Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
"amatörlerin", r olmayan kişilerin, bu. Kımıltılı birfelsefeseverlerin dıinyası ortam gerçekten. Güncel, ruhsal, toplumsal sıkıntılarına, çeşitli nedenlerle felsefeden yolyordam, çare, mutluluk sağlamak isteyenlerin sayısı hiç de az değil de ondan. Güzel bir şey bu. Her zaman gönlün dilediği arıduru istenç ve bilinçle davranmasalar bile, felsefe etkinliğinin saygın bir öbeğini oluşturuyor Türkiye de felsefe sevenler. Benim konumum ne mi? Ordan oraya koşturup duruyorum, kendimi bildim bileli hep koşturuyorum. Kendimce adlandırıp değindiğim üç yörenin üçünde de ödevler, görevler, amaçlar verdim kendi kendime. Kuşkusuz bu yüzden göçer bir kuş gibiyim. Ola ki bundan, çoğu kisilerin tasarımlarında yersiz yurtsuz kaldım. Kimileri beni "edebiyat" diye sınırladıkları bir alana koyup unuttu; kimileri de "felsefe"nin bir yöresine koyup unuttu. Benimsenişlerim, benimsenmeyişlerim, benim yönümden yalnızca özümün özü yaşamım yönünden önemli. Ne var ki, ülkenin genel kültür yapısıyla yakından ilişkili öznelkişisel bir sorunöbeği bu. Sereserpe ele alıp incelememiz gerek. Oylumu taşırmamak için, gönlüm ne denli akarsa aksın sorunu irdelemeyi bir yana bırakıyorum. Bunları biraz açar mıstnız? Hep ama hep içiçe dolanan, dolandıkca dolanan sorular, sorunlar ortamında buldum kendimi. Sorulara, sorunlara yanıt deneyişleriyle seğirtirken, düşünme duyma yönünden alışagelmiş geleneksel öbeklerin, bölgelerin, kesimlerin, kolların, dalların, alanların birinden öbürüne savruldum durdum. Denemecilik yazgısı bu. Denemecilik: adlandırmalardan Dİr adlandırma, kuşkusuz. Adlar önemli değil. Önemli olan kültür gerçekliği. Dediğim gibi: Hem Fenomenoloji hem Çözümleme pek çok arama, arayış doğrultusu kapsamakta. Ikisini andım; anadoğrultular bunlar benim için. Yapıp ettiğimce her Fenomenoloji, derinliğine bir görünümçözümlemesi benim için. Çözümlemeyse, her anlamda görünümleri tüm ayrıntılarıyla kavrama istenci. Bu iki ayırtedilmez merak ("sevgi", "yaşama", "yöntem", "uygarlık" da diyebiliriz bunlara) birbiriyle sarmaşdolaş bende. Ne yapıp ettiysem böylesi bir kültür yoğunluğuna dönüştü, felsefe, edebiyat, bilim, eğitim gibi serüvenlerim. lşte bu kültür, başka türlü dendikte, bu bakım, bu ödev, Dİr yaşamatürküsü benim icin. Burda kültürgerçekliğim. Bırakın ki, hem tek kişi, hem toplum, hem insanlık olarak hepimize özgü bir gerçeklik bu; hepimizden bilinçli yaklaşım bekleyen bir gerçeklik gibi geliyor bu bana. Tek bir kovuğa sıkıştırmadı beni çözümlemelerim. Tam tersine: açtıkça açtı önümü çözümlemeler. Böylece, bir akım olarak Çözümleme, gençlik anısı artık benim için. Değişti de değişti yıllar yıllarıma eldendikçe; nerdeyse tanınmaz olup çıktı. Dikkatli biri: "Çözümleme, birleştirme olup çıkmış bu adamda" diyebilir. Haksız da değil hani. Gelgelelim, çözümlemelere dayana dayana birleştirmelere ulaştım. Çözümleyici olmasaydım, hiçbir yere ulaşamazdım. Çözümlemelerden birleştirmelere, ordan başka çözümlemelere, sonra hep yeni çözümlemelere, birleştirmelere, ordan hep yenilerine. Tükenmezliktir denemecilik. Yazanıçizeni, "Bu felsefeci", "Bu edebiyatçı", "Bu bilimadamı" diye çekmecelemeye karşıyım. Ne yazık ki, yeryüzünün her yanında çok kişi, ülkemdeyse pek çok kişi tutturmuş gidiyor bu tür yaftalamaları. Ben de yetesiye payımı aldım. Içine kapalı uğraşalanlarına yerleşip kalmak gibi bir tutkum olmadı niç. Birbirinden ayrı, birbirinden uzak tasarlayamadığım başka başka kavramların oluşturduğu türlü türlü sorunlarla hesaplaşmaktan alamadım kendimi. Ne gibi kavramlar bunlar? Dil, kuram, anlam, eylem, iş, dünyagörüşü, kuşku, beğcni, ahlak, erdem, sanat, doğru, mantık, bilgi, eğitim. K İ T A P SAYI 3 1 2 Daha da niceleri. Desene, nice nice gerçeklik ve hayal odaklarında mekik dokuyup duruyorum. Bu sözümona sayım bile, felsefeydi, edebiyattı, bilimdi, bu gibi ayırımların benim için artık pek bir değeri kalmadığına göstergelik etmekte. Ayrıca: çağrışım çağrışım, karşıt karşıt bu kavramların: altlı üstlü, uzak yakın, eksik artımlı, bileşimlerle yinelene yenilene içiçe örgülendığini gözönüne getirelim. Bu örgulenişse, düzçizgilere meydan okuyan çetrefil geometrilerinden dolayı, bir tek alana takılıp kavranacak sey değil. Sorunlu kavramlarım, kolay kolay akıl ermeyen bir ögeoylumdüzeydizge engebesinde dalgalanmakta durmadan. Işimiz neyle, epeyce belirginleşti gibime geliyor. Eğitim ve anlayış yönünden yararlı görünse bile, çoğun, çarpık mı çarpık bakış açılı değerlendirmelere yol açıyor yazarıdüşünürü bir alanatıkama: Yazarlann, düşünürlerin kendileri bile bu çarpıklığa düşüyorlar sık sık. Bense bundan hep özümü sakınmaya çalıştım. "Konumlarımın" hiçbirinde direnmedim. Içöznelliğimin, dışnesnelliğin gereğini yapmış oldum böylece. Benimsenişlerime, benimsenmeyişlerime gelince: eksiklerimi giderme eylemlerine, beni en çok sevindiren eylemler gözüyle baktığım için, tüm çabalarımı, çuvaldızı hep kendime batıra batıra sürdürdüm. Bu süreçte, başkalarına, iğne gibi şeyler batırmayı aklımdan geçirmedim. Zamanım olmazdı zaten. Yazılı yapıtlarımda olsun, öbür etkenliklerimde olsun, dıştan bakışrt ne denli aydınlık yerdeyim, ne denli değilim, pek bilmiyorum. Kimi, bu benim işim değil diyorum; kimi de merak etmekten kendimi alamıyorum. Bir gün bilebilecek miyim? Neylersin ki, yaşamca sınırh varlıldanz ayrıcalıksız hepimiz. Bu çerçevede azıcık da yönteminizden söz eder misiniz? Boynum kıldan incedir "yöntem" dendi mi. Dayanamam, sımsıkı sarılırım. Canım benim yöntem. Herkes için böyle ama yöntem'de duraksayan kim; yanıtlarla dolu eller kafalar. Bense, sorucu olduğum için, soruları sorgulamaya bayılmm. Yöntem işte: neyi, nerde, nasıl, kime soracağımızın yolunayordamına ilişkin yanıtları denemek. Insan kültürünün, eğitimin temel direği. Yöntemsiz düşünme: başıboş düşünme. Kuşkusuz bu: yöntem, ille de mantıkla özdeşlik kurmaktır; yöntem, ille de sınırsızca çekidüzendir; yöntem, insanın ille de her şeyidir anlamına gelmez. Özde, araçtır yöntem, ama "tek" araç değil. Şöyle ki, yalnızca, bilgiye varma gözüyle bakamayız yönteme. Her çeşit tekniğe ve topluma ilişkin mutluluk amaçlarını gerçekleştirmenin onsuzolunmaz koşuludur yöntem. tnsan varoluşunun temel bir ögesidir yani. Böyle de, "Yöntem!" "Yöntem!" dediğime bakıp "Her şeyi valnızca akılla açıklıyor bu; Descartes'çılardan geçilmiyor zaten, al sana bir akıfcı daha" doğrultusunda yorumlanmayı istemem. Gerçekliğime hiç mi hiç uygun düşmüyor böylesi şeyler. Sürüyle nedeni var bunun. Tekçilikle alıp vereceğim yoksa da, nedenlerden bir tekini şöyle bir anmam yeter sanıyorum. lşte böyle bir ortamda, birtakım kavramlara, yani soru ağlarına taktım aldımı, gücümü, tadımı, ne denli becerebildiysem kuşkusuz. Neyi görebildiysem böylecene görebildim; görcbildiklerimi, başkalarının da görmesine sundum. Ne çıkar, ne arddüşünce güttüm. Değil mi ki bunalım'la işim gücüm, "yöntem" dediğim şeyin ötesınde tutunacak neyim var kı. Nerden mi çıktı şimdi bu "bunalım"? Inancım şu: sonsuzca karmakanşık bir yaşam biz insanların yaşamı. Benimki öyle. Çoğun özlemlemekteysem de, başka türlüsünü pek tasarlayamıyorum. Karmakarışık, hem de nasıl; neyin ne olduğu; neyin nerde başlayıp nerde bittiği; neyin önemli, neyin önemsiz olduğu, nerdeyse hiçbir şey, hiçbir şey önceden belli, beîirgin değil. Aman tanımayan hızlar, süreçîer, geHpgeçicilikler içinde yaşıyoruz, ya da, bu içindelige "yaşama" diypruz, Ne yana dönsen: acı, acımasızlık. Ürkütücü değişiklikler yüzünden, özellikle de bireyi, toplumu tepeden inme zorlayan yaptırımlar yüzünden rahatı kaçmıs çağın. Geleceğe dönük saydam deneoilecek şeylerden söz etmek gülünç. (Hep "şey" şey" diyorum, çok bilmişkr ne derse desin, neyin ne olduğunu bilmiyoruz ki, başka bir "şey" diyelım.) Dengesiz, dengesi önceden hesaplanamayan, daha kurulurken bozulan dengeli dengesizliklerin güvensiz kaydırağına kapılmışız. Yalım yalım, dalga dalga, deprem deprem üstümüze boşalıyor: savaşlar, hastalıklar, sömürüler, azgınlıklar... Tuhaf mı tuhaf bizim insandünyamız, bunun, nedenli nesi dünyaysa artık. Böylesi bir ortamda kişitoplum için temel istenç: mutlu, özgür, yaratıcı,,,nitelikli olmak. Öyle, öyle de nasıl? Doğal teknik nesneleriyle, örgütleri, iletileri, yönelişleriyle gürültüpatırtısı her gün korkunç artan doluluklarda, boşluklarda durmadan orayaburaya koşuşturmalara uygun düşecek dörtdörtlük yöntem yok, anlaşılan. Bir bunalımyöntemi benimki. Mantıkça bağdaşmazlar ama bağdaştılar diyelim bu iki kavram, "Dunalım" ile "yöntem" neyle ne bağdaşacak ki, bağdaşma ne ki? Iler şeye karşın çalışıp çabalamak gerelc. Kendimizi bırakamayız. Tüm ıkılsezgi yetilerimizle kucaklamak zorundayız gerçekliklerimizi. "Kucaklaşmak" bu. Düşmanımız değil ki gerçekliklerimiz, onları yok etmek için onların üstüne yürüyelim. Her şeyimizle, biz, kendimiz n'oluruz o zaman? Kaçınılmaz görevimiz: çoğun kaypak, kaygan, evreninsan gerçekliğinin kültürümüzle uygun kıldığımız yerlerine düzenadacıkları kurmaktır. Insankültür konumumuz iteliyor bizi buna. Güç ama onurlu, tehlikeli ama tatlı bir uğraş bu. Çünkü yaşam bu, böyle oluyor yaşama. Başarıları, başarısızlıkları, elden geldiğince abartmadan, aça aça geliştirdiğimiz akıl ile; hep yenilerini kata kata genişlettiğimiz sevgi ile yapacağız bunu. Şimdi söyleyecek daha nice şey var ama şöyle cıeyip keseyim: yapabileceğimin pek azını yapabildimse de, bundan böyle bazı şeyler daha yapabilirim umudundayım. Yolyordam yardımcısı "yöntemim ': bunalımlar ortasında hep yanar tutmaya çalıştığım mum. Kültür, sizin felsefi söyleminizin en önemli kavramlartndan biri: "Hep döndüm dolaştıtn, kültür konusunda buldum kendimi; pek dıştna çtkmadtm" diyorsunuz sizinle yaptlan bir başka söyleside (A. Kaynardağ, relsefecilerle Söylejiler, 1986, s. 139); işte bu çerçevede Kültür yaşamtmtzın son durumuna ilişkin gözlemleriniz nelerdir? Ağırlığını felsefe yazarlığında yaşayan bir kültür adamıyım. Bazen denemecilik diyorum bu yaptığıma, bazen de özgür yazarlık. Kimine "kültür felsefecisi" gibi görünüyorum. ("Kültürfilozofu" deyimi ürkütüyor mu, esirgeniyor mu, orasını bilemem, her neyse.) Kimi de ne diyeceğini şaşırdığından, unutuşlara iteleyip geçiyor. Aşağı yukarı son 10 yıla ilişkin yazıçizi eylemlerime gelince (yurtdışı, Türkçedışı etkenlikler bir yana) yurtiçinde: Kültür Kuramı, Bunalımdan Yaşama Kültürü, Çağdaş Ortamda Teknik, Içi Dışıyla Batının Kültür Dünyası, Tadı Damağımda adlı kitaplarım yayımlandı. Umuyorum, yakında kişitoplum eğitimine ilişkin yapıtım çıkar. Sanat felsefemin de eli kulağında. 1992'de Istanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü, öğretim üyeliğinden emekli oldum. YÖK denen o ne olduğu artık herkesçe bilinen, ama gene de sürüp giden kültür tekelciliği döneminde, bir ara uygulanan kişisel sicilyazımındaki resmi saptamayla "Idare ile teşriki mesai etmiyor" anfatımlı "kötü" sicille emekli oldum. Kültür yaşamı diye ne yaptım, peki? Modaların, çalımların, geçer akçe takıntıların uzağında didindim durdum: okudum, yazdım, paylaştım. Övünmek gibi olmasın, bağnazlığa ödün vermeyen öğrencilerin yetişmesine katkilı olmaya çahştım. Yaşadığımız ortamda öyle zor iş ki bu. Bana takılan iki ad uyarınca: "Sorucu" ve "Armağancı" oldum. Ne denli emek, çaba, sıkıntı, tehlike göze almayı gerektirse de, eşsiz tatlar derlemekteyim bu talihimden. Bilgi sezgi, coskuyla yoğrulan bir yaşam işte. Güzel okurların aydınlığr. övüncüm. Kıvancımsa: başarılı öğrencilerin mutluluğu. îstanbuî Üniversitesi'nden emekli olduğunuz 1992 yılından bu yana sanatla doirudan ilgili bir ögretim kurumunda (Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar fakültesi) doktora düzeyinde seminerler yapmaktasınız Sanata ilişkin görüşlerinizi, dile dayalı sanatlar yönünden, Insan Aasından Edebiyat (1969, 1977, 1985) adlı yapıtınızda dile getirdiniz. Bu kez ise ilginiz öğretici olarak görsel sanatlara yönelik. Felsefesanat ilişkilerini bu baglamda degerlendirir misiniz? Yaşlanmaya yüztutan, çekinmeden söyleyelim, sonuna yaklaşan düşünürler sanata merak duymaya başlarlar. Baldıranı içmeden öncesinae Sokrates'in söyledikleri çınçın yankılanır kulaklarda. Ge! gör ki, bu gibi durumlarda iş işten geçmiştir çoğun. Bende öyle değil. Dile, dillere, dolayısıyla kuşatıcı bir insan kültür alanı olarak sanata, özellikle resim ve heykele duyduğum tutku felsefeye cötürdüydü beni. Ne çocuksu umutmuş dense de, sanat düğümlerimi çözmek için atıldım felsefeye. Felsefedilbilimi okurken Sanat Tarini de okudum yıllarca; bugüne dek hiç bırakmadım da. Felsefe'ye içkin soruyann uğraşlanm tat tat, bilgi bilgi kıvam tuttukça, sanat, olduğundan daha çekici göründü gözüme. Herkesin sandığından daha zor sey sanat, en çok da sanat bilinci. Özellikle sanatın düşünmeye ilişkin temellerine ateşle sarıldım. Aceleci yayınlardan kaçındım ama. Düşünme işlerinde acelecilik eden, ergeç yüzeyselliğe saplanır kalır. Yüzeysellikse, başlı başına bir erdemsizliktir. Onyıllar boyunca, dıştan, sessiz sessiz; içte, çalkantı çalkantı çalıştım durdum. Sonuçta, "Edebiyat Felsefesi" diyebileceğimiz biriki derinleşme yapıtı dışında bir şey çıkarmadım. Nedeni, sanatı konu alan yazıların, bizdeki partal durumu. Birkaç ayrıcahkJı kişi bir yana, ister sanatçı, ister düşünür, ister eleştirmen olsun, kimden ne okuduysam okuyayım, okuduklarımı anlamakta zorluk çekiyorum. Şimdilerde de, eksiklerim diken diken hep içime batıyor. Sonu var mı bunun, batsın, hep batsın, hep batar zaten. Gene de, sanatdüşünce bağlantısı üzerindcki çalışmalarım günışığına çıkacak bir biçim kazandı gibime geliyor. Marmara Güzel Sanatlar'daki yoğun seminerlerimin yararını gördüm. SAYFA 11 C U M H U R İ Y E T