23 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

İstanbul’un en eski tarihine yolculuk Yarımburgaz Mağarası Kazı Çalışmalarından Elde Edilen Sonuçlara Dayanarak İstanbul Yöresinin En Eski Tarihöncesi Dönemlerine Ait Bazı Gözlemler Bu yayının altı çizilerek vurgulanması gereken önemi, ilk defa olarak farklı bilim dallarına mensup uzmanların katkılarıyla İstanbul yöresinin en eski tarihöncesi geçmişini çevresi ile birlikte bir bütün olarak ele alması, bunun doğal sonucu olarak da tarihselcoğrafi ekolojikpaleontolojikkültürel özelliklerini güncel içerikli bütünsel bir yaklaşım ve karşılıklı ilişkiler yumağı olarak değerlendirme çabasına yönelik olmasıdır. Howell,F.C. † , G.Arsebük, S.L.Kuhn, M.Özbaşaran, M.C.Stiner (Eds.), Culture and Biology at a Crossroads: The Middle Pleistocene Record of Yarımburgaz Cave (Thrace, Turkey). Ege Yayınları, İstanbul, 2010. (Güven Arsebük Mihriban Özbaşaran) Sunumu yapılan bu yayın 1988–1990 yılları arasında, her biri yaklaşık 40’ar günlük üç kazı dönemi boyunca, İstanbul Üniversitesi mensuplarından Güven Arsebük’ün başkan ve Mihriban Özbaşaran’ın alan yöneticisi olarak görev aldığı, Berkeley’deki California Üniversitesi’nden (ABD) müteveffa F.Clark Howell’ın da mali ve bilimsel katkılarıyla desteklenen çok uluslu Yarımburgaz Mağarası çalışmalarının bir ürünüdür. İstanbul Üniversitesi Arkeoloji Bölümü öğrencilerinin fiili katkılarıyla gereçekleştirilen, İstanbul’un 22 km. kadar batısında, Küçükçekmece Gölü’nün ise l.5 km. kuzeyinde yer alan Yarımburgaz Mağarası’nın tarihöncesi dönemlerinin en eski aşamalarına ait çalışmaların sonuçlarını yansıtan kitap güncel verileri içeren nihai kazı raporu niteliğindedir. Başka bir deyişle, Yarımburgaz Mağarası ile ilgili kazı çalışmaları her ne kadar 1990 yılında fiilen sona ermişse de, kitapta 2010 yılında yayımlanmış olan bölümlerin her birinin kendi içinde güncelleştirilmiş, 20 yıllık süre içinde konu ile ilgili elde edilen evrensel nitelikteki yeni bilgiler yayına dahil edilmiştir. Ege Yayıncılık tarafından 2010 yılında titiz bir çalışma sonucu basılan ve toplam 329 sayfadan oluşan kitabın farklı bölümlerinin her biri kendi alanında uzman kişi veya kişilerce kaleme alındı, çeşitli çizim, resim ve tablolarla desteklendi, ayrıca yapıtın sonuna kazı ile ilgili 27 adet renkli levha da ilave edildi. Bir takım çalışması olarak değerlendirilmesi gereken bu kitap 9 ana bölümden oluşur. Birinci Bölüm’de Eosen kireçtaşı oluşumu içine açılmış olan ve uzunluğu 500 m.’yi aşan mağara’nın XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bilim adamlarının dikkatini çekmiş olan (önce) jeolojik ve (daha sonra) arkeolojik özellikleri ana hatlarıyla vurgulanmakta, elde edilen kültürel ve paleontolojik nitelikteki verilere değinilmekte, ayrıca burada farklı zamanlarda ve değişik kişilerce gerçekleştirilmiş olan çeşitli çalışmalarda tek tek irdelenmektedir. İkinci Bölüm’de ise mağaranın fiziksel yapısını, doğal (ilk) oluşumu ile şimdiki görünümü arasındaki temel farkları, 5 m.’yi aşan ve her biri farklı özelliklere sahip tabakaları, büyük bir depreme işaret edebilecek türden bulguları ve insan elinden çıkma örneklerin yoğun olarak bulunduğu dolgular gibi değişik nitelikteki, farklı jeokronolojik konuları kapsar. Üçüncü Bölüm ise Yarımburgaz, Aşağı Mağara’da, ESR (Electron Spin Resonance) ve 230TH/234U yöntemleri kullanılarak gerçekleştirilen tarihleme çalışmalarına ayrıldı. Mağaradaki Z tabakasından elde edilmiş olan bir ayı (ursus) dişinin tarihi ESR 230TH/234U yöntemi uygulanmak suretiyle günümüzden 211±22 bin yıl kadar önce olarak saptandı. Diğer tabakalardan alınan diş örnekleri ise sırasıyla 154 ±13 12 bin yıl, 197±12 bin yıl ve 222±18 bin yıl tarihlerini verdi. Bundan çıkartılacak sonuç da Yarımburgaz Mağarası kültürel çökeltilerinin en azından 150.000 yıl öncelerine ait olduğudur. ğında ulaşılan genel yargı, artık soyları tükenmiş olan bazı fosil insanların İstanbul yöresinde günümüzden en azından 150.000 yıl önceleri (hatta daha önceki zaman dilimlerinde, yaklaşık 200.000 yılı aşkın bir süredir) yaşamış olduğudur. Bu, kuşkusuz İstanbul’un kültürel geçmişinin genelde sanılandan çok daha eski olduğunun da doğal ve somut kanıtını oluşturur. Kazı toprağının elekten geçirilmesi sonucu saptanan küçük boylu fosil memeli hayvan kalıntılarının ekolojik bir yaklaşımla değerlendirildiği Dördüncü Bölüm’de, söz konusu örneklerin zamansal açıdan Orta Pleistosen’e ait olduğu belirtilmekte. Ele geçen bulgular esas itibarıyla tavşanımsılar, kemirgenler, yarasalar ve lipotyphlan’ lara aittir. Yörede bugün artık doğal olarak rastlanmayan bazı hayvan kalıntılarıyla Orta Pleistosen’de karşıYarımburgaz taş alet bulgularının artık alt veya orta paleolitik endüstrilerin güncel tanımlarıyla bütünüyle örtüşmediğine işaret etmektedir. Son veriler Yarımburgaz’da orta pleistosende karşılaşılan ve bir geçiş dönemini yansıtan bulguların benzerlerine, Balkanlar dahil, Doğu ve Orta Avrupa’da da rastlanıldığını gösterdi. El baltalarının egemen olduğu endüstriler ise Anadolu ve Yakın Doğu’da egemendir. Altıncı Bölümde, orta pleistosen tabakalarında karşılaşılan fosil kemik bulgular tafonomik olarak değerlendirilmekte, mağarada nasıl biriktikleri ve zaman içinde bunlarda gerçekleşen çeşitli değişimlerin farklı nedenleri ele alınmakta, sonuç olarak da o dönem(ler)in çevre koşullarına ışık tutulmasına çalışılmaktadır. Yarımburgaz’da karşılaşılan fosil hayvan kemiklerine ait bulgular (yoğunluklarına göre) mağarada kışuykusuna yatan ayıların, dışarıdan buraya gelen kurt ve benzeri etcillerin, son olarak da insanın katkısıyla oluşmuştur. Yarımburgaz’da en yoğun olarak karşılaşılan ayı kemikleri bu mağaranın uzun bir süre boyunca ayı gruplarının kışuykusuna yattıkları yer olmasına bağlıdır; anlaşılan bazı ayılar bu kış uykuları sırasında ölmüş ve bedensel kalıntıları da oldukları yerde kalmıştır. Gerek ayı ve gerekse toynaklılara ait kemik kalıntılarının üzerinde izlenen kemirim izleri, mağaraya dışarıdan gelen ve buradaki artıklarla karınlarını doyuran iri köpekgiller tarafından gerçekleştirilmiş olmalıdır. İnsan tarafından oluşturulmuş kullanım izine rastlanılan kemik örnekleri enderdir. Ateş kalıntısına da rastlanmadı. Fosil insanların mağaradaki konuşlanmalarının sık aralıklarla ve/fakat kısa dönemlerle sınırlı, yani genelde geçici nitelikte olduğu anlaşıldı. Kışuykusuna yatan ayılar ve aynı alanı (kısa süreler için de olsa) ortaklaşa kullanan insanların söz konusu mağarayı dönüşümlü olarak ve tabii farklı zaman dilimleri süresince kullanmış oldukları anlaşılmaktadır. Yedinci Bölüm bütünüyle Yarımburgaz Mağarası’nda karşılaşılan fosil ayılara (ursidae) ait kalıntıların incelenmesine ayrıldı. Ayılara ait çeşitli bedensel kalıntıların en azından 42 farklı örneğe ait olduğu anlaşıldı ve bu sayı 19881990 kazılarında ele geçen eşdeğer fosil memelilere ait hayvan kalıntılarının %93’ünü oluşturur. Mevcut kalıntılar esas itibarıyla iki farklı ayı türüne, yani boz ayı (Ursus arctos) ile mağara ayısına (Ursus deningerispaelaeus) işaret ediyor, mağara ayısına ait kalıntılar sayıca daha fazladır. Mağara ayısına ait bu kalıntılarının U. spaelaeus’un U. deningeri’nin yerini aldığı (yani evrimsel anlamda değiştiği) orta pleistosenin ikinci yarısına ait olduğu da anlaşıldı. Sekizinci bölümde, ayı türleri dışında kalan iri fosil memelilere ait örnekler ele alındı. Elde edilen çeşitli belgeler, Yarımburgaz Mağarası’nın ülkemizde, orta pleistosen dönemine ait omurgalı fosil hayvan kalıntılarının (bugün için) saptandığı en zengin buluntu topluluğuna işaret etmektedir. Ayrıntılı çalışmalar burada Carnivora’nın dokuz, Perissodactyla’nın iki, Artiodactyla’nın ise dokuz (veya olasılıkla on) farklı tür örnekle temsil edildiğini göstermektedir. Dokuzuncu Bölüm’e gelince, burada önceki çalışmalar toplu olarak ele alındı, mevcut verilerin özetlenmesi, yorumlanması ve ulaşılan sonuçların genel anlamda bütünsel bir değerlendirilmesine gidildi. Kitabın sonunda ise tarihöncesi dönemlere genel anlamda bir ilgi duyan, ancak uğraş alanları doğrudan Pleistosen arkeolojisi olmayan kişilere yönelik olarak, önceki her bölümün ayrı bir özeti verildi. Konumu bakımından Yarımburgaz Mağarası Trakya’da, Batı Asya ile Doğu Avrupa’yı birbirine bağlayan ana geçiş (göç) yolunun üzerinde yer alır ve bu nedenle de Pleistosen’den itibaren çeşitli değişimlerin gerçekleştiği yerlerin başında gelir. Saptanan bu değişimlere örnek olarak (doğrudan dönem insanını ilgilendirmesi nedeniyle) teknokültürel anlamda alt paleolitikten orta paleolitike geçiş, evrimsel içerikli olarak ise U.deningeri’den U.spaelaeus’a olan biyo değişim gösterilebilir. İSTANBUL’UN FOSİL İNSANLARI Değerlendirmeler, Z ve W tabakaların günümüzden yaklaşık 226.000 ile 211.000 yıl önceleri arasında kalan döneme ait olmaları gerektiğini göstermektedir. Bütün bu verilerin ışı CBT 1238/ 13 10 Aralık 2010 laşılmış olması, söz konusu dönemde yöre ikliminin genel anlamda günümüze kıyasla biraz daha soğuk ve kurak olduğuna işaret etmektedir. Beşinci Bölüm ise (s. 93129 arası), İstanbul Üniversitesi’nce Yarımburgaz Mağarası 19881990 kazılarının temel veya esas gerçekleştirilme amacına yönelik olup, o dönemde yaşamış olan tarihöncesi insanının yaşamına doğrudan ışık tutabilecek nitelikteki teknokültürel belgelerin değerlendirilmesine ayrıldı. Bu tür belgeler fosil insanın yaşamını kolaylaştırmak için bizzat yaptığı ve daha sonra kullandığı günümüze ulaşabilen çeşitli taş aletlerden oluşur. Yarımburgaz kazılarında 1.700 dolayında taş alet ele geçti. Aletlerin yapımında hammadde olarak kullanılan taş cinsleri (kullanım yoğunlukları temel olarak alındığında) çakmaktaşı, kuartz ve kuartzitten oluşur ve bu taş türlerinin tümü de yörede doğal olarak vardır. Aletlerin büyük çoğunluğu yonga ve dilgilerden oluşur; çekirdek türü aletler azınlıktadır ve el baltası olarak adlandırılan örneklere ise rastlanmaz. Gerçekleştirilen son çalışmalar, önceki yayınlarda doğrudan doğruya alt paleolitik olarak sınıflandırılmış olan
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear