05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

0 K U R L A RA "Sürgünlük bir durumdur: konumu belirleyen, belirlencni yansıtandır aynı zamanda. însanhğın trajik serüvenini anlatır bize. Edebiyat için zengin bir kaynak. Yazar için de öyle: Çekilen acılar, yoksunluklar, sürüklenisler bambaşka bir duyarîık evreni sunar ona. Jpseph Brodsky, bunu, söyle tammlıyor: 'Biz yazarlar için sürgün her şeyden ö'nce bir dil olgusudur. Anadil bilincini gelistirir çünkü. Ve ona sığtmştn ya da nndan kopusun koşullannt ohışturur.' Bu yönelişin koşullan hep değişkenlik getirir: Yazarınsanatçının siyasal erkle, devletle, toplumla veya toplumsal kurumlarla çattşması düşünselplandaki muhalıf kimliğinden kaynaklanan bir olgııdur. Dayatma zoruntu sürgünlüğü, dcğjşmeme gönüllü sürgünlüğü, çözülmeyozlasma iç sürgünlüğü veya kendi kendinitı sürgünlüğünü getirir. Burada belirgin bir başka ayrım da sudur: Sürgüne gidenler, sürgünü seçenler. Gidenler zorunlu, seçense gönüllüdür. Ortak paydaları ise: kaçışHr. Sürgün, göçebe, gezgindirler." Feriaun Andaç, "Sürgün Edebiyatı, Edebiyat Sürgünlerfne yazdığı "Sunuş"ta bunlan sö'ylüyor. Bunun ardından da sürgünlükle ilgili nefis yazılar arka arkaya sıralanıyor. Kimler yok bu yazıların yazarlart arasında. Kimlerin sürgün olduğunu görmek ve okumak için kitabt edinmeniz gerekiyor. Büyük keyi/ler alacağınm umuyoruz. Bolkitaplı günler!... TURHAN GÜNAY Leyla Pamir'den "Müzik ve Edebiyat" Müzjğin edebiyatla kucaklasması Leyla Pamir'in "Müzik ve Edebiyat"ını okurken yalnız kitaplara uzanmakla kalmıyor, plaklığınıza da uzanıp sözü geçen müzik yapıtlarını, yeni bir kulakla duymak istiyorsunuz. EVİN İLYASOGLU B Imtiyaz Sahibi: Berin Nadl OBasan ve Yayan: Yeni Cün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.ş. ocenelYayın Yönetmeni: ortian Erinç ocenelYayın Koordinatörü: Hikmet Çetlnkaya CYazıişleri Müdürleri: Ibrahim Yıldız (Sorumlu) . DinçTayanç oYayın Yönetmeni: Turhan Cünay c Crafik Yönetmen: Dilek llkorur o Reklam: Medya c CUMHURİYET azı kitaplar vardır ki onları okurken bclli bir birikim önkoşuldur. Sayfalarında ilerlerken kafanızdaki referans noktalarına gönderme yapmanız gerekir. Hatta yerinizden kalktp kütüphanenize uzanarak o kitapları bir kez daha ve yeni bir gözle okumanız bile söz konusudur. Leyla Pamir'in son kitabı Müzik ve Edebiyat ı (Varlık Yayınlan/Deneme Dizisi: 13, 1996) okurken yalnız kitaplara uzanmakla kalmıyorsunuz, plaklığınıza da uzanıp sözü geçen müzik yapıtlarını baştan, yeni bir kulakla duymak istiyorsunuz. Hatta nota arşiviniz daha zengin olsa da plağını dinlediğiniz yapıtı notadan da izleseydim, diyorsunuz. GereK edebiyat alanında gerekse müzikte bilegeldiğiniz nice başyapıt yeniden gündeme geliyor, bir başka açıdan onları irdelemeniz için sizi kışkırtıyor Leyla Pamir. Leyla Pamir'in kitabında müziğin genelde üç yöndcki işlevselliği ele alınmış: Birincisi strüktür açısından, müziğin malzemesini kendi malzcmesi haline dönüştüren edebiyat yapıtları ki sonat yapısımn uyarlanması ya da leitmotiflerin kullanımı bunun göstergesi. tkinci işlev ise müzik sanatından söz eden, bestecilere ve onların belirli yapıtlarına değinen, onların konularını bir esin kaynağı olarak kullanan romanlar şeklinde ele alınmış. Burada yer yer müzik sanatı öyle ağırlık kazanıyor ki, romanı ya da bir başka edebiyat türünü bir gereç (vasıta) olarak lcullanabiliyor. Örneğin Thomas Mann'ın müzik bilgisi bunun kanıtı. Adrian ve Serenus arasındaki müzik sohbetleri gibi. Thomas Mann'ın Dr. Faustus'unu müzıksel öğelere bölüyorsunuz, romanın Thomas Mann'ın müzİK bilgisini aktarmak için bir gereç olarak kullanıldığını görebiliyorsunuz. Açık açık anlatmaktadır Thomas Mann müziğin kendi sanatını etkileyen inceliklerini. Oysa bir de gizli kapaklı anlatanlar var müzikedebiyat ilişkisini. Örneğin Hindistan'a Bir Geçit aulı romanında E.M. Foster, sonat biçemini yazısına uyarlarken sözünü ettiğimiz birinci işleve örnek vermektedir. Üçüncü işlev ise edebiyatmüzik işbirliğinin doğurduğu ancak müziğin eklenmesiyle süslenip yücelen türler. Bunun ömeğini Da Ponte'nin librettosunu Mozart'ın yüceltmesiyle Don Giovanni'nin görkeminde görüyoruz. Disiplinler arası etkileşim son yılların başlıca entelektüel konularından biri haline geldi. Tüm sanat dallarının bir diğerinin malzemesini kullanarak kendine yeni boyutlar aradığı bir dönemde yaşıyoruz. Müzik ise en soyut dal olarak tüm sanatları etkilemekte. Müziğin malzemesi resim, mimari, heykel gibi dallarda; sinema, tiyatro gibi görsellikle birebir örtüştüğü dallarda daha işlevsel olarak ele alınırken edebiyatın içcrdiği türlerde ayn bir önem kazanıyor. Edebiyat türlerinde, şür, öykü, roman, deneme, vb., müzik ya birincil işlevinde, yapı olarak öne çıkmış durumda, ya da edebiyat türünü kullanıp kendi varlığını sunmuş, ikincil durumda ortaya çıkıyor. Doğal ki bu yalnız günümüzde böyle olmuyor. Çağlar boyu bu etkileşim söz konusuydu. Ancak nice klasiklcşmiş yapıtı günümüzün gözlüklcriyle irdelediğimiz zaman daha belirginleşiyor bu karşılılclı etkileşim. Aslında Leyla Pamir in kitabını okurken bir de bakıyorsunuz ki iş müzikedebiyat ilişkisini çoktan aşmış; ruhbilim ve toplumbilim gibi SAYI 358 dalların da müzikle alışverişi söz konusu edilmekte. Mahler'in üriinlerine değinmeden onu Mahler yapan karmaşık bir karaktere sahip eden koşulların da ele altnması gibi. Mahler, yabancılaştığı dünyada kendi imgetemi içinde yüce bir katta yazdığı senfonilerde yer yer somut, dış dünyayı çağrıştıran göndermeıer yapar. Bu gönuermeler bazen Kİasikleşmiş bir bestecinin klişeleşmiş yapılarıdır; bazen doğa seslerinin yansımasıdır. Bu somut belirtileri "Müzik sözcükleri" olarak tanımlayan yazar, Mahler senfonilerden çeşitli örnekler veriyor. Örneğin, 1. Senfoni'nin 3. bölümündeki Cenaze Marşı'nın teknik yapısını incelerken şöyle bir açıklama getiriyor: "Cenaze Marşı bozguncu bir kanonla başlarken, surdinli davullar bir dörtlü aralığını duyururlar. Bu ritmik dörtlü aralıkla başlayan marşın üst seslerinde çingene polkaları ve göbek havalarını anımsatan gülünç bir ezgi bulunur. Burada çok açık olan Cenaze parodisinde, Mahler'in dünyanın kabalıklarına, vurdumduymazlığına duyduğu yabancılasmalar, dünyaya ilişkin müzik sözcükleriyle doğrudan açıklanmaktadır." Mahler'in kültür fetişizmine karşı çıkışını, çağlarboyu alışılagelmis, tekrarlana tckrarlana yozlaşmış müziğe başkaldırışını ve böylece bu dünyaya ve sanatına yabancılaşmasını edebiyat dünyasından bir örnekle koşut anlatıyor yazar: "Dostoyevski'nin Budala romanındaki Nastasa Fillipovna'nın şöminenin alevlerine attığı âğıt ka paralar gibi, Mahler de bir parçası olduğu büyük bir geleneğin müziksef anılarını, ya da anı paçavralarını bir anda imler ve yok eder." Mahler'in senfonilerini bu yönde incelenirken onun mektuplarındaki kendi açıklamaları ve Adorno'nun irdelemeleri de bu bağlamda gündeme geliyor. Belki yalnız Mahler'in Senfonileri üstüne oluşacak başlı başına bir kitabın özetini okuyoruz bu bölümde. "1900'lerin Rus Sanatı Çerçevesinde Rus Simgecileri" başlıklı bölümde ondokuzuncu yüzyılın yirminci yüzyıh hazırladığı toplumsal tarininden edebiyat tarihine, müzik tarihinden resim tarihine kadar uzanan bir yelpazede Avrupa'yı soluyoruz. Ruslar'ın yapıtlarında odaklanıyoruz. Yazar önsözde değindiği bazı romanların Türkçe çevirisi olmadığından onların konularını da aktarmak, örneğin Proust]un Yitirilen Zamanın Aranışı adlı kıtabının "Özünii alıntılarla örnekleyerek sunmak zorundaydım" şeklinde bir saptama yapıyor. Öyle ya toplumumuzda okur, dinleyici ya da izleyici her şeyi hazır lop, komprime tabletler haıinde almaya o kadar alıştı ki, bilmediği bir romanın özetini incelenen konunun uzantısı doğrultusunda ve doğal olarak yazardan bekleyecektir! Proust un imgeleminde yarattığı besteci Vinteuil'un kemanpiyano sonatını hangi besteciye ya da hangi besteci karışımlarının üslubuna uygun olabileceği araştırması başlıbaşına nıüzikbilimsel bir çalışmayı sergiliyor. Burada Proust'un müzik bilgisinc hayran kalmamak elde değil. Leyla Pamir, Proust'un müzik estctiğinin algı konusuna ilk kez ncsnel bir bakış açısıyla eğildiğini savunuyor. Ayrıca çağdaş vc zor bir müziğin anlaşılmasının zamana bağımlı olduğunu ancak tümevarımda gcrçek anlama kavuşulacağını ekliyor. Proust'un aynı düşünce çerçevesindeki Yitirilen Zamanın Aranışı adlı romanı da tümevarımı sürekli geciktirmekte. "Ancak geçmişe yönelen arayış süreci tamamlanıp, yaşam tüm boyutlanyla sergilendiğinde bir senteze varmak mümkün olabilir." Yazarın anlatım dili de yer yeî öylesine müzikselleşiyor ki, belli bir ivmeye kapılıp size ince ince Dİr ezgiyi mırıldanmaya başlıyor: "Romanın hemen basında art arda ortaya cıkan bu iki tema ve onlardan ayrışan motifçikier, iç içe kenetlenirler, temalan minimal dozajlarda çeşitlerler, çatışırlar, uzlaşırlar, romanın ana düsüncesini geliştirirler." Aslında bu kitap müziğe biraz torpilli davranmış, müzik sanatının edebiyatı nasıl süslediğini, ona nasıl yeni bir boyut kazandırdığını kanıtlamak istercesine bir eğilim taşıyor. Unlü librettist Da Ponte'nin Don Giovanni librettosunda "Tiyatro tekniği, şür dili, diyalog kıvraklığı ve parlak mizahı ile" büyük bir ustalık sergilediğini ileri sürerken, bu librettonun eğer Mozart gibi yüce bir dehanın eline geçmeseydi sıradan bir metin olarak günümüze kalacağını da belirtmiş oluyor. "Ne var ki, sözcükle ifade edilemeyen, karakterlerin bilinçaltındaki gizleri açığa vuran, çeşitli eylemler içindeki insanların karşılıklı söyleşileri sırasınua hızlı duygu değişimlerini ifade eden ya da bir durumun getirdiği vahameti ve onun aşdmasını yansıtan, Mozart'ın hızlı ve değişkcn anlatımlı müziğidir." Öte yanda Da Ponte'nin Mozart'a hazırladığı tablo da operanın bestelenmesine zengin bir çerçeve oluşturmuştur. "Tiyatro, metin ve müzikte hiçbir zorlukla karşılaşmayan Mozart entelektüel bir müzik üslubunu, orta seviyedeki halk kültürü ve köylü üslubuyla senteze vardırır, "Mozart'ın Da Ponte ile Don Giovanni Operası için nasıl işbirliği yaptığını okurken onun adeta bir ruhbilimci gibi tek tek karakterlerin özelliklerini nasıl müziğinde yansıttığını da görüyoruz. Yazar, operanın konusal ve müziksel özetini birinci perdeden itibaren birebir bir karşılaştırma içinde incelemis. Sonuçta, "Müziğin diyabolik yönünde karanfık, hüzünlü.iraiik olan ner şey, nınzırlık, aldatıcılık ve mizahla birleşmekte; müzik kısa bir sürede oyunsu'bir hafiflikJe her şeyi örtmektedir." Leyla Pamir'in kitabı daha nice nice çağrışımlara açık bir çalışma. Her bir bölümü okuyup bitirince elinizde olmadan bir çağrışımlar dünyasına giriyorsunuz. Beyin jimnastiği şeklinde daha neler nelerle karşılaştırılabjlir, şeklinde kendinizi sorguluyorsunuz. Örneğin Türk edebiyatında, şiiri Dİr yana bırakırsak yalnız düz yazıda neler araştırılabilir bu yöntem üstüne? Müziksel yapıyı edebiyat yazısına uygulamış yazarlarımızla, müziğin roman ya da öykü süresince yarattığı gelgitlerle yapıtını ören yazarlarımız da bu tür bir inceleme ile gündeme gelebilir. Ahmet Hamdi Tanpınar'dan başka, klasik Türk müziği ile Batılıfaşma sürecindeki müziği karşıtlayan Halit Ziya Uşaklıgil'in Aşkı Memnusu; Oğuz Atay'ın Demiryolu Hıkâyecileri, Pınar Kür'ün bir konçerto formunda işlediği ve Brahms'a göndermeler yaptığı Bir Deli Ağaç adlı romanı; Adalet Ağaoğlu'nun Ruh Uşümesi; Tomris Uyar'ın Miles Davies'e koşut bir anlatım uyguladığı Siesta'sı bu bağlamda incelenmeye değecek, hemen aklımıza gelen birkaç yapıt. Ayrıca müzik sanatının öğelerini anlatım aracı olarak kullanıp Türk dilini bu yolda işleyen yazarlarımız da var. Çağdaş müziğin kakışımlı anlatım dîlini müziğe niçbır gönderme yapmaksızın romanında kullananları, daha yumuşak bir dil ararken sözcüklere aliterasyon yofuyla euphon'ik (uyuşumlu) bir işlev yükleyenler de var. Leyla Pamir'in bu çalışması bizim edebiyatımızda da karşılaştırmalı in celemelerc bir öncü olmahdır. • Müzik ve Edebiyat / Leyla Pamir / Varlık Yaymları / 200 ı. SAYFA 3 TÜPkEbelıiyaöndaMüzft Leyla Pamir KİTAP
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear