Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
lıyorum, öteki işe giriyorum, jandarma geliyor, çıkarılıyorum. Bir de insanları öyle şartlıyorlar ki... En korkuncu da o, beni işe almaya korkuyor herkes. örneğin batosta çalışıyorum, dünyanın en zor işi, on sekiz saat çalışılıyor, ben de 5758 kilo bir vatandaşım... Herif geliyor, o korkunç zordan bile beni atıyor. Batos kâtipliği yapıyorum pirinç tarlalarında, hasat zamanı, gelip beni oradan atiyorlar. Öyle bir kovalama ki benim bu beş ydlık yaşamım... En sonıında arzuhalcilikyaptım, kurtuldıım. Arzuhalcilikte de yanıma iki adam dikiyorlardı.Bereketortağım.HaceliÇavuş, çok dişli bir adamdı, çok tanınmış bir arzuhalci, o dikili adamları kimse dinlemiyordu. Ben de iyi biliyordum tarla hukukunu... Zilli Kurt, anı değil, roman olacak. Yaratım yortuk anıda. Insan gerçeğine varmak için, hep yineliyorum, insanın yaratmaktan başka çaresi yok. En büyük gerçek, yaratma gerçeğidir. Eğer insanoğlunun gerçeğine yaklaşrnak için bir miktar çabamız varsa... "AşıkKemalgelrniş..." • Biraz da yazılma aşaması üzerinde duralım. Bir romanın baştan sona büriin kurgusunu, hatta romanlarınızın özelliklerini gözönüne alarak soruyorum her ayrınıtısını önceden tasarlıyor musunuz? Yoksa yazılma aşamasında mı ortaya çıkıyor kimi karakterler, ayrıntılar, betimlemeler? Romanın ana taslağı, başlangıcı sonu, tiplerle birlikte biçimleniyor kafamda. Ünce biçim doğuyor bende, konu doğuyor, her nedense. Tip de birlikte yaratılıyor. Ana eksen, yazacağım tipdr. Ben, 20. yüzyıl romancılarının dışında, ana tipe çok önem veriyorum. Sonra... Ürneğin İnce Memed 4'te, ilk düşündüğüm zaman romana başlarken, "Çukıırova'da toprak da deniz gibi köpürür," dedim. Bu, leitmotiv gibi... "Toros'un tepesine çıktığım zaman, Toroslarda ışık da deniz gibi köpürür." Böyle bir şiirsel tarafı da ortaya çıkıyor kafamda. Örneğin, hep yazmak istedim, bir halk deyimidir, "Savrun Suyıı öyle aydınlık bir sudur ki, dibine Kuran düşse okunur." Böyle ayrıntılar kafamda yer yer doğuyor. Ayrıca yazarken de geliyor. • Çeşitli ülkelerde eleştirmenler, sizi "epik" bir yazar olarak niteliyorlar. Siz bu yargıya katıhyor musunuz? "Epik" ne anlama geliyor sizce? insanoğlunun hem sözlü, hem büyük macerasıdır epik. llikâyeyi şiirle tatmak... Epope üzerine çok şeyler söyleniyor. Doğainsan ilişkisini veren büyük yapıtlardır bıınlar ve insanoğlu yapmıştır bunu. Benim anlayışıma göre, tek kişinin eseri değildir. İlyada'yı, Gılgamış'ı, Manas'ı tek kişi yapmamıştır. Bir ustalar zinciri yapmıştır. Tanık C U M H U R İ Y E T K İ T A P Yasar Kemal, TUYAP'ın vaptırdığı anket sonucu, d<iha önce de Ikl kez, Halk Odülü'ne değer görulmustu oldum, Köroğlu nasil anlatır biliyorum. Her epik anlatıcı, türkülü hikâye anlatıcısı, masal anlatıcısı kendine göre anlatıyor. Bir de anlattığı toplumla birlikte yaratıyor, anlattığı anda. Sonra başka ustanın eline geçiyor. Bu böyle sürüyor. Onun için, benim epik bir yazar sayılmamam gerek. Yalnız, doğayla insan ilişkilerini epopedeki gibi işliyorum. Bana epik yazar diyorlar, salt yapıtlarımı yüceltmek için. Yalnız benim için de yorsam, kendi ülkemden de gerçek insana varabilirim. İstandinavya en çok okunduğum yerdir, orada sıfırın yirmi derece altında, Çukurova'nın sıeağını anlatıyordum. Koşullarımız ayrı. Ama, orada okunacak kadar insanoğııluna yaklaşmışsam... İnsanoğlu her yerde insanoğludur, ona yaklaşabiliriz her yerde. 16. yüzyılmShakespeare'ibabamın oğlu gibiyse şimdi, Isadan Önce bilmem kaç yılında yaşamış Sophokles "İnsan, insan olduktan sonra doğayla dövüşmüş.Toplum haline geldiği zaman, sömürülen ve sömürenler her zaman olmuş. Efendiler olmuş, köleler olmuş. Feodal beyler olmuş, serfler olmuş. Burjuva ' olmuş, proleterya olmuş. İnsanoğlu'nun içindeki sömürüye karşı yanı kimse kesip atamaz. İnsanoğlu aşağüık bir yaratık değil, aşağılanmaya dayanamayan bir yaratıktır. Kandırılıyor falan ama, içinde öyle bir güç var ki... Her zaman büyük savaşımvermiştir." söylemiyorlar, örneğin çağımızda hayran olduğum büyük yazar Faulkner'e de epik yazar diyorlar. Ben, böylesine büyük bir övgüyü, doğrusu kabul etmek istemem. Alçakgönüllülüğümden değil. • Avrupa'yı uzun süre yaşadınız. bunu romanlarınıza aktarmayı düşünmiiyor musunuz? Sovyetler Birliği'ne beş defa gittim. Sanıyorum beş buçuk ay kaldım. Bir tek satır yazmadım. İsveç'te üç yıl dan fazla kaldım. İsveç üstüne bir tek hikâye düşünemedim. Fransa'da kaldığım süreyi toplasam, bir yılı geçer... İnsanı yazıyorsam, gerçek insana varmak istibabamın oğlu gibiyse, demek ki amaçlarına ulaştılar. Onun için, niye başkasınıyazayım? Çukurova dururken niye balıkçıları yazıyorum? Çünkü macerama girdi onlar. Otuz yıldır İstanbul'u yaşadım. O "yaşadım" şudur: însanlıkla zenginleşmek, doğayla zenginleşmek. Yoksa, ben yaratmaya inanırım. Benim doğaya öykünmek diye, insana öykünmek diye bir derdim yok. Ben salt yaratıcılığa inanır ve güvenirim. Şöyle bir şey söylemiştim. Sanıyorum 1957'ydi. Gagarin uzaya gitmişti. Teknik Universite'de uluslararası konferanslar düzenleniyordu. Beni de roman üstüne konuşmak için çağırmışlardı. Orada imge, zenginlik meselesini anlattım. Artık dünyamızın yazarları biraz daha zenginleştiler, dedim. Çünkü Gagarin uzaydan dönerken, "Dünya mavi bir portakala benziyor," dedi. Daha önce bu mavi portakalı bilmiyorduk miz. Şimdi biraz daha zenginleştik, şimdi dünyamız üstüne yeni imgeler kurabilir insanoğlu, yazarlar, dedim. Doğayla, tanımadığımız insanlarla zenginleşmek... Ama smırlıdır imgelem de. Her çağın imgelemi sınırlıdır. Bu sınırıaşmak, imgelem sınırını daha zenginleştirmek için, yaşamda zenginleşmek zorundayız. • Gençliğinizden bu yana sosyalizmi benimsediğinz, savundunuz. Biraz önce Zilli Kurt dolayısıyla bu yüzden başınıza gelenlerden de söz cttiniz. Sovyetler Birliği'nin dağılmasından, Doğu Avrupa ülkelerindeki birtakım gelişmelerden sonra, sosyalizmin artık çöktüğü öne sürülüyor. Sizin görüşünüznedir? İnsan, insan olduktan sonra doğayla dövüşmüş.Toplum haline geldiği zaman, sömürülen ve sömürenler her zaman olmuş. Efendiler olmuş, köleler olmuş. Feodal beyler olmuş, serfler olmuş. Burjuva olmuş, proleterya olmuş. tnsanoğlu'nun içindeki sömürüye karşı yanı kimse kesip atamaz. İnsanoğlu aşağılık bir yaratık değil, aşağılanmaya dayanamayan bir yaratıktır. Kandırılıyor talan ama, içinde öyle bir güç var ki... Her zaman büyük savaşım vermiştir. Mao'nun Edgar Snow'la yaptığı çok ilginç bir konuşma vardı. orada diyor ki: "Sanıyoruz ki biz, varılan ileri bir S A Y F A 17 SA YI1 4 1