29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Bir uygarlık yığını Akdeniz, Mekân ve Tarih / Fernand Braudel ve diğerleri / Çeviren: Necati Erkurt / 144 s. / 7.000 TL CKK Kod No: 079.096 ORUÇ ARUOBA Brecht, tarihi "büyük adamlar" ın yaptığı yollu anlayışla matrak geçen bir şiirinde, yaklaşık olarak şöyle bir şey söyler: "Büyük Iskender dünyayı fethetmiş / Bir aşçı da mı yokmuş yanında?" Tarihin "büyük olaylar"la oluştuğu anlayışına epey yaygındır; yalnızca "milli ve resmi" tarihlerde de değil. Bir savaş, bir göç, bir istila, "dönüm noktası" sayılır; tarihin akışı bu "büyük olay"ın çevresinde düzenlenir. Bu, muhtemelen, ulusların kendi kökenleriyle ilgili yarattıkları "efsanevi büyük olay" öykülerinden kalma bir alışkanlık: Tufan ve Troya... Tarih (historiografi), bir "bilim" olma yoluna girdikten sonra da belki, bu "mitos"tarın anlam ağırlığını pek fazla değiştirmeden, "logos"a çevirdi. Siyaset, dolayısıyla devletler ve sınırlar halklar arası itişkalkışlar, dolayısıyla savaşlar ve barışlar, tarihi (anımsanan geçmişi) anlamarun temel çerçevesi oldu. Bu tarih anlayışının son kuramcısı Hegel'dir: Hegel'e göre tarih "tümellikler"le işgören bir süreçtir. "En üst" te, en son nedenselliği taşıyan bir "dünyatini" vardır; onun belirlemelerine göre de çeşitli "halk tinleri" , tarih sahnesindeki rollerini oynarlar. Düzenlemenin "en altta" ulaşabileceği yer, "dünya tarihi bireyleri"dir. Büyük Iskender... Bu kişiler de aslında, "aklın oyunu"nun aletleridir: Kendilerine amaçlar koyarak bunları gerçekleştirdiklerini "sanır"lar; oysa, bütün yaptıkları, "dünyatini"nin en basından koyduğu erekleri "açığa çıkarmak"tır. Onların yaptıklarının sonuçlarıyla beliren tarihsel olaylar, "dünyatini"nin kendi kendisini "bilinçlendirme"sinin araçlarıdır; yaşanan tarih, bilgi olan tarihe bu yolla dönüşür. Yani, Hegel'e göre de tarih için Büyük İskender yeterlidir; "aşçı"ya gerek yoktur... Bu tarih anlayışını "tersine çeviren" (yani "başının üstünde" durduğuna göre "ayaklarının üstüne" yerleştiren) Marx, "çalışma" ("emek") ve "doğayı dönüştürme" kavramları yoluyla, yapılan tarihin öznesini, çalışarak doğayı dönüştüren tek insana kadar indirir; ancak, "sımf çatışması" ve "devlet" kavramlarını ekleyerek, o düzeyden, iktisadi nedensellikle, yeniden, siyaset düzeyine taşır "EkonomiPolitika"... Marx<7a göre de tarih için asıl "aşçt"lar gereklidir; Büyük İskender'in fazlaca bir önemi yoktur. Manc'ın büyük devriminden sonra tarih üzerinde duran düsünürler ya ondan yola çıkmışlar ya da onunla hesaplaşmışlardır; yani, ondan etkilenmeyen yok gibidir. Tarih kuramı olarak olmasa bile tarih yazını açısından, 20. yüzyılda gelişen tarih akımlarından belki en önemlisi, March Bloch ve Lucien Febvre'in çıkardıkları Annales dergisi çerçevesinde toplanan ve bu adla anılagelen okuldur. Fernand Braudel bu okulun en "parlak öğrenci"lerinden biridir. Büyük yapıtı, II. Philip Çağında Akdeniz ve Akdeniz Oünyası (1949, 1966) ele aldığı 'somut' dönemin başarılı bir historiografisi olmaktan öte, getirdiği yeni bakış biçimiyle de dikkat çekmiştir. Yeni bir tarih anlayışının ışığında Akdeniz Braudel, temel kategori olarak, "mekânzaman dJyalektigi"nden yola çıkar: Coğrafi yer ve tarihsel olay bağlantısı. Bu bağlantı, iki ucunda, ortaya iki farklı tarih biçimi çıkarır: Biri, tarihsel olayların ağır bastığı "sürekli ve kökten değisimler"in kronoloji düzlemi, ikincisi, doğal koşulların ağır bastığı, "sessizsedasız, bellibelirsiz kalan, zamanın inatçı yıpratmasından neredeyse hiç etkilenmeyen" coğrafya düzlemi. Bu ikinci tarih türünün belirleyici temeli olarak "uygarlık" kavramını kullanır Braudel: Uygarlık, belli bir yerde yaşayan insanların yaşamlarına verdikleri "sanatsal" biçim olarak, "durmaksızın yinelenen binlerce alışkanlığın bir toplamı"dır. Örneğin zeytin ve üzüm, binlerce yıllık 'tarih'leri içinde, insanların işlemesiyle aldıkları biçimlerle (zeytin; siyah, yesil, salamura; tuzlu kurutma (sele), kırma, kalamata, vb; zeytinyağı, sabun; üzüm: yaş, kuru; şarap, sirke) onların yaşamlarında bir yer tutar; bu yerlerin çevresi de baska yaşamsal etkinliklerle kaplanır: Teknolojik, (küp, amphora, şişe, vb.), ekonomik (üretim ve ticaret). Bu tarihsel odakların birleşmesiyle oluşan yaşamsal bütün de tarihi kavramamızın çerçevesini oluşturur. Böylece, Akdeniz nedir sorusuna şu yanıtı verir Braudel: "Binbir şeyin hepsi birden. Bir peyzaj değil, sayısız peyzajlar. Bir deniz değil, birbirini izleyen birçok deniz. Bir uygarlık değil, birbiri üzerine yığılmış birçok uygarlık." Büyük yapıtından sonra, Braudel'in iki öğrencisi (?) ile birlikte hazırladığı bir cilt de Türkçeye çevrildi. Ciltte, Akdeniz dünyasına çeşitli açılardan ("toprak", "deniz", "mekânlar") yaklaşan yazıların yani sıra Braudel'in tarih görüşünü özetlediği bir de kuramsal yazısı var; ayrıca tarihin Akdeniz'de başlangıçları üzerine, bir de Roma şehrinin tarihi üzerine birer yazı yer alıyor. Bu küçük cilt, büyük yapıta bir tür giriş olarak yararlı olabilir; ama kendi başına da bir parçası olduğumuz tarihsel coğrafyaya aydınlatıcı bir yaklaşım getirıyor Büyük İskender'^ de aşçısına da... D ... Böylece 2. bin yılın başında denizci yetiştiren, gemi yapan iki bölge ortaya çıkar: Lübnan kıyıları ve Ege adaları. Buralarda Fenikeliler'in ve Yunanlılar'ın ataları yaşamaktadır. Ege ve Küçük Asya kıyılarında, torunlan kadar çahşkan olan bu insanlar kuşkusuz ticaretin ilk adımlarını attığı bu Akdeniz'i yaratanlardır. Bu deniz, Akdeniz'in ancak yarısını içine alır (doğu kesimlerini), ama burası artık ekonomik bırliğe sahip bir nıekân nitcliğini kazanmıstır ve burada şimdi eşyaların, tekniklerin, modaların, zevklerin ve tabii insanların, hatta diplomatik yazışmalann yoğun alış verişi başlamıştır. Böylece ortaya yepyeni bir durum çıkar, kozmopolit bir kültür olusur ki bunda denizin kıyısında olduğu kadar ortasında gelişmiş uygarlıkların katkılarını dagörebiliriz. Bu uygarhkların kimisi Mısır, Mezopotamya, Hititler'in Küçük Asya'sı gibi imparatorluklar, kimisi gücünü kentlerden alan Suriye ve • Lübnan kıyıları, Girit ve daha sonraları Miken gibi deniz ' uygarlıklandır. Ama bundan böyle hepsi birbirleriyle ilişki içindedir. Hepsi, hatta genel olarak içine kapanık bir ülke olan Mısır bile heyecan ve merakla dışa dönmüştür. Yolculuklar çağı açılmıstır, hediyealıp vermeler, diplomatik yazışmalar ve bu "milletlerarası" ilişkilerin bir güvencesi olarak yabancı krallarla evlendirilen prensesler çağıdır artık. Öyle bir çağ ki Oru Doğu'nun ve Ege'nin, Girit, Miken, Filistin, Nübye, Kenan ellerinin bütün halkları kendilcrine özgü ve aslında tıpatıp uygun giysileri içinde Mısır mezarlannın fresklerinde boy gösterirler. Tarihin İlkTüccarAkdeniz'i Braudel: "Ege ve Küçükasya kıyılarında yaşayan insanlar ticaretin ilk adımlarını attiQı bu Akdeniz'i yaratanlardır." CUMHURİYET KİTAP SAYI 33 S A Y F A 2 7
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear