Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Bülent Tanöry kitabındahepgündemdekalan biryarayaparmak basıyor Türkiye'nin sorunu: İnsan hakları Türkiye'nin İnsan Hakları Sorunu / Bülent Tanör / BDS Yayınları / 90 s. / 10.000 TL. / CKK Kod No: 002.001 ERDOflAN TEZİÇ niversite çatısı altında, insan haklarını bütünü ile kucaklayan daha önce yayımlanmış sınırlı sayıdaki kitaplara (B. Savcı / İnsan Hakları, M.Kapani / Kamu Hürriyetleri, İ.Akın / Temel Hak ve Özgürlükler) bu yıl içinde gene üniversite çevresinden bir yenisi eklendi. Ama bu kez farklı bir boyutta. Daha önce "Siyasi Düşünce ö z g ü r l ü ğ ü ve 1961 Anayasası", "Anayasa Hukukunda Sosyal Haklar" tez çalışmaları ile bu konuda birikimi olan bir öğretim üyesi tarafından. B. Tanör, 1983 yılında 1402 sayılı vasaya dayanılarak görevinden uzaklaşurılmış, ancak çalışmalarını yılmadan sürdürebilmiş bir anayasa hukukçusu olarak, bu kitabı ile insan haklarına yalnızca hukuki değil, fakat değişik boyutları ile yaklaşmaktadır. Kitabın yazarı her ne kadar, bütün hak ve özgürlükleri değil, fakat "seçilmiş bazı kategorileri" kapsamına aldığını belirtiyorsa da (s.22), aslında kitap hayli geniş kapsamlı ve bütünü kucaklar niteliktedir. Daha önemlisi, kitap Türkiye'de kendinden önce yayımlanmıs olanlardan farklı olarak, insan haklarının "ihlallerini" arastırmaktadır. tki ana bölümden olusan kitabın I. bölümünde "ihlallerin boyutları" (s. 23248), II. bölümde de "ihlallerin kaynaklan" (s.253435) irdelenmektedir. Kitabın içerdiği konular, günümüzde hep gündemde olanlar. Bu da insan hakları ile ilgili her konuda aşılması gereken uzun yolu, ya da sorunları açığa vurması bakımından hayli anlamlı. Kısaca, çağdaj toplumlann giderek daha duyarlı oldukları, belki de 21. y.y.'da çevre konusu ile tek gündem maddesini olusturacak olan insan hakları, Türkiye açısından hayli sorunlu. Bu vazının dar kapsamında, üzerinde en çok mürekkep akıtıian konulara değinilecektir. Bunların başında, ceza yasasında yapılmak istenen U düşünce kısıtlamaları ile ilgili değişiklikler geliyor. Yazar, bu yasanın yalnız 141, 142 ve 163. maddelerini değil, daha geniş bir yelpazeye yayılarak konuya yaklaşıyor. Ama özellikle 141, 142. maddelerin uvgulanmasında ortaya koyduğu örnekler (s. 98105) hiç kuşkusuz gelecekte mizah ustalarına hayli esin kaynağı olacak nıtelikte. Bir yazarın, "mizahsız t o p l u m olmaz, ama her şey mizah olursa o t o p l u m korkunçtur" sözünüıi, aslında yalnız düşün hayatının değil, toplumun bütününü kıskaca alan rejimlerin ölçeği olması bakımından evrensel bir değeri var. Düşünce ve örgütlenme yasaklarına karşı, gerçi mahkemelerimizin zaman zaman liberal bakış açısına yerleşebildikleri kararları da var (s.106) ama, bu maddelerin uygulamadaki çarpıklıkları, gündemdeki değişiklik tartışmalannı ortadan kaldırmamaktadır. B. Tanör, bu alandaki ihlalleri bütün açıklığı ile ortaya koyarken, bunların Türk hukuk düzeninden.ayıklanması ya da yeni bir bakış açısına göre okunması zorunluluğunu gündemde tutuyor. Ote yandan, 163. madde ile ilgili görüsünü ortaya koyarken, 141, 142 ve 163. maddeleri eş değerde görenlerle birleşmektedir. Bu sonuncu maddenin 21.1.1983 tarih ve 2787 sayılı yasa ile değiştirilmesinden sonra, yeni 3. ve 4. fıkralarda iki türlü faaliyetin cezalandırıldığını ve 3. fıkranın bir düşünce suçu oluşturduğu kanısına varıyor. (s. 107108). Oysa, B. Tanör, kitabının sunuş kısmında, insan haklarına yalnızca hukuki değil, daha geni; boyutları ile yaklaştığını belirtirken ne yazık ki, bu konuda "lafzi" yoruma takılı kalmakta ve kendisiyle tutarlı olmamaktadır. Zira, İslam dininin bütüncü özelliği gözardı edilerek 163. madde ile ilgili yaptığı yorum, laıkfik ilkesinde bu kez başkaca hukuki gedıklerin de açılmasına elverislidir. Aynı biçimde düşünenlerin, tutarlılık uğruna tutarsızlığa saplandıkları bu konuda, B. Tanör de aynı tutarsızlığa düşmekten kendini kurtaramıyor. Düşünce özgürlüğünün genişlemesi kuşkusuz ceza yasasındaki maddelerle sınırlı değil. Üstelik yalnızca yasal düzenlemelerle de uyear "standarda" ulaşmanın olanağı yok. Tanör'ün kitabı bu açıdan önemli ipuçlarından birıni de veriyor. Şöyle ki kitabın II. bölümünde ihlallerin kaynaklarını tek tek, hayli bajarılı bir biçimde açıklarken, "yargılama hukuku ve kültürü" bajlığı altında ihlalle rin yargıdan kaynaklanan yönlerini cesaretle dile getirmekte, yargıçların hukuku varatabilme ijlevini de karşılaştırmalı olarak ele almaktadır (s. 428435). Kuşkusuz, yasa metinlerini değiştirmeden, değişen kosullara göre onlara yeni içerik kazandırabilmede yargıcın önemli rolü vardır. Bu açıdan en yakın ve çarpıcı örnek, Türk Anayasa Mahkemesi'nin 8.12.1988 tarihli 1988/1 sayılı kararıdır. Yüce mahkememiz bu kararı ile ceza yasasının 141. maddesini yeni bir anlayışla okumakta ve yorumlamaktadır. Ne yazık ki, B. Tanör gibi belli birikimi olan bir hukukçunun, liberal bakış açısına, daha doğrusu evrensel ölçülere dayanan bu karara gereken önemi vermediği, buna yalnızca değinmekle yetindıği görülüyor. (s.346). Bu satırların yazarının bir vesileyle dile getirdiği gibi, Türkiye'nin insan hakları sorunu yalnızca yasal düzenlemelerle çözulemeyecek kadar çok yönlüdür. Tarihten gelen birikımlerin, alıskanlıkların, devletinsan ilişkilerindeki tercihlerin henüz berraklığa kavuşamamış olmasının (örneğin 1982 Anayasası'nın baslangıcındaki "kutsal devlet" gibi) bunda büyük payı vardır. Osmanlı İmparatorluğu'ndan günümüze intikal eden en büyük mirasın (!) bir özelliği de hukukun buhranlı dönemlerle, ulasılması özlenen düzen arasında sıkışık ara yerde kalmıs olmasıdır. Sıkıntıların yarattığı sorunları, ulasılması istenen düzene göre çözebilmek kanun kavramının içeriğini de boşaltmıştır. Onun içindir ki "yok kanun yap kanun" ya da zaman zaman yasama faaliyetleri değerlendirilirken sayısal ölçülere dayanarak, "biz kendi dönemimizde su kadar kanun çiKardık" övünmelerinin garabeti bunun tipik belirtileridir. Onun için, karsılasılan her sorunda yasa değisiklikleriyle çıkış yolu aramanın kolaylığına ve yüzeyselliğine kapılmadan, yasaların değisen koşullarda yeniden okunabılmelerinde yargıçlara yüce görevler düjmektedir. Aksi halde, yasa koyucunun geçicı siyasi tercihlerine bağlı olarak yapacağı düzenlemeler yeni değer yargılarına yol açacaktır. Oysa, yargıçların soruna hukuki çerçevede yaratıcı yaklasımları, çok daha güvenli ve istikrarlı sonuçlar doğurur. Tabii bunun ön koşulu, yargı bağımsızlığının tam anlamı ile sağlanmasıdır. B. Tanör'ün geniş kapsamlı ve sabırlı araştırmasına yapılabilecek bir başka eleştiri de ihlallerin kaynakları bölümüne girij olarak, tarihimizden gelenleri eksik bırakmış olmasıdır. Osmanlı İmparatorluğu'nda neden çağdaş bir anayasacılık ve insan hakları doktrini gelismemıştir sorularının ardında yatan yapısal, dinsel, askersel özellıkler, bugünün sorunlannın da derindeki kökleridir. Batı'daki oluşumlarla, bizdeki ters oluşumlar uçurumunun hâlâ kapanamaması, ister istemez her konuda "çifte standart" çığlıkları ile savunma durumunda kalmamıza yol açıyor. Birkaç yüzyılhk "insanı algılama" farklılığıdır ki, zamansız çaldığımız Avrupa Topluluğu kapısını bir süre daha açtırması olası değil. Kaldı ki buraya girebilme telaşından öteye, önce kendimizin özgür, renkli, baskısız, kültürel ser pilme ve açılma olanaklarına kavuşabılmemiz gerçekleştirildiği ölçüde, eskı söyleyişle "talep etme matlup ol" asamasını beklemek, onurlu tutumun kaçınılmaz sonucu olacaktır. B. Tanör'ün, siyasal haklar bölümünde değindiği (s. 182187), binlerce yurttajına hâlâ vatandaşlığını "kaybettirme" ve mallarına el koyma gibi ilkel kabile anlayışını yansıun düzenleme ve uygulamaya bir an önce son vermedikçe, çağdaj toplum düzeyine ulaşmaktan söz etmek bir anlam tasımayacaktır. Unutmamak gerekir ki Avrupa Topluluğu, ekonomik birlik olmanın çok çok ötesinde bir hukuk birliği olup, bunun kapısına ulaşan yola da insan haklarından girilir. Bu bakımdan, B. Tanör'ün kitabı, insan hakları konusunda kendi standartlarımızın ne düzeyde olduğunu ortaya koyması ve tekrar açık seçik hatırlatması açısından hayli anlamlı. D * Erdoğan Teztç, îstanbul Ümvenıtea Hukuk Fakülteu öğretim üyesıair. Türktye'nln insan hakları sorunu yalnızca yasal düzenlemelerle çözulemeyecek kadar çok yönlu C U M H U R İ Y E T K İ T A F : SAYI 29 S A Y F A 13