22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Hazırlayan: Çgpan arasında dolasıplar" Eugenio Montale 1896'da Cenova'da doğdu. Ilk şiirlerini 1922'de Torino'da çıkan Primo tempo adlı dergide Accordi (uyumlar) adı altında yayımladı. 1920'li yıflarda faşizm karşıtı aydınlarla ilişki kuran şair siyasal anlayışını özgürlükçü bir çizgiye oturtmuştur. 1925'te ilk şiir kitabı Ossi di seppia (Mürekkep Balığı Kemikleri) 1939'da Le occasioni ve 1956'da La Bufera e altro şiir yapıtlarını yayımladı. 1943'de yayımladığı Finisterre adı altında topladığı şiirlerini bu sonuncu yapıtına kattı. Düzyazılarını içeren Farfalla di Dinard (Dinard Kelebeği) 1956'aa; ikinci düzyazı kitabı Auto da Fe 1966'da; karısına adadığı 14 şiirden oluşan Xenia'yı da gene bu yıl yayımladı. Ardından Altri Xenia ve Satura adlı yapıtlarını yayımladı. 1967'de sdönemin cumhurbaşkanı Saragat tarafından yaşam boyu senatörlükle ödüllendirilen Montale, Nobel ödülü sahibidir. Şair 12 Eylül 1981'de Milano'da öldü. Alacakaranhkta iki kişi Bir sualtı aydınlığı akar, tepelerin yanaylarıyla birlikte yüzünün biçimini bozan, benimle senin aranda; durmuş seyrederken manzarayı birlikte; kaygan bir zemin üzerinde yer bulur kendisine senin her bir devinimin senden bağımsız olarak; her oyuk yeniden dolar bu ortamda ve attığın her adımın bıraktığı boşluk kapanır ardndan: ben ve sen burada kayaların değişmezliğini doğrulamaya inmiş bu havanın içinde Ve ben bırakıyorum kendimi çevremde egemen olan iktidara; kapdmışım bir kere büyüsüne, tanımıyorum kendimle ilgili kendi dışımda olanı, kaldıracak olsam birazcık kolumu, kalır tek başına; bitiremcz işlevini; solgun ve belirsiz anısıyla daha ilk başından bana yabancı kalır o dcvinimi; konuşrhaya başlarsam eğer dinlerim şaşkın şaşkın en uzak gamına yerleştiğini sesimin; ya da kmldığını gücünün ona omuz vermeyen bu havanın içinde. Sürer bu şaşkınlığım, kendini yitirmişliğim, son anına kadar bu alacakaranlık sürecinin; ne ki bir rüzgâr dalgalanır vadilerde, etrafı kasıp kavuran; duyarım bir tıngırtı sesini dallardan kopup gelen; kaybolur gider bacalardan fırlayan dumanlar arasından; ve iskeleleri aydınlatan gecenin ilk ışıkları. ...tükeniyor aramızdaki SAYFA 14 "...diplomalı ozanlar adı az bilinen bitkiler Eugenio Montale/ Şıirler/ Çeviren: Necdet Adabag ve kokusudur limonların. Bak, bu sessizlikte şeyler karşı koyamaz olmuşlar ve en son sırlarına ıhanet ctmeye yakınlar sanki. Işte, o zaman, Doğa'nın bir hatasını bulgulamak beklentisi içine girer insan, dünyanın ölü noktasını, bir kırık halka, bir ipucu bulmak; bizi sonunda bir gerçekliğin ortasına savuracak olan. Gözler araştırıyor çevresini; akıl soruşturuyor, topluyor, çıkartıyor etrafı saran güzel kokuya gömülmüş gün daha da solarken. Sessizlikler; uzaklaşan her insansal gölgede kimi huzuru bozulmuş tanrısallıkların görüldüğü. Ne ki, yok olmaktadır yanılsama; ve zaman sürüklüyor bizi gene gürültülü kentlere: gök mavisinin çatılar arasından ancak bölük pörçük gözüktüğü yerlere. Duyuruyor ağırlığını yağmur toprağın üstünde; ve sonra çöküyor kışın sıkıntısı evlerin üstünde; ışık cimrileşiyor acılaşıyor gönül, ve günün birinde iyi kapanmamış bir kapıdan, avludaki ağaçlar arasından gösteriyor kendisini bize limonların sarısı, ve çözülüyor buzu yüreğimizin, ve duyuyoruz içimizde yankılandığını tıpkı altın borazanlar gibi, güneşin ışınlarının. Dora Markus I Porto Corsini'de; dalgalı denizin üstündcki tahta köprünün bulunduğu yerde; ve tek tük insanlar, taş kesilmiş sanki, daldırıyor ve çekiyorlar ağlarını. Bir el işaretiyle gösteriyordun görünmez karşı kıyıdaki gerçek yurdunu. Daha sonra kanalı izledik kentin tersanesine kadar, is altında parlak, alçakta, bir durgun ilkbaharın battığı yerde, anı bırakmadan. Ve burada eskil bir yaşam alacanır, Doğu'nun tatlı bir özlemi içinde, sözlerin değişik renklere giriyordu, tıpkı tekir balığı pulları gibi, can çekişen. Senin tedirginliğin bana farlara çarpan göçmen kuşları anımsatır fırtınalı gecelerde: senin tatlılığın da bir fırtınadır; dönüp durur ve görünmez, ve enderdir onun da durup dinlendiği. Bilmem sen nasıl dayanırsın böylesine bitkın, bir kaygısızlık gölüne dönüşen bu yüreğinle; belki seni bir nazarlık kurtarır; dudak kalemi, allık fırçası, törpüyle birlikte bulundurduğun: beyaz bir fare, fildişinden, seni ayakta tutan! anlamsız sözler. Bir solgun yansımasın sen gözümde. Bilmem seni tanıyor muyum; ne ki, hiç uzak kalmadım bu denli senden, bu gecikmiş geri dönüşte olduğu kadar. Yakıp kül etti her şeyimizi birkaç saniye: yalmzca iki yüz dışında, zorla gülümseyen iki maske. Limonlar . Dinle beni, diplomalı ozanlar adı az bilinen bitkiler arasında dolaşırlar yalmzca; şimşir, kurtbağrı, kenger. Oysa ben, kendi payıma, içindeki yarıyarıya kurumuş su birikinülerınde çocukların cılız ydanbalıklarını yakaladıkları, otlarla kaplı hendeklere açılan yolları yeğlerim; uçurumların ağzını izleycrek kamış püskülleri ve limon ağaçları arasından bostanlara ulaşan patikaları. Tükense keşke gürültüsü kuşların; yitip gitse gökkubbenin maviliklerinde; daha net gelir kulağımıza hışırtısı durgun havada dost dalların; ve topraktan kopmak bilmeyen bu kokunun anlatmak istedikleri; ve yağar yüreğimize tatlı bir huzursuzluk. Burada susar keyif veren tutkuların savaşı bir tansık sonucu; burada bulur biz yoksulları varsılhktan payımıza düşecek olan; II Artık Carinzia'dasın; çiçek açmış mersin ağaçları ve su birikintileri arasındaki; eğilmiş bakıyorsun suyun kıyısından sazan balğına, ürkek, yemi ağzında; ya da diken diken pinakololar arasından akşamın kızıllığını izliyorsun, ıhlamurlar üzerine vuran ve renk renk perdeleri sularda iskele ve pansiyonların. Islak çukurun üzerine inen akşam C U M H U R İ Y E T KİTAP SAYI 3 6 1
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear