23 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

İletişim ve teknoloji Dünya 4 derece ısınırsa, 187 milyon insan yollara düşecek! Bilim insanları Philosophical Transactions dergisinde ciddi sonuçlar konusunda uyararak, üyelere sıcaklığın iki dereceden fazla artmasını engellemek için gereken tüm önlemleri almalarını öneriyorlar. Suçlu Bulundu: İnternet Menekşe Polatcan, net.gelecek yazarı Günümüzde sıkça tartışılan ve internetin eleştiri oklarına hedef olmasına sebep olan konuların başında kuşkusuz gençlerin internet kullanımı geliyor. Pew Internet’in bir araştırmasına göre, 1217 yaşları arasındaki gençlerin yüzde 55’inin online bir profili bulunuyor. Ve asıl ilginç olanı, gençlerin yaklaşık yüzde 41’i internet ortamında ne yaptıkları ile ilgili ailelerinin hiçbir fikri olmadığına inanıyor. Peki, gençlerin aileleriyle iletişimlerini etkilediğine inandığımız internet kullanımına bir de tersten bakmaya ne dersiniz? Dışarıdaki Dünyada Neler Oluyor? Uzmanlara göre, ergenlik döneminde gençlerin aileleriyle iletişimlerinde bir azalma görülmesi ve gençlerin daha çok arkadaşlar veya online siteler gibi dış kaynaklara yönelmeleri doğal bir süreç ve genellikle tüm ailelerin başına geliyor. “İkinci doğum” olarak da adlandırılan ergenlik döneminde dünyayı tanımak, ailesi ile çatışarak kişiliğini oturtmaya çalışmak gelişimin doğal bir aşaması. Gençlerle iletişim üzerine çalışan uzmanlar bizlere bu dönemde nasıl davranabileceğimiz ile ilgili bazı hatırlatmalarda bulunuyor: Sadece Konuşmak İçin Konuşun: Matematik veya İngilizce notu, o gün nereye gittiği veya ne kadar para harcadığı çocuğunuzla tek sohbet konunuz mu? Çocuğunuza bir gazetenin arkasından bakmayı bırakın ve onu gerçekten göz teması kurarak dinleyin. Ona katılın veya katılmayın, sadece dinleyin. Neyi, neden yaptığını anlamaya çalışın. Eğer kaygılarınız var ise ona bunlardan bahsedin. Birlikte ne kadar ortak şey yaparsanız, iletişiminizin o derece artma şansı olur. Televizyon, birlikte arabayla bir yere gitmek, ev işlerinde yardımlaşmak gibi durumları sohbet fırsatları olarak görebilirsiniz. Pozitif Olun: Sizi sürekli eleştiren bir patronla çalışmak ister miydiniz? Hayır, çünkü sürekli eleştirildiğimiz, negatif ortamlardan kaçmaya eğilim duyarız. Çocuklar da, eğer sözlü iletişimin neredeyse tamamı eleştiri ve nasihat şeklindeyse, o ortamda inatlaşmaya veya o ortamdan uzak durmaya çalışırlar. Bu durumda olup olmadığınızı “10 sohbet” testiyle anlayabilirsiniz. Çocuğunuzla yaptığınız son 10 konuşmayı hatırlayın ve not edin. Negatif mi yoksa pozitif mi geçmiş çoğu sohbet? Değişimin Gerisinde Kalmayın: Çocuğunuzun değişen isteklerini ve beklentilerini fark ediyorsunuzdur. Peki, bunlardan uzak durmak ya da anlayamamak ne fayda sağlayabilir size? Değişime ayak uydurmaya direnmek ve bunu otorite ile sınırlama çabası gençlerin kendilerini anlatma çabasını davranış dili ile hem de size rağmen çoğaltır. Bu davranışlarda genelde kendisini ispat çabası ile engellemeye çalıştığınız şeyi yapabileceğini ve zarar görmeyeceğini ispat etme çabası olacaktır. Bu durumda, çocuğunuzla internet üzerine sohbet etmeye ne dersiniz? Belki işinizde de kullanabileceğiniz bilgiler bile alırsınız ondan, kim bilir? İnternete bütüncül bir yaklaşımla bakmaya, yani sadece internetin aile içi iletişime etkisine değil, aile içi iletişimin internete etkisine de bakmaya çalışırsak, çocuklarımızın diğer sorumluluklarındaki güçlüklerin nedenini de sadece bilgisayar olarak görmek saplantısından kurtarmış oluruz kendimizi. İletişimcilerin kısaca özetlediği gibi, “Bilgisayarı günah keçisi ilan etmeyin!” D CBT 1238/8 10 Aralık 2010 ünyamızın dört derece birden ısınması halinde deniz seviyesi iki ila dört metre kadar yükselecek ki uzmanlar yükselişin bir metreden az olmayacağı kanısındalar. Bu gelişme, içinde bulunduğumuz yüzyılda 187 milyon kadar insanın ülkesini terk etmek zorunda kalmasına neden olabilecek diyor Southampton Üniversitesi’nden Robert Nicholls ile çalışan ekip. Bununla birlikte büyük buz alanlarının deniz seviyesini ne derecede etkileyeceği bilinmediğinden somut veriler verilemiyor. Aşırı sıcaklık artışları sadece iklime bağlı göçleri arttırmakla kalmayıp, şimdiye dek tahmin edilen göç hareketlerini de değiştirecek diyor Liege Üniversitesi Etnik ve Göç Araştırmaları Merkezi’nden Francois Gemenne. İnsanların birçoğu ülkelerini terk etme veya etmeme gibi seçeneklere sahip olamayacaklar. Afrika’da sıcaklıkların 2090 yılına dek dört derece kadar artması halinde tarımda büyük zararlar bekleniyor. Simülaysonlara göre beş derecelik bir artış mısır üretimini yüzde yirmi dört, fasulye üretimini ise yüzde yetmişten fazla düşürebilecek. Bölgesel sıcaklıklar iki ila dört derecelik küresel sıcaklık artışına uyumlu bir şekilde değişecek. Fakat, kuzey yarımkürenin büyük bölümlerinde bir istisna söz konusu. Dört derecelik küresel ısınma durumunda bu bölgelerde yaz aylarında çok önemli bir sıcaklık artışı yaşanacak. Aynı durumda Kuzey Kutbu’nda kış ayları 1216 derece kadar daha sıcak olacak. Yağışlar genelde iki derecelik senaryoya benzer bir şekilde azalacak veya artacak. Kurak bölgeler daha kurak, nemli bölgeler daha nemli olacak. İncelenen 112 nehrin çoğu insanların su ihtiyacını karşılayamayacak. İki derecelik ısınma senaryosunda su kıtlığından en başta nüfus artışı sorumlu tutuluyor. Dört derecelik senaryoya göre ise iklim değişimi egemen faktör haline gelebilir diyor uzmanlar. Durum böylesine vahimken çevre ve doğa korumacıları, delegasyonların kesin kurallara dayanan bir küresel anlaşmaya varacaklarına inanmıyorlar. WWF’ ye göre bilimsel anlayış ve politik yaklaşımlar arasındaki çelişki hiç olmadığı kadar büyük. İklimbilimcilerin hesaplamaları ve senaryolarından çıkan endişe verici veriler, iklim değişiminin ciddiyetini ortaya koyarken, uluslararası müzakereler yerinde sayıyor. Oysa Kopenhag’da başarısız olan zirvenin ardından Cancun’daki görüşmelerden 21.yy’daki iklim korumacılığı için mutlaka bağlayıcı yasaların çıkması gerekiyor. Devletler halkın sağlığından sorumludur ve bu yakında iklim değişimi yüzünden tehdit altına girebilir. Sonuçta Greenpeace’in de dediği gibi olağanüstü hava koşulları, sıcaklık rekorları ve sel felaketlerinden sonra herkesin bir şeyi anlamış olması gerek. İklim değişimi hiçbir şeyi beklemiyor, hatta iklim zirvelerindeki sonuçları bile. Geçen yıl Kopenhag’da gerçekleştirilen iklim zirvesinde, dünyamızın bu yüzyıl içinde iki dereceden fazla ısın masını önlemek için gereken önlemlerin alınması üzerine ortak bir karar alınmıştı. 29 Kasım’da başlayan ve 10 Aralık’a kadar devam eden 16.UNİklim Konferansı’nda 194 ülkenin temsilcileri yeniden CO2 emisyonunun düşürülmesine yönelik zorunlu hedefler belirlemek için bir araya geldiler. Fakat beklentileri düşük olan bilim insanları çok karamsar bir tablo çizdi. Türkiye’nin seksen sekiz kişilik bir heyetle katıldığı 16. UNİklim Konferansı’nın açılışında yapılan konuşmalarda, iklim değişikliğiyle mücadelenin ülkeler tarafından en öncelikli sorun olarak ele alınması gerektiği bildirildi. Özellikle son yıllarda Pakistan’da yaşanan sel felaketleri ve Rusya’da yaşanan orman yangınları gibi birçok doğal felaketlerin iklim değişikliğine bağlı olarak gerçekleştiği, bu sorunların ortaya çıkmasında sorumluluğu olmayan yoksul ve etkilenme olasılığı yüksek olan toplumların ciddi sorunlarla karşı karşıya kaldıkları vurgulandı. İklim değişikliğiyle mücadelenin kolay olmadığını söyleyen konuşmacılar, mücadelenin başarılı olması için iklim değişikliği çerçeve sözleşmesinin tam ve etkin olarak uygulanması gerektiğinin altını çizdiler. Bu da ülkeler arasında daha fazla işbirliği anlamına geliyor. Başta Dünyayı Koruma Vakfı (WWF) olmak üzere birçok temsilci, dünyaya salınan sera gazı emisyonunda en büyük payı olan ABD ve Çin gibi ülkelere güvenmiyor. Örneğin Almanya Çevre ve Doğayı Koruma Birliği Başkanı Hubert Weiger, ABD ve diğer engelleyici devletleri beklemek bir seçenek değil diyor: “Obama hükümeti, şu sıralar ABD’yi uluslararası bir iklim sözleşmesine dahil ettirebilecek iç politik desteğe sahip değil.” Bu nedenlerle uluslararası iklim korumacılığının yeniden ilerlemesi için Avrupa Birliği’ne de önemli bir sorumluluk düşüyor. Avrupa Parlamentosu’nun önergesine göre Avrupa 2020 yılına dek iklime zarar veren emisyonlarını en az yüzde otuz oranında düşürmek zorunda. Ülkemiz karbondioksit salımında henüz gelişmiş endüstri ülkelerinin gerisinde. 2007 yılı Dünya Bankası Dünya Kalkınma Göstergelerine göre Türkiye’de kişi başına düşen karbondioksit emisyon oranı %3.95, Fransa’da %6, İngiltere’de %8.84, Almanya’da %9.57 ve Amerika’da ise 19.34. Bu tabloya baktığımızda gerçi ülkemizin küresel sera gazı salımında küçük bir payı olduğu görülüyor ama, bu ülkeler arasında 1990/91 yılından bu yana karbondioksit salımında artış görülen tek ülke Türkiye! Örneğin Almanya’da 1991 yılında kişi başına düşen karbondioksit emisyonu % 12 iken 2007 yılında %9.7’ye, İngiltere’de %10.33 iken %8.84 düşerken, Türkiye’de 1990’da %2.69 iken 2007’de %3.95’e çıkmış. İklim değişiminin başlıca sorumlusu olarak görülen karbondioksit emisyonu dünya genelinde artmaya devam ediyor. Uzmanların birçoğu sıcaklıkların 3.54 derece artacağına inanıyorlar. Peki sıcaklıklar dört derece ya da daha fazla artarsa ne olacak? Nilgün Özbaşaran Dede
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear