26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

GÖNÜLDEN BİLİME rum. Bu sistem ne pahasına olursa olsun büyümeyi hedefleyen, şirketlere korkunç yetkiler veren ve dışsallıkla delik deşik olmuş bir pazara körü körüne inanan günümüz kapitalizmi. Bizlerin tüketime içler acısı biçimde teslim oluşumuzun da etkisi var. Çevreci kitle giderek daha güçlü bir biçimde akıntıya karşı kürek çekiyor olsa bile, akıntı da her geçen gün daha şiddetlendiğinden çevreci girişimler yeterince etkili olamıyor. Tek çözüm sudan çıkmak ve olup bitenleri yakından izleyerek günümüz kapitalizmini değiştirmek için neler yapılması gerektiğine karar vermek. Kapitalizmi gerçekten de de i tirebilir miyiz? Yalnızca “Dünyanın Eşiğindeki Köprü” adlı kitabımda altını çizdiğim konuların herkes tarafından tartışılmaya başlanması durumunda değişiklik olasılığından söz edilebilir. Çevreci kitle, en azından A.B.D’de, yaşam biçemi ve tüketim söz konusu olduğunda değişimden pek yana değil. Büyümeye ve şirketlerin gücüne karşı çıkmaya pek yanaşmıyor. Bunun için yeni bir politik akıma gerek var. Böyle bir ak m n hedefi sizce ne olmal ? Günümüz ekonomisi özünde doymak bilmez, acımasız bir sistem. Salt para kazanmak yerine, insancıl değerlerin ağır bastığı hedefleri aşılamak vatandaşların elinde. Ne var ki insanlar el ele vermedikleri sürece, ister toplumsal ister çevresel olsun, çabaları bir işe yaramıyor. Dileğim insanların güçlü siyasal bir amaçta birleştiklerini görmek. Son zamanlarda böylesi bir “birle menin” örne ine tan k oldunuz mu? A.B.D’de 1960’larda yaşanan yurttaşlık hakları hareketi. İnsanlar bu gibi riskleri almaya istekli olmalılar. Büyümeden yoksun bir kapitalizmi nas l kabul ettirebilirsiniz? A.B.D ekonomisi uzun süredir yılda %33,5 oranında bir büyüme sergiliyor. Bu büyüme sürecinde topluma daha iyi koşulların sağlanması ve daha iyi hizmet verilmesi yönünde herhangi bir girişim var mı? Yok. Bu bir tuzak, bir aldatmaca. Yeterince paramız var, ama onu gerektiği gibi harcayamıyoruz. Sonuçta büyüme asıl sorunlarla başa çıkmamızı önlüyor. Hangi konularda geli memiz gerekiyor? A.B.D’de toplumun karşılanması gereken bir yığın gereksinimi var. Sürdürülebilir endüstri ve teknolojilerin yaratılması, çok daha etkili sağlık koşullarının oluşturulması gerekiyor. Bu konulara ağırlık vermek ve ekonomik büyüme uğruna onları göz ardı etmemek gerekiyor. Devletçilikten yana değilim, ama günümüz kapitalizminin yerine sosyalist dışı bir seçeneği savunuyorum. Halihazırdaki sistemin desteklenmesine harcadığımız miktarın %1’inin onda birini geleceğin araştırılmasına yatırarak ciddi bir gelişme sağlayabiliriz. Türkçesi Rita Urgan, New Scientist 18 Ekim Ahmet İnam [email protected] Fenomenolojiyi geliştiren Husserl’den, Heidegger, Derrida ve Levinas gibi düşünürlerden öğreneceklerimiz var. Fenomenolojinin bizim yararlanabileceğimiz, bize sunduğu önemli ipuçlarından biri yaşama dünyası kavramıdır. Felsefede Durumumuz Üstüne Yaşama dünyası, Husserl’in son döneminde kullandığı bir kavramdır, bir başka biçimde Heidegger’e geçmiş, ardından sosyolojiye uygulanmıştır. Yaşama dünyasını her türlü kavramlaştırmadan, somut düşünmeden önce gelen, onları besleyen hayat tarzı olarak, çıplak olan, henüz kavramların bulaşmadığı, soyut düşüncelerin ve bilgilerin içine karışmadığı ama onların kaynağı olan bir yaşam pınarı, yaşam öz suyu olarak düşünebiliriz. Yaşama dünyasından kaynaklanan, beslenen bir felsefe olacak bizim felsefemiz, çünkü dil yaşama dünyasından besleniyor, filozof da yaşama dünyasıyla birlikte dilden beslenecektir, hayat tarzından beslenecektir. Bugün Türkiye’nin içinde bulunduğu problemlerin, sancıların, sıkıntıların ve acıların yarattığı enerji kaynağından beslenecektir. Dolayısıyla bizim kültürümüz, bizim hayat tarzımız, bizim hikmetimiz, bizim yaşama dünyamız çok ilginç ve özgün olabilecek felsefe çalışmalarına gebedir. Ama buradan doğum olur mu olmaz mı onu bilmiyorum. Yine de benim böyle bir olanağımızın olduğu konusunda bir hüsnü kuruntum vardır. Bunu gelecekteki genç arkadaşların anlayıp geliştirmeleri gerekir. Biz ancak ipucu verebilecek kadar yaşayabiliriz diye düşünüyorum. Bunu anlayabilmek çok kolay değildir çünkü bunu anlayabilmek, bizim hikmetimizi keşfedebilmek ve onu felsefeye aktarabilmek, bize dair bilgiyi özümsemeyi gerektirir. Felsefenin kendine özgü karakterine yakışan bir biçimde dogmalardan olabildiğince arınmış biçimde, Batıyı iyi hazmetmekle mümkündür. Maalesef bu ikisinin bir arada olabilmesi çok sık görülen bir şey değildir. Bizdeki kenzi mahfiyi bilebilenler Batı’ya dudak bükerler, Batıda da bir şey yok, bizde her şey var derler. Bu, tehlikeli bir hamasî duruştur. Batıda yetişmiş Batı terbiyesiyle gelenler de bizi küçük görüyor.. Bu ikisinin harmanlanabileceği bir ortam yok değildir ama tam da oluşmuştur diyemeyiz. Akademik anlamda anladığımız felsefe Batıdan gelen bir şeydir, dolayısıyla egemen Batıya ve onların dışında yaşayan mesela Afrikalıya, Arap’a, Hintliye veya Rus’a belki o tipik Batı Paradigmasının dışında kalan Güney Amerikalıya felsefemizi anlatabilecek gücümüzün olması gerekiyor. Bu da yine Batı kaynaklı felsefenin kendi kaynaklarımızla nasıl beslenebileceğini keşfetmekle mümkün olacaktır. Biz Batının şimdiye kadar yapmış olduğu felsefeyi inkâr ederek, küçümseyerek, görmezden gelerek felsefe yapmayacağız. Batının yapmış olduğu felsefe geleneği içine kendimizi katarak kendimizi anlatacağız Bu şekilde kendi hikmetimize dair inşâlara girişebiliriz ve bu inşâ faaliyeti yalnız felsefede değil sanatın birçok alanında, belki bilimsel araştırmalarda da kendini gösterebilir. Bu noktadan bakıldığında gerçekten bizim kültürümüz çok heyecan verici bir noktada duruyor. Bunun farkına varamamış arkadaşlara bunları anlatabilmek gerekir, bazılarının hiç anlama şansının olduğunu sanmıyorum, zaten bu işler az sayıda insanların yapacağı işlerdir. Elbette tartışmalar ve itirazlar olacaktır ama bu inşa faaliyetini gerçekleştirmeye çalışan insanlar inandıkları yolda yürüyeceklerdir diye düşünüyorum, böyle bir umudum var. Türkiye’de felsefe ile uğraşan insanların hepsi öğrencidir, bazıları kendini öğretmen sanabilir ama bilmedikleri çok şey var. Dolayısıyla Türkiye’de felsefe adına yapılan etkinliklerin çok fazla bir özgünlüğü olduğunu söyleyemeyiz. Yine de Türkiye’de felsefe etkinliği yoktur ya da zayıftır da diyemeyiz. Hiç değilse felsefeyle uğraşanların niceliği yükseliyor, birçok öğrenci felsefe okuyor, felsefe dergilerinin, felsefe kitaplarının, tezlerin ve araştırmaların sayıları artıyor. Bunlar bir ölçüde Türkiye’de yapılan felsefe adına ümit verici. Türkçe yapılan her felsefe Türk felsefesi değildir. İngilizce düşünüp, Almanca düşünüp, Farsça düşünüp Türkçe söyleyen arkadaşlarımız var. Bunların yaptıklarına, Türkçe yazdıkları için Türk felsefesi dememiz doğru değildir. Ben Türk felsefesi deyince hikmet kaygısı olan insanların yaptığı felsefeyi anlıyorum. Birçok arkadaşımızda böyle bir kaygı yoktur, onlar böyle bir kaygıyı da çok aşırı yerellik, biraz hamaset ve biraz da beki de aşağılık duygusunun verdiği bir megalomani, bir saplantı olarak görebilirler. Görmeleri de çok önemli değil. Felsefede giriştiğiniz işlerin, yaptığınız çalışmaların muhakkak başarı getirmesi, çok etkili olması beklenemez, çünkü felsefe bu amaçla yapılan bir etkinlik değildir. Yıllar boyu sürdürdüğümüz çabaların boşa gitmesi bile öğreticidir. Biz başımızı duvara vurabileceğimizi düşündüğümüz işlere kalkışırız çünkü felsefenin kendisinde üstadımız Heidegger’in söylediği gibi hem bir göze alma vardır hem de araştırma şevki ve aşkı vardır. duyuru İSO 7. Sanayi Kongresi: Sanayi için uygun ortam CBT 1132/ 7 28 Kasım 2008 34 Aralık 2008 tarihlerinde Cevahir Kongre Merkezi, Okmeydanı adresinde gerçekleştirilecek İSO 7. Sanayi Kongresi’nin teması “Sürdürülebilir Rekabet Gücü: Sanayi İçin Uygun Ortam”. Kongrede, yerel ve küresel ekonomideki gelişmeler ışığında Türk sanayisinin kalıcı başarısını temin edecek “iş ve yatırım ortamı” tüm unsurlarıyla tartışılacak, iyi uygulama örnekleri değerlendirilecektir. Bu yıl, Kongrenin birinci gününün konuk konuşmacısı, “Küresel Dinamiklerden Avantaj Yaratmak” başlığını ele alacak, küresel rekabet konusunda dünyanın önde gelen ekonomist ve uzmanlarından biri olan Alpinvest Partners Strateji ve Ekonomi Direktörü Peter Cornelius olacak. İkinci gün ise katılımcılar, “Şirketi Başarıya Götürmek” başlığında bir konuşma yapacak, ekonomik darboğaz yaşayan firmaların yeniden başarıya ulaşarak karlılığa geçmeleri konusunda proje deneyimi olan Yazar ve Danışman Mark Blayney’i dinleme imkânı bulacaklar. * Küresel Dinamiklerden Avantaj Yaratmak (Peter Cornelıus, Alpinvest Partners Strateji ve Ekonomi Direktörü; Küresel rekabet konusunda dünyanın önde gelen uzmanlarından.. Konuları: Küresel trendlerin analizi, enerji sektörlerindeki yapısal değişiklikler, şirketlerin küresel ve bölgesel iş stratejileri * irketi Ba ar ya Götürmek (Mark Blayney, Turnaroundhelp, Krizden kurtulmak isteyen firmaların yeniden Tayfun Akgül karlılığa geçmeleri konusunda danışman; “Turning a Business Around” kitabının yazarı. Ele Aldığı Konular: Firmaların kriz dönemlerini sağlıklı bir biçimde atlatmalarını sağlayan yöntemler, aile şirketlerinden büyük ölçekli firmalara başarı hikayeleri, yönetim zafiyeti mali sıkışıklıklar rekabet gücünün pazar payının azalması sonucu gelinen iflas noktasından karlılığa geçiş. Kongrenin ayrıntıları için: www.iso.org.tr/kongre/
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear