22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Çağdaş yaztnımızda bir mistik öykücü: Mustafa Kutlu ve sır ı Can Gökniİden okul öncesi çocuklara ( y Sayılar, mevsimler, renkli öcüler Sır / Mustafa Kutlu / Dergâh Yayınları / 70 s. Praf. BÜRSEL AY1KÇ 'Esrarımın aslı budur' L Büyük Küçük, Nerede, Şekiller, Mevsimler, Sayılar, Renkli Öcüler / Can Göknil/Remzi Yayınevi / 12.000 TL / CKK Kod No: 097.571 Kahverengi köpek sarı kediye bakıyor, sarı kedi gri fareye. Köpek "büyük", kedi "küçük", fare "minik." Yedi kuş yumurtası, biri kırıldı, içinden bir kuş çıktı. Bir kuş daha iki kuş, bir kuş daha üç kuş... Sonunda sekiz kuş, anne kuş ile dokuz, bir de baba kuş, oldu on kuş... Ve her dizesi bir sayfada hoş bir şiir... olduğu gibi alıyorum: "Güneş bulutların arasında / Bulutlar kuşların üstünde / Kuşlar bayrağın ötcsinde / Bayrak teknenin tepcsinde / Kaptan kendi kösesinde / Tekne denizin ortasında / Ahtapot teknenin altında / Küçük balıklar ağların içinde / BUyük balıklar ağların dışında / Yengeç kayaların dibinde / Balıkadam hepsinin peşinde." Can Göknil yuva çocukları için altı küçük kitap resimleyip yazmış: "BüyükKüçük, Sayılar, Mevsimler, Nerede?, Şekiller, Renkli Öcüler." Okul öncesi çocuklar için yapılan yayınların yok denecck kertede az olduğu ülkemizde Göknil'in hem sdze hem biçime dayalı çalışması oldukça önemli sayılmalı. Yukarıda üç kitabını kısaca özetlemeye çalıştım, Göknil. az sözcüklerle kavramlara yalın anlamlar yükleyerek çocukların hem söz dağarını zenginleştirmeye çalışıyor hem de göze sıcak gelen renklerle bezediği resimierıyle bir estetik duygusu uyandırmayı amaçlıyor. Üstelik öcüleri boyayarak, kuşları sayarak, şekilleri keserek, mevsımlerin resimlerini yaptırarak, hangisi büyük diye sorarak bir sınamadeneme yöntemiyle çocukların zihinsel gelişimlerinin olduğu kadar el becerilerinin de gelişmesinin yollarını açıyor. Ve bütün bunları küçük boyda, 1012 sayfa içinde yapıyor. Masanın üzerine yayıp kapaklarına bakmak bile yeterli ne kadar sevimli kitaplar olduğunu anlamak için: Kırmızı, sarı, mavi, kavuniçi, pembe, yeşil. Bütünüyle bir renk cümbüşü. Çocuklan "öcü" var diye korkutur büyükler çoğu zaman. Öcülerin ne kadar sevimli yaratıklar olduğunu anlamak için çocuklardan önce büyüklere vermeli "Renkli öcüler" kitabını... Beyaz Öcü'nün inceliğini anlayabilenlere özellikle... Göknil, oldukça zor anlaşılır bir konuda oldukça zor bir işi' başarmış. Yalnızca yuva çocuklarının değil, her yaştan bütün çocukların, özellikle çocuk sahibi olmuş "büyük" çocukların da tat alarak bakacağı ve okuyacağı sevimli kitaplar... D Raflk Dnrbaf "Sır", en uzunu 12 sayfalık başlık öykü "Sır", en kısası 4 sayfalık l son öykü "Cüz Gülü" olmak üze[ re 8 hikâyeden oluşuyor. Bunlar, konu ve öz bakımından birbiriyle ilişkili. Dini bütün, gönülden inanan bir "ben" anlatıcı var "Sır" adlı başlık öyküde. "Cüz Gülü"ndeki anlatıcı figür de öyle, ama bu, mistik ve s i mge yükü en ağır olan öykü. "Sır"ın anlatıcıodak figürü, sade bir köylü. Anlatış tarzı, kullandığı kelimeler belli ediyor bunu. "Tarikat ehli", yani bir tarikat üyesi. Şeyhinin büyüklüğüne, önderliğine içten inanmış: "Gecenin bir vaktinde kapı çalındı, gidip açtım. Karşımda efendim duruyordu. Yüzünün nurundan etrafa aydınlık saçılıyordu." Bu sözlerle başlıyor öykü. Şeyh, ölümün yaklaştığını sezip yerine bırakacağı insan olarak onu seçmiştir. "Efendiliği" devraldıktan sonra da evini, tarlasını koruyan anlaticının hayatı, dıştan hiç değişmemiştir: "... biz hanemizi bekler olup reçberliğe devam ile de tekke hizmetini üzerimize aldık ya; gidenin gelenin hesabı tutulmaz oldu." (s. 10) ' Post"ta gözü olanların şurda burda, ıleri geri konuşmaları sonucunda tekkeyi şehre taşımak, gösterışli bir dergâh kurmak düşüncesine istemeyerek katlanır. "Imtihandır, kabul edesin" buyruğuna uyar. Taşındığı gece, rüyasında kendini Şam'da İslam devletinin İ4k sarayını yaptıran Hz. Muaviye olarak görür. Hz. Ebu/eri Gıfârî der ki:'Bu sarayı halkın parası ile yaptırıyorsan; bil ki bu bir zulümdür... Yok kendi paran ile yaptırıyorsan; bil ki bu da bir israftır..." (s. 15) ı Mustafa Kutlu, yapıtında ıman tazeleyıcı edebıyatın kolaycılığına auşmüyor Kalıplara, Kazır ıfade ve kurgulara ıtıbar etmıyor. öykulennı özenle kurgulamış. (Fotoflraf: Yıldız Üçok) "Sır"ın temiz kalpli, iyi niyetli efendisi, tekkenin politikaya sokulmasına dayanamaz: "Cübbemi çıkardım, yavaşça sarığımı yere koydum. Tekkeden çıkıverdim." (s. 18) "Ardımdan 'Efendi sırroldu* demişler. Kerametierimi anlata anîata bitiremez olmuşlar. Öyle ki bunlardan bir kısmını kitaplara yazıp, ciltleyip satar olmuşlar." (s. 18) "Cüz Gülü"nde, insanı ve tabiatı gören, görüntülerin ardındaki derin anlamı sezen, olgunluğa ulaşmış, bir bilge kişidir anlatıcı. Ve bu, "Sır"daki sade köylü, "efendi"dir. O öyküde tekkesinin içine düştüğü soysuzlaşmayı eleştirerek ayrılmışken şimdi eleştirisi daha kapsamlıdır, kendini eleştirmektedir: "Efendimin elini tutup da onun görklü nazarını tevarüs etmiş değil mi idım? Hani nerde o baktığını gören bakıs? (...) Hani nerde o ifade, o lisan? Vakıa sükut etmek daha bir yakışık alır iken, ne idi o celal, o nutuk? (...) Bu ne tombul ve parlak yüz. Bu hanımeli parmaklar benim mi acaba? Ya bu seksen okkahk vücutf.." (s. 67) "Cüz Gülü", bu eski "efendi"nin, sade hayatın içinde, bir değirmende, bir bahçede, bir şehirde geçirdiği olgunlaşma sürecini ve sonuçlarını dile getiriyor. Dert dinleyen, naz çeken, çalışıp didinen bu insan, sonunda bir evliya kimliğine ulaşmıştır: "Bir leylek gelip basımda yuva yaptı. Sövene dilsiz, dövene elsiz oldum." (s. 68) "Içimın içinde sönüp küllenmiş ateşte bulunan o bir tek kıvılcım parladı. Askın alevi kalbin buzlarını eritti." (s. 69) Öyküde üç çocukla <öy, bahçe, şehir hayatı, yani bütünüyle "insan Tıayatı" bu eski efendiye ıssız bir dağbaşında bir tekke "kurup çattırır", onu bilgeliğe ulaştırır: " O çocukların bakışlarından, gülüşlcrinden, yüzlerinden, sözlerinden toplanıp gelen ne varsa, hayatımın bu son cüzüne, o ak sayfanın kenarına nakışlandı." (s. 70) Öykünün ve kitabın son sözleri, "Esrarımın aslı budur.", "Sır"ı, insancıl boyutunu vurgulayarak açıklıyor. Öykünün üslup düzeyi, ilk öykünün üslup düzeyinden farklıdır; anlatıcının geçirdiği gelişim, dile yansımış gibidir. Kitabın öbür öyküleri, "Tarihin Çöp Sepeti", "Politik Vizyon", "Aramakla Bulunmaz" ve "Satılık Huzur", toplum eleştirisi ağırlıklı, dindar bir yazarın usta işi anlatılan. "Her Ne Var Alemde", kitabın en sanatlı öyküsü. Hermann Hesse'nin "Sidharta"sını hatrlatıyor. Öykü kahramanı, kitap bilgisiyle yetinemeyen, "arayan" kişi, bir profesördür. O anlatı biçiminde kaleme alınan bu öykünün, alıntılar, edebi alıntılar, anıştırmalarla alabildiğine ufku genişletilmiş. "Hakikat aşkı" mistik bir arayıştır artık odak figür için. "Şeyhe intisab etmek için" kitaplarından ayrılması koşulu öne sürüldüğünden, krizli günler geçirır, sonunda kararını verdiğinde, ölmüş gibidir: "ölmeden öldü sanki. Zehir içti." (s. 43) Tekkeye gittiğinde Efendi'nin "sırrolduğunu" öğrenir. Hem ferahlık hem sıkıntı duyar. "Ferahtı, çünkü bir adım atmıştı. Sıkıntılıydı; çünkü yeni bir bekleyişin kapılarını açmıstı." (s. 43) Iman tazeleyici edebıyatın kolaylığına düşmüyor Mustafa Kutlu. Kalıplara, hazır ifade ve kurgulara itibar etmiyor. Öykülerini, özenle kurgulamış, anlatım sanatı' nın bütün olanaklarından haberdar olduğunu kanıtlar düzeyde. D * Prof. Gürsel Aytaç, Ankara Oniversıtesi DTCF'de öğrettm üyeadır. SAYFA I I CUMHURİYET KİTAP SAYI 49
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear