çaresiz bireyine gittikçe daha çok benzemekte; gerçeklikten koparıfmış metin gerçeği içinde, dopdolu hayat demek olan o büyük gerçekliğe okuru yeniden göndermektedir. Edebi türler tarihselnesnel oldukları kadar, görünüm biçimleriyle özneldirler de. Öznel olan görünüm biçimi, metnin gerçeklikten bağımsız gerçeği sayesinde nesnel değere kavuşur. Özgen Ergin'in hikâyelerinde rastladığımız anlatıcı, bu türbiçim değiskenliği üişkisi içinde kendi varlığını inatla savunurken, metnin (öznel) nesnelliğinin dışında, ondan bağım sız bir anlam ifade etmektedir. Yalnızlcaldığının bilincine varmış anlatıcı, yalnızlığına karşı çıktıkça tekleşmekte, fıgürleri ne yaklaştıkça, kendisinden baska Kİmseye rastlamamaktadır. Bu yalnızlık, edebiyatın içinde bir estetik, bir kültür sorunu olduğu kadar, onun dışında, bir yaşama ve algılama biçimidir. Yalnız anlatıcı hiperaktiflıği sayesinde bu noktalara dikkatimizi çektiği için, bir düşünce figürü haline gelmektedir. Öte yandan Ergin'in böyle bir anlatım stratejısinde ısrar etmesi, metinlerini röportaj atmosferine sokabilir. îlerde, benperspektifinden ya da hiperaktif anlatıcıdan derin tahliller ve içe bakış beklenecektir. Bu beklenti doyurulmadığı zaman, yalnız anlatıcının kurmaca ikna gücü zayıflayabüir. Hikâye yazarının metinlerine "roman uçlan" niteliğini yakıştırması, belki tesadüf değildir. Nitelemenin içinde saklanan hıpotez, bir söz verme olarak anlaşdırsa, özgen Ergin'in roman yazması kaçmılmazdır. Belki bu beklentiyle Ayazan yanlış anlamış olacağız... Zararı vok; yanlış anlama, edebiyat araalığıyla iletisimin gerçekleşmesine yarayan bir kanaldır. • SAYFA S
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear