05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

Gerard de Nerval/ Şiirler/ Çeviren: Hüseyin Köse "Kalktı yıptıcı kuşu ruiıun. beni camrıvor" Gerard de Nerval 1808'de Paris'te doğdu. Annesini küçük yaşta kaybetti. Bir askeri doktor olarak ordu hizmetinde bulunan babası, onu bir süre için Laisy Eyaleti'nin Montefontaine civarında oturan amcasına bıraktı. Nerval altı yaşına kadar orda kaldı. llk şiirlerini Charlemagne Lisesi'nde öğrenciyken yazmaya başladı. Bu yıllarda babası ve yakın çevresiyle derin çatışmalar yaşadı. Ailesi onun şiir yazmasını istemiyor, Nerval tüm baskılara rağmen direniyordu. llk şiirlerinde Casimir de la Vigne'nin etkisi görülür. Ancak çok geçmeden bu hatasını anladı; ezgiyi yaratmak için çoklu bağlamlara (köğüklere) yönelmek boşunaydı. Büyük ayıklama işine girişti ve kendisinden önce birçoklarının denediği gibi, o da tüm duyguları arıtmakla varılan bilincin o soğuk ve derin kuyularına indi. Orda bulduğu yalnızca bulanıklık ve törpüydü. Bulanıklığı gören gözleri oldu. Kendini müthiş yorgun bulmaktaydı, bununla birlikte bir gezgindi, ama öyleyken, başlamayı bilmiyor ve dahası bunu bilmediği gibi, böylelikle ölümü dışladığına inanıyordu. Paris onun için ölümdü, kovdu onu, onurlu tarih yüzünden acı çekti, bu yüzden bir gezgin olup çıktı zamanla. "Doğuya, o ilk ve sonsuz bilgeliğe" döndü. (Rimbaud) Nerval'in şiiri istekle acı çeken, doğruyu söyleme olanağından yoksun bilince seslenir. Doygunluğu irdeler o, sonugelmez, doyumsuzluğu ve bakışı en eski ruhların, ilk kütüphanecilerin üzerinde gezinir. Oyunlar, dramatik yazılar ve gezi yazıları olarak pek çok alanda ürünler veren Nerval, bir ara "Le Monde Dramatiquc" adlı bir dergi de çıkarmış, babasından kalan servetin önemli bir bölümünü bu yolda harcamıştır. XVI. yy şairlerini üç kez ele aldığına ve Frankfurt gezisi izlenimlerini dört değişik başlık altında yazdığına bakılırsa, oldukça dalgın birisiydi Nerval.Yolculuğa rastgele çıktığı ve düzenli saatlerde belirli istasyonlara uğrayan trenlerden, vaktinde hareket eden vapurlardan hoşlanmadığı söylenir. O'nun gezilerini anlattığı yazılarda, denizin esinlediği hüzünlü kendinden geçişlere, göÛer için kaleme alınmış uzun şiirlere pek rastlanmaz. Gördüğü her şeye: Şurda veya burda, nerede olursa olsun, yaşadığı dünyada yapılan, söylenen, yenilen ve içilen her şeye karşı ilgi duyuyordu. Bavyera'nın coşKUIU ve dumanlı lokantalarından hoşlanır, Istanbul kahvehanelerinde Türk kanvesi içerek öyküler dinler, sırtında Hint kumaşından bir elbise, deve tüyünden bir palto ile Mısır sokaklarında, Kıptilerin gürültülü düğün alaylarının peşinden giderdi. îlk kez "Descentes Aux Enfer" (Cehenneme Inişler) adlı eseriyle ilerde tüm hayatına hükmedecek olan Hayal'den söz etmeye başladı ve "Aurelie" onun en büyük itirafı, biraz da vasiyetnamesi olarak değerlendirildi. Orada, düşüncesinin sırları içinde öldürdüğü uzun hastalığını anlatıyordu Nerval. Bu yapıt, adeta kendini anlatan deliliğin de bir şiiriydi. Şairin son onbeş yılı zaman zaman huzura kavuşmuş gibi görünen bir suskunluk, zaman zaman da artan sinir krizleri içinde geçti. Bu gelgitler değişik olaylar biçiminde kendini ele vcriyordu. Öyle ki, artık sokakta yürürken evlerin numarasını gösteren levhalarda yaşam ya da ölüme ilişkin bir anlam arıyor, yahut bir gün koca bir istakozun boynuna bir kurdela bağlayıp köpek gibi caddelerde dolaştırdığı oluyordu. Bu davranışların sıklığı yüzünden 1841'de onu doktor Blanche'ın hastanesine yatırdılar. Nerval bu hastaneye sayısız kereler girip çıktı. Sonunda 26 Ocak 1855'te çok soğuk bir kış gecesi eski adı Sarah Bernhardt, şimdi ise Cite tiyatrosunun bulunduğu yere gelindiğinde olanlar oldu: Ertesi sabah onu her zaman Madame Maintenon'un kemeri diye elinde gezdirdiği önlük kordonu ile bir sokak fenerine asılı olarak buldular. Oldüğünde kırk yedi yaşındaydı henüz. SAYFA 18 ORDUBAŞI , :• Bir Napolyon ölse de kalır krallıöı ülkenin Hcrkes soyunu düşünür, zayıf da olsa, acı çeker kcn: O, der, belki başı olacak ilerde büyük Galya'nm Vuruk boynu öniinde Sezar'ın can vcrirkcn. Bir tanrı yargılar ancak bu denli çılgın bir adamı Çağırır yanına tsa'yı vc uçurumu açar, Zayıf bir soluk sonra, bir duman tayfı; Kalkar ayağa, yenilmiş, ondan daha büyük bir tanrı. ' içinden Araf ın işte o zaman yaşar O genç boöulmuş olarak zaler yozyaşl Ve uzatır elini göklerin hükümdarına. Ikibinin de gögsü şaşırmış bir gizemden: Kanatır kendini biri toprakta yeşertmek için Gökyüzüne öbürü saçar tohumunu tanrıların. Bayan SAND'a Bir gece sarayında bir Tarascon Kralı Agırlar Foix daglarından inmiş devleri Ne görsünler bir de! sofrada kendi kemikleri Ah zavallı kral, derler bozmuş sanatla karayı. Bilir o Barthas'ın soytansı kimin soyundan geldiğiGizler sarhoşkığumu yine de ve uçurumları örter, I'oix dağlarından gelen süslü çocukların bile cün kü Tanığa ihtiyaçları var bu cağda konuşmak için. Geçtim Salzbourg yakınından, titrek kayaların or dan Barberousse'la Richard'ın kutsadıfiı sı^ınaöı Orda beslemiş çaylaklarını Autricne'in leyleğı de. Kar sürer saltanatını aşılmaz dağlarında onların Söylcnmişti bütün bunlar bana çok zaman önce Biliyorum bu yüzleri kimın kemırdığınt. CUMHURİYET KİTAP SAYI 430 nıı
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear