24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Mahmut Makal' dan:"Acımsı Anımsı 1 Anadolu Insammn Tarihi Makal, yapıtında, okuyanların gözlerini faltaşı gibi açan anılarını günceUeştiriyor. Aksaray'm Demirci köyünden başlayan macerası, 1943'tekiîvriz Köy Enstitüsü'ndeki öğrencilik yılları ve Eylül 1947'de başlayan öğretmenlik yıllarını izleyerek günümüze değin geliyor. Makafın yaşam öyküsüdür bu, kısaca. Bu öykü, ülkemizde Anadolu'nun ve Anadolu insanının uyanmauyandırılma tarihidir. MUHSİN ŞENER esas alarak yürutülen bir kalkınma çabasıdır bu. Köylü uyandınlacaktır. O denli öncmlidir kı bu, köylü çoğunluğu oluşturduğu için onların kalkındırılması ülkenin kalkındırılması anlamına gelmektedır. Bu yapılmalıdır! Hani sık sık söyleniyor: "kentte ne varsa köyde de o olacaktır!" diye, tıpkı öyle.Köyleri de kentler gibi yapmak... Bu, nasıl olacak?.. Köy Enstitüleri, önce köylü insanı her yönden eğitip onları üretken bir hale getirmek için, onları cehaletten kurtarmanın yollarını aramıştır. Köy Enstitüleri, köylerden çocuklar alarak bunları oralarda yetiştirip yine köylerine gönderiyordur. Oralardaki insanlar cehaletten kurtarılıp eğitilsinler istenmiştir. Önce onlara, okumayazma öğretmek, sonra da üretimlerini arttırıcı teşvikler yapmak. Bu konuda öğretmenleri örnek hale getirmek... Yine içlerinden çıkanlardan sağlık elemanları yetiştirip onları da köylere yollamak. Hiçbir eğitim ve sağlık tedbiri bulunmayan ülkede önemli tedbirlerdir bunlar. Bu çalısma, 1950 yılına dek sürdürülmesine karşın Anadolu köylüsünün çok büyük Dİr bölümünün okuma yazma sorununu çözmüştür. Bu okullardan yetişen insanlar Anadolu'nun kalkınmasını sekteye uğratacak her türlü girişimin her zaman karşısında olmuşlardır. Onları suçlamışlardır. Halkın çoğunluğunu oluşturan köylü kitlesinin cehaletten kurtarılması, üretken hale getirilmesi (salt beyin olarak bile olsa), tuzukuru olanları ürkütmüştür. Onlar bu ibrikçibaşılıklarını yitireceklerini anlamışlardır. Siyasada da uyanan kitlenin demokratik haklarına sımsıkı sarılacağını vc onları vermemek için direneceğini bildiklerinde uyaranları ve onlara yandaş olanları hcp suçlamışlardır. Onlarsa niç yılmayıp, hep direnmislerdir. Bu insanlar birer kahraman git>i kendilerine yurtlarına adamış olarak yaşamışlardır. Kalanları da hâlâ öyle yaşamaya devam etmektedir. Köy Enstıtulerının macerasını ve çelişkilerını anlamadan Makal'ı anlamanın olasılığı yoktur. O, bu kurumların yetiştirdiği köylü bir yazardır, sayısı (17)'yi bulan yapıtlarının birkaçı 2. baskıda iken büyük çoğunluğu (313.) baskılarını yapmışlardır. O, bu yapıtlarında hep Anadolu insanının çelişkisini kabak gibi ortaya koyuvermiştir. Işte anılanndan ikı çizgi: x. Doğup büyüdüğü Demirciköy'de ve çalıştığı Nurgök'te, zamanın AksarayGüzelyurt bucağı müdürü, kitaplarını toplayıp iki çuvala doldurttuktan sonra babasına "Biz de çocuk okutuyoruz, git bak bakalım evimizde bir kâğıt parçası, bir kitap bulabilir misin? Neden çocuğunuzun sağa sola sapmasına dikkatsiz kalıyorsunuz?" (s.51) diyor. Diyor da halt edivor. Bakındı hele ....nın zoruna! Bakındı hele ....nın yaptığına! Bunlar, o kus beyınleriyle yaptıkları işin çok büyük bir aymazlık olduğunu bile sezemeden, anlayamadan 'şeyler' çekip giderler bu dünyadan! x. Ozan Abdülkadir Bulut, Anamur'un Demirören köyünde öğretmenlik yapmaktadır ve evinin duvarlarını yerel el işleriyle süslemiştir. Duvarda köylü işlemesi bir de hasır vardır. Kurbağanın ayaklarından ön sol ayağı yukarıya doğru kalkmış durumda bulunuyor. Ozan Abdülkadir Bulut bu nedenle bakanlık emrine alınmış ve kurbağanın sol ayağının yukarıya doğru kalkmış olması suç oluşturmak için yeterli bulunmuştur. (s.l 19) Bu durum Bulut'un solcu olduğuna hüküm vermek için yetip de artmıstır bile. Bu çizgiler, Anadolu da Makal'ların nelerle başettiklerini eösteren iki küçük örnek... Makal'ın Daşetmeye çalıştığı bu olaylar hâlâ Anadolu'nun bir çok yöresinde yaşanıyor ve Makal yerine onlarla başkalan didişiyor.... Şimdi de bir başka alıntı: "îzmir'de çıkan bir dergi boyuna yazı ister. Yolladığım yazı çıkar amma ben görmem. Ankara'da rastladım dergi sanibine. Yeni çıkan dergiden bir demet koltuğunun altında, dağıtıyor. Bir tanesini ister gibi oldum, 'sayılı' dedi. Sahibinin hanları, hamamları var. Yayımlanan yazımın fotokopısini almak için dergiden birini beş dakikalığına ödünç alabildim" (s.146) "1963 yazında birgün Demokrat Izmir'c uğradım. Gazetenin sahibi Adnan Düvenci söyleşi sırasında 'benim gazeteye arada bir yazı yazsanız ne güzel olur' dedi. 'Telif ücreti olarak ne ödüyorsunuz?' dedim. 'Hem yazınızı yayımlayacağız hem de telif ücreti mi ödüyeceğiz? demez mi?" (s.146) Makal'ın, yurdumuzdaki kültürel üretime aydınlarımızca nasıl bakıldığına ilişkin bu örneklerini, bugünkü kültürel düzeyimizin tanımlanmasında kullanmak durumundayız ne yazık ki... Bu tutum, Türkiye'yi, altmış milyon nüfusuna karşın ancak, (33.5) milyon gazete satılabilir ülke haline getirmedi mi? Bu gerçeği kim yadsıyabilir? Ve bunun sorumlusu Makal mıdır? Yoksa ben miyim?.. Anadolu'nun tarihi hep "1071 Malazgirt Ovası'nda at koşturan atalarımızın oklarıyla..." diye başlayan bir tarihtir. Hiç, o Malazgirt Ovası'nda yerleşik insanların nerelerde oturdukiarı, ne yedikleri, ne içtikleri, nasıl yaşadıkları; nereden nereye geldikleri; neden oralarda bulundukları, ne kazandıkları, niçin o kadar kazandıkları; topraklannın, hayvanlarının bakımsızlığı; camileri, hocaları, dinleri, dinlerini algılayışları; kavgaları, dünya insanları ile olan ilişkileri gibi konulara bakarakbunların gelişimi ve insanımızın bunlar konusunda yapıp ettiklerini hiç mi hiç düşünmedik. Bunlann tarıhinı yazın bakalım ne çıkacak ortaya? Bakın bakalım ortaya çıkan tablo nedir? O zaman, kim ne yanmış ve nereve dek yapmış anlaşılacaktır. Bu, Anadolu insanının tarihidir; Anadolu insanının gerçekliğidir ve bu gerçeklığın çok iyi bilinmesi gerekmektedir Bunları iyi bilmezseniz yanlıslık yaparsınız; faydalı olduğunuzu sandıkJarınıza zarar getirebilirsiniz. Çünkü yanlış algılanmışsınızdır. Işte Makal, bu anlatılanları yapıyor. Anadolu insanı ile yaşarken nelerle karşılaştığını anlatıyor bize bu yapıtında. O, köylülerle, entelektüellerle "yapıp ettiklerinin" tarihini yazıyor; hiç yorulmadan, hiç saptırmadan, dümdüz ve yaşadığı gibi... Aslında "köylü yazarlar"ımızın tümü bunu yapıyorlar. Onların yapıtlarına bu açıdan yaklaşmak gerekiyor. "Köylü romanı, köy romanı" falan gibi geçmişte epeyi geniş biçimde yapılmış ouıunan tartışmalara girecek dcğilim. Ne var ki "köy romanı" ya da "köylü romanları" denilen türün, Anadolu insanının yani köylülerin tarihi olarak ele alınıp değerlendirilmesinde büyük yarar görmekteyim. Bu açıdan köy romanı yazarlarının önemli katkıları olmuştur. Makal, bu yazarlarımızdandır. Onun Anımsı Acımsı adlı anıları bunun en güzel örneği olarak karşımızda bulunuyor. Onun bu yapıtında kendi yazgısını okurken Anadolu insanının yazgınuz. Gerçeği, Anadolu'nun gerçeğini, Türkiye'nin gerçeğini görmek için onun DU güncelleşen anılarını okumalısınız. • Anımsı Acımsı,/ Mahmut Makal/ Amlar, 2. Baskt/ Prospero Y., Ank. 19V4 SAYFA 7 Küttüral düzeylmb W alter Benjamin, "tamamlanmıştamamlanmamış zaman" tanımını getirmiştir. Tamamlaıimamış zaman, yaşanmakta olan zamandır. Tamamlanmış zaman da yaşanmış, bitmiş zamandır. Tamamlannıamiij zamanla tamamlanmış zaman arasında bir uyıım aramaktır anıları saptamak. Uyum, bu iki zamanın birleştikleri zemindir. Ve güncelleştirilerck o anılara yaşanırhk vermektir yapılan. Zamana böyle yaklaşmak, yaşananların vc yaşanmış olanların derin kuyulardaki köklerini görmek anlamına geliyor. Yaşananların derinliğindeki nedenleri doğru görmek, onları doğru saptamak gerckiyor önce. Bu saptamanın doğru olmaması, güncelleştirmenin yanlış yapılmasını gctiriyor. O da anıların uoğru olmadığını göstermektedir. Makal, Anımsı Acımsı 1 adlı yapıtında, okuyanların gözlerini faltaşı gibi açan anılarını günceUeştiriyor. Aksaray'ın Demirci köyünden başlayan macerası, 1943'teki Ivriz Köy Enstitüsü'ndeki öğrencilik yılları ve Eylül 1947'de başlayan öğretmenlik yıllarını izleyerek günümüze değin geliyor. MakaPın yaşamöyküsüdür bu, kısaca. Bu öykü, ülkemizde Anadolu'nun ve Anadolu insanının uyanmauyandırılma tarihidir... Yanıbaşında da Anadolu'nun dünyaya açılısının nasıl başladığını ve sürdüğünü üe gözlemlcriz. Köy Enstitüleri'nin açılmasıyla başlayan yeni bir kültür tarihi dönemi vardır Türkiye'nin. Bu dönem, nüfusunun %80'i köylü olan bir ulusun bu köylülükten kurtarılmaM için yürüttüğü çabaların önemlilerinden biridir. Köylü nüfusunun çok olduğu bu ülkeue, köyden başlayarak ve köylüyü Anadolu insanının çelişkisi Giincelleşen amlar sını alttan aktan akarken görüyorsu ÎUMHURİYET KİTAP SAYI 341
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear