25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Özgürlük olan değil, olusturulan bir seydir Tarihte Akıl / G.W.F. Hegel / Çev. önay Sözer / Ara Yayıncüık 1991 / 25.000.TL. er büyük felsefede, o felsefenin dayandığı temelleri kavramamızı birer anahtar ve ipucu olarak sağlayan temel kavramlar vardır: Parmenides'te "varlık", Herakleitos'ta "oluş", Platon'da "idea", Descartes'ta "cogito", Leibniz'de "monad", Kant'ta "akıl", Fichte'de "ben", gibi. Hegel felsefesinde ise tek bir anahtar kavram değil, birbiriyle bağıntılı, hatta birbirinin yerine geçebilen birden fazla anahtar kavram vardır: "Akıl", "tin", "özgürlük", "düşünce" ve nihayet bizzat "kavram. Hegel'de doruğuna ulaşan Alman Iealizmi, Kant'ın "aklın otonomisi" tezinden yola çıkar. "Düşünce" ve "kavram", dış dünyanın zihnimizdeki edilgen bir izdüşümü, yansıması değil, aklın etkin bir biçimdekendinden ortaya koyduğu şeydir. Kant, aklın bu otonomisi sayesinde, insanın kendi istenciyle kendine Ukeler koyabileceğini ve zaten "özgürlük"ün de böyle bir kendi kendini belirleme olduğunu söylemişti. Hegel'e göre ise, bu haliyle özgürlük sadece bir kavramdır, sadece bir gizilgüç(potens)olmayı ıfade eder. Dolayısıyla onun yaşama sokulması, edimselleştirilmesi (aktüelleştirilmesi), gerçekleştirilmesi gerekir. Kendini düşünen öznenin, "ben"in kendi hakkındaki bilgisi, edimde, eylemde bulunmadığı sürece basit bir ozdeşlik bilgisinden ibaret kalır. İnsanın kendi kendini tanıması, sadece kavramına sahip olduğu "özgürlük"ün içeriğinin ne olduğunu bilmesi, ancak eylemde bulunması, kendini gerçekleştirmeye girişmesi ile olanaklıdır. "özgürlük" kavramına sahip olarak eyleyen insanın ilk ve temel bilgisi, kendisi ile kendisiolmayan, kendisi ile "diğeri" arasında bağ kurmakla oluşur. Bu "diğeri" önce doğadır. însan doğada kendini içgüdüleri, iştiha ve tutkularıyla bu doğa tarafından kuşatılmış, belırlenmiş bulur. Doğa, kendi varoluşu içinde hiçbir özgürlük göstermez, o zorunluluklar ve rastlantısallıkiar alanıdır. Doğa r özgürlük bilincine sahip insan için yabancı bir şeydir. Özne, doğada "diğerindedir", kendinde değildir. "özgürlük"e içeriğini verecek olan şey, öznenin, "ben"in, "öznel tin"in diğer özne ve ben'lerle karşılıklı etkileşimidir, diyalektiktir. "Nesnel tin", öznelerarası etkileşim ortamı olarak toplumda meydana çıkar. O halde özne, insan, kendisini ancak tarih ve kültür dünyası içinde gerçekleştirmek ve aynı zamanda kendisini bu dünya içinde tanıma olanağına sahiptir. Gerçi tarih ve kültür dünyası da fiziksel uzam ve zaman içinde yer alır. Fakat insan burada doğada olmayan bir şeye, özgürlük bilincine sahiptir. İnsan bu dünyada bir doğa varlığı olarak değu, bir bilinç varlığı olarak eyler. O HEGELÎN •TARÎHTE AKIL" KİTABIÖNA Y SÖZER ÇEVÎRÎSÎYLE YA YIMLANDI H DOİANÖZIEM I bu dünyada başkaları ile bir arada yaşadığı için bu başkaları ile etkileşimi içinde ve kendi zamanı ile sınırlı olarak, ne ise o olur. Böylece insan, fiziksel zaman içerisinde sadece bu başkalarıyla etkileşimin ait olduğu bir "tarihsel zaman" boyutunda, kendi eylemleri içinde kendini tanır. Bu, aynı zamanda öznenin tarihsel zaman boyutunda bir salt "özdeş ben" olarak kalmadığı, onun tarih içinde hem etkileyen hem etkilenen bir konumda, hep bir geçiş anında, diyalektik gelişmenin belirli bir noktasında bulunduğu anlamına gelir. O halde kavramına ve bilincine sahip olduğumuz "salt özgürlük'', bu etkileşim/diyalektik içinde, ancak tarihin sonunda tanı olarak gerçekleşebilecek bir şeydir. Zaten insanlık tarihi salt özgürlüğe doğru giden bir süreçten başka bir şey değildir. Hegel, tüm tarihi, aynı zamanda "tanrısal akıl" olarak da tanımladığı "tin"in kendini zamanda açma, gösterme, gerçekleştirme süreci saymakla, felsefesini Hıristiyan teolojisi ile bağdaştırmayı da ihmal etmez. n Hegel felsefesi üzerine yukarıda çok genel, eksik ve şematik saptamalar bile, bu felsefenin hemen tüm dokusuyla bir tarih felsefesi olduğunun görülmesini sağlayabilir. Hegel'in iki temel yapıtı "Tinin Fenomenolojisi" ve "Mantık", aslında onun tarih felsefesinin en genel ve en soyut teorik öndayanakları olarak okunabilirler. Onun bu teorik öndayanaklardan hareketle dünya tarihini yorumladığı temel eseri ise, bir ders notları derlemesi olan "Dünya Tarihi Felsefesi"dir. Bu ders notları, Hegel'in ölümünden ve ilk Hegel monografi Rosenkranz'dan bu yana, değişik düzenlemelerle ve değişik adlarla yayımlanmıştır. Kitabı çeviren önay Sözer, Hoffmeister'in 195'te "Tarihte Akıl" adıyla yayımlanan düzenlemesine dayanmış. Kitabtn bazı bölümleri daha önce çeşitli yerİerde yay'.mlanmıştı (Mete Tuncay: "Batıda Siyasal Düşünceler Tarihi", Macit Gökberk: "Felsefenin Evrimi", Atilla Tokatli: "Çağdaş Diyalektiğin Kaynağı Hegel", Doğan özlem: "Tarih Felsefesi" ekler bölümü). Kitabın tam çevirisine ilk yayım tarihinden 150 yıl sonra sahip olmamızdaki geç kalmışlık ne kadar düşündürücü de olsa, temel felsefe eserleri bakımından oldukça yoksul olan felsefe dünyamız için yine de sevindiricidir. Kitap, "taslak" adı altında iki ana bölümden ve sona konulan eklemelerden oluşuyor. Birinci Taslak'ta Hegel, tarih yazımı çeşitlerini (kaynaktan tarih, düşüngenen refleksiyonlu tarih ve felsefi tarih) ele alıyor. Bu bölümde kaynaktan tarih ve düşüngenen tarih çeşitleri üzerine Hegel'in saptama, sınıflandırma ve eleştirileri, tarih bilimi ve bu bilimin metodolojisi ile ilgüenenler için önemli bir kaynak niteliğindedir. özellikle 1824. sayfalarda, Hegel'in, günümüzde "resmi tarih" olarak anılan bir tarih yazımı çeşidini ustaca ve incelikle nasıl eleştirdiğini görüyoruz. Aslında bu bölüm (BirinciTaslak), Hegel'in "dünya ta rihi felsefesi"ne geçmek üzere, varolan tarihçilik çeşitleriyle bir hesaplaşma gereksinimi duymasının ürünü olarak da okunabilir. îkinci bölüm (îkinci Taslak), Hegel'in özgün tarih felsefesini içeriyor. Bu S A V FA 12 CUMHURİYET KİTAP SAY/»«
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear