26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

POLİTİK BİLİM Aykut Göker http:/www.ınovasyon.org;[email protected] Bilim ve Ekonomi3 Bu hafta da konumuz patent istatistikleri... Ama bu kez, teknolojideki gelişmeleri; bu gelişmelerin yönünü izleyebilmek, kısacası teknolojide iz sürmek için yararlanılabilecek bir araç olarak gündemimizde... Teknolojide İz Sürmek... Patent kayıt ve istatistiklerinden hareketle teknolojide iz sürmek ve gelişmelerin hangi yönde olduğunu görmek mümkündür. OECD’nin, geçen hafta sözünü ettiğim 2008 Patent İstatistikleri İncelemesi’nde de bu amaçla çeşitli teknoloji alanlarının tarandığı bir bölüme yer verilmiş. İşte bu bölümden kayda değer bazı noktalar: İlk akla gelen Enformasyon ve Telekomünikasyon Teknolojileri (ETT) alanına bakıldığında, 19952005 arasındaki on yıllık dönemde, ETT ile ilgili patent başvurularının sürekli arttığı; bu alandaki buluşları Patent İşbirliği Anlaşması (PCT) çerçevesinde koruma altına almak üzere 2005 yılında dosyalanan uluslararası patent başvuru sayısının 50.500’ü aştığı görülüyor. Bu muazzam rakam bu teknolojilerle ilintili ARGE faaliyet hacminin de çarpıcı bir göstergesi... Karşılaştırmalı olarak bakıldığında, bütün dünyada alınan patentlerin, 19951997 döneminde yaklaşık %30’u ETT ile ilgiliyken, bu oranın 20032005 döneminde 5 puan daha artarak %35’e yükselmiş olması dikkati çekiyor. 19952005 döneminde alınan ETT ile ilgili patentlerin ortalama yıllık artış hızı da %15,5 gibi, yüksek bir mertebeyi yakalamış. Bu veriler, bu teknolojilerin, başta mal ve hizmet üretimi olmak üzere, bütün ekonomik faaliyet alanlarındaki etkin rolünün ve bu teknolojilerdeki gelişmelerin sürdüğünü gösteriyor. ETT alanında hangi ülkelerin önde koştuğuna göz atıldığındaysa, yukarıda anılan anlaşma çerçevesinde, 2005 yılında alınmış ETT patentlerinin %35’inin ABD’ye, %18,6’sının Japonya’ya, %7,7’sinin Almanya’ya ait olduğu görülüyor. G. Kore %4,6 ve Çin de %4,2 payla tepedeki ilk beş ülke arasında yer almış. Bir teknolojinin bir ülkeye ait toplam patent sayısındaki payının o teknolojinin dünya toplam patent sayısındaki payına oranlanarak bulunan ve o teknolojide ülkenin göreceli üstünlüğünü gösteren bir endeks var. Bu endeks 1’den ne ölçüde büyükse, bu büyüklük, ülkenin o teknoloji alanındaki göreceli üstünlüğünün de o ölçüde fazla olduğunu gösteriyor. ‘Açıklanmış teknolojik üstünlük’ olarak adlandırılan bu endeksin, ETT alanında, 20032005 döneminde 1,5’in üzerinde olduğu iki ülke var: Finlandiya ve Singapur. Onları, 1,5’ten 1’e doğru azalan endeks büyüklükleri sırasıyla, Çin, Hollanda, G. Kore, Japonya, İsrail, İrlanda, Tayvan, Kanada, ABD ve İsveç takip ediyor. Sıralamaya 20032005 döneminde bütün teknoloji alanlarında aldığı toplam patent sayısı 250’nin üzerinde olan 34 ülke dâhil edilmiş; Türkiye 34’üncü sırada... Enformasyon ve telekomünikasyon teknolojilerinden hemen sonra adı anılan biyoteknolojide de, 1990’larda, patent başvurularında, dünya toplamı olarak, düzenli bir artış görülmüş. Ama, 2000 yılında 10.000’den fazla olan başvuru sayısı sonraki yıllarda azalmaya başlamış; 2005’te yaklaşık 7200’e düşmüş. Başka bir deyişle, biyoteknolojideki patent başvuruları 19952000 döneminde yılda ortalama %20,2 oranında artarken; 20002005 döneminde yılda ortalama %7,5 oranında azalmaya başlamış. 1990’ların ikinci yarısındaki artış kısmen insan genomuyla ilgili patent başvurularının artışına; sonraki yıllardaki düşüşse, genellikle, patent ofislerinin genetik malzemeler konusunda daha katı kurallar uygulamasına bağlanıyor. Bu azalma sonucunda, biyoteknolojinin 19951997 döneminde dünya toplam patent sayısında %9,4 olan payı da 20032005 döneminde %5,8’e düşmüş. Yine de hatırı sayılır bir pay... Biyoteknolojide önde koşmayı sürdüren ilk üç ülke ABD, Japonya ve Almanya. Bunların 2005 yılında dünyada alınan biyoteknoloji patentleri içindeki payları, sırasıyla %40,6; %17 ve %7... ‘Açıklanmış teknolojik üstünlük’ endeksine göreyse, sıralamadaki ilk 10 ülke Danimarka (bu alanda çok etkin bir ülke), Singapur, Belçika, Kanada, Yeni Zelanda, Avustralya, İspanya, Tayvan, İsrail ve ABD. Türkiye, 34 ülke içinde yine 34’üncü sırada... Gelecek hafta ilginizi çekeceğini sandığım birkaç teknoloji alanına daha göz atacağız. AKINTIYA KÜREK M ÇEK L YOR “Çevreci değerlerin piyasa kapitalizmi karşısında hiç sansı yok!” Bu görüşü savunan Gus Speth.. Kendisi Yüksek Mahkeme’den Beyaz Saray’a uzanan süreçte, sürekli ABD’nin çevresel politikasının biçimlenmesine yardımcı oldu. Ancak, işte sorular verdiği yanıtlar... Çevrenin tehlikede oldu unu ilk kez ne zaman fark ettiniz? 12 yaşındaydım. Kuzey Carolina’nın dağlık kesiminde dedem ve ninemle gittiğimiz bir göl vardı. Bir yaz günü göle gittiğimizde bir tabakhanenin atıklarını göle akan bir ırmağa boşalttığını gördük. Göl leş kokuyordu ve suları köpük köpüktü. O görüntüyü asla unutamam. Ama siz bilim de il, hukuk e itimi gördünüz.. Evet. Ama hukuk fakültesinin son yılında birkaç arkadaş biraraya gelerek sonradan Doğal Kaynakları Koruma Konseyi adını alan kurumu oluşturduk. Bu kurum kamu yararına kurulan, kâr amacı gütmeyen çevresel bir hukuk şirketiydi. Bugün de müthiş işlere damgasını vuruyor. Ne tür davalarla u ra t n z? A.B.D, tüm federal tasarıların çevresel etki değerlendirmesine sahip olmasını zorunlu kılan Ulusal Çevre Politikası Yasası’nı henüz yürürlüğe sokmuştu. Suyla ilgili tasarılardan açık deniz sondajına, bir dizi yıkıcı tasarıya karşı çıkarken bu yasadan yararlandık. Hızlı besleyici reaktör projesinin bile önlenmesine yardımcı oldum. 1977 y l nda Jimmy Carter hükümetine kat ld n zda da bu çal malar n z sürdürebildiniz mi? Beyaz Saray’daki görevim baş çevre danışmanlığıydı ve yıkıcı bir yığın su geliştirme projesini önlemeye çalışıyorduk. Ama beni en çok onurlandıran, 1979 yılından başlayarak küresel ısınma konusunu bastırmamız oldu. Carter bu konuyu çok ciddiye alıyordu, görevde kalsaydı sanırım bu soruna bir çözüm getirirdi. The New York Times’da karbon dioksit yoğunluklarının sanayi öncesi dönemdeki düzeylerin %50 üzerinde tutulması çağrısında bulunduğum bir yazım yayımlandı. Büyük bir olasılıkla kısa sürede bu değerlerin çok üstüne çıkılacak. Daha sonra BM Kalk nma Program ’na ba kanl k ettiniz. Bu durum çevre konusunda büyük bir de i im de il miydi? Esasen dünyadaki yoksullukla ilgileniyorduk. Ancak, insanların bel bağladıkları kaynakların korunması açısından, konunun belkemiğini çevre oluşturmaktaydı. Savsözümüz “sürdürülebilir insan gelişimi” idi. Y llar boyunca çevre konusunda u ra veren biri olarak, son kitab n zda pek de ho olmayan bir görüntü sergilediniz. Neden? Bir ikilemin üstesinden gelmeye çalışıyordum: çevresel topluluk daha güçlü olmasına, maddi açıdan daha çok destek görmesine ve her zamankinden daha da donanımlı olmasına karşın, çevre neden gezegenimizi yok etmenin eşiğine sürükleyecek denli kötüye gidiyordu? Bu konuda siz ne dü ünüyorsunuz? Çevre politikası ve eylemciliği aşırı güçlü bir sistemin içinde sürdürmeye çalıştığımıza inanıyo CBT 1132/ 6 28 Kasım 2008
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear