22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Aşk ve cinayet düşleri Bin Hüzün / Muzaffer Buyrukçu / Cem Yayınevi / 432 s. / 15000 TL / CKK Kod No: 308.040 MEÜSA GÜRPIHAR Eğer ölüm olmasaydı, insanlar aşka hiçbir gereksinim duymayacaklardı, büyük bır olasılıkla paylaşamayacaklardı ölümsuzlüklerini başkalarıyla. Ama dünyadaki yaşamımızda ölüm ve aşk birbirinin gerekçesi, asıl nedeni olduğu sürece, bütün sanat yapırlarında sonsuza dek ana tema olarak kullanılacaktır kuşkusuz. Muzaffer Buyrukçu, haziran 1990'da yayımlanan Bin Hüzün adh öykü kitabında, kendi içinde barındırdığı aşk ve ölüm labirentlerinin kapılarını okurlarına sonuna kadar açıyor ve ilaveten bin hüznü de aşan düş imge, binlerce gözlem ve saptamayla, onlara zengin bir yaşam şöleni de sunuyor. M.Buyrukçu'nun öykülerinde konular genellikle İstanbul'da geçer, bir iki büyük kente de Volu düşerse uğrar sanki. Ayrıca konular hangi mekâniarda dolaşırsa dolaşsın, kahramanlar yoksul emekçi kesimindendir. Kentin kenar mahallelerinde yaşarlar. Ruhlarını sarsan büyük kente göçme olayı henüz durulmamıştır. Uyumsuzluklarını, gerçek ya da düşsel sevdalarla ve cinayetlerle bastırırlar. Aydın bile olsalar yöntem değişmez. İki binli yıllara doğru, İstanbul'u dört bir yanından kuşatan insan maceralarını, hiç bozmadan, dipdiri, sanatın belleğine kalemiyle kazımıştır M.Buyrukçu. Fakat bunu yaparken gerçekçilığine hiç leke düşürmeden, şiirli düşlerinin tülleriyle kahramanlarını sarıp sarmalamış, onları bir cibinlik altında ayırıp korurcasına, her türlü sıradanlıktan kurtarmıştır. Öykülerdeki biraz fazla yer tutan erotik ögeler, yargılanabilir bir yaşama biçiminden değil, kahramanların bir tutunabilme sorunundan kaynaklanmaktadır bana kalırsa. Ardında binlerce yıllık tarihiyle yaşayan her büyük kent, kültüründen ve havasından tattırmaz kolayına yeni konuklarına. Değerlerini ele vermez kısa sürede. En iyi tutunabilme biçimlerinden biri, o toprakları ekip biçip yerleşmektir. Bu olanaksız olduğuna göre, çünkü topraklar ya da binalar diyelim, başka bir sınıf tarafından ele geçirilmiştir o kentin kadınlarına sahip olmak da en kısa ve doğal yoldan, alışmak yerleşmek kök salmak anlamına gelebilmektedir. Yarattığı gönül yaralarının dışında, başka bir sakıncası da yoktur. Sosyalleşmenin ön koşulu gibidir taşkın bir cinsellik içinde kente yayılmak. Hesapta olmayan yasaklarla karşılaşınca da eylemi düşüncede sürdürmek ve daha olmazsa, düşüncede cinayete kadar işi götürmek, aşkın bir yaşama cesaretidir küçük ve köksüz insanlardaki. Öykülerdeki hareket de işte bu atılım ve ivmeyle, umudun burçlarına tırmanır ve bazen de oradan kayarak düşer ağır ağır. Güvercine ekmek vedirmenin, hapishane kapısında beklemenin, bir minibüs yolculuğunun, devlet memurluğunun, işsizliğin, ihanetin, deliliğin, yoksul sofralarındaki açlığın ve iştahın, panayır yerlerinin, meyhanelerin, karlı günlerin, aynlıkların, alıcı kuş konumundaki erkeğine sürekli kahvaltı hazırlayan birbirinin aynı kadınların, son yudumu mutlaka içilen soğumuş çayların ve gözden kaçamadan yakalanmış binlerce aynntının, akıcı, kusursuz bir Türkçenin içinde eritilmiş simS A Y F A 4 Binlerce aynntının ve kusursuz bir Türkçenin içinde eritilmiş öyküler Vaclav Havel'in "Uzaktan Soruşturma"sı Cumhurbaşkamna 50 soru Uzaktan Soruşturtna / Vaclav Havel / Çeviren: Leman Çalışkan / Afa Yayınlan / 198 s. Doğu Avrupa'da esen rüzgârlar Çekoslovakya'da bir sanatçıyı başkanlık koltuğuna taşıdı; Vaclav Havel'i. Bu yılın bajlarında cumhurbaşkanlığına getirilen Havel, insan hakları savunucusu bir edebiyatçı. Beş yıldan fazla hapis yatmıj, evinde gözaltına alınmış, oyunları yasaklanmış bir "politik muhaliF'. Kitap ekimizin 4. sayısının kapağmda " O şimdi cumhurbaskanı" demiştik Havel için. Havel'in o günlerde ülkemizde yayımlanan Şeytan Çelmesi ve Largo Desolato adlı oyunlarından sonra şimdi de Uzaktan Soruşturma'sı çıktı. Uzaktan Soruşturma, aslında serbest yazar Karel Hvizdala'nın Havel'le yaptığı "mektupla söyleşi"yi içeren bir kitap. 1985 yılında başlanan 1986 vılında biten 50 soruluk ve Havel'in ellinci yaş günü için yapılan söyleşiyi baskıya Havel bizzat kendisi hazırlamış. Özyaşamını, tiyatroya bakışını, sürgündeki muhaliflerin politik düşüncelerini ve buna benzer bir dizi soruya Havel'in verdiği cevapları merak ediyorsanız kitabı edinin. İşte birkaç soru ve Havel'in yanıtları: Largo Desolato'dan inanılmayacak kadar kısa bir süre sonra Şeytan Çclmesi'ni yazdınız. Bu yeni çıkış, bir yeniliğin habcrcisi değil mi? Aslında, son iki eserinizle aranızdaki ilişki nedir? Oyunlarımı daima uzun sürede ve zahmetle yazmışımdır; genellikle bir öncekinden ancak iki veya üç yıl sonra yeni oyunu bitirebilirim; her birinin birkaç ayn şekli oldu; defalarca değiştirerek yeniden yazdım, bozdum, değiştirdim, didindim, üzüldüm ve hep umutsuzluğa kapıldım, Yani ben öyle hemen yazıveren yazar tiplerinden değilim. Sonra bırden inanılmaz bir durum oldu; 1984 yılı temmuz ayının dört günü içinde Largo Desolato'yu tamamladım, 1985 yıltnın ekim ayının ilk on günü içinde de Şeytan Çelmesi'ni yazdım. Herhalde değişen bir şey vardı ya da bana bir şeyler oldu. Bunu fazla büyütmek istemiyorum vg çalışma lempomun değışmesindcn nasıl bir sonuç çıkaracağımı doğrusu pek bılemiyorum. Her ne ise bu pek önemli değil, hele garantisi hiç yok. Esas olarak bazı dış etkenlerin bunda rol oynadıklarını düşünüyorum. Hapishanede Olga'ya Mektuplar adlı kapsamlı bir kitap yazdınız gerçi ama, belli sebeplerdcn hapishane hakkında hiçbir bilgi vermediniz. Orada neler yaptınız? Ne gibi jeylerle ugrajtınız? Hapse girince, bir gün bunları nasıl yazarım diye düjündüm durdum; karşılaştığım bütün garip ama iç parçalayıcı, komik ama sarsıcı, saçma ama tipik olayları aklımda tutmaya çalıştım; orada içine düştüğüm inanılmaz absürdlükteki olayları bir gün nasıl anlatacağımı düşündüm; orada rastladıeım karmakarışık.bırbirinden garip yazgılar hakkında en azından Hrabal renkliliğinde örnekler verebileceğimi düşünüp seviniyordum; yazamadığıma üzülüyordum. Sonradan, dışarı çıktığım zaman, hapishane hakkında hiçbir şey yazamayacağıma karar verdım. Vaclav Havel Buyrukçu'nun öykülerinde taşkın bir cinsellık, sosyalleşmenin âdeta bir önkoşulu glbıdır. (Fotoflraf. Cengiz Cıva) yasından yaratılmış gibidir M.Buyrukçu'nun öykülerı. Yazarı gibi sabırlı, dikkatli ve konuları temelinden kavrayabilen okuyucuya gereksinimi olacaktır Bin Hüzün'ün. D K İ T A P T A N B İ R B Ö L Û M "Düşündeki yaşam ne kadar güzeldi Adnan'ın; yıyecek, içecek, giyecek, yatacak sorunu binmiyordu insanın sırtına. Yoğurtçuyla, sucuyla, pazarcıyla uğraşmak, dalgınlıklanndan, dikkatsizlikJerinden yararlanarak kötü mal satmalannı önlemek için bütün davranışlannı kollamak yoktu. Her şey hazırdı. Ayrıca karnı acıkmıyordu. Şulenaz'ın teni toz pembeydi ve ipek gibiydi; okşarken eli kayıyor, parmaklarına yaldızlar bulaşıyordu. "Bu gece de düşümde görsem!" Kalktı, Sucudiye seslenen ve çevresinden gelecek çağrıları o anda karşılayacakmış gibi devinen gözlüklü oğlanı, "Bakar mısın? Sekiz numaraya. Dolu olsun!" Kapıyı araladı, otomatiği yaktı, eski, ortasından bantlanmış bir elli liralığı katladı. "İyi günler!" dileğiyle eşikten atlayan genç, suları sıçratarak küpe boşaltti, artanı Feride'nin uzattığı alüminyum tencereye koydu, arkasında bir ter ve kir kokusu bırakarak gitti. "Ortalığı rezil etti pis cenabet!" dedi Feride, parlayan su birikintilerini sildi, ellerini sabunladı. "Otur da çaylarımızı içelim, kahvaltı piç oldu!" dedi Adnan. "Haklısın." dedi Feride. Çaylarını yudumladılar." C U M H U R İ Y E T K İ T A P : SAYI 23
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear