Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Gönül özgül'ün kitabında 29 öykü yer alıyor Kulağa fısıldanan öyküler Geminin En Alrındaki / Gönül özgül / Bilgi Yayınevi / Ankara 1991/ 187 s. FAKİR BAYKURT Yenı bir öykücü olan Gönül özgül'ün adı, üç yıldır belleğimde yer etmiştir. Varlık'ın, Türk Dili Dergisi'nin sayfalarında onu sevinerek okudum. Okurunu karşıya oturtup takır tukur anlatan, "Iştc yaşam budur!" diyerek geçip giden yazarlardan değil. Okuma ilişki sinde bir okur, bir yazar varsa da, o daha ilk satırlarda okurdan yana geçerek dostça bir ilişki başlatıyur. Anlatırken bağırmıyor. Okurun kulağına fısıldıyor. Insan sıcaklığında, yumuşâk, dost bir ses orrünkisi. Hiç sorun değil, sizi Frankfurt'taki tek gözlü evine çaya da çağırır. Bunun için özel hazırlıklar yapmaz. Masaya pastalar, kekler doldurmaz. Bir kiiçük sehpa sürer yanınıza. Çayı şekersiz içtiğinizi sanır. Yaşamın acıları yok mu? Şeker getireydim götüreydim'e boşverip daha o an anlatmaya başlar. Nasıl bir dünya dolmuş gözlerine? Nelere bakarak kırılmış umutları? Neden bu kadar yorulmuş? Yitirdikleri pek çok belki. Ama kalanlar sağlam değerler. O bir îstanbui kızı. Frankfurt'u iş yeri olarak seçeli on beş yılı geçmiş. Adını çıkaramadığı yazarın altmış yıl öncc "seyahatname'sinde yazdıklannı anunsar kırık dükük. Yollar açıkken Almanya'ya yazılır. O zaman öyleydı demek; "Nereyi istiyorsun?" diye sorarlar. Dilinı bilmediği o yağmurlu, acayip şehirde, havaalanının öniinü bizim kıdemliler sarmış. "Götürelim abla! Götürelim yenge!." Yapışkanbağırırlar. Özellikle yeni gelen kadınlara yaklaşarak, akılları sıra avcılık yapacak1ar. Sirkeci'de olduğunu sanır. Belki "avcı"lar da vardır içlerinde. Hele bir tanesi ne çok yapışıyor! "Çekil git karşımdan kardeşim, ben kendim giderim!" Hayır, öldür allah boşlamıyor. "Bırakın, vcrin çantamı; otobüsle giderim.trenlegiderim!." Hastalıktan yeni kalkmış gibi solıık yüzlü biri bıı yapışkan. Yeşil gözleri inandırıcıya da benziyor.. Çok yapışS A Y F A 4 ması kuşku uyandırıyor. Tophane'nin oralarda pabuçlarının ardına basan, kocaman ceketlerini omuzlarına atan, bıçkın delikanlılara benzeyenler de çok aralarda. Wiesbaden'e, Mainz'a, Bingen'e, Köln'e, nereye istersen götürecekler. "Korkmagel! Geceninbuvakti, otobüsnerde, trennerde?." Şehrin dışında, tâ Langenlonsheim köyüne gidecek. O soluk yüzlü, yeşil gözlü olan, bavulu, çantayı sımsıkı tutmuş, hâlâ "Gel.." diyor. Gitse mi acaba? "Ama kimbilir kaç istersiniz? O kadar param çıkar mı?" "Sorun değil, sonra yollarsın.." Gecenin yarısı, iki yanı ormanlı yollarda bir saate yakın yolculuk. Varırlar bekâr kadınlar yurduna. Gerçekten yelerli parası çıkmaz. Yeşil gözlü delikanlı, adresini yazar, uzatır. Selâmlar, iyi geceler diler paşa paşa. İstanbul kızı da birkaç hatta sonra, aybaşında borcunu postalar. Ama sonunda ummadığı bir şey;paragerigelir. Bizim öykü ben'i sonra o fabrikadan çıkışını alıp Frankfurt'a geliyor. Aıa sıra anımsıyor yeşil gözlü yurrtaşı. Arıyor hatta Acaba adresini nereye koydu? Bulamıyor. Yıllar geçiyor. Hep arıyor. Dost olabileceklerin düşman göründüğü gerçekten çok Gönul Ozgul 15 yıldan buıı rrjnkfuıt la yjyyoı •iuiin h h lundakı insanları anlatıyor Almanya, n k K li , b , ir » orti TÎa' Uyle bırı mutlaka vartllr diyor; yıllar geçse de korklllan, umıır sulannda, terte soğuk ama , .^ , . bir t ü r l u kopUİUp »s*!»"™^ . : dönülmeyen bir yÇf. mız yıkıyor ıçımızı dışımızı. Babanınilkkarı hem üvey kardeşlerinden sopa yiyerek büyüyen Naime'ye de bir kısmet çıkmıştır Mjnunda. İnanılmayacak kadar uzaklarda duran öz baba söz kesimine gelmez. Düğüne uğrarnaz. Belki yoktur artık öyle biri. Sevmeden, sevemeden evlenecektir Naime. Nasıl sevsin, doğru dürüst görmedi bile. Kaba saba biriymiş. Ateşçiymiş. Köylüdediyorlar. öykü ben'i kardeşin dediğine gore çok çirkin. "Evlenirse çirkin çocukları olur. Enişte demem.." Varsıl bir delikanh ya da okumuş beyefendi olacak değil ya. Naime kabullenir. Belki bir kurtulıış olacak ona. Düğünden önce, birkaç kez gelir gider damat olacak. Konıışkana benzer Cîeminin en altındakı işini anlatır. lan, hem ondan ^ Ter içinde kalarak, tükenip biterek çalışmasını.. îşinin kirli, pis olduğunu saklamaz. Hayır hayır, gemiler bunlarm kotardığı ateşle gitse de, demeyecek "Enişte", ant içiyor. Yapma, biraz tenıiz bir iş yap! Hayır, kim yürütecek gemiyi, sen yapma, o yapmasın ? Kim yürütürse yürütsün, temiz biri olmalı Naime'nin evleneceği.. Hanım kız enişte diyecek. Düğiin oluyor, Naime gidiyor. Sonra yıllar geçiyor. İstanbul'da kaç kez gemiye bindiyse "çirkin enişte"yi anımsıyor. Düşünüyor. Birkaç kez de geminin en altına inerek ter içindeki ateşçileri seyrediyor. Ne koşullarda yürütüyorlar gemileri, ne koşullarda para kazanıyorlar? zaman akıyor, bilinçsizliği gidiyor. Hatta o para insanları alkışlama istekleri duyuyor sopsomut. Ateş, kömür, kürek, çark uğultuları içinde, ciğerlerinin olanca gücüyle bağırıyor bir gün: "Eniştee zarlar. "Binlerce çiviler" der mi insan?' Neden ayıklaına/ bunları? Öpöz Türkçeleri varken süral, vahşi, tesadüfen gibi sözcükleri niçin kullanır? Hatta niçin kurar arada bir bozuk cümleleri:* Genellikle tertemiz terütaze bir Türkçedir onun Türkçesi. Çiçekli. "Kar gibi bir köpek"ten söz ediyor, bayıldım. "Hangi geceydi o, camdan baktığında, karları lacivertleşmişti sokakların?" ne güzel.. Konular yurttan ya da Almanya'dan yalnızlık kıskacında, değişmeye, gelişmeye çalışan kadınlar, gariban insanlar.. Ünceki işinden atılan takkeli, sakallı depo temizlikçisi gözüne kestirdiği renkli mantoları paltosunun içine giyip çıkarak yürütüyor epey. Odasının duvarlarında Menderes'in, Evren'in resimleriasılı. Dalga geçiyor kendikendisiyle: "Görüyorsunuz, biz de büyük işlerbeceriyoruz.." diyorgülcrek. Yurt, çcKukluğun geçtiği, özlenen, ama izne varınca hemen btkılan, daha e!.. Olağanüstü etkiledi bu öyküler beni. havaalanına iner inmez sıkıntı veren... öyle sanıyorum; Türkiye'nin yazın göz Almanya ise, yıllar geçse de korkulan, lerinde Gönül Özgül'ün de bir bulutu soğuk, ama bir tiirlü kopulup döniilevar. İyi yazarların bulutlarına doğru meyen bir yer.. Gönül Ozgül, kendisiakıyor yükselerek. Orhan Veli'nin, Sait ne "Almanyalı yazar" dedirtmek isteFaik'in, Yaşar Kemal'in, Nâzım Hik miyor belli. "İlk yapıtım ille yurtta bir met'in, Başaran'ın, en genç yazarlardan yayınevinde basılsm diye sıkmış dişini. Ali Balkız'ın bulutlarına değiyor akar Geminin En Altındaki olgun ve dolgun ken. Esendal'm, Aziz Nesin'in bulutla bir ilk kitap. îçinde 29 şirin öykü var. rına değiyor. Arada bir "ama gene de", Güzel de basılmış. Hele mavili, sarılı o arada bir "ve" dese de Ataç'ın bulutuna güzel kapak! Yazar kardeşimi kutlardeğiyor. Yoksa bu insan sıcaklığı, bu ken, yıllar öncesinin dostu Fahri Karagözoğlu'na bir selâm uçurmaktan kenyumuşak Türkçe nasıl oluşur ? Genellikle biraz savruk galiba yeni ya dimi alamıyorum buradan. C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 135