Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
adasının doğa tarafından yabanıllaştırılması dahil, her yerde kol gezer iha net. Kıyamet Uzuner, entclcktüel, ahlaki ya da psikolojik bir açığa vurmayla bağlasaydı bu anlatıyi, remanın sonu daha etki li olabilirdi; Uzuner'in doğal bir felaket seçimi, kurmaca dünyasına ydlarca süren çevre çalışmalarından sonra geldiği gerçeğini yansıtıyor olabilir. Romanın sonunu insanca güdülerin ya da sorumlulukların bir sonucu olarak betimleme yerine çevresel bir kıyamet olarak dramatize etrnenin cazibesine kapılmış görünür. Uzuner, roman karakterlerine kimi güdük ve groteks, kimi de yaşamdan daha biiyük hayranlık duyar, ancak onları sıradan insanların, uluslararası bir komplonun ve doğal bir felaketin sözcüğün tam anlamıyla acımasınakalmış, talihsiz, çaresiz kurbanları olarak düşler sadece. Belirleyici bir biçimde, her bir kaçışı yeni bir tuzağa düşmek olarak sunar. Römanını "hâlâ umut etmeye direnenlere" ithaf etmesine şaşmamalı: Yaşam sürecine.onun için özel bir yeteneğe sahip olan bireyler tarafından yaşandığı haliyle, sonsuz bir inancı vardır. Ünemli olan, kişilerin kendilerirîi ycniden yaratarak yaşamdan ne kadar çok zevk aldıklarıdır. Kendilerini deha olarak görebilirler. (Uzııner'in kimi karakterleri kesinlikle böyle görürler kendilerıni), ya da bajkaları tarafından çılgın olarak görülebilirler (kimileri gerçeklen de böyledir). Düşgücü ya da yaşam deneyimi aracılığıyla zafere ulaşırlar; bu ikisi Uzuner için çoğunlukla eşanlamlıdır. 1955'te Türkiye'nin başkenti Ankara'da doğan Uzuner, bir çevreci bir öğretim görevlisi olarak başladı kariyerine. Ankara, Bergen, Tampere ve Michigan'daki üniversitelerde çalıştı ve İskandinavya, Kanada, Cezayir ve Birleşik Devletler'de yaşadı. Türk yazın sahnesinde 1980'lerde boygösterdi. 1986 ve 1991 yılları arasında kısa aralıklarla yayımladığı beş kitabı AyınEnÇıplakGünüveGüneş Yiyen Çingene gibi s,aş,ırtıcı başlıklara sahiptir. Uzuner, öykü ve romanlarında, yeni gerçeküstücülukle karamizahı harmanlar. Tatminsizlik, intihar, tutku ve muzır serüvenlere dair yazarak Borgesimsi düşlerden ve Barhelememsi karabasanlardan bir mitoloji yaratır. Altınti kitabı, Balık tzlerinin Sesi önceki yapıılarından çeşitli unsurlar içerir, ancak güz kamaştırıcı yaratıcılığı ve göziipek estetik stratejileri göz önüne alındığında, son zamanların en iyi Türk romanları arasında gurur verici bir yer edinmiştir. Uzuner, trajikomedi, kaba güldürü CUMHURİYET KİTAP SA YI 162 Buket Uzuner ın Yayımlanmıs dlğer kıtaplan olarak bahseder. Kitaptaki belki de en kadınsı karakter Jeanne D'Arc ve en kaçkın karakter de Carmen de Cervantes'tir. Bu yazınsal ölüsevicilik, yanılsamalar ve uydurulanlar yanında gerçek alıntılarla doludur. Romanın bir yerinde Uzuner, Patrick Süskind'in romanı Koku'nun harika bir parodisini sokar araya. Balık İzlerinin Sesi, karakter kadrosuyla öylesine kozmopolittir ve Türk kültürün4en öylesine ayrıdır ki tam anlamıyla bir uluslararası roman olarak durur karşımızda. Sık sık Nobel adayı olarak adından söz edilen Yaşar Kemal'in söylemi tümüyle Türk'tür. Yurtdışında biiyük bir ilgi uyandıran bir başka Türk romancısı Orhan Pamuk [alıntılar ve yonımlar için bakınız: WORLD&I,June, 1991, s. M2373], Avrupalı bir postmodernist gibi yazar, ancak söylemi, kimi bakımdan, Türkkültürüncekoşullanmı^tır. Buna karşın, Uzuner'in son romanı gerçek anlamda hiçbir ulusal özellik göstermez. Türk dilinde yazılmı^ okluğu gerçeği neredeyse rastlantısaldır. İngilizce, Fransıza ya da İspanyolca'da da aynı etkiyi uyandıracak biçimde yaratılabilirdi. Bu roman çevrilmek için avaz avaz haykırmaktır. Üstelik bu çeviri bir bilgisayar tarafından halledilebilir. Uzuner'in anlatıcısı/ikinci benliği, Afife, dil üstüne şöyle düşünür: "Birkaç dilde düşünüp, düş görebildiğim halde, insanın en güzel sesleri asıl anadilinde kullanabileceğine inanıyorumben. Bir insanın birden fazla anadilı olabilir... (bunu) belirleyecek tek bir koşul vardır: o da ninnilerin dilidir... Ninnisiz büyüyenlerin apayrı bir kültürü vardır." Kendi ninnilerinin diliyle, belki de sanatının en büyük gücü olan düşgücü yaşamında keyif çatar Uzuner. Ustün ntelikli kurmaca dünyasına en son ve en cüretli sıçrayışı olan bu roman, uluslararası alanda tanınmayı hak etmekte. • Çevirenler.SevtnçChcanKabakçtoglu " New York Ünıvereıteti'ndc Yakın P>oftıı Dillen ve tdcbıyatUn profcsörü olan 1 alut I lalmıın, Jngtlircc ve l'ürk^t.* kırk kıtabın yazandır Ayoı zamanda bir faır, eleylırmen, ya an tarıh^ul, oyun ya/an ve çevırmrndir. ve maskelioyun dıyaılarında hayranlık uyandıran bir kolaylıkla gezinir. Duygusallık ve kinizmin nefis bir etkileşimini sunar. Ahlak bozukluğunu anlatmada ustadır. Kahramanlarının çpğu hoş birer şarlatandır. "Sıradan" insanlar "Mıs, Gibi oyununu" oynayan oyunculardır. Onlar gerçek duygu, tavır ve deneyimlerden yoksunlardır. Gülüyor, ağlıyor ya da seviyormuş gibi yaparak yaşayıp giderler. Burlesk ve mizahi olanı iç içe geçiren bir oyundur bu. Uzuner'in roman kişilerinin bazıları tuhaltır ya da vantrologlar gibi konuşurlar: Brooks (Anais Nin'in torunu) "grotesk sanat en iyi protesto biçimidir" gibi laflar eder ve babasının "General Pinochet'nin piyano öğretmeni" olduğunu söyler. "Ziyaül Hak'ın katili" olarak tanıtılan Parveen Nehru, "Pinochet'nin işkencesırasında insanların ağzına canlı fareler atmasını Ziyaül Hak'tan öğrendiğini" açığa vurur. Gary, kendisini "önce jonglör, sonra yazar" olarak tanımlar ve Andre Malraux'dan "jonglörlerin en büyüğü" S A Y F A 9