Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
OktayAkbaVın 'Bizans Defînesi' ilk kez 1953 'te yayımlanmıştı 40 yılın eskitemediği Bizans Definesi / Oktay Akbal / Can Yayınları / 96 s. / 6000 TL / CKK Kod No: 021.375 NECATI İlk basımı 1953'te, Yeditepe'de çıkmış Bizans Definesi'nin. O günden bugune beşınci basıma ulaşmış. Son oasımın ön sayfasında "roman" olarak takdim ediliyorsa da gerçekte on küçük öyküden oluşan bir yapıt bu. İlk ve son basımı yer yer karşılaştırmalı olarak okuduk. Yazar, kimi küçük değiştirmeler yapmış, günümüzün Türkçesine ve yazım kurallarına yaklaştırmış öykülerini. Karşılaştırmalı okuduğumuz bölümlerde gördük ki Oktay Akbal'ın dilinde sorun yaratacak ölçüde bir eskimişlik söz konusu değil.. Kırk yıl önce kullanılan yazı dili, günümüzün an Türkçesine pek yakın. Oktay Akbal bir atmosfer öykücüsü. Onun öyküle rinde olaya hemen hemen hiç rastlayamazsınız. Kişileri devinim içinde değildir. Bır duyeu atmosferinin içine yerleştirir tüm anlattıklarını. Oykü yazmaz da resim yapar sanki. Anılar, çağrışımlar, yorum parçacıkları ve bir buzlu camın ardından belli belirsiz görüntüler vardır. Bu bazen Sait Faik başıboşluğuyla parke döşeli ıssız bir sokaktan geçiştir; bazen Dİr tren penceresinden görülen dalgın bir volcunun siluetidir; bazen kuşların bile ötmediği ölçüde sessiz bir park köşesindeki kanapedir; bazen çocukluk anılarında önünden geçilen bir ev... Ağır ağır bir kamera dolaşır bütün bu yerlerde, yazarın dıştan anlattığı şeylerle, görüntüler üst üste çakışır. Dış dünyadan, dış gerçeklikten olabildiğince kaçınır yazar, bu öykülerinde. Aşklar, acılar, özlemler, coşkular, sevinçler, kavgalar, sövgüler, bıçkınlıklar hep içten içe, bir kurgu biçiminde yaşanır. Çocuksu bır içekapanıklıkla yaşanır her şey. Yağmurun şakır şakır yağdığını, rüzgârın fırtınaya dönüştüğünü göremez, duyamazsınız; çünkü yağmur sessiz sessiz çiseler, rüzgâr yaprakları kımıldatmadan eser; Akbal'ın öykü kişisi trençkotunun yakasını kaldırır kedi gibi yine öyle sessizce geçip gider. İ940'lı ve 50'li yılların İstanbulu'ndan sade görüntüler yakalarsınız yer yer: Evlerde lambalı radyolar çalınır, mahalle aralarındaki yangın yerlerinde çocuk oyunları oynanır, komşu kızıyla aşklar yaşanır, mezarlıklar, Bizans surları çizilen tablonun içine doğru boyunlarını uzatırlar adeta. Cambazhaneler kuruiur, yazlık bahçe sinemalarında kovboy filmleri izlenir, mahalle camisinin bahçesinde oğlak otlatılır, anacaddelerden tramvaylar geçer, ağzındaki sigarasıvla yalnız bir adam parkta dolaşır, Haydarpaşa Gan'nda köylüler trenden iner omuzlarında torbalarıyla... Bir zamanların İstanbul'u Akbal'ın öykülerinde sepya fotoğraflar gibi belirir. Ama, dediğimiz gibi, keskin çizgili görünümler değildir bunlar; her şey buğulu bir camın ardındadır. Dilerseniz, bu öykülere birer şiiröykü de diyebilirsiniz. Dilin akışı alabildiğine melodiktir. Su aydınlığıyla akar, şarkı tadıyla söylenir. Akbal'ın öykülerinin kırk yıldan beri eskimeden aynı tazelik ve lezzetle okunagelmelerinin gizini, dilindeki bu duru şiirsellikte aramak, sanırız yanlış olmaz. Öte yandan 194O'lı ve 50'li yıllar, İstanbul'un değişim sürecınin başlangıç yılları değil midir? Savaş bitmiş, içgöç akını başlamış, ahşap evlerin yerini apartmanlar almaktadır bir uçtan. Azınlıklar, İstanbul'dan yavaş yavaş çekilir olmuşlardır. "Ester ile Roza" adlı nefis öyküde bu göçün yankısını bulmak mümkündür. Musevi asıllı bu iki genç kız, yazlık bir sinemada çalışmaktadırlar. Amaçları para biriktirip İsrail'deki yakınlarının yanına gitmektir. İkisi de güzel, ikisi de hayat doludur kızların, cevrelerindeki delikanlılar onlar için yanıp tutuşmaktaaırlar; onlar da din, dil, ırk ayrımı gözetmeksizin komşularını, iş arkadaşlarını sevmektedirler... Gelgelelim rüyalarını süsleyen vaat edilmiş ülke her şeyin üstündedir! Orada yeni bir yaşam, yepyeni bır dünya kuracaklardır! Yazarın, o yıllardaki toplumsal değişimleri, dönüşümleri yazmak gibi bır amacı yok. Öyküsünü yazarken o yılların renklerinden, çızgilerinden, havasından, biraz da çocukluk ve ilkgençlik yıllarına duyduğu özlemle söz ediyor. Çizdiği eski zaman tablosunda değişimin izleri kendiliğinden yer alıyor. Oktay Akbal, anıyı seven, geniş ölçüde anılardan yararlanan bir yazar. D Şükran Kozah'nm şiirleri: Oesen Kemal Gökhan Bir çıkın sevda Ay Boy Attı Bahçelerde / Şükran Kozalı / Şiirler Yazıt Yayınları Yazıt dergisi, sesini duyurmaya başladıeından bu yana sürekli aşama gösteriyor. Geçen aylarda, buna bir yenisini daha ekledı. Yazıt Yayınları'nı kurup birbiri ardına genc yazarların ürünlerini yayımlamaya koyuldu. Şair Şükran Kozah'nın Ay" Boy Attı Bahçelerde'si bu serinin beşinci kitabı. 1988'de Etekleri Yelde Kız'ı yayımlayan Kozah, Ay Boy Attı Bahçelerde'nin yerini şöyle belirliyor: "Üretmek istediğim gülümsemenin çeşitliliği. Dünyaya yaraşan bir duyguyla yaşamak." Çağımızın tüm olumsuzluklarını içinde duymasına karşın karamsarlığa düşmeyen dahası gülümsemeyi eksik etmeyen delişmen tavnyla bir umut şairi Kozalı: "Gezer söyler / Coşar güler / Gönlüm / Bir çıkın sevda". Şiirlerinde, doğayı incelikle ördüğü imgeler ağırlıklı bir yer tutuyor. Dizeler; vüreğinize konan bir serçeyle, gülüşünü tutan bir kelebekle ya da kuşların oya vakitleriyle karşılıyor insanı... Kentlerin insanı şölgeleyen donukluğuna renk katmanın ve gülümsemenin çeşitliliğini, doğaya dönük yüzüyle arıyor şair: "Şimdi sen / Yaprakları dökük / kuytu bir bahçede / beni bekle / Seni çiziyorum gül diye / Dünya yüzüne" Direncini sevinçle bileme ustalığıyla, karanlıklara bir mumla girmek de yetmiyor Şükran Kozalı'ya. İnsanı n kurumaya yüz tutmuş güzelliklerini savunuyor çünkü. Sevmeyi damıtıyor dizelerinde: "Sürdüredursun o yürek mutluluğu / Sen doğuyorsun diye aşk içinde / Ay boy attı bahçelerde" Umutsuzluğun bulaşıcı bir saynlık gibi çevremizi sardığı bir onamda, böylesi bir içtenliği kutlamamak elde değil. Ay Boy Attı Bahçclerde'den bir dızeyle selamlamak istiyorum Şair Kozalı'yı. "Yakışıyor dünya sana". Mı OİMT ÇctlMf Oktay Akbal Anılarını seven bir yazar (Fotoğraf Isa Çelık) S A Y F A 6 C U M H U R İ Y E T KİTAP: SAVI 25