05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

Engin Berber'den Izmir tarihinin altı buçuk aylık dönemi Yr. Doç. Dr. Engin Berbcr'in îzmir'i lcapsayan araştırmalarında yeni bir anantara sahip olmasi daha doğrusu Yunancayı öğrenerek Yunan arşiv vc kaynaKlarına inebilmesi bu yöndeki araştırmalarına yeni ufuklar açmış. Hazırladığı doktora tezi "Sancılı Yıllar: İzmir 19181922, Mütarekeve Yunan îşgali Döneminde tzmir Sancağı" başlığı altında yayimlanrmş ve bu çalışma Yunan bilim adamlarının dahi dikkatini çekmişti. Prof. Dr. ZEKİ ARIKAN Yeni Onbinler ve İzmir nanea'yı öğrenerek Yunan arşiv ve kaynaklanna inebilmesi bu yöndeki araştırmalarına yeni ufuklar açmiştır. 1 lazırladığı doktora tezi Sancılı Yıllar: İzmir 19181922, Mütareke ve Yunan îşgali Döneminde İzmir Sancağı, (Ankara 1997) başlığı altında yayimlanmış ve bu çalışma Yunan bilim adamlarının dahi dikkatini çekmişti. Yinc tzmir'le ilgili burada ele alacağımız yeni bir incelemesi ise, Mütareke döneminde Aydın vilayetinin Merkez Sancağı olan tzmir'in idarı yapısındaki değişiklikleri, bu yoldaki kararsızhklan; bayındırlık, eğitim, tann, iletişim, gümrük, niirus vb. konuları ele almaktadır. Yazar, Mütareke'den (3ü Ekim 1919) işgale kadar (II Mayıs 1919) gcçcn bu altı buçuk ayın bunalımlannı ve açmazlarını başarıyla sergilemiştir. Kitaba niçin böylc çarpıcı bir başlığın konulduğunu kısaca açıktamak gerekir. Büyiık Taarruz sırasında Eskişehir'in 50 km. güneydoğusunda konuşlanmış bulunan müstakil Yunan Tümeni subaylarından Albay Dimitri Ambelas, 1931 yılında yazdığı kitabına ünlü Ksenoîon'un Anavasis'inden esinlenerek Yeni Onbinlerin tnişi başlığını koymuş ve neden böyle bir başlık seçtiğini şöyıe açıklamışti: "Yirmi iiç asırdan sonra tarih tekcrrür ediyor. Milattan 401 %ene evvel, Babüın (Kuaksa) mevkiinden hareketle; Çanakkale Dcnizi'ne inişi tarihe mal eden ve Eski Onlartn başında kalan Ksenofon'un yarattıg't askeri destan, işte yine aynı topraklarda ve fakat tam 2İ23 sene sonra, yani 1922 senesinde Müstakil Yunan Tümeni tarafından vegarip bir tesadüjeseri olarak Ksenofon'dan komutasındaki mevcut kadar olmak üzere 10.000 kisilik bir mevcut ile Nakolea da (Seyitgazi) harekct ederek, Türk ordulanmn içınde kalmak ve tamamen düşman tarafından işgal edilmis (Firikya) kttastnı geçmeye muvaffak olarak ş erefli bir yürüyüş destam yarattlmıştır..." (Önsöz, s. 12). Bu Yeni Onbinlerin Küçük Asa'ya çıkışı, Mütareke'den beri zmir'in gayrimüslim halkı (Rum, Ermeni) tarafından coşkuyla karşılanmış ve 15 Mayıs ta tzmir, tarihinin en karanlık ve en acı günlerinden birini yaşamıştır. Bu acı günlerin 9 Eylül 1922'de Türk ordusunun tzmir'e girişine kadar devam ettiğini belirtmek gerekir. Bugünlere nasıl gelindi? ()ncelikle bu sorunun yanıtını aramak perekir. Dr. Ziya Somar, sorunu ablında, naklı olarak bir Şark Meselesi bağiamında değerlendirmcKtedir. Ancak burada, bu tanıtma yazısının kapsamında tarihin derinliklerine iruneyerek konuyu Mütareke'den sonra ele almak yerinde olacaktır. Çünkü Mütareke'den işgale kadar geçen altı buçuk aylık dönem, tzmir'in Yunanistan'a katılması için hcr türlü hazırlığın yapıldığı bir zaman dilimi olarak görülmektedir. Venizelos Paris'te her türlü diplomatik hazırlığı ustaca yürütürken, Batı Anadolu'da Rumların sayısını Türklerden çok göstcrmeye çalışıyor vc Rum nüfusunun katledildiği tezini işliyordu. tzmir'e gönderilen vc şcytana pabucu ters giydirecck kadar kurnaz olan bir ifci gazeteci Türkçe basını bir "ilaç" gibi kullanarak Türklerı işgale hazırlamaya çalışıyorlardı. ()smanlı Hükümeü ibe bu "vilayct ı \ahane"yi neredeyse kendi yazgısına terk etmişti. Yurt sevgisi, ulus büinci vb. gibi değerlerlebeslenmiş bulunan tzmir'in genç aydınlarının örgütlenme çabaları, birçok engellerle karşılaşmış ve ne yazık ki işgali kıracak bir aşamaya ulaşamamıştı. Mütareke vle ilgili ilk çelişik haberler tzmir'e vardıgı zaman, Wilson ilkeleri çerçevesinde bir barış dönemine ai rilece ği umutları belirmiş, sonra asıl koşullar öğrenildiği zaman derin bir karamsarlık egemen olmaya başlamıştı. Bu karamsarIIK, kötümsertik, bütün Batı Anadolu'daki Rumların çılgınca gösterileriyle daha da arttı. Mütareke'den hemen sonra başlayan haksız işgaller ve tzmir'in Yunanistan'a verileeeği söylentileriyle doruk noktasına çıktı. Tedirginlik, kararsızlık, kötümserlik, umutsuzluk yalnız işgale kadar sürmekle kalmadı, bunu izleyen üç buçuk yıl devam etti. lıngin Berber'in sözünü ettiğimiz çalışması öncelikle vilayetin yönetimi ve yönetim kadroları üzerinde yoğunlaşmakta ve özellikle Mütakere'den işgale k^dar olan sürede Aydın Valiliği'ne atanan valilerin konumunu ele almaktadır. 1913 yılında beri Aydın Valiliği görevinde bulunan Rahmi Bey, lzmir'de oldukça büyük bir saygınlık kazanmış, savaş içinde bile vilayetin pek çok sorununun çözülmesinde önemli rol oynamıştı. Rahmi Bey o kadar güçlü idi ki, Ittihat ve Terakki Fırkası valiler içinde bir tek ona söz geçirememişti. Mütareke'den az önce yeni oluşacak hükümet için de onun bir nazırlığa getirileceğini İzmir gazeteleri yazmışlardı. Fakat bu söylentinin arkası gelmedi, tam tersine Rahmi Bey 24 Ekim 1918'de görevden alındı. Bu, lzmir'de büyük bir üzüntü yarattı. Yerine vekâleten Nurettin Paşa atandı. Kasım ayı başında ise ashnda ittihatçı olmakla birlikte, Suriye Valisi Tahsin Bey (Uzer) Aydın Valiliği'ne atandı. Fakat o, bu görevde ancak Ocak 1919). Nurettin Paşa daha önce kurutmuş olan Müdafaai Hukukı Osmaniye Cemiyeti ile yakın iletişim kurmuş, kimi ulusal nitelikteki derneklerin çalışmasına destek vermiş ve 17 Mart'taki kongrenin toplanmasına da katkıda bulunmuştu. Ancak onun tutumu Yunaniv tan'ı son derece rahatsı? ermiş yedek subayları örgütlediği, Rumların katlini emrettifii yolunda belgeler uydurularak, görevden alınması için baskılargiderek artmış ve sonunda ona da işten el çektiril miştir. Nurettin Paşa, Kurtuluştan sonra A.S. (Abit Süreyya) imzasıyla yayımlattıgı, Atatürk'ügazabagetiren(NutukIl, 729749) özgeçmişinde bütün Milli Miicadelcyi kenuisine mal ederken, öte yandan da tzmir Müftüsü'ne yazdığı 50 Nisan 1 H9 (1923) tarihli bir mektupta lzmir'deki bütün ulusal örgütlenmenin kendi eseri olduğunu iddia etmcktcdir (1). O bu hizmetlerine karşılık miiftü efendiden küçük bir ricada bulunuyordu: [Mübarek lzmir'de inşa olunacak camii şerifin ve mektebin ve müştemilatının bir kcnarında iki arşınlık bir toprağa tasarruf etmek, emri hak vukuunda oraya def n olunarak ceset ve ruhumla din ve vatanın o ulvi ka pısında haksız ve mııhtevis garba karşı manevi ve edebi nigahban olmak]. NupettlnPaşa'yaeleştlPl Falih Rıfkı Atay, Nurettin Paşa'nın her şeyi kendi eseri gibi gösteren tutumunu şöyle eleştirmektedir: "Zaferin bu cn küçük hisseli adamı Izmir'e girer girmez şöyle bir vizita kartı bastırmıştı: 'Kutu'lAmare muhasırı, Afyon ve Dumluptnar muharebeleri gaalibi, İzmir fatihi Nurettin Paşa'. İzmir de ilk bulustuğu adam da müftü idi. Nurettin Paşa kendisine bir vasiyetname hırakıyorau. Ölünce Kordonboyu 'na bir camii ve bir de türbesı yapılacaktı. Fatih hu türbeye gömülecekti. Müftü bir risalesi ile, birazsun ra irticaın bu <:akallı ve azametli lıdenni bütün Türkiye yobazlarına takdim ettirmek üzere ıdt " (2) Dcmek istediğimiz şudur: lzmir'de işgal tehlikesine karşı birtakım çabalar olmakla birlikte örgütlü bir direnme gücü oluşturulamadı. Kent kendi yazgısıyla baş başa bırakıldı. Dahası, Mustafa Necati, Türk Ocağı'nda silahlı bir mücadeleden söz ettiği zaman onun bir önerisi büyük bir tepkiyle karşılandı. Işgal günü tzmir'in onurunu Hasan Tahsin ve yürekli birkaç yurtsever kurtardı. Bu nedenle Nurettin Paşa'nın "mevcut ve kabılı ı\tıfade müessesatı milliye ve sairc takvıye ve tevsi olunarak peyderpey tekmil garbi Anadolu'ya \amil olan teşkilat vücuda getirildı. " sözleri havada katmaktadır. Engin Berber, idari yapıya bağlı olarak vilayeti oluşturan diğer kurumlardaki değişiklikleri; sorunları ele almakta, burada ayrıntılı bilgiler ver mektedir. Adliye konusu ele alınırken savaştan önce Ege kıyıla rından Yunanistan'a yapılan Rum tehcirinin gündeme gelmesi dikkat çekici bir gelişme olarak görülmektedir (s. 51). 17. Kolor du'ya bağlı olarak kurulan Tetkiki Seyyiat komisyonu ilk iş olarak Teceddüt Fırkası (tttihat ve Terakki'nin yerine kurulan) kâtibi mesulü Mahmut Celal Bey (Bayar) ve Süleyman Ferit Bey 'i (Eczacıbaşı) sorguya çekti. Bunu başka tutuklamalar izledi. Tehcir edilen Rumların geri dönmelerine izin verilmesi ise içinden güç çıkılan sorunlar yaratmakta gecikmedi. Öte yandan idari çöküş, adli kargaşa, ittihatçıitilafçı çatışması, Rumların sıtahlı olarak örgütlenmelerine ortam hazırlamış ve tzmir'de büyük bir güvensizlik kendini göstermeye başlamıştı. Rum taşkınhkları güvcnlik güçlerini nedef almaya başlamıştı. Bu taşkınlıkların asıl amacı, Izmir ve çevresinde güvenliğin tchliCUMHURİYET KİTAP SAYI 497 1 Î 940lı yıllarda tzmir Inönü Lisesi'ndc (bugün Namık Kemal) felsefc ve sosyoloji öğretmeni olarak görev yapan Dr. Ziya Somar, bir yandan Mehmet Izzet üzerinde doktora tezini hazırlıyor, öte yandan da ders dışındaki bütün günlerini Izmir'in en mübarek insan köşesi olarak nitelcndirdiği Milli Kütüphane'de eeçircrek bu kentin fıkir ve edebiyat tarinimizdeki yerini araştırıyordu. Onun çok kapsamlı olarak planlanan bu çalışmalarının birkaç cildi ya'imlanmış fakat bunu izleyen araştırmaarı ne yazık ki yazma, daha doğrusu müsvette halinde kalmıştır. Müsvette olarak kalan eserlerinin başında tzmir'in tşgali Tarihi bulunmaktaclır. Yaşamının sonlarına doğru Somar'ın çalışmalarından haberli olan, Izmir'in kültür ve edebiyat tarihinde seçkin bir yer tutan Halit Ziya Uşaklıgil, ona yazdığı mektupta bütün bu araştırmaları takdirle amyor ve şu soruyu sormaktan kendini alamıyordu: "Zatıâliniz izmir'dc ne işle meşgulsünüz'" Somar'ın lzmir'i konu alan çahşmalarında yerel kaynaklar ilk sırada yer almaktadır. Ikinci Meşrutiyet'ten önce ve sonra burada çıkan gazete, dergi ve kitaplarla o sırada daha kolaylıkla ulaşılan sözlü kaynaklar bu araştırmalarda önemli bir yer tutmaktadır. Bütün bu kaynaklara dayanarak Somar'ın yaptığı incelemeler, Tzmir'in yalnızca bir "ticaret şehri", uluslararası bir "pazar yeri" olmadığını gösteriyor, tersine burada geçen yüzyılın ikinci yarısından beri filizlenmeye başlayan zengin bir fikir hayatının varlığını ortaya koyuyordu. Sonuç olarak denebilir ki Dr. Ziya Somar, Ittihat ve Terakki'nin tzmir'deki cn kalıcı eserlerinden biri olan Milli Kütüphane'deki yerel kaynakların nasıl değerlendirilebileceğini göstermekle kalmamış, bugünün araştırıcılarına da yeni ufuklar açmıştır. Cumlıuriyet'in tzmir'de oluşturduğuku rumlardan, önce Halkcvi'ndc başlayan bu doürultudaki çalışmalar bugün Ege ve DOKUZ Eylül üniversitclerinde yürütülmektedir. tzmir cıkışlı gazete, dergi ve diğer yayınlara dayanıfarak yapılan dil, edebiyat, tarih, folîdor araştırmaları Izmir'in kültürel ve tarihsel yapısına önemli bir ışık tutmaktadır. Burada yeni bir çalışmasını söz konusıı edeceğimiz Yr. Doç. Dr. Engin Berber'in de Izmir'de böyle bir ortamda yetiştiğini belirtmek istiyoruz. Onun lzmir'i kapsayan araştırmalarında yeni bir anahtara sanip olmasi daha doğrusu Yu Yeni Onbinlerin İnişi bnir gazetelerinin Isyan Küttürel ve tarlhsel yapı Î birkaç gün kalabilmişti. Izmir üzerindeki söylentilerin ayyuka çıktığı bir sırada merkı. zi hükümet, sürckli olarak vali değiştiriyor, bu durum İzmir gazetelerinin isyanına neden oluyordu. Bu da yctmiyormuş gibi lzmir'deki memurlara karşı, tttihatçı olduktarı gerekçcsiyle tam bir kıyım başlamıştı. Bütün bunlar olurken Yunan Kızılhaç'ı kasalar dolusu cephaneyi ilaç adı altında İzmir'e sevk etmekten geri kalmıyordu. Öte yandan îzmir'dc 2 Aralık ta itilafçı bir vali, Ethem Bey göreve başlamış, kıyırn onun zamanınua daha da artmıştı. üyle ki vali bir süre sonra artık hiçbir iş yapamaz duruma geldi ve onun yerine Nurettin Paşa bu kez asaleten Izmir Valiliği'ne getirildı (20 SAYFA 16
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear